1897'de ressam John Peter Russell'ı ziyaret etmek üzere
Belle Île adasına seyahat eden Matisse, Russell vasıtasıyla Ard İzlenimcilik'le
tanıştı. Paul Gauguin, Paul Cezanne ve o sırada çok az tanınan Vincent Van
Gogh'un eserleriyle ilk kez karşılaşan genç ressam bu ustaların özgün
üsluplarından derin biçimde etkilendi ve Matisse'in kişisel üslubu büyük ölçüde
değişerek, özellikle rengi biçimleri tanımlamak ve uzamsal düzlemleri
tasarlamak için bir yol olarak kullanma gibi konularda çok daha modern ve yenilikçi
hale geldi. Henri Matisse bu dönemi anarken ressam John Peter Russell'ın
etkisinden "Russell benim öğretmenim oldu ve bana renk teorisini
açıkladı" sözleriyle bahsedecektir.
Özellikle 1899'dan itibaren Van Gogh'un eserlerini ve
üslubunu yakından etüd eden Henri Matisse, Van Gogh, Cézanne ve Gauguin gibi
Ard İzlenimciler, Jean-Baptiste-Siméon Chardin, Edouard Manet gibi ustaların
yanısıra Nicolas Poussin, Antoine Watteau gibi ressamlar ve heykeltıraş Auguste
Rodin'in eserlerinden, Afrika sanatının stilize formlardaki mask ve
heykellerinden, Batı Asya'nın dekoratif sanatlarından ve Japon
ukiyo-baskılarından da etkileniyor; bazen büyük borçlara da girerek elinden
geldiğince sevdiği ressamların eserlerini topluyordu. Özellikle Cezanne'ın
resminde kurduğu kompozisyon yapısı, ölüdoğayı renk satıhlarının bir
tasavvuruna dönüştürme anlayışı ve renk kullanımı Matisse'in sanatında
yankısını bulmuştur. Sanatçı "Modern sanat içinde en çok Cezanne'a
borçluyum" diyerek bu etkiyi dile getirmektedir.
Matisse'in üslubunun oturmaya başladığı bu yıllar özel
hayatı için de hareketli bir dönemdi. Ressamın sevgilisi ve modeli Caroline
Joblau'dan olan ilk çocuğu Marguerite 1894'de dünyaya gelmiş; anlaşamayan çift
bir süre sonra yollarını ayırsa da dost kalmaya devam etmişti. İşte bu sırada
Ekim 1897'de genç ressam ileride eşi olacak Amélie Noellie Parayre ile gittiği
bir düğünde tanışacaktı. Matisse'in aksine Amelie'nin ailesi Paris'in elit
kesimi içinde etkili olan zengin ve entelektüel bir burjuva ailesiydi. Genç
Amelie halasına ve erkek kardeşlerine ait bir moda evinde şapka tasarımı
yapıyordu. Çok farklı geçmişlerden gelen ikili kısa sürede ilişkilerini ileri
götürerek Ocak 1898'de evlendiler. Matisse'in önceki ilişkisinden olan kızı
Marguerite'i kendi çocuğu gibi benimseyerek yetiştiren Amelie 1899'da Jean ve
1900 yılında Pierre adlı iki oğullarını dünyaya getirdi. Çalışmayı bırakmayarak
kendine ait bir butik de açan Amelie kısa bir zaman zarfı içinde kocasının
hayatının ve sanatının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Matisse'in Yeşil
Çizgi dâhil birçok eserine modellik eden, iş ve ev hayatını çekip çeviren,
asistanlığını yapan ve bozulan sağlığı ile ilgilenen Amelie evlilikleri boyunca
ressamın yaşamının temel direği idi.
Henri Matisse1898'de J.M.W Turner'ın eserlerini incelemek
için Londra'ya gitti. 1899'a gelindiğinde ise sanatçının resimleri arayış
içinde bir yeteneği ortaya koymakta ise de belli bir yönelim göstermemektedir.
İşte bu dönemde sanatçı heykel dersleri almaya başladı ve Antoine-Louis
Barye'nin eserlerinden kopyalar yaptı. 1901 yılında ilk sergisini açan Matisse
karısının ailesinin yaşadığı bir skandal ve ardından gelen iflas yüzünden maddi
ve manevi sıkıntı içinde geçen iki yılın ardından karamsar bir döneme girdi.
