Friday 9 January 2015

Sınırsız sorumsuzluk diyarı: ‘Ceylankê parçe parçe’ ama annesi duygusal zarar görmemiş!

Hürrem Sönmez


Ceylan Önkol’u hatırlıyoruz değil mi? Hani o bir tanecik fotoğrafında turuncu kazağı ve kocaman gözleriyle bize bakan, evden çıkarken annesine, “Makarna pişir dönüşte yiyeyim” diyen ama evine dönemeyen Ceylan’ı…



7 Ocak 2015 tarihli haber: “2009’da Diyarbakır Lice’nin Şenlik köyünde koyun otlatırken Yayla Karakolu’ndan atılan bir patlayıcı sonucu hayatını kaybeden 14 yaşındaki Ceylan Önkol’un ailesinin devlet aleyhine açtığı davada mahkeme, 28 bin 208 TL 85 kuruş maddi tazminata hükmetti, manevi tazminata gerek görmedi.”

‘Ceylankê parçe parçe’

Manevi tazminatın hukukumuzdaki karşılığı haksız bir fiilden ötürü zarara uğrayanın yaşadığı elem ve ızdırabın bir nebze olsun hafifletilmesi. Görünen o ki İdare Mahkemesi 12 yaşındaki Ceylan’ın ölümünün ailesinde giderilmeye muhtaç herhangi bir manevi çöküntüye sebebiyet vermediğine kanaat getirmiş.

Hatırlıyorsunuz değil mi, Ceylan’ın Türkçe bilmeyen, evladının etrafa savrulan parçalarını eteğine toplayan annesinin “Ceylankê parçe parçe” diyen feryadını… İşte o annenin herhangi bir duygusal zarar görmediğine karar vermiş mahkeme… Başka söze gerek yok.

Yeri gelmişken hatırlayalım, cezai soruşturmada da takipsizlik kararı verildi. Yani Ceylan’ın ölümünden hiç kimse sorumlu tutulmadı.

Sınırsız sorumsuzluk diyarı

Ceylan’ın ölü çocuk bedenine mahkeme tarafından 28 bin 208 lira 85 kuruş fiyat biçildiği sıralarda, Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 yaşındaki Ümit Kurt isimli çocuk polisin panzerden açtığı ateş sonucu öldü.




Ailesi ismini Ümit koymuş, belli ki ümidi olacakmış onların. Olamadı, ömrü yetmedi. Çünkü doğduğu yer beşeri haritada çocuk ölümlerinin olağan görülüp sorumlularının da asla cezalandırılmadığı, daha doğrusu ölümlerinden kimsenin sorumlu olmadığı bir yere tekabül ediyordu; bir tür ‘sınırsız sorumsuzluk diyarı.’

İnşaatlarda boyacılık yaparmış Ümit. Biz yine öyle baktık ölüm haberinin üstündeki çocuk yüzüne, zira onun ölümünden ötürü kimsenin sorumlu tutulmayacağına eminiz. Nereden derseniz, Ceylan’dan biliyoruz…

Aslına bakarsanız biz Ceylan’ın ölümünden de kimsenin sorumlu tutulmayacağını biliyorduk. Nereden derseniz Uğur Kaymaz’dan…

Kanıksanmış faşizmin karanlık tüneli

Biz bu bilgileri birbirine ekleye ekleye yaşarken hayatı, şaşırma duygumuzu yitirdik. İlk ne zaman vazgeçtik şaşırmaktan, ilk ne zaman girdik o kanıksanmış faşizmin karanlık tüneline, kendimiz bile hatırlamıyoruz artık. Öldürülen çocukları alt alta koyup toplayabiliyoruz sadece.

Çocukların hepsi aynı bizim için. Kobani eylemleri sırasında öldürülen Yasin’i politik malzeme yapıp dile dolayanlardan farklı olarak, faillerin bulunması ve cezalandırılması tek isteğimiz.

Avaz avaz gerçeği inkar etme hallerimiz

Bu arada artık şaşırmadığımız bir diğer şey de insanlığı durduğu yere göre değişen, mağdurun ve failin kimliğine göre daima durumu mazur gösterecek bir açıklaması olanların ‘haklı’ sebepleriydi: “Ekmek almaya gitmiyormuş ki zaten”, “Polise taş atıyorlar polis kendisini savunmasın mı”, “Ne işi varmış askeri bölgede, havan topu elindeyken patlamış olmasın”, “Evinin önünde oynayan çocuğu niye öldürsün asker, mutlaka teröristtir.”

Bu yazının derdi bu aslında: Dur durak bilmeyen kendine Müslüman olma, ayranım ekşi diyememe, penaltısı haksız olan kendi tuttuğumuz takım olunca avaz avaz gerçeği inkar etme hallerimiz. Bir zümrenin her durumda ve her koşulda haklı ve suçsuz olduğu bir yapı olabilir mi?

Oluyormuş demek.

No comments:

Post a Comment