Sunday, 28 December 2014

2014: ‘Harika bir yıl’ değildi 2014: ‘Harika bir yıl’ değildi


Serdar Korucu 27.12.2014

Ankara soykırımın 100. yıldönümüne bir kala Ermenilere taziye mesajı yayınladı ancak "ortak acı" vurgusu vardı, soykırıma soykırım demedi. Türkiye'nin IŞİD tarafından kaçırılan TIR şoförleri ve konsolosluk çalışanları geri döndü fakat örgüt Der Zor'da Soykırım Anıtı'nı yıktı, Ezidilerin Şengal bölgesini işgal etti, Kobani'ye saldırdı. Sokaklarda yine eylemler vardı ama Kobani protestolarında 40'ın üzerinde can kaybı oldu. Gezi Olayları sırasında gaz fişeğiyle vurulan Berkin Elvan ile cenazesi sonrasında çıkan olaylarda hayatını kaybeden Burak Can Karamanoğlu'nun ölümü üzerinden acılar yarıştırıldı, Elvan'ın acılı annesi meydanlarda yuhalatıldı. Yargı kararları bol bol tartışıldı. Umut veren tahliyeler olsa da faillerin sokaklara dönmesi korkuttu, bazı davalar yine yılan hikayesi olarak kaldı. Papa ve Ekümenik Patrik'in buluşmasında birlik ve sevgi mesajları gelse de Türkiye acıları peşpeşe yaşadı, maden faciaları ile sarsıldı, iş cinayetlerine tanık oldu, Suriyelilerin zorla kamplara gönderilmesini seyretti, antisemitizmin sokaklara taşması alkışlandı, kadınların erkekler tarafından öldürülmesine göz yumuldu. Yani 2014 hiç de  "harika bir yıl" değildi.


Kilisesi önce müze, sonra camiye çevrilen İznik’te tarihi keşif

Hıristiyanlıkla ilgili önemli kararların alındığı 7. Konsül’ün 787 yılında toplandığı Ayasofya Kilisesi’nin 6 Kasım 2011’de müzeden camiye dönüştürüldüğü İznik’te 27 Ocak’ta bir kilise keşfedildi. İznik’te göl altında kalmış olan kilise, kıyının 20 metre açığında 1,5- 2 metre derinlikte bulundu. 1600 yıl önce Aziz Neophytos’un adına inşa edilen bazilika, Amerika Arkeoloji Enstitüsü’nün tarafından ’2014 Yılının En Önemli 10 Keşfi’ arasında gösterildi.

Kimine tahliye kimine ‘kaşından gözünden’ dolayı hapis

Türkiye’de gözleri yargı kararlarına çeviren süreçse KCK davasında tutuklu olan BDP’li milletvekilleri için Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararları ile başladı. Önce Gülser Yıldırım ve İbrahim Ayhan ardındansa Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız ile Bağımsız Van Milletvekili Kemal Aktaş tahliye edildiler. 28 Haziran’daysa tahliye edilen isim, milletvekilliği düşürülerek yerine AK Parti’den Oya Eronat’ın mazbatasını aldığı, eski DEP Milletvekili Hatip Dicle oldu.

Ancak 2014’te tahliyeler kadar hapis kararları da gündemdeydi. Özellikle 30 Mart yerel seçimlerinde BDP'den Diyarbakır'ın Lice ilçesi belediye başkanı seçilen Rezan Zuğurli için alınan karar tartışma yarattı. 7 Mayıs’ta 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılan Zuğurli için bilirkişi raporunda kaşlarının, gözlerinin ve gözünün üst kısımlarının, burnunun, burun ile dudak arasındaki boşluğun, dudak ve elmacık kemik yapılarının bir eylemciye benzemesi neden olarak gösteriliyordu.

Pınar Selek davasında da 2014’te dengeler değişmedi. 1998’de başlayan Mısır Çarşısı davasında hakkında müebbet hapis cezası istenen Selek’in dava süreci bu yıl boyunca da devam etti. Pınar Selek 19 Aralık’ta dördüncü kez beraat etse de savcı bir kez daha karara itiraz etti.

Ağar’dan ‘faili meçhul’ ifadesi

1990'larda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin hakkında iki ayrı dava bulunan Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Altındağ İlçe Nüfus Müdürü Abdulmecit Baskın'ın 1993'te öldürülmesine ve 1990'lı yıllarda işlenen 18 faili meçhul cinayetle ilgili ifade verdi. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 kişinin yargılandığı davanın tutuklu tek sanığı olan, eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın'ın tahliyesine ve Ağar’ın da aralarında bulunduğu bütün sanıkların duruşmalardan vareste tutulmalarına karar verdi.

