Sunday, 14 December 2014

Charlie Chaplin


“‘Bu çılgınca şaklabanlıklarında bir ölüm dansı havası vardır sanki. Ama Avrupa savaşının yol açtığı sürü halinde ölümler, yangınlar, canavarlıklar kulaklarında yankılanmaktadır. Bir an iğrense, nefrete kapılsaydı, insanlardan, insanlıktan ve soyluluktan umudunu keserdi kısa zamanda. Alaya almak yetmez, hicvetmek de yetmiyordu. Açıklamak gerekti. Daha fazla açıklamak, her zaman açıklamak, fars yoluyle insanlık dışı bir toplumun işleyişini göstermek, gözlere sokmak, kanıtlamak gerekiyordu. (…) Bu artık Mack Sennett’in yönettiği neşeli bir çılgınlar bayramı değildir. Tersine, körü körüne uyulan her şeyin taşlanmasıdır.’ der (Georges) Sadoul. Sadoul’un üzerinde durduğu yön, özellikle Chaplin’in 1916-1917 yıllarındaki, yani Mutual dizisini kapsayan dönemdeki birkaç şaheser vardır ki (Şarlo Tefeci, Şarlo Polis, Şarlo Göçmen), bunlar yaratıcının en ateşli toplumsal yergileri arasında sayılır. Toplumsal hiciv yönünden Chaplin yalnız sayılamaz. (…) Griffith ondan önce bu yolu denemiştir; Stroheim de bir ölçüde bu toplumsal tabulara el atmıştır; Bir Sinclair Lewis (Babbitt) ve özellikle bir Dreiser (An American Tragedy) edebiyat alanında bu konunun açık görüşlü ve eleştirici birer tanığı olarak görülebilir.

Ama Chaplin’in kendisine özgü yönleri vardır. Görünüşte aşırı gülünçlüğe karşın eleştirisi müphem ve zihinleri karıştırıcı olmaktan çok uzaktır. İki yüz yıldır maddi ve manevi refaha gömülmüş Amerikan toplumunun kötü yönlerine hücum eder, öte yandan hücumun çok yakın bir tarihle ilgili olarak göçmen’in görüş açısından –ve bu açı çok önemlidir– yapar. O, Amerika’ya, bir vaat edilmiş ülkeye, özgürlük ve sonsuz olanaklar anlamdaşı bir ülkeye, özgürlük ve sonsuz olanaklar anlamdaşı bir ülkeye geliyorum kanısiyle gelir, orada kapalı püriten bir toplum bulur.

Bu toplum yeni gelenlere iyi gözle bakmaz, onlara karşı geleneksel baskı silahlarını kullanır, yani bencil zenginlik, dinsel ve siyasal hoşgörü eksikliği ve ayrıcalıkların emrinde bir şiddet. Başka bir deyişle, Avrupa’dan, Yahudi düşmanı baskılar ve şiddet hareketleriyle kovulan bu küçük Yahudi, Şarlo, Amerika’da Yahudilerin, renkli insanların ve yoksulların şüpheli kişi olarak görüldükleri bir toplum bulmuştur. Hele, bu toplumun içinde bulunduğu, orada kaldığı sürece, Chaplin’i nasıl vahşi bir çaba ile sıkıştırıp kovuşturduğu bilinirse, onu, manevi olmasa bile, maddi kaygılardan koruyabilecek ve bu toplumla kaynaşma olasılığının koşullarını yaratmış olan olağanüstü mesleki ve toplumsal başarısından sonra bile, ağır alaylarını sürdürmesinde şaşılacak bir yan olmadığı kolayca anlaşılır.

Fakat Chaplin asla kaynaşmayacak’tır, çünkü o Gezginci Yahudi’dir. Belli bir yere bağlanma olanağından yoksun luftmench’dir. Ve bütün yaşamı boyunca geçici süreli bir göçmen olarak kalacaktır. Amerikan kartalını taşıyan pasaporta sahip olma, milyonlarca insan için tartışılmaz bir ülkü iken, Chaplin’in sonradan edindiği bu yurdun vatandaşlığını istememesi, Amerikan toplumunun ondan yakınmasının başlıca nedeni olmuştur. Chaplin acaba neden Amerikan vatandaşlığına alınması için bir girişimde bulunmamıştır? Oğlu babasının ağzından gerekli açıklamayı veriyor:

‘Ben kendimi bir dünya vatandaşı sayıyorum. Uluslararası bir anlayıştayım ben. Birmanya’da, Çin’de ya da Tombuktu’da doğmuş olabilirdim. Ama yine aynı insan olacaktım. İlk vatandaşlığımı değiştirmedi isem, buna hiçbir zaman çok fazla önem vermediğimden. Bu konuyu daima doğum yeriyle ilgili bir rastlantı gözüyle baktım. Ama yaşadığım ülkede yasalara, düzene, göreneklere uymasını bilirim.’” “Şarlo / Marcel Martin” s.121-123 ‘Parisli Kadın’

“Göçmenliğe Dair”




Kaynakça:
“Peter, Sue & Marc, Charlie Chaplin”
“Marcel Martin, Şarlo; Charles Chaplin, çev. Timuçin Yektan, Bilgi Yayınevi, Ocak 1972″

No comments:

Post a Comment