Ateizm
Felsefesi’nin yeterli bir açıklamasını yapmak için, İlahi Varlık [ing. Deity]
inancındaki, ilk günlerinden bugüne gelinceye kadar yaşanan, tarihsel
değişimleri ele almak gerekli olacaktır. Ancak bu, bu makalenin kapsamı
dahilinde değildir. Ancak Tanrı, Doğaüstü Güç, Ruh, İlahi Varlık veya Teizm’in
[Tanrı'ya inanma] özünün ifadesini bulduğu diğer terimlerin zamanla ve
ilerlemeyle birlikte giderek daha fazla belirsizleştiği ve muğlaklaştığından
geçerken bahsetmek yerinde olur. Diğer bir deyişle, insan aklının doğal
olayları anlamayı öğrenmesiyle orantılı olarak, ve bilimin insani ve toplumsal
olayları giderek ilişkilendirmesi derecesine [bağlı olarak], Tanrı düşüncesi
giderek daha fazla kişisel olmayan ve karmaşık bir hale gelmiştir.
Tanrı
bugün, O’nun varlığının başlangıcındaki güçleri aynen temsil etmemektedir; ne
de O artık insan kaderini eski zamanlardaki gibi demir bir yumrukla
yönlendirmektedir. [Bugün], Tanrı düşüncesi daha ziyade her insan zayıflığının
karanlığında bulunan merak ve kuruntularını tatmin edecek, bir tür ruhani
itkiyi [ing. stimulus, uyarı] ifade etmektedir. İnsanın gelişimi boyunca, Tanrı
düşüncesi, [Tanrı] düşüncesinin kaynağı ile tamamıyla tutarlı bir şekilde
kendini insan ilişkilerinin her bir aşamasına uyarlamaya zorlanmıştır.
Tanrılar
kavramı, korku ve meraktan kaynaklanmıştır. Doğanın fenomenlerini [ing.
phenomena, görüngü] anlamaktan aciz olan ve onlardan tedirgin olan ilkel insan,
her korkutucu olayı kesinlikle kendisine karşı yöneltilmiş uğursuz bir güç
olarak gördü; ihmal ve korku her tür batıl inancın ebeveynleri olduğu için,
ilkel adamın tedirgin imgesi de Tanrı düşüncesini icat etti.
Dünyaca
bilinen bir ateist ve anarşist olan Mihail Bakunin, önemli çalışması Tanrı ve
Devlet’te zekice şöyle diyordu: “Tanrılarıyla, yarı-tanrılarıyla ve
peygamberleriyle, mesihleriyle ve azizleriyle tüm dinler, fakültelerinin
[anlama yetenekleri] tam gelişimini ve kontrolünü sağlamamış olan insanların
önyargılı imgeleri tarafından yaratılmışlardır. Sonuçta, dinsel cennet, insan
tarafından cehalet ve itikatla yüceltilmiş, ancak yalnızca büyütülmüş ve
tersine çevrilmiş -yani kutsallaştırılmış- kendi [yarattığı] bir hayalden başka
bir şey olmayan bir seraptır. Dinlerin tarihi, insan inancında birbiri ardına
ortaya çıkan tanrıların doğuşunun, ihtişamının ve düşüşünün tarihi,
insanoğlunun kolektif akıl ve bilincinin gelişiminden başka bir şey değildir.
Bir çocuk edasıyla, -kendilerindeki veya dışsal doğadaki- niteliği ve hatta
herhangi büyük bir kusuru, tarihsel olarak ilerici gelişmeleri sırasında hızlı
bir şekilde keşfettikçe, [insan] bunları tasavvurun ötesinde abartması ve
büyütmesinin ardından tanrılara atfetti. (…) O zaman metafiziğe ve dini
düşüncelere, felsefecilere, siyasetçilere ve şairlere karşı tüm saygımla: Tanrı
düşüncesi insan mantığından ve adaletinden vazgeçmek demektir; bu insan
özgürlüğünün en belirgin olumsuzlanmasıdır, ve hem kuramsal hem de pratik
olarak mecburen insanoğlunun köleleştirilmesiyle sonuçlanır.”
