“Pencereyi
kapatmak gerekiyordu: yağmur pervaza çarpıp parkeyle koltukların üstüne
sıçrıyordu. Dev gümüş hayaletler canlı, hışırtılı sesler çıkartarak bahçede,
yaprakların arasında, portakal renkli kumların üstünde koşuşuyorlardı. Yağmur
oluğu takırdıyor, boğulurcasına gurulduyordu. Sen Bach çalıyordun. Piyano
cilalı kanadını kaldırmıştı, kanadın altında bir lir vardı ve küçük çekiçler
teller üzerinde dalgalanıyorlardı. Brokar örtü kaba kıvrımlar oluşturarak
yarısına kadar piyanonun kuyruğundan aşağı kaymış ve sayfaları açık bir nota
defterini de beraberinde sürüklemişti. Haziran sağanağı durmadan, görkemle
camları döverken fügün coşkusu arasında tuşlara çarpan yüzüğünün tıkırtısı
duyuluyordu. Ve sen, çalmaya ara vermeksizin, başını hafifçe geri atarak, ritme
ayak uydurarak haykırıyordun, ‘Yağmur, yağmur… Onun sesini bastıracağım…’
Fakat bastıramıyordun.
Masanın
üstünde kadife tabutlar gibi duran albümlerden başımı kaldırmış, seni izliyor,
fügü ve yağmuru dinliyordum. İçimi her yandan, raflardan, piyanonun kanadından,
avizenin uzun prizmalarından süzülen ıslak karanfillerin kokusuna benzer bir
ferahlık kapladı.
Gümüşsü
yağmur hayaletleri ile harelenen ışıltıya parmaklarını bastırdığında ürperen
eğik omuzlarının arasındaki müzikal bağı duyumsadığımda esrik bir
dengelenmişlik duygusu sardı beni. Ve kendi benliğimin derinliklerine
çekildiğimde bütün dünya da öyle göründü bana: türdeş, uyumlu, armoni
yasalarına bağlı. O anda sen, ben, karanfiller, hepimiz porte üzerinde dikey
notalar oluverdik. Evrendeki her şeyin -ağaçların, suyun, senin- özdeş
tanecikler arasında farklı farklı titreşim uygunlukları oluşturan bir
etkileşimden ibaret olduğunun ayırdına vardım. Her şey bir, eşit ve kutsaldı.
Sen yerinden kalktın. Yağmur hâlâ gün ışığını biçmekteydi. Su birikintileri
koyu renkli kumlar üzerinde birer delik, yer altından süzülüp geçen başka
gökkubbelere açılan birer menfez gibiydiler.” “Bir Günbatımının Ayrıntıları /
Vladimir Nabokov” s.22-23 ‘Sesler’
–
Kaynakça:
“Vladimir Nabokov, Bir Günbatımının
Ayrıntıları, çev. Seniha Akar – Fatih Özgüven – Pınar Kür – Dürrin Tınç,
İletişim Yayınları, 2005”
No comments:
Post a Comment