Uludere de ‘takip’ edilemedi: TSK görevini yapmış

Şırnak’ın Uludere (Qileban) ilçesi Gülyazı (Bujeh) ve Ortasu (Roboski) köylerinden Irak sınırına geçtikten sonra dönmekte olan 17’si çocuk 34 kişinin sıfır noktasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucu öldürülmesi üzerine askeri mahkeme 7 Ocak’ta “takipsizlik” kararı verdi. Askeri savcılık kararında “TSK personeli TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanunun emrini icra etmişlerdir” dedi.

Cezaevine giren ilk eski Genelkurmay Başkanına tahliye
Türkiye tarihinde sivil mahkeme tarafından yargılandıktan sonra cezaevine giren, Genelkurmay Başkanlığı görevi yapmış olan ilk asker, Ergenekon davasında müebbet hapis cezasına çarptırılan emekli Orgeneral İlker Başbuğ, 2 yıl 2 ayını geçirdiği Silivri Cezaevi'nden 7 Mart’ta tahliye oldu. Nedeni, Anayasa Mahkemesi'nin "kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin haklarının ihlal edildiği"ne karar vermesiydi.

‘Büyük abi’ Erhan Tuncel’e ve Zirve faillerine tahliye

6 Mart’ta Özel Yetkili Mahkemeleri tümüyle kaldıran 6526 sayılı kanunla, örgütlü suçlarda azami tutukluluk süresi de beş yıla indirildi. Kararla tartışmalı bir tahliye süreci başladı. Önce Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin dava kapsamında tutuklu yargılanan Erhan Tuncel tahliye edildi. İki gün sonraysa Zirve Yayınevi cinayetleriyle ilgili tutuklu yargılanan failler Emre Günaydın, Cuma Özdemir, Hamit Çeker, Salih Gürler ve Abuzer Yıldırım cezaevinden çıktı.

Çerkeslerden Soçi’de olimpiyata tepki

2014’ün ilk aylarında soykırım tartışmasını ülke gündemine taşıyan kesim Çerkesler oldu. Nedeni ise 1,5 miyon Çerkes’in sürgününün başladığı Soçi’de Rusya’nın Kış Olimpiyatları düzenlemesiydi. 7 Şubat’ta soykırım gölgesinde, karlar üzerinde yapılan olimpiyatlara Türkiye’den Başbakan Erdoğan da katıldı.
Bir babanın en acı yürüyüşü

6 Şubat’ta karlar içindeki bir kare fotoğraf Türkiye’nin kanını dondurdu. Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yalınca köyü, Çeli mezrasında kar yolları kapatınca 1,5 yaşındaki Muharrem Taş’a yardım ulaşamadı. Babası sırtında 16 kilometre boyunca oğlunun cansız bedeni taşıdı. Sağlık Bakanlığı sorumlulara disiplin cezaları verdiğini açıkladı.



Bir çocuk, bir genç öldü, Erdoğan acılı anneyi yuhalattı

Yaklaşık bir ay sonra bir başka çocuğun ölümü gündemi değiştirdi. Gezi Parkı Olayları sırasında gaz fişeği ile yaralanan ve 269 gündür komada uyutulan 15 yaşındaki Berkin Elvan, 11 Mart’ta Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. Elvan için 12 Mart’ta Okmeydanı Cemevi'nde tören düzenlendi, Feriköy’de son yolculuğuna uğurlandı. Bu sırada çıkan gösterilerde Beyoğlu'nda iki grup arasında çıkan silahlı kavgada 22 yaşındaki Burak Can Karamanoğlu vurularak yaşamını yitirdi. Karamanoğlu'nun cenazesi, 14 Mart'ta Giresun'un Alucra ilçesinin Karaağaç köyünde toprağa verildi. Aynı gün dönemin Başbakanı Erdoğan Gaziantep’te miting düzenledi; eleştirilerinin hedefinde Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan vardı. Erdoğan “Çok enteresan, annesi ‘Evladımın katili başbakan’ diyor. Ben evlada sevgiyi, muhabbeti bilirim ama sizin evladınızın mezarına karanfil ve demir bilyeler atışınızı pek anlamadım. O demir bilyeleri niçin atıyordu mezarına? Neyin mesajını veriyorsun” dedi, ardındansa kalabalık Berkin Elvan’ın annesini yuhaladı. 


13 gün ‘twitter’ın ‘kökü kazındı’

Erdoğan’ın 20 Mart’ta Bursa’daki konuşmasındaysa hedef  ‘twitter’ oldu: "Twitter mivitır hepsinin kökünü kazıyacağız". Bu sözden bir gün sonra twitter'a erişim, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nca engellendi. Başbakan Erdoğan kararı desteklerken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül twitter üzerinden “Sosyal medya platformlarının tamamen kapatılması tasvip edilemez” mesajı verdi. 2 Nisan’da Anayasa Mahkemesi, yapılan bireysel başvurular sonucu, “ifade özgürlüğünün ihlali” kararı verdi. Bir gün sonra Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu twitter erişimine yönelik engellemenin kaldırdı. Kullanıcılar, 13 gün sonra twitter hesaplarına girmeye başladı.

Ses kaydı Youtube’a düşünce..

