Monday, 14 July 2014

Henri Matisse ve Yeşil Çizgi



1897'de ressam John Peter Russell'ı ziyaret etmek üzere Belle Île adasına seyahat eden Matisse, Russell vasıtasıyla Ard İzlenimcilik'le tanıştı. Paul Gauguin, Paul Cezanne ve o sırada çok az tanınan Vincent Van Gogh'un eserleriyle ilk kez karşılaşan genç ressam bu ustaların özgün üsluplarından derin biçimde etkilendi ve Matisse'in kişisel üslubu büyük ölçüde değişerek, özellikle rengi biçimleri tanımlamak ve uzamsal düzlemleri tasarlamak için bir yol olarak kullanma gibi konularda çok daha modern ve yenilikçi hale geldi. Henri Matisse bu dönemi anarken ressam John Peter Russell'ın etkisinden "Russell benim öğretmenim oldu ve bana renk teorisini açıkladı" sözleriyle bahsedecektir.

Özellikle 1899'dan itibaren Van Gogh'un eserlerini ve üslubunu yakından etüd eden Henri Matisse, Van Gogh, Cézanne ve Gauguin gibi Ard İzlenimciler, Jean-Baptiste-Siméon Chardin, Edouard Manet gibi ustaların yanısıra Nicolas Poussin, Antoine Watteau gibi ressamlar ve heykeltıraş Auguste Rodin'in eserlerinden, Afrika sanatının stilize formlardaki mask ve heykellerinden, Batı Asya'nın dekoratif sanatlarından ve Japon ukiyo-baskılarından da etkileniyor; bazen büyük borçlara da girerek elinden geldiğince sevdiği ressamların eserlerini topluyordu. Özellikle Cezanne'ın resminde kurduğu kompozisyon yapısı, ölüdoğayı renk satıhlarının bir tasavvuruna dönüştürme anlayışı ve renk kullanımı Matisse'in sanatında yankısını bulmuştur. Sanatçı "Modern sanat içinde en çok Cezanne'a borçluyum" diyerek bu etkiyi dile getirmektedir.