Böylece
zamanın gereksinimlerine göre tekrar canlandırılan, tekrar düzenlenen,
genişletilen veya daraltılan Tanrı düşüncesi insanlığa hakim oldu; ve insan
korkusuzca ve aydınlanmış iradesiyle başını korkusuzca güneş ışığına çevirene
kadar da hakim olmaya devam edecektir. İnsanın kendini anlaması ve kendi
kaderini şekillendirmesi ile orantılı olarak, teizm lüzumsuz hale gelir.
İnsanın arkadaşları ile ilişkilerini ne kadar belirleyebileceği, Tanrı’ya olan
bağımlılığından ne ölçüde kurtulabileceğine dayanır.
Şimdiden
bir spekülasyon kuramı olan teizmin yerini ispatın bilimi olan Ateizmin
aldığının belirtileri vardır; birisi Öteki Dünya’nın metafizik bulutlarına
asılı dururken, öteki köklerini sağlamca toprağa salıyor. Eğer insan gerçekten
de kurtulacaksa, insanın kurtarması gereken şey cennet değil, dünyadır.
Teizmin
gerileyişi, bilhassa -hangi markaya sahip olurlarsa olsunlar- teistlerin
endişelerinde gözlendiği üzere en ilginç manzaradır. Onlara sıkıntı veren bir
şekilde, kitlelerin her gün daha fazla ateist, daha fazla din karşıtı
olduğunun, yani Ulu Öte Dünya’yı ve onun cennetvari alanını meleklere ve
serçelere terk etmeye fazlasıyla istekli olduklarının, çünkü kitlelerin acil
yaşamsal sorunlarıyla giderek daha fazla meşgul olduğunun farkına varıyorlar.
Kitlelerin
Tanrı düşüncesine, ruha ve Cenab-ı Hakka nasıl geri döndürüleceği, tüm
ateistler için en acil sorundur. Bu sorular metafizik gözüktüğü kadar, aslında
oldukça belirgin bir fiziksel arka plana sahiptir. Dinin, “Kutsal Hakikat”ın
ödül ve cezaları, dünyadaki en büyük, en bozuk ve tehlikeli, dünyadaki en güçlü
ve kârlı sanayinin -silah ve savaş gereçleri imalatı sanayisi de bundan muaf
olmamak üzere- alameti farikasıdır. Bu insan aklını karartan ve insan kalbini
soluksuz bırakan bir sanayidir. Gereklilik kural tanımaz; bu nedenle de tanrıya
veya vahiye veya Ulu Öte Dünyaya dayanmasa bile teistlerin büyük kısmı her
konuyu ele almak zorunda kalmıştır. Belki de onlar, insanlığın binbir Tanrı
markasından giderek usandığını hissediyorlar.
Bu
ölü teistik inanç düzeyinin nasıl canlandırılacağı tüm mezhepler için bir ölüm
kalım meselesidir. Bu nedenle onların gösterdikleri hoşgörü, anlamanın değil
zayıflığın hoşgörüsüdür. Belki bu, tüm dini yayınlarda gözlenen çeşitli dini
felsefeleri ve çatışan teistik kuramları tek bir mezhepsel itimatta
birleştirmeyi teşvik eden çabaları açıklar. Giderek çeşitli “tek doğru Tanrı,
tek saf ruh, tek gerçek din” görüşleri, kitleleri ateist düşüncelerin “zararlı”
etkilerinden kurtarmak için çılgınca bir çabayla müsamahakar bir şekilde gizleniyor.
Hiç
kimsenin insanların neye inandığıyla -ister inanıyor olsun isterse inanıyor
gözükür olsunlar- gerçekten ilgilenmemesi, teistik hoşgörünün bir karakteridir.
