Thursday 10 December 2015

Camille’siz bir Rodin Mümkün Mü?

Camille Claudel’in son derece dokunaklı yaşam hikayesini bir çoğunuz bölük pörçük de olsa duymuşsunuzdur. Çoğunlukla büyük sanatçı Rodin’in metresi, Rodin’in fikirlerini çaldığı kadın, çok acılar çekmiş biri, çok yetenekli bir heykeltraş ya da hayatının neredeyse yarısını akıl hastanesinde geçirmiş bir deli olarak. Bu saydıklarımı aslında tek bir cümlede şöyle de ifade edebiliriz: Çok yetenekli bir heykeltraş olan Camille Claudel, henüz çok genç bir kadınken tanıştığı hocası Rodin’le evlilik dışı bir aşk yaşayarak çok acılar çeker, delirir ve akıl hastanesine kapatılır. Peki mesele sadece Rodin’in aşktan delirttiği bir kadın olması mıdır? Pek tabiidir ki bu hayatı tek bir cümlede özetlemek her denemede biraz daha az ya da fazla eksik olabilir.

Camille Claudel dönemin Fransa’sında, sanatçı bir kadın olmanın neredeyse yasak olduğu bir ortamda tüm baskılara rağmen arzularının peşinden gitmiş ve rüştünü ispat etmiş biri. Sanatındaki dehası açıkça kendi sonunu hazırlamış olsa da bu böyle. Rodin’e olan tutkusu berikine ilham, güven, şöhret katarken Camille’e yıkım, çile ve tecrit getirmiş. En nihayetinde ise ailesi ve Rodin’in rıza ve isteğiyle 1913 senesinden ölene dek akıl hastanesine tıkılmış. Çok değil bir 100 sene öncesinden bahsediyorum. Üstelik bunca yıl içerde tutulmasına kimse ses etmemiş, ciddi bir rahatsızlığı olup olmadığı ise halen tartışılıyor. Doktorlarının ailesine yazdığı mektuplarda eve dönüp heykele devam ederse bunun kendisine daha iyi geleceğini önerdikleri söylenir. Fakat bu asla gerçekleşmez. Claudel açıkça görmezden gelinip 30 sene bir tımarhaneye mahkum edilmiştir.

Rodin ve Claudel’in 1882 yılında başlayan birliktelikleri kuşkusuz ikisinin hayatlarında da yepyeni bir dönemin başlangıcı olur. Camille Claudel Rodin’in sanat hayatında ciddi bir kırılmaya sebep olacaktır.  Pek çok sanat eleştirmeni heykeltraşın çalışmalarını Camille öncesi ve sonrası olarak ayırır.

Camille Claudel atölyede çalışırken 1887































Rodin Meudon’daki villasının bahçesinde. Arkasında ‘Yaradılış’ (Fotoğraf: Edward Gooch/Edward Gooch/Getty Images)

Camille ise akla ziyan yeteneğine karşılık önce sevgilisi, sonra ailesi ve en sonunda da tüm dünya tarafından terk edilir. Evlenmeden ve üstelik başka bir kadına rağmen Rodin ile beraber olmayı sürdürmesi, genel ahlak’a uymayan her kadın gibi Camille’i de hafif kadın olarak damgalar. Ona ancak Rodin’in kanatları altındayken çalışma fırsatı veren egemen sanat çevreleri,  yalnız ve bağımsız bir sanatçı olarak ürettiği eserleri duygusal olarak derinlikli ve etkileyici bulsa da bazı işlerini içerdiği “cinsellik” yüzünden “aşırı” bulur ve hatta bazen sansürler. Dehası ise kendisine değil bir zamanlar öğrencisi olduğu Rodin’e bahşedilir.