Bir başka sosyal medya yasağı ise aynı dönemde Youtube’a yönelikti. Nedeni 27 Mart’ta paylaşıma açılan, Ankara’daki Suriye’ye yönelik güvenlik toplantısına ait ses kayıtlarıydı. Önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, haberler konusunda yayın yasağı getirdi. Ardından Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı idari kararla siteye erişimi engelledi. Türkiye’nin yeniden Youtube’a girmesi ise 9 Nisan’da Gölbaşı Asliye Ceza Mahkemesi’nin erişimi engellenme kararı ile oldu. İşin ilginç yanı, Youtube’a erişim engeli kararı için 10 Nisan’da açıklama yapan TİB’in ‘Ata­türk Aley­hi­ne İş­le­nen Suç­lar Hak­kın­da Ka­nun’ uyarınca idari tedbir uygulandığını duyurmasıydı.

Kesab saldırısında ‘kucak açan’ Türkiye propagandası

Ankara’nın gündeminde IŞİD henüz sadece Süleyman Şah Karakolu için bir tehlike olarak görülüp bunun için “stratejiler” konuşulurken, Suriye’de katliamlar devam ediyordu. 23 Mart’ta Türkiye’nin hava sahasına yaklaşan Suriye uçağının düşürüldüğü yer olan tarihi Ermeni kasabası Kesab, El Kaide bağlantılı grupların saldırısına uğradı. Kesablı yaşlı Ermeniler, muhalifler tarafından Türkiye’ye getirilirken şov malzemesi yapıldı. Gazete sütunları “Türkiye Ermenilere kucak açtı” minvalinde haberlerle doldu.


Ankara’dan ‘ortak acı’ temalı taziye mesajı

Her yıl 24 Nisan öncesinde olduğu gibi Ankara’da hummalı bir “Ermeni Soykırımı” politikası hazırlığı vardı. 15 Nisan’da Başbakan Erdoğan, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner ile görüşmesinde “1915’in ikili ilişkileri olumsuz etkilemesine müsaade edilmemesi”ni istedi. Ankara tarafından şaşırtan adımsa soykırım anmasından bir gün önce, 23 Nisan’da “Ulusal Egemenlik Bayramı”nda geldi. Başbakanlık’tan yayınlanan 9 dildeki açıklamada, “Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir” deniliyor, “20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz" ifadeleri kullanılıyordu. Türkiye Ermenileri Patriği, mesajla ilgili, "iletilen taziyeyi sevgiyle kabul ediyoruz" değerlendirmesini yaptı. ABD, Erdoğan’ın mesajını "tarihi" olarak niteleyerek, memnuniyetle karşıladı. Avrupa Komisyonu da mesajdan memnuniyet duyduğunu açıkladı. Ancak açıklamanın “ortak acı” vurgusunu ve soykırımı açıkça ifade etmemesini büyük eksik olarak görenler de vardı. Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan, Ankara’nın tarihi açıklamasını yeterli bulmadığını ifade etti. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande da “Dinlenmesi gereken bir söz. Ama yeterli değil. Gerçekte ne olup bittiğini de söylemek gerekir” dedi.


Yeniden Ermeni Kilisesi oldu

Kıbrıs’ta Türk ve Rum toplumları arasındaki çatışmalar nedeniyle 1964 yılından beri kullanılamayan Lefkoşa’daki Meryem Ana Ermeni Manastırı’nda 50 yıl sonra ilk ayin 11 Mayıs’ta düzenlendi. Manastır, 2012’de Yakın Doğu Üniversitesi tarafından Türkoloji Enstitüsü yapılmak istenmişti. 

Gazir halısı Beyaz saray’da

Ermeni Soykırımı’nın simgesi olarak görülen, “Ermeni Yetim Halısı” olarak da bilinen “Gazir Halısı”, Beyaz Saray Ziyaretçi Merkezi’nde 18 Kasım’da sergilenmeye başladı. “ABD’ye Teşekkür: Yurt dışındaki Amerikan Cömertliğinin Minnettarlığı Olarak Başkanlara Üç Hediye’ başlıklı sergi kapsamında yer alan “Gazir Halısı”nın soykırımın 100. yılı olan 2015’ten önce halıyı sergilemesinin Türkiye’ye mesaj olduğu yorumları yapılsa da açıklama panosunda soykırım ifadesine yer verilmedi. Halıyı dokuyan yetimler “I. Dünya Savaşı sırasında yetim kalanlar” diye nitelendi.

