Jerome
Roos
Bunca
adaletsizlik karşısında nefes alamaz haldeyiz. Nefes alamıyoruz çünkü öfkemiz
kaynıyor. Bir nefeslik özgürlük ve adalet için isyan etmeliyiz.
Nefes
alamıyorum.
Nefes
alamıyorum.
Nefes
alamıyorum.
Bunlar
Eric Garner’ın son sözleriydi. Bu cümleyi, polisin biri göğsüne otururken ve
diğeri de boğazını sıkarken her şeyi gösteren kamera kaydında açıkça duyulur
şekilde, en az on bir defa tekrar etmişti. Sonra kımıldamaz olmuştu. Altı
dakika boyunca onu kaldırımda öylece yatar halde bıraktılar — hayatını
kurtarabilecek tek bir şey bile yapma zahmetine girmeksizin. Tıbbi inceleme
bunun cinayet olduğuna karar verdi; yine bir siyah, yine beyaz bir polis
tarafından öldürülmüştü. Buna rağmen tamamı beyazlardan oluşan mahkeme jürisi
polise ceza kesmemeyi tercih etti. İşte bu yüzden şimdi biz de nefes
alamıyoruz.
Her yer
adaletsizliğe boğulmuşken nefes alamıyoruz. Amerika’da her 28 saatte bir, siyah
bir yurttaşın polis tarafından katledildiğini ve o polisin genellikle ceza
almadığını bildiğimiz için nefes alamıyoruz. Bu domuzların siyah insanları
nasıl yaraladıklarına, şiddetle yıldırdıklarına ve katlettiklerine tanık olduğumuz
için nefes alamıyoruz. Tüm bunlara tepki mahiyetindeki barışçıl protestoları
nasıl bastırdıklarına tanık olduğumuz için… Tanklarıyla, Robocop kılığında,
ellerinde coplar ve tam otomatik silahlarla, “hizmet etmek ve korumakla”
yükümlü oldukları insanlara ateş etmek veya öldüresiye dövmek için mümkün olan
her türden bahaneyi ararcasına nasıl üzerimize geldiklerine tanık olduğumuz
için…
Devletin
gaddarlığının bu zehir gibi atmosferinde, biz nefes alamıyoruz.
Bu adalet
parodisi, bu demokrasi yalanı karşısında nefes alamaz haldeyiz.
Sadece iki
hafta önce, Mike Brown’ı öldüren beyaz polisin de yargılanmadığını bildiğimiz
halde, nasıl nefes alabiliriz?
Garner’ın
katilinin soruşturmadan muaf tutulmasından sadece bir gün sonra silahsız bir
başka siyahın Arizona’da beyaz bir polis tarafından vurulduğunu bildiğimiz
halde, nasıl nefes alabiliriz?
12 yaşında
bir siyah çocuğu oyuncak silahıyla oynarken vuran bu pisliklerin herhangi bir
suç zannı altında bile bırakılmadığını bildiğimiz halde, nasıl nefes
alabiliriz?
Eric
Garner cinayetinde soruşturmaya tabi tutulan tek kişinin olayı videoya alan
kişi olduğunu bildiğimiz halde, nasıl nefes alabiliriz?
Öfkemiz,
inançsızlığımız ve hatta mide bulantımız bu denli yükselmişken, biz nasıl nefes
alabiliriz?
Alamıyoruz
işte!
Ve yalnız
da değiliz.
Aynı
pislik dünyayı tutmuş durumda.
Meksika’da
polis ve çeteler işbirliği içinde. Ayotzinapalı 43 öğrenciden hâlâ haber yok;
gerçi herkes ne olduğunu biliyor. Polisler yerel yöneticinin emriyle
öğrencileri çetelere teslim etti. Çeteler 15 öğrencinin bir kamyonun arkasına
kapatıp boğularak ölmelerine neden oldu. Diğer öğrencileri de topluca öldürüp,
cesetlerini gece boyunca yaktıkları dev bir ateşe attılar. Hatta öğrencilerden
bazılarının ateşe atılırken henüz canlı oldukları anlaşıldı. Siyaset kurumu da
işin içinde, herkes farkında. İşte bu nedenle Meksika’da da insanlar artık
nefes alamıyor.