Matisse'in üslubunun oturmaya başladığı bu yıllar özel hayatı için de hareketli bir dönemdi. Ressamın sevgilisi ve modeli Caroline Joblau'dan olan ilk çocuğu Marguerite 1894'de dünyaya gelmiş; anlaşamayan çift bir süre sonra yollarını ayırsa da dost kalmaya devam etmişti. İşte bu sırada Ekim 1897'de genç ressam ileride eşi olacak Amélie Noellie Parayre ile gittiği bir düğünde tanışacaktı. Matisse'in aksine Amelie'nin ailesi Paris'in elit kesimi içinde etkili olan zengin ve entelektüel bir burjuva ailesiydi. Genç Amelie halasına ve erkek kardeşlerine ait bir moda evinde şapka tasarımı yapıyordu. Çok farklı geçmişlerden gelen ikili kısa sürede ilişkilerini ileri götürerek Ocak 1898'de evlendiler. Matisse'in önceki ilişkisinden olan kızı Marguerite'i kendi çocuğu gibi benimseyerek yetiştiren Amelie 1899'da Jean ve 1900 yılında Pierre adlı iki oğullarını dünyaya getirdi. Çalışmayı bırakmayarak kendine ait bir butik de açan Amelie kısa bir zaman zarfı içinde kocasının hayatının ve sanatının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Matisse'in Yeşil Çizgi dâhil birçok eserine modellik eden, iş ve ev hayatını çekip çeviren, asistanlığını yapan ve bozulan sağlığı ile ilgilenen Amelie evlilikleri boyunca ressamın yaşamının temel direği idi.
Henri Matisse1898'de J.M.W Turner'ın eserlerini incelemek için Londra'ya gitti. 1899'a gelindiğinde ise sanatçının resimleri arayış içinde bir yeteneği ortaya koymakta ise de belli bir yönelim göstermemektedir. İşte bu dönemde sanatçı heykel dersleri almaya başladı ve Antoine-Louis Barye'nin eserlerinden kopyalar yaptı. 1901 yılında ilk sergisini açan Matisse karısının ailesinin yaşadığı bir skandal ve ardından gelen iflas yüzünden maddi ve manevi sıkıntı içinde geçen iki yılın ardından karamsar bir döneme girdi. 1903 yılına gelindiğinde neredeyse resmi bırakma noktasına gelmişti. Lakin bu tarihte Henri Edmond Cross ve Paul Signac'ın Noktacı (Pointilist) resim tekniği ile tanıştı. Yan yana konulmuş saf renk tuşları ile yoğun bir renk titreşimi oluşturmak suretiyle güçlü bir görsel etki yaratmaya çalışan bu ressamların üslubunu daha kalın fırçalar kullanarak kendine uyarlayan Matisse 1904'e değin bu teknikle resimler yaptı. Bu yıl Vollard Galerisi'nde ilk kişisel sergisini açtıysa da büyük bir başarı yakalayamadı.
Yeşil Çizgi tablosunu resmettiği 1905 yılı ise Matisse'in sanatı için bir kırılma noktası olacaktı. Bu kırılma noktası meslektaşı André Derain'le beraber çalışmak üzere Fransız Riviera'sına seyahat etmesi ile vuku buldu. İki ressamın bu ortaklığı Modernizm'i "resmen" başlatacak olan Fovizm akımının doğuşuna sebep olacaktı. 1905'te Matisse'in üslubu kontrollü çizgiler, düz satıhlar ve detaya hakim bir ifadecilik içeriyordu. Güney'e seyahatinden sonra Gauguin'in, özellikle de Tahiti resimlerindeki doygun renklerin de etkisiyle parlak ve ifadeci renklere olan düşkünlüğü daha da belirginleşmişti. Devrimci bir sanatsal bakış açısı güden Matisse perspektifi görmezden gelerek, gölgeleri ortadan kaldırarak renk ve çizgi arasındaki akademik ayrımı reddederek şahsi üslubunda büyük bir atılım yapmaya girişti. Bu, bilinçli bir öznelliğin, Batı Sanatı'nda yüzyıllardır kabul edilmiş olan bir dünyayı görme ve yansıtma tarzına ve geleneksel "nesnellik" illüzyonuna karşı isyanıydı. Fovistler dünyayı görmek ve göstermekten çok hissediyor ve hissettirmeyi amaçlıyordu. İşte bu yeni anlayış içinde birleşen iki genç devrimci ressama Maurice de Vlaminck'ın da katılmasıyla grubun çekirdeği oluşturulmuş oldu. Matisse öncülüğünü ve liderliğini yaptığı bu genç ressam grubu Derain ve Valmick'in yanı sıra Albert Marquet, Charles Camoin, Louis Valtat, Belçikalı ressam Henri Evenepoel, Maurice Marinot, Jean Puy, Alfred Maurer, Henri Manguin, Raoul Dufy, Othon Friesz, Georges Rouault, Flaman ressam Kees van Dongen, İsviçreli Alice Bailly, ve daha sonra Picasso ile birlikte Kübizm'i kuracak olan Georges Braque gibi isimleri içeriyordu.

Fovistler nesnenin doğal renklerini dikkate almadan uyumsuz ve canlı renkler kullanarak duygu yaratıyor, bu amaçla biçim bozukluklarına gitmekten, sadeleştirmekten ve hatta soyutlamaktan kaçınmıyordu. Serbest ve hoyrat bir fırça kullanımı karakteristikti. Her ne kadar çağdaşlarınca görülmemiş bir çarpıklık olarak algılansa ve eleştirmenlerce "vahşiler" (les fauves) olarak adlandırılsa da, aslında bu akım İzlenimcilik, Ard İzlenimcilik ve Noktacılık ile doğum sancılarını yaşayan Modern Resim'in doğal sürecini tamamlayarak hayata geçmesinden başka bir şey değildi.