Kuşkusuz güzel ve çirkin pek çok şeyi beraberinde getiren bu lanetli beraberlik Claudel için çok fazla haksızlığa, ayrımcılığa ve özellikle ciddi bir sömürüye sebep olmuş. Lakin Rodin ile olduğu yıllar boyunca birlikte çalıştıkları pek çok heykelin figürlerini yontan kişinin Camille Claudel olduğu söylenir. Rodin’in imzasını taşıyan ünlü Cehennem Kapıları ya da Calais Burjuvaları isimli eserlerin büyük bölümünü Camille’in yaptığı… Bizzati Claudel hastaneye kapatılmadan önceki son zamanlarında Rodin’in kendisine ait heykelleri çalıp üzerine imzasını attığını söyler. Bir rivayete göre ise Rodin, Balzac heykelindeki fikri Camille’den çalmıştır. Söylenenler söylentinin ya da deli bir kadının sayıklamalarının ötesine ne yazık ki gitmez.

Rodin, Düşünce-Camille Claudel’in bitmemiş portresi

Camille Claudel kariyerinin son yıllarında eserlerini finanse edemez hale geldikçe sanat çevreleri için “görünmez kadın”a dönüşür. Bana sorarsanız kendini görünür kılamıyor olmasında herkesin biraz payı var. Aynı kişi, bir zamanlar sevdiği adamın hayatında hep bir “öteki kadın”, ailesi tarafından yakışıksız onlarca davranışın sonunda “istenmeyen kadın” ve yapayalnız kaldıkça daha da yaftalandığı “deli kadın” kimlikleri ile sistematik olarak inkar ediliyor, yok sayılıyor.

Yani aslında Camille Claudel’in hikayesi unutulmaz bir aşk hikayesinin kahramanı olmaktan öte çağının fersah fersah ilerisinde bir vizyona sahip sanatçının bir varolma mücadelesi, bir direniş. Aynı zamanda da ezber bozan bir kadının düzen tarafından nasıl öğütülüp düşkünleştirildiğinin sağlaması. Emeği, ümüğü sıkılana, aklını oynatana dek sömürülen milyarlarca kadından biri Claudel. Cinsiyete dayalı bir hiyerarşinin var olduğu, erkeğin egemen olduğu bu düzende örneklerine sıklıkla rastladığımız bir figür. Ve tarih Rodin’i sanatıyla, yapıtlarıyla hatırlarken Claudel’i Rodin’siz hatırlamıyor.

Son olarak esir edildiği akıl hastanesinden kardeşi Paul Claudel’e yazdığı mektuplardan birinden, kendi sözleriyle: “Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi… Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü. Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar…”
  
Claudel, Olgunlaşma Çağı
Claudel, Olgunlaşma Çağı

Claudel, Dalga
Claudel, Dalga

Claudel, Clotho 1893
Claudel, Clotho 1893

Claudel, Les Valseurs
Claudel, Vals

Tuesday 24 November 2015

Latin Amerika’nın ilk ve en önemli anarşist deneyimi: Cecília Komünü



Latin Amerika’nın ilk ve en önemli anarşist komün deneyimi olan Cecília Komünü, 1890 yılında anarko-sosyalist İtalyan göçmeni Giovanni Rossi tarafından Brezilya’nın Parana eyaletinin Palmeira adlı köyünde kuruldu.
Komün, sosyolojik bir laboratuvar olmanın ötesinde, bir ütopyanın gerçeǧe dőnüştürülmesinin de bir adımıydı. Bu anarşist deneyim çeşitli dőnemlerde yaşayan birçok şair ve yazara da ilham kaynaǧı oldu. Örneǧin yazar Afonso Schmidt'in, Cecília Komünü'nü anlatan "Bir Anarşist Deneyimin Romanı" adlı yapıtı 1942 yılında yayınlandı.

İdeolog ve anarşist yazar Giovanni Rossi, dönemin ütopik sosyalistlerinden etkileniyordu. “Sosyalist bir Komün” adlı beş kitaptan oluşan bir yapıt yazdı. Uluslararası İşçiler Birliǧi’ne üye oldu ve bu dönemde anarko-sosyalistlerden etkilendi.
Komünün dőrt yıllık őmründe üye sayısı 250’ye ulaştı. (1890-1894)
Komün deneyiminin sona ermesindeki en büyük etkenlerden birisi maddi yoksulluk oldu. Diǧer bir etken ise Komüne komşu olarak yaşayan Polonyalı Katolik yerleşimcilerin düşmanlıǧıydı.