1903 yılına gelindiğinde neredeyse resmi bırakma noktasına gelmişti. Lakin bu
tarihte Henri Edmond Cross ve Paul Signac'ın Noktacı (Pointilist) resim tekniği
ile tanıştı. Yan yana konulmuş saf renk tuşları ile yoğun bir renk titreşimi
oluşturmak suretiyle güçlü bir görsel etki yaratmaya çalışan bu ressamların
üslubunu daha kalın fırçalar kullanarak kendine uyarlayan Matisse 1904'e değin
bu teknikle resimler yaptı. Bu yıl Vollard Galerisi'nde ilk kişisel sergisini
açtıysa da büyük bir başarı yakalayamadı.
Yeşil Çizgi tablosunu resmettiği 1905 yılı ise Matisse'in
sanatı için bir kırılma noktası olacaktı. Bu kırılma noktası meslektaşı André
Derain'le beraber çalışmak üzere Fransız Riviera'sına seyahat etmesi ile vuku
buldu. İki ressamın bu ortaklığı Modernizm'i "resmen" başlatacak olan
Fovizm akımının doğuşuna sebep olacaktı. 1905'te Matisse'in üslubu kontrollü
çizgiler, düz satıhlar ve detaya hakim bir ifadecilik içeriyordu. Güney'e
seyahatinden sonra Gauguin'in, özellikle de Tahiti resimlerindeki doygun
renklerin de etkisiyle parlak ve ifadeci renklere olan düşkünlüğü daha da
belirginleşmişti. Devrimci bir sanatsal bakış açısı güden Matisse perspektifi
görmezden gelerek, gölgeleri ortadan kaldırarak renk ve çizgi arasındaki
akademik ayrımı reddederek şahsi üslubunda büyük bir atılım yapmaya girişti.
Bu, bilinçli bir öznelliğin, Batı Sanatı'nda yüzyıllardır kabul edilmiş olan
bir dünyayı görme ve yansıtma tarzına ve geleneksel "nesnellik"
illüzyonuna karşı isyanıydı. Fovistler dünyayı görmek ve göstermekten çok hissediyor
ve hissettirmeyi amaçlıyordu. İşte bu yeni anlayış içinde birleşen iki genç
devrimci ressama Maurice de Vlaminck'ın da katılmasıyla grubun çekirdeği
oluşturulmuş oldu. Matisse öncülüğünü ve liderliğini yaptığı bu genç ressam
grubu Derain ve Valmick'in yanı sıra Albert Marquet, Charles Camoin, Louis
Valtat, Belçikalı ressam Henri Evenepoel, Maurice Marinot, Jean Puy, Alfred
Maurer, Henri Manguin, Raoul Dufy, Othon Friesz, Georges Rouault, Flaman ressam
Kees van Dongen, İsviçreli Alice Bailly, ve daha sonra Picasso ile birlikte
Kübizm'i kuracak olan Georges Braque gibi isimleri içeriyordu.
Fovistler nesnenin doğal renklerini dikkate almadan uyumsuz
ve canlı renkler kullanarak duygu yaratıyor, bu amaçla biçim bozukluklarına
gitmekten, sadeleştirmekten ve hatta soyutlamaktan kaçınmıyordu. Serbest ve
hoyrat bir fırça kullanımı karakteristikti. Her ne kadar çağdaşlarınca
görülmemiş bir çarpıklık olarak algılansa ve eleştirmenlerce
"vahşiler" (les fauves) olarak adlandırılsa da, aslında bu akım
İzlenimcilik, Ard İzlenimcilik ve Noktacılık ile doğum sancılarını yaşayan
Modern Resim'in doğal sürecini tamamlayarak hayata geçmesinden başka bir şey
değildi.
İşte Fovistlerin lakaplarını ve kötü şöhretlerini
kazanmalarını sağlayan 1905 tarihli sergiden çok kısa bir süre önce yapılan
"Yeşil Çizgi" tablosu Matisse'in kişisel üslubunu, bu üslubun başı
çektiği bu akımı ve dolayısıyla bir anlamda da Batı resminde Modernizm'i
başlatan eser olmasıyla sanat tarihinde eşsiz ve ayrıksı bir konuma sahiptir.