Suriyeliler dışlandı, kamplara sürüldü

Türkiye’de toplumsal şiddet 2014’te kendini sık sık gösterdi. Özellikle de Suriyelilere karşı. Basında en büyük yankı bulan olaylar 8 Mayıs’ta Ankara’da Altındağ Hacılar Mahallesi’ndeki mahalle kavgası ve 11 Ağustos’ta Antep’te bir Suriyelinin ev sahibini öldürmesi ile başlayan gerilimdi. Hedef alınan, saldırıya uğrayan, evleri dükkanları taşlanan Suriyeliler için sonuç hep aynı oldu: Zorla şehir dışına çıkarıldılar, kamplara gönderildiler. Hatta bazen ille de olay çıkmasına gerek kalmadı. 23 Aralık’ta Antalya’da Valilik 1500 Suriyeli’ye “şehri terk edin” tebligatı gönderdi.


16- Temmuz ayında Kahramanmaraş'ta toplanan bir grup, ‘Suriyelileri İstemiyoruz’ eyleminin ardından Suriyelilere ait iş yeri ve araçlarına zarar verdi.

Mülteciler ölüme terk edildi

Mültecilerin dramı denizlerde de sürdü. Kasım ayının başında Afgan mültecileri taşıyan teknenin İstanbul Boğazı'nda alabora olması faciayla sonuçlandı. 6 kişi sağ olarak kurtarıldı, 28 kişinin cansız bedenine ulaşıldı.

Ankara’ya göre olağan maden faciaları

Türkiye, tarihinin en büyük maden faciasını 13 Mayıs’ta yaşadı. Manisa'nın Soma ilçesinin Eymez mevkiinde, Soma Kömürleri Yeraltı Kömür İşletmeleri'ne ait kömür ocağında 15:10'da çıkan yangında yüzlerce işçi mahsur kaldı. 301 işçi yaşamını yitirirken, 485 kişi kurtarıldı. Faciadan bir gün sonra kameralar karşısına geçen Başbakan Erdoğan, “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir şey vardır” dedi ve ardından 1800’lerin sonu, 1900’lerin başında meydana gelen dünya çapındaki maden facialarını 2014 Türkiye’sinde yaşananla kıyasladı.

Ailelere maddi yardım sözleri verilirken, Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı gözaltına alınan 36 kişiden 8'inin tutuklandığını, 8'inin serbest bırakıldığını, 9'unun adli kontrol altına alındığı ve 11 şüphelinin de savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldığını açıkladı.

Yaptırımların sertleştirileceği, denetimlerin sıklaştırılacağı açıklansa da facialar devam etti. 28 Ekim’de Karaman'ın Ermenek ilçesindeki bir maden ocağında 18 işçi hayatını kaybetti. Hükümet onların da ailelerine Soma’da olduğu gibi yardım edileceğini duyurdu.

Dünyanın Soma'da yaşanan faciayı öğrendiği fotoğraflardan biri            
‘İş cinayetleri hız kesmedi 

Madenlerin dışında da işçiler yaşamlarını yitirdi. Şişli'de Torunlar inşaat şantiyesinde 8 Eylül’de meydana gelen asansör faciasında 10 işçi hayatını kaybetti. Mahkemeye sevk edilen 6 şüpheliden 4'ü tutuklandı. 31 Ekim’deyse tarım işçilerinin sorunlarını gündeme taşıyan kaza haberi Isparta'nın Yalvaç ilçesinden geldi. Elma toplamaya giden işçileri taşıyan midibüsün şarampole devrilmesi sonucu 17 kişi yaşamını yitirdi, 28 kişi yaralandı.


İstanbul’da yine ‘OHAL’ önlemleri

1 Mayıs Emek ve Dayanışma  Günü’nde yine Taksim kapalıydı. Meydana yürümek isteyen gruplara polis müdahale etti. İstanbul Valiliği, 142 kişinin gözaltına alındığını duyurdu. Olaylarda 90 kişi yaralandı. Ankara Kızılay'da da polis müdahalesi vardı.  141 kişi gözaltına alındı. Gezi Parkı Eylemlerinin ilk yıldönümünde de polis müdahalesi kaldığı yerden devam etti.

Tahliyelerde sıra Balyoz davasında
18 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Balyoz Davası sanıklarının yaptığı 230 başvuruyu birleştirdi; sanıkların dijital veriler ve sanık dinlenilmesiyle ilgili konularda haklarının ihlal edildiğine oy birliğiyle karar verdi. Kararın ardından aralarında MHP Milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan, eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık ve emekli Albay Dursun Çiçek'in de aralarında olduğu sanıklar cezaevlerinden tahliye edildi.

Bir içeride bir dışarıda: Hanefi Avcı

Yüksek Mahkemenin verdiği kararlardan biri de Devrimci Karargah Örgütü’ne yardım suçundan 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezası alan, Oda TV Davası kapsamında yargılaması devam eden eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile ilgiliydi. Avcı’nın "tutukluluk gerekçeleri yetersiz olduğu için" haklarının ihlal edildiğine karar verildi. 20 Haziran’da tahliye olan Avcı için 24 Aralık’ta Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise "Devrimci Karargah Örgütü" Davası'nda verilen 5 yıl 17 ay 15 gün hapis cezasını onadı. Avcı’ya göre bu kararın ardında Gülen cemaati vardı.

