Boşuna
demezler 'insanoğlu çiğ süt emmiş' diye… Bir zamanın ezilen yahut en çok
ezildiğini zannedeni, eline iktidar geçti mi, daha önce 'despot' dediğinden
daha despot, 'şımarık' dediğinden daha şımarık olabiliyor. Şu sıralar en iyi
örnek, siyasal İslamcılar. İnançlı/inançsız/farklı inançlardan vatandaşları
yalan dolan ve talanla sömüren, yaptıklarını inkâr bile etmeyen türden bir
yüzsüzlük sergileyen bu aklın son dönemde en göze batan tezahürü ise kibri.
***
Ağlak Batı
emperyalizmi eleştirileri eşliğinde liberal değerlerin sömürüsüne dayalı bu
kibir, bir yandan Batı’ya giden Müslümanların nasıl ezildikleri, kültürel
olarak asimile edilmeye çalışıldıkları tezini işler durur. Liberal dünya,
“evrensel değerler” ve“insanlık” adına, siyasal İslamcıların her türlü siyasi,
sosyal, kültürel, ekonomik taleplerini karşılamak durumundadır. Misal,
Londra’da, Paris’te, Berlin’de çarşafla, peçeyle dolaşmayı tercih eden bir
kadının haklarını kendi hakları gibi savunmaları icap eder. Batı’dan biri çıkıp
da “dinime küfreden Müslüman olsa” demeye kalkışsa,“ırkçı” ilan edileceği
muhakkak. Zira siyasal İslamcılar nezdinde İslam coğrafyasına gelen Batılılar
yine onların varoluş kodlarına biat etmek durumundadır. Müslümanların Batı’da
maruz kaldıkları kültürel saldırılara direnen liberal Batılıların sayısı az
değildir, ama siyasal İslam aklının hâkim olduğu coğrafyada karşılığı yoktur.
Bunu sorun edinecek İslami aydın filan da kolay kolay bulamazsınız. Fazla
kurcalamayın, İslam topraklarının her daim her kültüre açık olduğu safsatası
eşliğinde en klişe yanıt “kültürel kodlar” veya “dinin gereği”; en derinlikli
rövanşist yanıt “Batılıların sömürgeciliklerinin bedeli” olacaktır…
***
Mesele
yabancılara karşı sergilenen bu kibirli çifte standartla bitmez. Bir eli yağda
bir eli balda üç-beş ay hapis yatmış olanlar, utanmadan 12 Eylül darbesinin en
acılı mağduru olduğunu iddia eder. Bir de bakmışsınız, çocuk katili polisin sırtını
pışpışlamakla kalmayıp, bir de azmettiricisi oluverirler! Yüzde 30-40-50 ile
iktidara geldiler mi, kendilerini ülkenin “asıl sahibi” saymakla kalmaz; koca
bir ulusun, bırakın onu, koca bir coğrafyanın tek yerli unsuru addederler. Ha,
bu arada yerellik ile kasıtları, diktalarını kurmak için çiğnenecek şekeri
bitmiş sakız misali. Yoksa biliyoruz ki, başlarına bir sürgün durumu filan
gelse -Allah muhafaza- ilk koşacakları yer Batı’nın liberal kolları olur.
***
Bunlara
göre herkes “yabancı”, bir tek onlar “yerli”… Cin olmadan şeytan çarpmaya
kalkışıp, “eski yazı, eski yazı” diye diye karşıdevrime girişir, “Osmanlıca”
kisvesi altında çoluk çocuğa Arap alfabesini belletmeye soyunurlar. Yerlilik
lafını ağızlarına pelesenk edip, kendilerinden olmayanı ve hatta onlardan çok
daha kök salmış yerli unsurları bu topraklardan kovma tehdidine kadar
vardırırlar. Misal Hıristiyanlar, Şiiler yahut Aleviler gibi azınlıkları
dünyaya karşı “retorik mezesi” olarak kullanırlarken, akıllarında “bir gün
doğru (Sünni İslam) yolunu bulacakları” saklıdır.
***
Zorbadırlar,
yalancıdırlar, sonradan görmedirler, ikiyüzlüdürler, güce taparlar, paraya
taparlar… Ama onlara sıfatlarıyla hitap edip “zorba, hırsız, katil” derseniz
nefretle üzerinize çullanırlar. Yine de en beter yanları içi boş kibirleridir.
Sanırlar ki, dünya o beş para etmez yorumlarını bekler. Sanırlar ki bütün bölge
bunlara muhtaç. Tüm dünyanın “deniz feneri” kendileridir. Nereye gitseler ahkâm
kesip, boş vaatlerde bulunup kendilerini maskara ederler. Bir gün Açe olur, bir
gün Polonya. Kibir gözlerini kör ettiğinden, alaycı gülümsemeyi hayranlık
zannederler.
***
İlkgençliğimden
bu yana bu ülkenin yerel kibrinden tiksinmiş biri olarak şöyle diyeyim. O kibir
bir dönem Çevik Bir’de billurlaşmıştı. Bu ülkede hiçbir işi başaramayan
bürokratın sırtını devlete dayamış iktidarının kibrini gördük. Beş kuruşluk
fikrini milyona satan değersiz sözde aydınların kibrini de gördük. Ama hiçbiri
bu kadar rezilce, hiçbiri bu kadar metelik etmez değildi. Hani kazıdığında üç
kuruş insanlık çıkardı. Şimdi bu neo-Osmanlıcı, uyduruk İhvancı kibri görüyor,
kazıyor kazıyor, insana ait hiçbir şey bulamıyorsunuz. Fıtratı biat olanın
kibri soytarılığa varır. Kula kul olanda ise zaten karakter aranmaz. Kibir
dediğin, kendini“öküz zanneden kurbağa” hesabı şişinip şişinip dolaşmaktır ki,
bir gün çatlar...
Ceyda
Karan / Cumhuriyet
No comments:
Post a Comment