Günümüzde Matisse'in en büyük başyapıtlarından biri olarak kabul edilen
tablonun asıl adı her ne kadar Madam Matisse Portresi (1905) ise de günümüzde
Yeşil Çizgi (La Riea Verde) olarak tanınmaktadır. Tablo sanatçının eşi Amélie
Noellie Matisse-Parayre'i tasvir eder ve ressamın sanat yaşamının büyük bir
kısmında ana konu olarak ele alacağı kadın figürü temasının erken bir örneği
olur ki bu eserlerinin büyük bir kısmına da yine eşi Amelie modellik edecektir.
Çağının en cesur ve yenilikçi portrelerinden biri olarak sanat tarihine mal olmuş
olan eser günümüzde Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da bulunan Devlet Sanat
Müzesi (Statens Museum for Kunst)'nde sergilenmektedir. Tuval üzerine yağlıboya
ile gerçekleştirilen portre 40.5 cm x 32.5 cm boyutlarındadır. Çok cesur bir
renk kullanımı ile gerçekleştirilmiş olan portreye ismini veren, Madam
Matisse'in alnı ve burnunu tanımlayan, yeşil renkle yapılmış geniş ve güçlü
fırça darbesidir. Portrede ressam, biçimi tanımlamak için yalnız renge
başvurmuştur. Amelie'nin oval yüzü yeşil hat ile ikiye ayrılır ve mor
tonlardaki topuzlu saçı, birbiri ile mücadele eden üç renkli bir çerçeveye
karşı öne çıkar. Suretin sağ yanı yeşil tonların parlaklığını tekrarlarken sol
yanında leylak ve turuncu tonlar Amelie'nin elbisesinin renklerini yansıtır.
Matisse'in tahayyülünde elbise renk ahengi üzerine yaratıcı bir etüddür. Amelie
Matisse'in yüzünün eksenini oluşturan yeşil çizgi, suni bir gölge hattı işlevi
görerek, çehreyi geleneksel portrecilik tarzına uygun biçimde aydınlık ve
karanlık iki alana ayırmaktadır. Ancak Matisse bunu soğuk ve sıcak renkler
olarak renksel bir ayrıma dönüştürmüştür. Yüzün sol tarafındaki yeşiller resmin
sağında arka plandaki yeşil renk ile bir simetri yaratırken resmin sağ yandaki
pembe tonlar ise figürün solundaki leylak ve turuncu ile benzer bir ilişki
kurmaktadır. Doğal ışık doğrudan renklere tercüme edilmiştir ve açıkça
görülebilen fırça tuşları dramatik sanatsal duyguya katkı sağlamaktadır. Yeşil
Çizgi portresi cesur renk kullanımından dramatik fırça tuşlarına, kompozisyon
kuruluşundan duygusal ifadeciliğe değin Matisse'in kendi nev'i şahsına münhasır
üslubunun ve sanat anlayışının bir deklarasyonu gibidir. Ressam sanat yaşamı
boyunca her zaman içgüdü ve sezgilerin sanat yaratımı içindeki önemine vurgu
yapmıştır. Bir ressamın asla renk ve biçim üzerinde tam bir hâkimiyeti
olamayacağını iddia eden Matisse, aksine renkler, biçimler ve kontörlerin zaman
içinde duyarlı bir ressamı birbirleri ile nasıl ilişkilendirilip
kullanılabilecekleri konusunda yönlendirmeye başlayacağını söylemiştir. Sık sık
kendini renk ve biçimin güçlerinin akışına bırakmaktan büyük bir haz aldığını
söyleyen ressam, ritmik vefakar çarpıtılmış figürlerinin tasvirin bütüncül
resimsel ahengini kurmaktaki işlevinden bahsetmiştir. İşte Henri Matisse'in
bütün bir sanat yaşamı boyunca peşine düşeceği bütün bu amaç, teknik ve
kavramlar belki de daha sonraki uzun ve verimli sanat yaşamı boyunca
gerçekleştireceği tüm eseri dağarcığında olduğundan çok daha üstün bir biçimde
bu erken dönem başyapıtından mükemmel haliyle teşhis edilebilmektedir.
Yeşil Çizgi, Henri Matisse ve arkadaşlarının diğer resimleri
ile birlikte 1905 yılında Paris'te "Salon d'Automne" de sergilenmeye
başladığında sanat dünyasında büyük bir skandal patlak verdi ve eserler hem
halk ve hem de eleştirmenlerce sözlü ve fiziki saldırıya uğradı.