Papa İstanbul’da Ekümenik Patrik ile buluştu

Katolik ve Ortodoks dünyanın ayrıldığı 1054’ten sonra ilk kez, 1964 yılında Papa 6. Paulus ve Ekümenik Patrik Athenagoras’ın Kudüs'te bir araya gelerek kucaklaşmasının 50. yıldönümünde birlik mesajı verildi. Papa Francis ile Ekümenik Patrik Bartholomeos Mayıs ayında Kudüs’te, Haziran’daysa Vatikan’da bir araya geldi. 28 Kasım’da Türkiye’ye gelen Papa 29-30 Kasım’da İstanbul’a gelerek Ekümenik Patrik ile görüştü. Yakınlıkları kiliselerin birliği için önemli bir mesaj oldu. Papa’nın gelişi sırasında güvenlik önlemleri had safhadaydı. Nedeni ise IŞİD’in her an bir saldırı düzenleyebilecek olmasıydı.

IŞİD’e karşı Türkiye’nin ‘sessiz’ politikası

Ankara’nın gündemine IŞİD’in önemli bir tehlike olarak gelmesi ise Haziran ayında oldu. Musul’u ele geçiren IŞİD önce Türkiyeli 32 kamyoncuyu kaçırdı, ardından 11 Haziran’da Konsolosluğu bastı. 30 Haziran’da hilafet ilan ederek kendini “İslam Devleti” olarak adlandıran örgüt, 3 Temmuz’da şoförleri 23 gün sonra serbest bıraksa da konsolosluktakilerin özgürlüğüne kavuşması 20 Eylül’ü buldu. Ankara, IŞİD’e karşı sert politika uygulayamamasının nedeni olarak örgütün elindeki rehineleri işaret etse de, rehine krizi çözüldükten sonra pek bir şey değişmedi. 26 Eylül’de Erdoğan IŞİD’e karşı harekete geçmek için üç öneri getirdi: Uçuşa yasak bölge, güvenli bölge, eğit-donat. Bu şartlar kabul edilmeyince Türkiye IŞİD’e karşı aktif rol almadı. Hatta Ankara tarafından net ifadelerle reddedilse de uluslararası basında sık sık IŞİD’e Türkiye’nin yardım ettiği, petrol ticaretinin yapıldığı iddiaları yer aldı.

“IŞİD’e Soykırım anıtını yıkma fikrini kim verdi?”

Ankara ile IŞİD arasındaki yakınlık iddiaları sürerken, 21 Eylül’de Ermenilerin “Auschwitz”i olarak bilinen Der Zor’da soykırım anıtı örgüt tarafından yıkıldı. Bu saldırı sonrası akıllarda aynı soru vardı: IŞİD’e soykırım anıtını yıkma fikrini kim vermişti?

Şengal ve Kobane





Türkiye sınırındaki gelişmeleri izlerken, IŞİD hem Suriye hem Irak topraklarında etki alanını genişletmeyi sürdürdü. 3 Ağustos’ta Musul’un Araplar tarafından Sincar denilen Ezidi yerleşimi Şengal bölgesi, IŞİD’in eline geçti. Binlerce Ezidi dağlara kaçarak canlarını kurtarmaya çalıştı. Erkekler öldürüldü, kadınlar kaçırılarak Musul’da satıldı. Ezidilerin büyük bölümü Irak Kürdistan’ının doğu bölgelerine ve Türkiye’deki akrabalarının yanına sığındı.

18 Eylül’de IŞİD’in yeni hedefiyse Şam yönetiminin “Ayn El Arab” dediği Kobani oldu. Türkiye’nin bölgedeki Kürtlere sınırını açmaması ülkede tansiyonu yükseltti. İki gün sonra 20 Eylül’de Kobanililerin geçişine izin verildi.

Ekim ayının başında Kobani’deki IŞİD kuşatmasının ilerlemesi Türkiye’de infial yarattı. HDP’nin çağrısı ile başlayan 6-7 Ekim eylemleri yurt geneline yayıldı, en az 40 kişi hayatını kaybetti. Olaylar sırasında en tartışmalı çıkışlardan biri 10 Ağustos seçimiyle Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın, Gaziantep’teki “Şu anda Ayn El-Arab da diğer adıyla Kobani de düştü, düşüyor” sözleriydi.

Askerler kışlalarından çıkıp sokağa indi. 1992’de 38 kişinin öldüğü Nevruz olaylarının ardından ilk kez geniş kapsamlı, 6 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 22 yıl sonra gelen yasakla bölgede hayat durdu. Eylemlerin hız kesmesi ise 9 Ekim’de HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Öcalan ile kısa bir mesaj bağlantısı kurduğunu açıklaması, provokasyon tehlikesini işaret ederek “bütün taraflara telkin önerdiğini” belirtmesiydi.