Bu amaca ulaşmak için, en kaba ve bayağı yöntemler kullanılır. Her eğilimli
zihin için hakaret anlamına gelmesi gereken, dini gayret toplantıları ve Billy
Sunday’li uyanışlarıyla, bunların cahil ve meraklılar üzerindeki etkisi -pek
nadiren olmamak üzere cinsel düşkünlükle bulanmış- bir hafif delilik durumu
ortaya çıkarma eğilimindedir. Tüm bu çılgınca çabalar Rus despotundan Amerikan
Başkanına kadar, Rockefeller ve Wanamaker’dan en küçük burjuvaya kadar bütün
dünyevi güçlerden onay ve destek bulmaktadır. Billy Sunday, Y.M.C.A., Hristiyan
Bilim ve çeşitli diğer dini kuramlara saçılan sermaye, boyun eğen,
uysallaştırılan ve vurdumduymazlaşan kitlelerden [elde edilecek] devasa kârlar
olarak geri döner.
Teistlerin
çoğu, bilinçli veya bilinçsiz olarak, tanrı ve şeytanlarda, cennet ve
cehennemde, ödül ve cezada; boyun eğmeleri, uysallaşmaları ve kanaatkar
olmaları için insanları kamçılayan bir kamçı görür. Gerçek ise teizmin tabanını
bundan çok daha önce kaybettiğidir, ancak Servet Tanrısı ve iktidarın birleşik
desteği ile [yaşatılmaya çalışılıyor]. Onun gerçekte ne ölçüde iflas etmiş
olduğu, bugün Avrupa’daki siperlerde ve savaş alanlarında görülmektedir.
Bütün
bu teistler İlahlarını sevgi ve iyiliğin tanrısı olarak resmetmediler mi? Yine
de binlerce yıllık bu tip vaizlerin ardından, tanrılar insan ırkının can
çekişmesine sağır kalıyorlar. Konfiçyus Çin halkının yoksulluğu, bakımsızlığı
ve sefaletiyle ilgilenmez. Buddha, Hinduları kavuran kıtlık ve açlıktan
rahatsız olmadan felsefi kayıtsızlığı içinde yaşar; Jahve, İsraillilerin acı
haykırışlarına sağırdır; İsa ise birbirlerini boğazlayan Hristiyanlar
karşısında ölümden dirilmeyi reddeder.
“En
Yükseklere kadar giden” tüm şarkı ve şükranların yükü, adalet ve merhamet sunan
o Tanrı içindir. Ama hala insanlar arasındaki adaletsizlik devamlı çoğalmakta;
Sadece bu ülkedeki kitlelere yapılan zulümler cennetlerin hepsini taşırmaya
yeter gözüküyor. Ama tüm bu dehşetleri, bu hataları, insana karşı bu
insafsızlığı sona erdirecek tanrılar neredeler? Hayır, büyük öfkesiyle
ayaklanması gereken tanrılar değildir, İNSAN’dır. O, tüm ilahi varlıklarca
kandırılmış, onların memurlarının ihanetine uğramış o, onun kendisi, dünya
üstüne adalet getirme işini üstlenmelidir.
Ateizm
felsefesi, insan zihninin genişlemesini ve büyümesini ifade eder. Teizm
felsefesi, eğer felsefe olarak adlandırabilirsek onu, statik ve sabittir. Bu
gizemlerin içyüzünü anlamak için, teistik bakış açısından üstünkörü bir girişim
bile, her şeye kadir olmaktaki inanmazlığı ve hatta insanın dışındaki ilahi
güçlerin hikmetinin reddini gösterir. Ne şans ki, insan zihni asla
sabitliklerle [katılıklarla] sınırlanmamıştır, ve sınırlandırılamaz da. [İnsan
zihni] bilgiye ve hayata doğru olan ağır ilerleyişine durmaksızın devam
etmektedir. İnsan zihni, “evrenin, boşlukta varolan bir tür ilahi aklın
yaratıcı emirlerinin sonucu, mükemmel işleyen şaheser bir karmaşadan
üretilmediğinin” farkına varıyor; [evrenin], zamanın, çatışma ve afetlerin,
geriletmelerin; teistlerin “düzen ve güzelliğe yönlendirilen bir evren”
dediklerine [yol açan] seçme ilkesi sayesindeki kristalleşen çekimin çağlar
boyunca işleyen kaotik kuvvetlerin bir ürünüdür. Joseph McCabe’nin Tanrının
Varlığı’nda oldukça iyi bir şekilde ifade ettiği üzere: “doğanın yasası bir
kanun yapıcı tarafından hazırlanan bir formül değil, gözlenen olguların basit
bir özetidir -bir ‘olgular yığını’dır. Şeyler ortada bir yasa olduğu için belli
bir şekilde hareket etmezler, bizim onların o şekilde davranmalarını ‘yasa’
diye ifade etmemiz yüzünden belli bir şekilde davranırlar”.