Yunanistan’da
polislerle faşistler işbirliği içinde. Anarşist tutsak Nikos Romanos’un açlık
grevinin 25inci gününde hâlâ bir çözüm sağlanmış değil. Herkes ne olduğunu
biliyor. Nikos ve yoldaşları banka soymuşlardı. Banka çalışanlarına
korkmamalarını, asıl düşmanın devlet olduğunu söylemişlerdi. Kaçamadan polise
yakalandılar. Tutuklandılar ve işkence gördüler, polisler yüzlerini gözlerini
dağıttıktan sonra sabıka fotoğraflarının basına servis edilmeden önce nasıl
photoshoplandığı gayet barizdi. Elbette bir de bundan tam altı yıl önce, polis
Nikos’un en yakın arkadaşı Alexis’i hiç acımadan kalbinden vurmuştu,
arkadaşının gözleri önünde.
Devlet ona
anayasal hakkı olan özgürlüğü vermediği için Nikos şimdi açlık grevinde. Ona
bir nefeslik alan açmak yerine devlet, açlıktan ölmesini seyrediyor. Adalet
Bakanı diyor ki “İsterse Tanrı gökten yere insin, ben ona o izni vermeyeceğim”.
Doktorlar Nikos’un sağlık durumunun ciddi olduğunu ve organlarının her an iflas
edebileceğini söylüyor. Ailesi çocuklarının şehit düşebileceğinden endişeli.
Bunlara rağmen polis dayanışma eylemlerine her seferinde daha fazla biber
gazıyla saldırıyor. Bu yüzden Yunanistan’da da, tıpkı Meksika ve Amerika’daki
gibi insanlar nefes alamıyor.
Örnekleri
uzatabilirim. Geçen ay İsrail polisinin bir Filistinliyi nasıl zalimce idam
ettiğinden bahsedebilirim. Fransa’da çevre aktivisti Rémi Fraisse’in polis
tarafından nasıl katledildiğinden bahsedebilirim. Hong Kong’daki Occupy
eylemcilerine polisin nasıl şiddet uyguladığından bahsedebilirim. Brezilya
polisinin günde ortalama altı kişiyi öldürdüğünden de bahsedebilirim. Güney
Afrika’da Marikana katliamından sonra polisin kılına bile nasıl
dokunmadıklarından bahsedebilirim. Bugün Los Angeles polisinin Hollywood
Bulvarı’nın orta yerinde, turistlerin gözünün önünde, bir adamı başından –hem de
tam on el ateş ederek- vurduğundan bahsedebilirim. Bugün bir eylemde
Türkiye’deki polisin bir Kürt gencini (Rojhat Özdel) öldürdüğünden
bahsedebilirim. Beyaz olmayan trans bireylere karşı polis şiddeti ve tacizinin
bir salgına dönüşmüşlüğünden bahsedebilirim. Örnekleri sonsuza dek
uzatabilirim.
Ama bunu
yazmanın da, konuşmanın da, analiz etmenin de, tartışmanın da bir anlamı yok.
Bazı şeyler o denli basit, anlaşılabilir, açık ve dümdüzdür ki, en basit
ifadeyle böyle devam etmesi imkansızdır: Birleşik Devletler’de de, Meksika’da
da, Yunanistan’da da, Filistin’de de, Fransa’da da, Hong Kong’da da,
Brezilya’da da, Güney Afrika’da da, Kürdistan’da da… Hiçbir yerde bu böyle
devam edemez! Çünkü artık bu şekilde biz nefes alamıyoruz ve kapitalist
devletin ve kolluk kuvvetlerinin elinde tecrübe etmeye devam ettiğimiz bu
evrensel boğulma hissinde ortaklaşıyoruz. Bazılarımız elbette ki daha imtiyazlı
bir konumda da olsa, düşmanımız ortak ve aynı. New York’tan Yunanistan’a,
polise karşı isyana kalkmalıyız. Muhteşem Frantz Fanon’un ferasetle ifade
ettiği gibi
“isyan
ettiğimizde, belli başlı bir kültürün ürünü olarak isyan etmiyoruzdur. İsyan
ettiğimizde, birçok nedene bağlı olarak, sadece artık nefes alamaz halde
olduğumuz için isyan ediyoruzdur.”
Çeviri:
Bilge Güler
Kaynak:
http://roarmag.org/2014/12/eric-garner-protests-we-cant-breathe/
No comments:
Post a Comment