Avrupa’da őzellikle de Rusya’da anarşist filozof ve yazarlar (Bakunin, Emma Goldman, Kropotkin, Alexander Berkman, Victor Serge...)  çıkarken bu deneyim Latin Amerika’da biraz daha farklı yaşandı.
Konuyla ilgili olarak bu konuda uzun yıllardır inceleme yapan ve Brezilya’nın Ponta Grossa Eyalet Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri veren  ve aynı zamanda pedagog olan Maria Isabel Corrêa ile T24 okurları için konuştuk:
Giovanni Rossi kimdir?
Giovanni Rossi, ütopik bir insandı. Aslında bir veterinerdi, fakat sosyolog ruhuna sahipti. Sosyal adalet, őzgürlük ve yoksulluk konusunda çok duyarlı bir aydındı.
O, anarko-sosyalist bir yazar mıydı?
Evet, daha İtalya’dayken sosyalist bir komünün düşünü kurardı. Bunun ütopik izleri, “Un Comune Socialista=Sosyalist Bir Komün” adlı kitabında vardır.
11 Kasım 1887’de, Stagno Lombardo-Cremona topluluǧunda “Cittadella Organik Kooperatif Birliǧi” tüzüǧü tartışılır ve 30 işçi tarafından imzalanır. Kolektif işbirliǧinin őtesinde Rossi’nin amacı sosyalist ve anarşist bir komün kurmaktır. Fakat o zaman, dini ve toplumsal őnyargıları bulunan kőylülerin arasında bunu gerçekleştirebilmek hiç de kolay deǧildi. Bu fikirlerle kafası meşgul olan Rossi, deneysel bir koloni kurmak için İtaIya'da konu üzerinde yoǧunlaştı. “O Atto di Costituzione della Unione Lavoratrice”nin kuruluşu,  11 Aralık 1988’de aǧırlıklı olarak kőylüler ve işçiler tarafından deklare edildi.
Torricella’da topraklarından çıkarılmış kőylüler Parma bőlgesinde bir dernek kurdular. Daha sonra bu kőylülerin çoǧu İtalya’dan  Brezilya’ya Cecília Komünü’ne geldiler. Hükümetten subvansiyon alamayan Rossi, Citadella içinde çekirdek bir grup oluşturur, buna raǧmen üyelerin henuz őzgüvenleri yoktur.

Cecília Komünü’nün Brezilya’da kurulmasına nasıl karar verildi?
Herşeyin ortak olduǧu ve aile egoizminin yıkıldıǧı, bir anarşist - sosyalist çekirdek oluşturmanın zorluǧunun yanında, İtalya’da bunun için arazi edinimi de çok zordu. Bu nedenle Rossi, okyanus őtesi toprakları düşündü. Grup içinde en çok kabul gőren düşünce Porto Alegre’den sonra Uruguay’a gidip yerleşmekti. Fakat denizde uzun süre seyretmekten de kaynaklanan saǧlık sorunları nedeniyle, Brezilya’nın Parana eyaletinin Paranaguá limanında gemiden inildi.
Cecília Komünü neden őnemli?
Bana gőre, Cecília Komünü çok őnemli. Çünkü ortak, dayanışmacı  bir yaşamanın olası olduǧunu kanıtlıyor, hem de sadece bireyselliǧin ve aile düşüncesinin aǧır bastıǧı katı bir ortamda bunu yapıyor.
 