Eleştirmenlerce yerden yere vurulan ressamlar, Louis Vauxcelles'ın onları
"vahşi" (les fauves) olarak tanımlamasıyla sanat tarihine geçecek
isimlerini de kazanmış oldular. Özellikle Matisse grubun öne çıkan sanatçısı
olarak saldırılara en çok hedef olan isimdi. Bu duruma ve bunun getirdiği maddi
sıkıntılara rağmen Matisse artık mükemmelleştirdiği üslubuyla eser yaratmaya
hiç ara vermeden devam etti ve 1906 ila 1917 yılları arasında en büyük
başyapıtlarının birçoğuna imza attı.
1906'dan itibaren Fovist hareket çözülmeye başladı. Bu
yıllarda Matisse, Montparnasse merkezli avangart sanatın önderlerinden biri
haline gelmişti. Yine bu çevrenin önemli bir ismi olan, 1904 yılında tanışmış
olduğu, kendinden 12 yaş küçük Pablo Picasso ile dostlukları ve rekabetleri ise
yaşamları boyunca sürdü. Matisse ayrıca 1907'de arkadaşlarıyla birlikte kar
amacı gütmeyen özel bir sanat okulu olan "Academie Matisse"i kurdu.
Yenilikçi bir sanat eğitimini hedefleyen bu okul 1911'e değin faaliyet gösterdi.
Bu dönemde şöhreti gitgide olumluya dönen ve özellikle Paris'teki yabancı
zengin sanatseverlerden eser siparişi almaya başlayan Matisse 1911'de Rus bir
koleksiyoncunun siparişi üzerine dans ve müziği konu alan duvar resimleri
gerçekleştirdi. Yaratıcılığını serbestçe ortaya koyduğu bu resimlerdeki dansçı
ve diğer insan figürlerinde dışavurumcu bir form anatomik detayların önüne
geçmektedir. Matisse bu anlayışı diğer malzemelerde de uyguladığı bronz
heykeller, desenler ve farklı malzemelerle birçok değişik grafik eserler ve
özgün tasarımlar yarattı. Bu dönemde Modernizm'e bakışın değişmesiyle artık
Modern Sanat'ın en önemli kurucularından biri olarak uluslararası bir şöhrete
sahip olmuştu. Sık sık dünyanın çeşitli köşelerine seyahatlere çıkan sanatçı 1917'den
itibaren Fransız Riviera'sına taşındı. Bu dönemde üslubunda bir rahatlama ve
yumuşama görülmeye başlanır. Canlı renklerin ince akıcı biçimde uygulandığı
yerel sahneler bu dönem eserlerinin konusudur.
1930’lardan itibaren Matisse'in sanatında yeni bir enerji ve
daha cesur bir sadeleştirmenin hakim olduğu görülür. Bu üslup özellikle
Amerikalı koleksiyoncu Albert C. Barnes tarafından sipariş edilen ve 1932'de
tamamladığı büyük ölçekli duvar resmi "Dans II"de görülebilir. Henri
Matisse'in yaşamının bu dönemindeki en önemli olaylardan biri ise 1939 yılında,
ressamın asistanı ile olan ilişkisi sonucu, 41 yıllık eşi Amélie Noellie
Matisse-Parayre ile boşanmasıdır. Yıllarca en büyük yardımcısı, ilham kaynağı
ve eserlerinin başlıca modeli olan eşinden ayrılmasının ardından Matisse
kendini dış dünyadan tamamen izole etmiş ve ölümüne değin nadiren evinden
dışarı çıkmıştır. 1941'de bir bağırsak ameliyatı geçiren ressam bu tarihten
itibaren tekerlekli sandalye kullanmaya başladı. Ancak tüm bunlar resim
yapmasını engelleyemeyecekti. 1947 yılında Cannes yakınındaki küçük bir şapel
olan Saint-Marie du Rosaire du Vence Kilisesi'nin dekorasyonu işini üstlendi ve
1951'e değin bu işle meşgul oldu. 1952'de doğduğu şehre kendi adına bir müze
açan sanatçı yaşamının son yıllarını tuval üzerine kolaj çalışmaları yaparak
geçirdi.
Henri Matisse 3 Kasım 1954 yılında Nice'te geçirdiği bir
kalp krizi sonucu 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sanatçı Nice yakınındaki
Monastère Notre Dame de Cimiez mezarlığında toprağa verildi.
No comments:
Post a Comment