İşte Fovistlerin lakaplarını ve kötü şöhretlerini kazanmalarını sağlayan 1905 tarihli sergiden çok kısa bir süre önce yapılan "Yeşil Çizgi" tablosu Matisse'in kişisel üslubunu, bu üslubun başı çektiği bu akımı ve dolayısıyla bir anlamda da Batı resminde Modernizm'i başlatan eser olmasıyla sanat tarihinde eşsiz ve ayrıksı bir konuma sahiptir. Günümüzde Matisse'in en büyük başyapıtlarından biri olarak kabul edilen tablonun asıl adı her ne kadar Madam Matisse Portresi (1905) ise de günümüzde Yeşil Çizgi (La Riea Verde) olarak tanınmaktadır. Tablo sanatçının eşi Amélie Noellie Matisse-Parayre'i tasvir eder ve ressamın sanat yaşamının büyük bir kısmında ana konu olarak ele alacağı kadın figürü temasının erken bir örneği olur ki bu eserlerinin büyük bir kısmına da yine eşi Amelie modellik edecektir. Çağının en cesur ve yenilikçi portrelerinden biri olarak sanat tarihine mal olmuş olan eser günümüzde Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da bulunan Devlet Sanat Müzesi (Statens Museum for Kunst)'nde sergilenmektedir. Tuval üzerine yağlıboya ile gerçekleştirilen portre 40.5 cm x 32.5 cm boyutlarındadır. Çok cesur bir renk kullanımı ile gerçekleştirilmiş olan portreye ismini veren, Madam Matisse'in alnı ve burnunu tanımlayan, yeşil renkle yapılmış geniş ve güçlü fırça darbesidir. Portrede ressam, biçimi tanımlamak için yalnız renge başvurmuştur. Amelie'nin oval yüzü yeşil hat ile ikiye ayrılır ve mor tonlardaki topuzlu saçı, birbiri ile mücadele eden üç renkli bir çerçeveye karşı öne çıkar. Suretin sağ yanı yeşil tonların parlaklığını tekrarlarken sol yanında leylak ve turuncu tonlar Amelie'nin elbisesinin renklerini yansıtır. Matisse'in tahayyülünde elbise renk ahengi üzerine yaratıcı bir etüddür. Amelie Matisse'in yüzünün eksenini oluşturan yeşil çizgi, suni bir gölge hattı işlevi görerek, çehreyi geleneksel portrecilik tarzına uygun biçimde aydınlık ve karanlık iki alana ayırmaktadır. Ancak Matisse bunu soğuk ve sıcak renkler olarak renksel bir ayrıma dönüştürmüştür. Yüzün sol tarafındaki yeşiller resmin sağında arka plandaki yeşil renk ile bir simetri yaratırken resmin sağ yandaki pembe tonlar ise figürün solundaki leylak ve turuncu ile benzer bir ilişki kurmaktadır. Doğal ışık doğrudan renklere tercüme edilmiştir ve açıkça görülebilen fırça tuşları dramatik sanatsal duyguya katkı sağlamaktadır. Yeşil Çizgi portresi cesur renk kullanımından dramatik fırça tuşlarına, kompozisyon kuruluşundan duygusal ifadeciliğe değin Matisse'in kendi nev'i şahsına münhasır üslubunun ve sanat anlayışının bir deklarasyonu gibidir. Ressam sanat yaşamı boyunca her zaman içgüdü ve sezgilerin sanat yaratımı içindeki önemine vurgu yapmıştır. Bir ressamın asla renk ve biçim üzerinde tam bir hâkimiyeti olamayacağını iddia eden Matisse, aksine renkler, biçimler ve kontörlerin zaman içinde duyarlı bir ressamı birbirleri ile nasıl ilişkilendirilip kullanılabilecekleri konusunda yönlendirmeye başlayacağını söylemiştir. Sık sık kendini renk ve biçimin güçlerinin akışına bırakmaktan büyük bir haz aldığını söyleyen ressam, ritmik vefakar çarpıtılmış figürlerinin tasvirin bütüncül resimsel ahengini kurmaktaki işlevinden bahsetmiştir. İşte Henri Matisse'in bütün bir sanat yaşamı boyunca peşine düşeceği bütün bu amaç, teknik ve kavramlar belki de daha sonraki uzun ve verimli sanat yaşamı boyunca gerçekleştireceği tüm eseri dağarcığında olduğundan çok daha üstün bir biçimde bu erken dönem başyapıtından mükemmel haliyle teşhis edilebilmektedir.
Yeşil Çizgi, Henri Matisse ve arkadaşlarının diğer resimleri ile birlikte 1905 yılında Paris'te "Salon d'Automne" de sergilenmeye başladığında sanat dünyasında büyük bir skandal patlak verdi ve eserler hem halk ve hem de eleştirmenlerce sözlü ve fiziki saldırıya uğradı. Eleştirmenlerce yerden yere vurulan ressamlar, Louis Vauxcelles'ın onları "vahşi" (les fauves) olarak tanımlamasıyla sanat tarihine geçecek isimlerini de kazanmış oldular. Özellikle Matisse grubun öne çıkan sanatçısı olarak saldırılara en çok hedef olan isimdi. Bu duruma ve bunun getirdiği maddi sıkıntılara rağmen Matisse artık mükemmelleştirdiği üslubuyla eser yaratmaya hiç ara vermeden devam etti ve 1906 ila 1917 yılları arasında en büyük başyapıtlarının birçoğuna imza attı.

