Tuesday 16 December 2014

Rabindranath Tagore


ANLAT BANA ESİR

 

 "Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?"

 

 Esir, "Efendimdi", dedi. "Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün

 olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda

 biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca

 kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum".

 

“Söyle bana esir, bu kırılmaz zinciri kim döğdü?"

 

 Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle döğdüm" dedi, "yenilmez kuvvetimin

 bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım.

 Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece

 gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırılmaz olup nihayet iş bittiğinde,

 kendimi ona sımsıkı bağlı buldum."

 Rabindranath Tagore

 

*

 

YOKOLMADILAR

 

Biliyorum, bu yaşam, sevgi olgunluğundan yoksun, bütün bütüne yokolmadı.

Biliyorum, gün doğarken solan çiçekler, çölde kuruyan dereler bütün bütüne yokolmadılar.

Biliyorum, ne varsa geride kalan, ağır ağır ilerleyen bu yaşamda, bütün bütüne yokolmadılar.

Biliyorum, daha gerçekleşmedi düşlerim, şarkılarım söylenmedi, ama Senin çalgının tellerinde geziniyor hepsi, bütün bütüne yokolmadılar.

Rabindranath Tagore

 

*

 

Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi... Tagore

 

"Düşünüyorum da,

sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.

Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,

naif yönlerimizin keşfedilmesi,

cesaretsizliğimizin anlaşılması,

korkularımızın paylaşılması

sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.

Kabuklarımızın altında

kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.

 

Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.

Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.

Istiridyeler, deniz minareleri, midyeler.

Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.

Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk?

Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?

Yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?

Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?

Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?

 

 

Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.

Ne çıkar ateşböceği sansalar beni.?

Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin

o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna

el kaldırmaya kıyamaz?

Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,

korkaklığımı, sevgi isteğimi

en insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem

bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup

bir kuş gibi uçacağım özgürce.

 

Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım

karşımdakine.

O da çözülecek belki.

Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.

Oysa bir görebilsek bunu.

Kalmadı böyle insanlar demesek.

Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.

Kırılmaktan korkmasak.

incinsek, yaralansak.

Ne olur bir darbe daha alsak.

Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu.

Denesek, Risk alsak, Yanılsak.

Fark etmez.

Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.

Ve kucaklaşsak yeniden.

Tıpkı eskisi gibi.

Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.

O zaman fark edeceğiz.

Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.

Neler biriktirdiğimizi,

kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.

Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.

Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.

Yaşadığımız cografya zor, şartları ağır.

Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.

Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.

Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.

Sevgiye çok ihtiyacımız var.

Ufukta kara bir kış görünüyor.

Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.

Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.

Kurtulun bu yükten.

Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.

Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.

 

Hem hepimiz bir yıldızız.

Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi. "

 

Tagore

No comments:

Post a Comment