“Aynı
yuvaya ya da aynı yuvalar kolonisine ait iki karınca birbirlerine yaklaşır,
antenleriyle birkaç saniye birbirlerine selam verirler ve “eğer bir tanesi aç
ya da susuz ise ve özellikle diğerinin kursağı doluysa hemen yiyecek ister.”
Kendisinden böyle bir ricada bulunulan birey bunu asla reddetmez; alt çenesini
ayırır, uygun bir konum alır ve aç karıncanın yemesi için bir damla şeffaf
sıvıyı midesinden ağzına getirir… Eğer kursağı dolu olan bir karınca bir
yoldaşını beslemeyi reddedecek kadar bencillik ederse ona bir düşman ya da daha
kötü bir şey gibi davranılır… Ve eğer bir karınca düşman bir türe ait bir
karıncayı beslemeyi reddetmemişse o karıncanın akrabaları tarafından bir dost
olarak görülür.”
Evrimin
bir faktörü olarak türler arasında karşılıklı yardımlaşmayı esas alan Pyotr
Kropotkin 1902 yılında yazdığı kitabında birçok tür hakkında ayrıntılı gözlem
ve incelemelere yer vermiştir. Kropotkin kitaptaki örneklerde türlerin
evriminde mücadelenin rolünü reddetmemiş, fakat türlerin evrimi için karşılıklı
yardımlaşmanın, rekabetten çok daha önemli ve geçerli olduğunu vurgulamıştı.
İngiltere’de
sürgündeyken kaleme aldığı Karşılıklı Yardımlaşma ilk kez Londra’da
basıldığında, Darwin’in Türlerin Kökeni Üzerine çalışması, Avrupa’da karşılık
bulmaya başlamış, doğal seleksiyon ya da yaşam mücadelesine ilişkin fikirleri
Darwin’in bazı yorumcuları tarafından özellikle yükseltilen söylemler halini
almıştı. Kropotkin, bu yorumculardan biri olan Thomas Huxley’in “Bir Doğa
Yasası ve Var olma Mücadelesi” makalesine bir karşılık olarak bu araştırmayı
kaleme almıştır. 7 yıl süren araştırmasında Kropotkin doğada birçok tür
arasındaki ilişkileri incelemiş, birçok zoolog ve antropoloğun çalışmalarını
araştırmış ve karşılıklı yardımlaşmayı örneklendirerek, canlılar arasındaki
ekolojik ve kolektif uyumu anlatmıştır.
Kropotkin’e
göre bireyin güçlü olmasından ziyade topluluk içindeki dayanışma ilişkilerinin
güçlü olmasıydı esas olan. Evrimin Bir Faktörü Olarak Karşılıklı Yardımlaşma
adlı çalışmasında, bencillik ve rekabetin karşısına koyduğu dayanışma
gerçeğini, hayvanlar arası ilişkilerden ilkel topluluklara, Ortaçağ
şehirlerinden lonca örgütlenmelerine kadar götürerek temellendirmiştir.
Günümüz
kapitalizminde tek kişilik hayatlarına sıkıştırılan bireyler Kropotkin’in tarif
ettiği kardeşliği yaşamaktan uzaklaştırılmıştır. Tam da bu noktada geçmişteki
ve doğadaki örneklerden yola çıkarak, Kropotkin, “insan insanın kurdudur”
diyerek kendi meşruluğunu sağlayan kapitalizm üzerindeki perdeyi kaldırır ve
bize unutturulmaya çalışılan paylaşma ve dayanışmanın yaşamın özünde olduğunu
ve ezenler karşısında ezilenlerin hayatta kalmak için dayanışmasının yaşamsal
bir ihtiyaç olduğunu açıklar.
Kitapta
geçen Güneybatı Afrika kabilelerinden biri olan Hotantolara ilişkin verilen
örneklerden bir tanesi hayli çarpıcıdır. “…Eğer bir Hotanto’ya bir şey
verilirse onu hemen orada bulunan herkesle bölüşür… Tek başına yiyemez ve ne
kadar aç olursa olsun yiyeceğini paylaşmak için oradan geçenleri çağırır.”
Bu
örnek, kendi hayatlarında sıkıştırılmış, bencilleştirilmiş, tek başına çalışan,
tek başına yemek yiyen, tek başına sevin(emey)en ve tek kişilik “bağımsız”
hayatlarında gün geçtikçe yalnızlaşıp tutsaklaşan, kapitalizm içindeki insan
için oldukça yabancı görünse de, aslında Kropotkin bizden bahsetmektedir. Bu
yüzdendir ki, geçtiğimiz aylarda Taksim’de de gördüğümüz gibi insanlar
kapitalizmin dayattığı bencillik algısını bir kenara atıp, refleksif olarak
paylaşma ve dayanışma ilişkileriyle örmekteler hayatlarını.
Karşılıklı
Yardımlaşma, bize unutturulmaya çalışan bizi hatırlatmasıyla, yazıldıktan bir
asır sonra da hala güncelliğini koruyan bir kitap.
Bu
yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.
No comments:
Post a Comment