Hükümet tarafından çözüm sürecinde “kırılma” olarak nitelendirilen bu olaydan yaklaşık 20 gün sonra Irak Kürdistan’ından gelen Peşmergeler 28 Ekim’de Türkiye toprakları üzerinden Kobani’ye geçti.

İsrail operasyon düzenledi, Yahudiler hedef oldu

Ortadoğu’nun bir başka savaşı da Türkiye’de yankılandı. 12 Haziran’da kaybolan 2’si çocuk 3 İsrailli’nin 1 Temmuz’da öldürüldüklerinin ortaya çıkması bölgede fitili ateşledi. Önce 2 Temmuz’da bir Filistinli genç öldürüldü ardındansa İsrail 7 Temmuz’da hava, 17 Temmuz’da kara operasyonunu başlattı. 51 gün süren operasyonda Filistin tarafında 2 bin 145 kişi yaşamını yitirdi. İsrail tarafında 3'ü sivil 67 kişi hayatını kaybetti, 83 sivil yaralandı. Operasyonlar üzerine Türkiye’de İsrail temsilcilikleri kadar sinagoglar önünde de eylem yapıldı. 18 Temmuz’da İsrail Dışişleri Bakanlığı, elçilik ve konsolosluk personelleri ile ailelerinden en kısa sürede Türkiye'yi terk etmelerini istedi.

Türkiye’de antisemitizm dalgasını başlatan bir başka gelişmeyse, Yahudilerin kutsal mekanı Süleyman Mabedi’nin kalıntılarının üzerine inşa edilen Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa içindeki Filistinlilere yönelik 5 Kasım’daki müdahale oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Acaba sinagoglara karşı böyle bir barbarlık yapılsa İsrail ne der?” sözlerinin ardından İstanbul’un en büyük sinagogu Neve Şalom üç günde iki kez hedef alındı. Eylemler, sinagogun 11 yıl önce uğradığı terör saldırısının yıl dönümüne günler kala düzenlendi.


‘İçindeki büyük kin’le konuşan Edirne Valisi

21 Kasım’da Edirne Valisi Dursun Şahin ise bir adım daha ileri gitti, İsrail politikaları nedeniyle Türkiye’deki Yahudilere yaptırım uygulama kararı aldı: "Mescid-i Aksa’nın içinde savaş rüzgarları estiren, bizzat savaş tatbikatı yapan o eşkıya kılıklı insanlar orada Müslümanları katlederken, biz de onların burada sinagoglarını yapıyoruz. İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu.” Türkiye Hahambaşılığı ve Türk Musevi Cemaati açıklamalarında "Bu tür bir söylemin devletimizi temsil eden bir valimiz tarafından ifade edilmesinden dolayı hicap duymaktayız" ifadelerini kullandı. Vali Şahin tepkiler üzerine çark ederek binanın kullanım şekliyle ilgili kararın Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olduğunu söyledi. Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem devreye girdi, sinagogla ilgili tasarrufun kendilerinde olduğunu hatırlattı, Edirne Büyük Sinagogu'nun ibadethane olacağını söyledi. 

Srebrenitsa Soykırımında Hollanda ‘kısmen’ suçlu bulundu

Bosna Hersek’in Srebrenitsa kentinde işlenen soykırımda 8 bin Boşnak erkeğin öldürülmesinin sorumluluğunu üstlenmesi için kurbanların yakınları tarafından açılan davada Lahey Bölge Mahkemesi Hollanda'yı kısmen suçlu buldu. Bosna’daki savaş sırasında BM'nin koruması altında olan Srebrenitsa, 11 Temmuz'da 1995 yılında Sırp general Ratko Mladiç’in başında olduğu Sırp birliklerince işgal edilmiş, BM bünyesinde görev yapan Hollandalı askerlere sığınan çok sayıda Boşnak Hollandalı askerler tarafından Sırplar'a teslim edilmişti

‘Kadın Kahkaha atmasın’

AK Parti iktidarları döneminde “kürtaj”, “çocuk sayısı” gibi tartışmalı söylemlere 2014’te “kahkaha” da eklendi. 28 Temmuz’da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti Bursa İl Başkanlığı’nın bayramlaşma töreninde “iffet” konusunu açtı, adeta “ahlak dersi” verdi: “İffet çok önemli. İffet sadece bir isim değil, kadın için de bir süstür, iffet, erkek için de bir süstür. İffetli olacak erkek de olacak, zampara olmayacak eşine bağlı olacak, çocuklarını sevecek. Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak.”

‘Afedersiniz Rum’dan sonra Varan 2
12 Haziran 2011’deki seçimlerden iki gün önce, 10 Haziran’da katıldığı NTV canlı yayınında kendisi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili çok sayıda kitap bulunduğunu ifade ederek, “Bu kitaplar içerisinde ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz ne affedersiniz Rumluğumuz hiçbir şeyimiz kalmadı.” diyen Erdoğan bu kez benzeri bir çıkışı Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaptı. 10 Ağustos seçimlerinden 5 gün önce, 5 Ağustos’ta yine NTV canlı yayınında Erdoğan, “'Gürcüdür' diyen oldu. Çıktı bir tanesi affedersin çok daha çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu. Ben dedemden, babamdan öğrendiğim Türküm. Herkes istediği yöne çekiyor” dedi. 