Ateizm
felsefesi, hiçbir metafiziksel Öteki Dünya veya İlahi Düzenleyici’nin olmadığı
bir yaşam anlayışını temsil eder. Ruhları, kahinleri ve ortalama
kanaatkarlığıyla insanlığı çaresiz bir alçalışa mahkum eden gerçekdışı dünyanın
aksine, [ateizm felsefesi] özgürleştirici, genişletici ve güzelleştirici
imkanlarıyla güncel, gerçek bir dünya anlayışıdır.
Bu
gerçek, görünür dünyanın ve bizlerin yaşamlarının, fiziksel olarak
gösterilebilir kuvvetler yerine, çok uzun bir süreden beri metafiziksel
spekülasyonların etkisi altında kalması çılgınca bir paradoks olarak
gözükebilir; ancak bu acıklı bir gerçektir. Teistik düşüncenin kamçı darbeleri
altında, bu dünya insanın Tanrı’nın iradesi doğrultusunda kendinden fedakarlık
etme kapasitesinin sınandığı geçici bir durak olmaktan başka hiçbir amaca
hizmet etmez. Ancak o iradenin doğasını anlamaya giriştiği anda, her şeye gücü
yeten sonsuz bir iradenin ötesine geçme çabasının “sonlu insan aklı” için boş
bir şey olduğu söylenir insana. Bu her şeye kadir olmanın müthiş ağırlığı
altında, insan toza dönüştürülür -karanlıkta kalmış ve terden sırılsıklam
iradesiz bir yaratık. Ateizm felsefesinin zaferi, insanın tanrılar
karabasanından kurtulması demektir; ulaşılamaz olan hayallerin dağılıp
kaybolması demektir. Mantığın aydınlığı tekrar tekrar teistik karabasanı
defetmiştir, ancak yoksulluk, sefalet ve korku -eski ya da yeni olsunlar,
dışsal [görünürdeki] biçimleri ne olursa olsun, özlerinde çok az farklı
olmalarına rağmen- bu hayalleri yeniden yaratmıştır. Ateizm ise, öte yandan,
felsefi yönüyle yalnızca belirli bir Tanrı algısına bağlılığı reddetmekle
kalmaz, Tanrı düşüncesine hizmetkarlığı reddeder ve bu şekildeki teistik
ilkelere karşı çıkar. Kendi başlarınaki işlevleri bağlamında Tanrılar
[düşüncesi], dünyayı ve dünya üstündeki insanları doğaüstü ve hatta her şeye
kadir bir gücün yönetmesini ifade eden teizm ilkesinin yarısı kadar bile
zararlı değildir. Ateizmin bütün gücüyle savaştığı şey teizmin mutlakçılığıdır,
onun insanlık üzerindeki mahvedici etkisidir, onun düşünce ve eylem üzerindeki
felç edici etkisidir.
