ANLAT BANA
ESİR
"Anlat bana, esir, seni bağlayan
kimdi?"
Esir, "Efendimdi", dedi.
"Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün
olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan
paraları kendi hazine odamda
biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime
hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca
kendimi kendi hazine odamda mahpus
buldum".
“Söyle
bana esir, bu kırılmaz zinciri kim döğdü?"
Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle
döğdüm" dedi, "yenilmez kuvvetimin
bana rahat bir serbestlik vererek, alemi
tutsak edebileceğini sandım.
Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert
vuruşlarla bu zincir üzerinde gece
gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırılmaz
olup nihayet iş bittiğinde,
kendimi ona sımsıkı bağlı buldum."
Rabindranath Tagore
*
YOKOLMADILAR
Biliyorum,
bu yaşam, sevgi olgunluğundan yoksun, bütün bütüne yokolmadı.
Biliyorum,
gün doğarken solan çiçekler, çölde kuruyan dereler bütün bütüne yokolmadılar.
Biliyorum,
ne varsa geride kalan, ağır ağır ilerleyen bu yaşamda, bütün bütüne
yokolmadılar.
Biliyorum,
daha gerçekleşmedi düşlerim, şarkılarım söylenmedi, ama Senin çalgının
tellerinde geziniyor hepsi, bütün bütüne yokolmadılar.
Rabindranath
Tagore
*
Ne çıkar
ateşböceği sansalar bizi... Tagore
"Düşünüyorum
da,
sanırım en
büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık
kalbimizin fark edilmesi,
naif
yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin
anlaşılması,
korkularımızın
paylaşılması
sanki
zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın
altında
kendimizi
saklamakta ne kadar da ustayız.
Ve ne
kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden,
el değmeden, sevgimizi göstermeden.
Istiridyeler,
deniz minareleri, midyeler.
Kirpiler
ve kaplumbağalar gibi.
Sahi
koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk?
Kimse
incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa
zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?
Hissettiklerimizi
gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı
bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir
yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar
ateşböceği sansalar beni.?
Belki en
hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu,
masum, sevimli çocuksuluğuna
el
kaldırmaya kıyamaz?
Güçlü
kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
korkaklığımı,
sevgi isteğimi
en insani
yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
bu sert
kabuğun ağırlığından kurtulup
bir kuş
gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım
ve bir ayna gibi yansıyacağım
karşımdakine.
O da
çözülecek belki.
Samimi ve
güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir
görebilsek bunu.
Kalmadı
böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna
bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan
korkmasak.
incinsek,
yaralansak.
Ne olur
bir darbe daha alsak.
Yeniden
açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu.
Denesek,
Risk alsak, Yanılsak.
Fark
etmez.
Tekrar,
tekrar bıkmadan denesek.
Ve
kucaklaşsak yeniden.
Tıpkı
eskisi gibi.
Ne
olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.
O zaman
fark edeceğiz.
Ne kadar
özlediğimizi birbirimizi.
Neler
biriktirdiğimizi,
kaybolan
değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
Beraber
geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az,
paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız
cografya zor, şartları ağır.
Yüreği
daha fazla küstürmemek lazım.
Sırtımızda
ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve
koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye
çok ihtiyacımız var.
Ufukta
kara bir kış görünüyor.
Ancak
birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.
Kırın o
sert, o ağır kabuklarınızı.
Kurtulun
bu yükten.
Korumuyor
o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa
mahkum ediyor bizleri.
Hem
hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar
ateşböceği sansalar bizi. "
Tagore
No comments:
Post a Comment