12. Cumhurbaşkanı seçildiği 10 Ağustos gecesi ise yaptığı balkon konuşmasında ilk kez Ermeni ve Rumları da Türkiye’nin kimlikleri arasında saydı: “Her birimiz bu devletin sahipleriyiz. Müslüman, Hristiyan, Musevi, Süryani, Ezidi’den önce Türkiyeli vardır. Alevi’den, Sünni’den önce Türkiyeli vardır. Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Boşnak, Çerkez, Roman, Pomak’tan önce, Rum, Ermeni’den önce Türkiyeli vardır.”

Çarşı’ya ‘darbe’ davası

Erdoğan’ın “darbe girişimi” olarak nitelediği Gezi Parkı olaylarıyla ilgili dava süreçleri de devam etti. 11 Eylül’de Beşiktaş taraftar grubu Çarşı mensuplarının da bulunduğu 35 kişi hakkında, “cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame kabul edildi. 16 Aralık’taki ilk duruşmada hakimin “Darbe yapmaya çalıştınız mı?” sorusuna sanıklardan Cem Yakışkan, “Gücümüz olsa Beşiktaş'ı şampiyon yapardık” cevabını verdi.


AİHM’in din dersi kararına ‘terör’lü fizik’li yanıt

15 Eylül’de AİHM, eğitimde zorunlu din ve ahlak kültürü derslerine karşı Ankara’dan davacı olan 14 Türk vatandaşının 2011’de açtığı davayı karara bağlayarak Türkiye’de zorunlu din dersi uygulamasına derhal son verilmesini istedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise din dersini fizik ve kimya dersi ile karşılaştırdı, “terör” ve “şiddet”in artabileceğini savundu: “Eğer zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri olsun mu olmasın diye tartışılacaksa uyuşturucu bağımlılığından neden şikayet ediliyor? Terörden, şiddetten, ırkçılıktan, antisemitizmden, İslamofobi’den neden şikayet ediliyor?”

Başörtüsüne özgürlük, Cemevine ayrımcılık

Zorunlu din dersinden geri adım atılmazken eğitimde açılım başörtüsü ile devam etti. 23 Eylül’de Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikte yapılan değişikliğe ilişkin, “İmam hatip ortaokullarında zaten uygulanıyordu. Dolayısıyla ortaokul ve liselerde... 5. sınıf itibarıyla isteyen öğrenciler bu uygulamadan yararlanabilir" dedi. Yani başörtüsünün önü açıldı. Yönetmelik 27 Eylül’de Resmi Gazete’de yayınlandı.

Alevilere yönelik ayrımcılıksa AİHM’de mahkum edildi. Cem Vakfı’nın yaptığı başvuruyu karara bağlayan mahkeme, Türkiye'nin cemevlerine ayrımcılık yaptığına hükmetti.

Erdoğan’ın özgüven çıkışı: Küba’yı Müslümanlar keşfetti

Bir başka eğitim konusuysa “özgüvenin artırılması gerektiği” çıkışı eşliğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Kasım’da Latin Amerika Müslüman Dini Liderler Zirvesi’ndeki sözleri ile tartışılmaya başlandı. “Kristof Kolomb'dan 300 yıl önce Amerika’yı 1178'de Müslüman denizciler keşfetti.” diyen Erdoğan bir de cami talebini iletti: “Kristof Kolomb'un anılarında Küba'nın bir dağında cami olduğu söylenir. Ben bugün Kübalı kardeşimle de konuşurum o dağın tepesine bugünde bir cami yakışır.”

Cumhurbaşkanı kendisine yönelik eleştirilere öğretmenlere seslenerek yanıt verdi, tepkilerin nedeninin öğrencilerin “özgüvenle” yetiştirilmemesine bağladı.

Osmanlıca ve alkollü kokteyl

6 Aralık’ta eğitim alanında tartışma yaratan 19. Milli Eğitim Şurası Genel Kurulu toplandı. Anadolu otelcilik ve turizm meslek liselerinin öğretim programları ve ders çizelgelerinden "alkollü içki ve kokteyl hazırlama” dersinin kaldırılması, staj amacıyla tesis ve kurumlara gönderilen öğrencilerin alkollü içki servisi yapılan ya da alkollü içecek hazırlanan bölümlerde staj faaliyeti yapmalarının kaldırılması, Liselerde Osmanlı Türkçesi dersinin, bütün liseler yerine Anadolu imam hatip liselerinde zorunlu ders olması, ilkokul  1, 2. ve 3. sınıflara da din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin konulması, ilkokul 1, 2. ve 3. sınıflar için hazırlanacak din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretim programlarında da “çoğulcu anlayışa” yer verilmesi önerisi benimsendi.