Ateizm
felsefesinin kökleri bu dünyadadır, bu yaşamdadır; amacı, Yahudacı, İsacı,
Muhammedçi, Budistik, Brahmanistik olsun veya başka herhangi bir şey olsun,
insan ırkının tüm bu Tanrı-başlarından kurtulmasıdır. İnsanoğlu tanrılarını
yarattığı için uzun zamandır ve ağır bir şekilde cezalandırıldı; tanrılar başladığından
beri insanın payına acı ve zulümden başka bir şey düşmedi. Bu aptalca hatadan
kurtulmanın tek bir yolu var: İnsan kendisini cennet ve cehennemin kapılarına
zincirleyen bu prangaları kırmalıdır, böylece yeniden uyanmış ve aydınlanmış
bilinciyle yeryüzü üzerinde yeni bir dünya kurmaya başlayabilir.
Ateistik
felsefenin insan aklı ve zihninde zafer kazanmasından sonra ancak, özgürlük ve
güzellik gerçekleşebilir. Cennetten hediye edilmiş bir güzelliğin işe yaramaz
olduğu ispatlanmıştır. İnsan kendisi için uygun olan tek cennetin dünya
üzerinde olduğunu görmeyi öğrendiği zaman ancak, [güzellik] yaşamın özü ve
itkisi haline gelecektir. Ateizm halihazırda, insanın -ruhsal olarak yoksul
olanlar için [hazırlanmış] bir tezgah olan- cennete ilişkin pazarlığı [demek]
olan ceza ve ödüle olan bağlılığından kurtulmasına yardım etmektedir.
Bütün
teistler, İlahi Güce inanç olmaksızın ahlakın, adaletin, dürüstlüğün ve
sadakatın olamayacağında ısrar etmiyorlar mı? Korku ve umuda dayanan böylesi
bir ahlak, kısmen kendine karşı dürüst olmakla, kısmense ikiyüzlülükle dolu
olan iğrenç bir ürün olagelmiştir. Doğruluk, adalet ve sadakate gelince,
onların cesur temsilcileri ve yürekli açıklayıcıları kimler olmuştur? Neredeyse
her zaman tanrısız olanlar: Ateistler; onlar bunlar için yaşamış, savaşmış ve
ölmüşlerdir. Adaletin, doğruluğun ve sadakatın cennetle ilgili olmadığını,
insan ırkının toplumsal ve maddi yaşamında sürmekte olan devasa değişikliklerle
ilişkili olduğunu ve bunlarla birlikte örüldüğünü [ing. interwoven] ; sabit ve
ebedi değil, bizzat hayatın kendisi gibi değişmekte olduğunu biliyorlardı.
Ateizm felsefesinin ulaşabileceği nihai yer hakkında hiç kimse bir kehanette
bulunamaz. Ancak şu kadarı şimdiden tahmin edilebilir: insan ilişkileri ancak
onun yeniden yaratıcı ateşi sayesinde geçmişin dehşetlerinden arınabilir.
Düşünceli
insanlar, insanlığa dini terör tarafından dayatılan ahlaki kuralların
basmakalıplaştığını ve bu nedenle de bütün canlılığını kaybettiğinin anlamaya
başlıyorlar. Bugüne, onun parçalayıcı niteliğine, düşmanlıklarıyla
birbirleriyle çatışan çıkarlarına, suçlarına ve hırsına genel bir bakış,
teistik ahlakın kısırlığını kanıtlanmaya yeterlidir.
İnsan,
kendi arkadaşlarıyla [toplumdaki diğer bireylerle] olan ilişkilerini
öğrenebilmeden önce kendine gelmelidir. İsa’ya zincirli Prometheus,
karanlıkların akbabalarının avı olarak kalmaya mahkumdur. Zincirlerinden
kurtulmuş Prometheus ve siz, geceyi ve onun dehşetlerini defedeceksiniz.
Tanrıları
olumsuzlamasıyla Ateizm aynı zamanda insanın en kuvvetli onanmasıdır; ve insan
sayesinde de yaşamın, amacın ve güzelliğin ebedi bir onaylamadır.
Kaynak:https://www.facebook.com/notes/materyalist/emma-goldman-ateizmin-felsefesi/842358639110094
No comments:
Post a Comment