Thursday 11 December 2014

I Can’t Breathe

“I can’t breathe” (Nefes alamıyorum) günümüz insanlığının çığlığı, dünya kardeşliğinin her türlü sınırı ve engeli aşan ortak özgürlük sloganıdır artık. ABD polisinin üzerine çullanıp boğarak öldürdüğü siyah gencin “I can’t breathe” haykırışı bir anda tüm dünyada devlet ve polis baskısına, diktatörlüklere ve diktatörlere karşı bir özgürlük türküsüne dönüşmüştür.

Bir özgürlük türküsüne dönüşmüştür, çünkü dünyanın her yerinde insanlar ve tüm canlılar devletlerin, polis ve ordu güçlerinin hunharca baskısı altında bulunmaktadır. I can’t breathe. Nefes almak istiyorum. Nefes almak istiyoruz. Üzerimizdeki korkunç devlet baskısının kalkmasını istiyoruz.

Dünyanın her yerinde devletler, ellerine her türlü yasal ve yasa dışı yetkiyi verdikleri polis ve ordu güçleriyle yoksul ve savunmasız insanlara karşı her türlü keyfi uygulamayı yapmakta, sokakta ya da gözlerden uzak mahzenlerinde insanları dövmekte, nefessiz bırakmakta, işkence etmekte, biber gazına boğmakta, kurşunlamakta, idam etmekte, sopalarla kovalamakta, tomalarıyla üzerlerine yürümekte, başlarına biber gazı fişekleri sıkmakta, vurmakta, öldürmektedirler. Bunlar devlet güçlerinin en görünen, en çıplak baskı eylemleridir. Bunların ötesinde devletler, insanları izlemekte, fişlemekte, dinlemekte, hapse tıkmakta, nezarete almakta, korkutmakta, sivil çeteleriyle linç etmektedirler. Bunun içindir ki, tüm dünya tek bir özgürlük sloganında birleşmiştir: Nefes almak istiyoruz. Devletlerin üstümüzdeki baskısına son!

Her dönemin, insanları aynı duyguda birleştiren ortak bir davası vardır. 1960’ların ve 1970’lerin ortak davası, ABD emperyalizminin geriletilmesiydi. Bu ortak davanın sembolü Vietnam savaşıydı. Bütün dünya, II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın tek efendisi ve jandarması haline gelen ABD emperyalizminin baskısı altındaydı. Vietnam’da Vietkong gerillalarının mücadelesi bu baskıyı yaran ve oyan büyük bir mücadele olarak, ABD emperyalizminin baskısı altındaki dünya halkları tarafından selamlanmıştı.

Bugün mücadelenin odağı değişmiş bulunmaktadır. Bugün sorun, tek bir emperyalist merkezi tecrit etmekten çok, tüm dünya yüzüne yayılmış devlet zorbalığını yıkmaktır. O yıllarda özgürlük mücadelesi de emperyalizme karşı mücadeleye tabi kılınmıştı. Bugün ise emperyalizme karşı mücadele özgürlük mücadelesine tabidir. Şu açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, emperyalizmin yenilmesi de özgürlük mücadelesinin başarısına bağlıdır. Çünkü özgürlük olmadan hiçbir şey olmaz. Emperyalizmin can damarı, onun baskıyla yaşayan devletidir. O can damarı kesilmeden emperyalizmi alt etmek de mümkün değildir. Bu yüzden günümüzün özgürlük karşıtı “anti-emperyalistlerini” teşhir etmek de hem özgürlük mücadelesi açısından, hem de sahte anti-emperyalizmi teşhir edip kapitalizmin kendisinden başka bir şey olmayan emperyalizme darbe indirmek açısından son derece hayatidir.

Bu yüzden bugün, “anti-emperyalizme” sığınıp özgürlüğü bastırmak isteyen diktatörlere destek vermeye çalışanlara karşı uyanık olmak zorundayız. Sadece özgürlük düşmanı ulusalcılardan söz etmiyorum. Yeni-ulusalcı AKP yandaşlarıdır aynı zamanda bu sözlerimin hedefi. Örneğin eline tutuşturulan kartondan yıldızlarla poz veren Alev Alatlı’yı özellikle hedef alıyorum. Alev Alatlı, 9 Aralık 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Ceren Çıplak’ın kendisiyle yaptığı röportajda, George Orwell’i kendine alet etmeye çalıştığı konuşmasını savunabilmek için bu sahte anti-emperyalizme sığınmış. Neymiş? Söz konusu kişi, dünyanın bütün servetini sömüren büyük kapitalist-emperyalist devletlere kafa tutuyormuş, “dünya beşten fazla” diyerek, “ona minute” diyerek. Bu “kafa tutmanın” sahte bir gösteriden başka bir anlama gelmediği, zat-ı şahanelerinin emperyalist-kapitalist sistemin en azılı ortaklarından ve işbirlikçilerinden olduğu gerçeği bir yana, kapitalist sistemin aygıtı olan devlet çarkını en acımasız diktatörce yöntemlerle çalıştıranların emperyalizme karşı çıkmaları kesinlikle mümkün değildir, tam tersine bunların uyguladığı baskı doğrudan doğruya bu sistemin devamının hizmetindedir. Bu yüzden Alev Alatlı, istediği kadar “dünya zenginleri”ne atıp tutsun, yücelttiği ya da yalakalık ettiği kişiye verdiği destekle hem yerel diktatörlüğün ve yeni zenginlerin hem de dünya zenginlerinin, yani dünya kapitalist tekellerinin hizmetindedir. Öte yandan, insanın şu kısa ömründe, ikbal hırsıyla, sıktığı elin üzerinde gencecik çocukların kanı olduğunu “unutması”, ahlaki açıdan, böyle bir hizmetten bile daha vahimdir.

Dünya özgürlük mücadelesi kapitalizmin kalbinde büyüyor. Yunanistan’da ve dünyanın birçok ülkesinde dalga dalga yayılıyor ve yankılanıyor.

Dünya kapitalizmiyle birlikte diktatörlükler de bütün ordularıyla, polisleriyle ve gaddarlık araçlarıyla devrilip gittiği gün insanlıkla birlikte dünyanın tüm canlıları da güzelim dünyanın oksijenini ciğerlerine bol bol doldurabileceklerdir.

O zaman, “oh be, dünya varmış” diyebileceğiz.



Gün Zileli

10 Aralık 2014

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com




No comments:

Post a Comment