Dersim’de MHP gerilimi 

29 Ağustos’ta Başbakanlık görevini alan Ahmet Davutoğlu’nun Dersim katliamını Kerbela olayına benzetmesi ile başlayan tartışma MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Tunceli’ye gitmesiyle sonuçlandı. Bahçeli, 28 Kasım’da Tunceli Valiliğini ziyaret etti, “'Tunceli 81 vilayetimizden birisidir. Elazığ neyse Tunceli odur. Hakkari neyse Ankara aynısıdır” dedi. Ancak programını yarıda kesip Ankara’ya döndü. 

38 Dink soruşturmasında sıra nihayet kamu görevlilerinde

17 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi, Dink ailesinin, Hrant Dink cinayetiyle ilgili yaptığı bireysel başvuruda “Etkili soruşturma yapılmadığı” gerekçesiyle "ihlal" kararı verdi. Hrant Dink cinayetinde ihmali olduğu iddiasıyla dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu 9 kamu görevlisi hakkında açılan soruşturmaya ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’nce verilen takipsizlik kararı, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 6 Haziran'da kaldırıldı. Kamu görevlilerinin ihmali olduğu iddialarına yönelik dosya ile devam eden soruşturma dosyası, tek soruşturma dosyası olarak birleştirildi.

Savcılık, bu soruşturma kapsamında eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı'nın "şüpheli" sıfatıyla ifadelerine başvurdu.

Fail Ogün Samast’tan tanıklık: korkuyordum

5 Aralık’taysa fail Ogün Samast "tanık" olarak dinlendi. Samast, ifadesinde cinayetin dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek tarafından bilindiğini savundu. Korkusunu yenerek ifade vermeye karar verdiğini söyleyen Ogün Samast, "Ben Yasin'e ‘olay nasıl olacak?’ dedim. Yasin de bana ‘direkt olarak vuracaksın bu şekilde imzamız olacak. Otobüsten Trabzon'a dönerken Samsun'dan seni alacaklar. Eğer burada alınırsan Ramazan müdür açığa çıkar' dedi” diye konuştu. Dink cinayeti sanıklarından Yasin Hayal’in kendisine anlattıklarından her şeyin polis tarafından ayarlandığını söyledi.


Aynı süreçte, 12 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faili meçhullerle ilgili “paralel yapı” olarak adlandırdığı cemaati işaret etmesiyse akıllarda yeni soru işaretleri yarattı: “Eğitimden, hizmetten, himmetten bahseden yapının bir takım kirli cinayetlere, faili meçhul cinayetlere bulaştığını dahi bugünlerde görüyoruz. Daha fazlası da çıkıyor. Zincir bunu gösteriyor. Daha şaşırtıcı şeyler de duyacaksınız"

Fethullah Gülen’dense Erdoğan’a yanıt gecikmedi: “Şimdi kalkıp da ‘Faili meçhuller arkasında da bunlar var! Falan filanlarla da bunlar anlaşıyor!’ demek suretiyle bir kısım ölçüye, mizana, intizama gelmeyen, endazesiz iddialarda bulunuyorlarsa, inanın topyekün insanlık karşısında kendilerini gülünç duruma düşürüyorlar.”

Bir Fuat Avni kehaneti daha : 14 Aralık operasyonu

Twitter’da Fuat Avni hesabından paylaşılan mesajlarda hükümetin 17-25 Aralık operasyonlarının rövanşı olarak 12 Aralık Cuma günü aralarında Zaman, Bugün ve Taraf gazetelerinin Genel Yayın Yönetmenleri’nin de bulunduğu 150 gazetecinin gözaltına alacağını ileri sürmesi tartışma yarattı. 12 Aralık’ta bir şey olmasa da o operasyon daha küçük çapta 14 Aralık’ta düzenlendi. Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın da aralarında bulunduğu 31 kişi gözaltı listesinde yer aldı. 19 Aralık’ta Karaca ile emniyet görevlileri Tufan Ergüder, Ertan Erçıktı ve Mustafa Kılıçaslan tutuklandı. Fethullah Gülen hakkında yakalama kararı çıkarılmasına karar verildi.

O paralara faiziyle iade

17-25 Aralık soruşturmaları da sene boyu gündemdeydi. 2013’ün 21 Aralık’ında tutuklanan 14 kişi arasında yer alan İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler ile işadamı Rıza Sarraf, 28 Şubat’ta tahliye edilen 5 kişi arasındaydı. 17 Ekim’de 17 Aralık soruşturması ile ilgili takipsizlik kararı verildi. 23 Aralık’taysa operasyonda el konulan paralar faiziyle iade edildi. Soruşturmada adları geçen dört eski Bakan hakkında kurulan Meclis Soruşturma Komisyonu, Yüce Divan oylamasıysa 5 Ocak Pazartesi gününe erteledi.

No comments:

Post a Comment