Komün üyeleri nasıl geçiniyorlardi? Kendileri ürün yetiştiriyorlar mıydı?
Başlangıçta bir süre İtalya’dan getirdikleri para ile geçindiler. Sonra hayvancılıǧa ve tarlada ürün yetiştirmeye başladılar. Fakat bir seferinde hasat parasının hepsi çalındı.
Komüncülerin kendi aralarında tartışma ya da kavgaları var mıydı?
Evet, őzellikle birçok  katılımın olduǧu sıralarda, bu tartışmalar yoǧun olarak yaşanıyordu. Őzellikle bazı aileler, komünün őzgürlükçü ruhu ile, herkesin üzerine düşen sorumluluk ve çalışma gereksinimi arasında baǧ kurmakta zorlanıyorlardı. Komünün maddi sıkıntılıları zaten açlık ve sefaletten kaçan bu insanlar için soǧuk bir duş olmuştu.
Neden bu anarşist deneyim dőrt yıl sonra son buldu?
Benim düşünceme gőre, Rossi’nin iki kez kaynak aramak ve Komünü tanıtmak için İtalya’ya gitmesi hareketi başsız bıraktı. Anarşizm lider tanımaz, fakat bu durum Rossi’nin eksikliǧi gerçekliǧini ortadan kaldırmıyordu. Bu durumdan Rossi’nin kendisi de hoşnut deǧildi, ama onunkisi őncelikle Komündekiler için zorluklardan ve acılardan mümkün olduǧunca  arınmış daha onurlu bir yaşam mücadelesi idi. Fakat sonuçta aileler, dış dünyadaki yerleşik rejime daha fazla dayanamadılar ve bu kurallara yenildiler.  O zamanlar őzellikle gőçmen çiftçilerin toprak satın alması çok daha kolaydı.
Biraz kendinizden sőz eder misiniz? Neden Cecília Komünü ile bu kadar yoǧun ilgilendiniz?

1982’de Palmeira’ya geldiǧimde, bazı kişilerden Komün ile ilgili bilgi ve yorumları duyduǧumda deyim yerindeyse büyülendim. Merkeze uzak bir kőşede, daha gelişmiş, kardeşçe,  őzgürlükçü yaşayan ve kurulu düzene aykırı düşünen insanların varlıǧını őǧrenmek beni etkilemişti. Aynı zamanda buradaki kőylülerin, bu anarşist deneyim üzerine pek konuşmak istemediklerine de şahit olmuştum. 1988 yılında eyalet anayasası yazıldıǧında bu anayasanın őzgürlükçü olması ve őzellikle Cecila Komünü’nü de kapsaması için imza toplayan insanlardan birisiydim. Bugüne dek devlet bu konunun araştırılması için hiç yatırımda bulunmadı. 1989 yılında Belediyenin Eǧitim Müdürlüǧü’nde çalışırken, Bandeirantes adlı televizyon kanalı, Komün ile ilgili bir belgesel dizi  hazırladı. Ben de bu belgeselde yer aldım, hem de onlara senaryo ve materyal bulma konusunda yardım ettim. O zamandan bu yana, bu deneyimle ilgisi ve bilgisi olan kişileri araştırıyoruz.
Anarşizme olan ilginiz nasıl başladı?
Ponta Grossa Eyalet Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri verirken, bu konuyla ilgilenmeye başladım. O zamanlar kendimi őzgürlükçü olarak tanımlamaya başladım. Őzellikle de őzgürlükçü bir pedagog olarak düşünmeye başladım. Fakat tam bir anarşist gibi yaşamaktan hâlâ uzaǧım.
Anarşist felsefenin şu yanından hoşlanıyorum: Anarşizm yıkıyor, ama sonrası için hiçbir şey vaadetmiyor. Yalnızca sürekli bir kaos var. Anarşizm gerçek mi yoksa ütopik bir düşünce midir?
Bana gőre ütopiktir. Ütopik, gerçek bir demokrasidir. Diǧerini, kendinden çok düşünmektir. Anarşist düşüncenin yanısıra, feminist ve çevre hakları mücadelelerinin de büyük őzgürlükçü yanları var.
Edebiyata anarşizmin yansıması konusunda neler sőyleyebilirsiniz? Michael Moorcock, Octavio Buenaventura, Ursula K. Le Guin ve diǧerleri. Őrnegin Ursula K. Le Guin’in başyapıtı “Mülksüzler”, bu konuda neler sőyleyebilirsiniz?
Anarşist edebiyat, bir boşluǧu dolduruyor. Kaçınılmaz boşluklar geçmiş ve gelecek arasında kalır ve bu düşünce bilim kurguya yaklaşır daha çok. Bu edebiyat aynı zamanda, sahip olduklarımızın ve olabileceklerimizin olanaklarını da keşfeder. Bu, őzellikle devlet aygıtının çőzemediǧi karmaşıklık ve eşitsizlik sorunlarının edebiyata yansımasıdır.
Bugün Brezilya’da ve diǧer Latin Amerika ülkelerinde anarşizm ne durumda? Anarşist gruplar ve hareketler var mı?
Evet, akademilerdeki gruplardan sokak gruplarına kadar çeşitli gruplar var. Bu gruplar, ideolojik olarak anarşizmin bütünsel őzgürlukçü düşüncesini tartışıyor ve bu konuda çalışıyorlar. Bu gruplar arasında  farklılıklar da var.
Gerçekte toplum içinde anarşizm denildiǧinde şőyle bir yaklaşım var: “Anarşizm = terőrizm.” Oysa anarşizm bir ideoloji ve felsefe aynı zamanda. Bunu var olan kapitalist devletler empoze ediyorlar. Siz anarşizmden hoşlandıǧınızı sőylediǧinizde, bu toplum içinde nasıl karşılanıyor?
Bu yalnızca anarşizmin sorunu deǧil, bir demokrasi problemi. Őzellikle Avrupa’daki bazı anarşist grupların silahlı eylemleri, insanları korkutmuş ve belki de bőyle bir őnyargının doǧmasına neden olmuştur.  Farklı düşünceler her zaman vardır ve var olacaktır. Ütopyalar da. Deǧişim de her zaman kaçınılmazdır. Toplum içinde anarşizm ve “kaos”denildiǧinde, insanlarda genelde bu negatif ve olumsuz bir düşünce çaǧrışımı yapıyor.
 
