07
Haziran 2014
Ben
kendi hesabıma sanatım olmadan yaşayamam. Ama, bu sanatı her şeyin üstüne
koymuş da değilim. Tersine, onsuz edemeyişim, onun beni herkesle bir etmesi ve
olduğumdan başka türlü olmaksızın herkesle bir düzeyde yaşatmasıdır. Sanat,
benim için tek başına tadı çıkarılan bir şey değildir. Sanat bence, en büyük
sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturacak görüntüleri, biçimleri
bulmaktır. Demek ki sanat, sanatçıyı insanlardan ayrılmamaya zorlar; onu, en
gündelik ve en evrensel gerçeğe bağlar. Ve çok kez, kendilerini başkalarından
ayrı gördükleri için, sanatı seçenler kısa bir zaman sonra anlarlar ki,
sanatlarını ve başkalıklarım ancak herkesle benzerliklerini ortaya koyarak
gösterebilirler. Sanatçı, kendini bu başkalarına gidip gelme ile yoğurur:
Vazgeçemediği güzellik ve kopamadığı topluluk arasındadır. Onun için gerçek
sanatçılar hiçbir şeyi küçük görmezler; yargılamaya değil, anlamaya çalışırlar.
Ve dünyada tutacakları bir yer varsa, o da, Nietzsche’nin çok güzel söylediği
gibi, yargıcın değil, işçi olsun aydın olsun, yaratıcının başa geçeceği bir
dünya olacaktır.
Buna
inandık mı, yazarın rolü, ister istemez, güçleşiyor. Sanatçı, tanımı gereği,
bugün tarihi yapanların buyruğuna giremez: Tersine, ona katılanların buyruğundadır.
Yoksa, tek başına ve sanatının uzağında kalır. Zorbalık milyonlarca adamı ile
birlikte onu yalnızlığından ayıramaz, onlara ayak uydurmaya kalkışsa bile,
hatta, asıl o zaman. Ama, dünyanın öbür ucunda hapse girmiş ve hor görülmüş,
bilmediğimiz bir insanın çıkmayan sesi. yazarı, yalnızlığından kurtarmaya
yeter, hiç değilse, özgürlüğün sağladığı olanaklar içinde, o çıkmayan sesi
unutmamayı ve onu sanat yoluyla duyurmayı başardıkça.
Hiçbirimiz
böylesine büyük bir işin adamı değiliz. İster bütün .ömrünce ünsüz ya da bir
zaman için ünlü olsun, ister zorbaların zincirlerine vurulsun, ister bir süre
dileğini özgürce söylesin, yazar kendini haklı ve canlı bir topluluk içinde
duyabilir; bu da, yazarın, elinden geldiğince, sanatının büyüklüğünü yapan şu
iki görevi yüklenmesiyle olur: Gerçeği ve özgürlüğü. Sanatçının işi en büyük
sayıda insanı toplamak olduğu için, yalanla ve kölelikle uzlaşamaz, çünkü,
yalan da kölelik de, bulundukları yerde yalnızlıkları çoğaltırlar. Tek tek
olarak sakatlıklarımız ne olursa olsun, soylu yazarlık sanatı, korunması güç
olan şu iki ödeve bağlı kalacaktır: Bile bile yalan söylememek ve insanın
insanı ezmesine karşı koymak.
İsveç
Söylevi, Albert Camus
No comments:
Post a Comment