1906'dan itibaren Fovist hareket çözülmeye başladı. Bu yıllarda Matisse, Montparnasse merkezli avangart sanatın önderlerinden biri haline gelmişti. Yine bu çevrenin önemli bir ismi olan, 1904 yılında tanışmış olduğu, kendinden 12 yaş küçük Pablo Picasso ile dostlukları ve rekabetleri ise yaşamları boyunca sürdü. Matisse ayrıca 1907'de arkadaşlarıyla birlikte kar amacı gütmeyen özel bir sanat okulu olan "Academie Matisse"i kurdu. Yenilikçi bir sanat eğitimini hedefleyen bu okul 1911'e değin faaliyet gösterdi. Bu dönemde şöhreti gitgide olumluya dönen ve özellikle Paris'teki yabancı zengin sanatseverlerden eser siparişi almaya başlayan Matisse 1911'de Rus bir koleksiyoncunun siparişi üzerine dans ve müziği konu alan duvar resimleri gerçekleştirdi. Yaratıcılığını serbestçe ortaya koyduğu bu resimlerdeki dansçı ve diğer insan figürlerinde dışavurumcu bir form anatomik detayların önüne geçmektedir. Matisse bu anlayışı diğer malzemelerde de uyguladığı bronz heykeller, desenler ve farklı malzemelerle birçok değişik grafik eserler ve özgün tasarımlar yarattı. Bu dönemde Modernizm'e bakışın değişmesiyle artık Modern Sanat'ın en önemli kurucularından biri olarak uluslararası bir şöhrete sahip olmuştu. Sık sık dünyanın çeşitli köşelerine seyahatlere çıkan sanatçı 1917'den itibaren Fransız Riviera'sına taşındı. Bu dönemde üslubunda bir rahatlama ve yumuşama görülmeye başlanır. Canlı renklerin ince akıcı biçimde uygulandığı yerel sahneler bu dönem eserlerinin konusudur.

1930’lardan itibaren Matisse'in sanatında yeni bir enerji ve daha cesur bir sadeleştirmenin hakim olduğu görülür. Bu üslup özellikle Amerikalı koleksiyoncu Albert C. Barnes tarafından sipariş edilen ve 1932'de tamamladığı büyük ölçekli duvar resmi "Dans II"de görülebilir. Henri Matisse'in yaşamının bu dönemindeki en önemli olaylardan biri ise 1939 yılında, ressamın asistanı ile olan ilişkisi sonucu, 41 yıllık eşi Amélie Noellie Matisse-Parayre ile boşanmasıdır. Yıllarca en büyük yardımcısı, ilham kaynağı ve eserlerinin başlıca modeli olan eşinden ayrılmasının ardından Matisse kendini dış dünyadan tamamen izole etmiş ve ölümüne değin nadiren evinden dışarı çıkmıştır. 1941'de bir bağırsak ameliyatı geçiren ressam bu tarihten itibaren tekerlekli sandalye kullanmaya başladı. Ancak tüm bunlar resim yapmasını engelleyemeyecekti. 1947 yılında Cannes yakınındaki küçük bir şapel olan Saint-Marie du Rosaire du Vence Kilisesi'nin dekorasyonu işini üstlendi ve 1951'e değin bu işle meşgul oldu. 1952'de doğduğu şehre kendi adına bir müze açan sanatçı yaşamının son yıllarını tuval üzerine kolaj çalışmaları yaparak geçirdi.

Henri Matisse 3 Kasım 1954 yılında Nice'te geçirdiği bir kalp krizi sonucu 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sanatçı Nice yakınındaki Monastère Notre Dame de Cimiez mezarlığında toprağa verildi.

Modernizm'in öncülerinden ve 20.yüzyılın en büyük ressamlarından biri olan Henri Matisse'in kendine has bir duyarlılık ve devrimci bir üslupla yarattığı eserleri günümüzde paha biçilmez olarak görülmektedir. Yine de "Yeşil Çizgi" ressamın kendine has üslubunun, tekniğinin, sanat anlayışının ve dünyaya bakışının ilk kez tam anlamıyla ve cesur bir meydan okumayla ortaya konulduğu eseri olarak sanat tarihi içinde ayrıksı bir yerde duracaktı. (Alıntı)

No comments:

Post a Comment