Anarşizm ve demokrasinin ortak yőnleri var mı? Varsa bunlar nelerdir?
Ben anarşizmi, demokrasinin uç yorumu olarak gőrüyorum. İki kavram arasında, başlangıçta büyük bir fark gőrünüyor: Demokrasi temsilidir, anarşizm ise temsile ve temsilciliǧe karşıdır. Daha çok ben, hak ve őzgürlükler anlamında bir baǧ kurabiliyorum. Ama hak ve őzgürlükler demokraside daha kısıtlı, anarşizmde çok daha geniştir. Demokrasi, kapitalist sistem içinde ortaya çıkar, anarşizm ise bu sisteme doǧrudan karşıdır. Anarşizm dayanışmacıdır, sosyalizme yakındır.
Sőyleşimize katıldıǧınız için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.


Monday 23 November 2015

İkonik yapıları, meşhur caddeleriyle 100 yıl önce Paris işte böyle bir yerdi

Birkaç yıl önce Retronaut tarafından ortaya çıkarılan Paris fotoğrafları şehrin bugünden 100 yıl öncesini bütün renkleriyle gözler önüne seriyor. İkonik yapıları, meşhur caddeleriyle bugününden hem aynı hem farklı duruyor Paris.
Şehrin meydanlarından birinde aşırı yüklenmiş el arabasını iten bir çocuk, savaş zamanı şehrin çeşitli yerlerinde kümelenen askerler, bir grup sahne sanatçısı ve pek tabii Eyfel kulesi ve Moulin Rouge… Gören herkesi farklı bir zamana taşıyacak fotoğrafların şehri tanıyanları daha farklı etkileyeceği kesin.
100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 14100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 1100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 2100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 3100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 4100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 5100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 6100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 7100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 8100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 9100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 10100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 11100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 12100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 13
100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 1415100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 1416100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 1417100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 1418100 yil oncesinin parisi fransa renkli fotograf 1419