Annesi,
intihar eden trans Eylül Cansın'ın çocukluğundan ölümüne 23 yılını anlattı
23
yaşındaki trans kadın Eylül Cansın, 4 Ocak’ta sabaha karşı saat 03:30 sularında
İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nden atladı. Cesedine Ortaköy sahiline yakın bir
alanda ulaşılırken köprüden atlamadan önce çektiği video T24’te yayımlandıktan
sosyal medyada dolaşıma girdi. “Bugün benim en güzel günüm. Çok mutluyum ama
bugün benim için bir güzel gün daha olacak. Herkese teşekkür ediyorum” diyerek
başladığı videosuna Cansın şöyle devam ediyordu:
“Yapamadım
çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim
yapamadım. Anladınız mı? Bana çok engel oldular. Beni çok mağdur ettiler.
Herkesi Allah ile başbaşa bırakıyorum. Şu an Boğaz Köprüsü’ne doğru
gidiyorum.”
Cansın’ın
videosunda kullandığı ifadelere rağmen annesi Nurcan Zengin Bala, yaşananların
bir intihar olmadığını söylüyor. Cansın’ın videoda “Tek isteğim, anne benim
evde küçük bir köpeğim var, onu sana emanet ediyorum. O hiç çişini ve kakasını
eve yapmıyor. Ona bakarken ‘O benim evladım’ de her zaman, ona kızma” diyerek
seslendiği annesi Bala, şu soruyu soruyor:
“Kızım
intihar etmedi. İntihara sürüklendi trans çetesi tarafından. Çocuğumun o gece
yerini buldular ve tehdit ettiler. Ölüme giderken köpeğini düşünen bir çocuk,
anasını hiç düşünmez mi?”
Kadıköy’de
bir trans çetesi olduğunu savunan ve kızını ölüme sürüklediklerini ileri süren
Nurcan Zengin Bala, T24’e bu çetenin üyeleri olduklarını iddia ettiği isimleri
aktardı. Bala, “trans çetesi”nin Eylül Cansın’a yaptığı işkencelerin yanı sıra
Cansın’ın çocukluğunu, iş ve sosyal hayatında maruz kaldığı mahalle-toplum
baskısını, trans çevresinde neler yaşadıklarını ve öldüğü gün neler olduğunu
anlattı.
Tekirdağ’da
eşi ile birlikte yaşayan 43 yaşındaki anne Bala, Cansın’ın hikayesinde bazen
şiddetiyle, bazen kayıtsızlığı ama her zaman ayrımcılığıyla var olan polislerin
varlığını da unutmadı.
Eylül
Cansın’ı, ardında sadece köpeğini bırakarak 23 yaşında hayata veda etmeye
zorlayan hayatını, annesinin gözünden okumak için buyrun.
’18 yaşına
kadar bir şey söylemedi’
"Bebeklerle
oynardı sürekli. Benim kıyafetlerimi giyerdi hep. Bir trans çocuk olduğunu
anlamamıştık. Zaten 18 yaşına gelene kadar da bana bir şey söylememişti."
“Eylül çok kibar bir çocuktu. Su içerken bile
izin alırdı. Parmakla gösterilirdi. Okulda öğretmeni ‘Bu çocuk çok kibar’
derdi. Okulda bacak bacak üstüne atıp elini kulağına koyup düşünürmüş, hiç ders
dinlemezmiş. Öğretmeni tıpkı ‘Büyük insanlar gibi sürekli düşünürdü’ derdi.
Çocuğum hiç bir zaman erkek çocuklarıyla oyun oynamazdı. Zaten ilkokul birinci
sınıftayken henüz hazır olmadığını düşünerek okuldan almıştım. Bir sonraki yıl
devam etti okuluna. Bebeklerle oynardı sürekli. Benim kıyafetlerimi giyerdi
hep. Bir trans çocuk olduğunu anlamamıştık. Zaten 18 yaşına gelene kadar da
bana bir şey söylememişti. Şişli Lisesi’ne gitti, oradan sonra bir veterinerin
yanına girdi ve asistanlık yaptı. Çocukluğundan beri hayvanlara karşı özel bir
ilgisi vardı. Çocukken hayvanları vardı hep. Tavşan, kedi, köpek, kuş, balık,
hamster, kaplumbağa…”
‘Eylül
saçlarını uzatırdı, ben kestirirdim’
Bala,
Eylül’ün okuldan sonra başladığı çalışma hayatında cinsiyet kimliğinden dolayı
ne tür zorluklarla karşılaştığını şöyle aktardı:
“Çalıştığı
iş yerlerinden sürekli ayrılırdı Eylül. İnsanların bakışları ve dedikoduları
gizliden bir baskı oluştururdu kızımın üzerinde. Veterinerden sonra kızımı bir
tekstil atölyesinde işe yerleştirdim ama insanlar orada da çalışmasına izin
vermediler. Gizli baskı ve şiddet orada da kızımı rahat bırakmadı ve o işten de
ayrılmak zorunda kaldı benim çocuğum. Saçlarını uzatırdı ben de ısrarla kuaföre
götürür, kestirirdim saçlarını. Ben kendisindeki bu farklılığın ne olduğunu
sordukça, kendisinin entelektüel olduğunu söyler ve ‘Cemil İpekçi de böyle’
derdi. Bana zaman zaman LGBTİ temalı filmler izlettirirdi. Filmleri izlerken
ağlardı Eylül.”
‘İkinci
eşim beni ve Eylül’ü her gün döverdi’
Nurcan
Zengin Bala, babası ile kızının ilişkisine dair şunları söyledi:
“Kızımın
babası, Eylül 4 yaşındayken kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Daha sonra
ikinci bir evlilik yaptım. İkinci eşimden çok çektik. Beni ve kızımı her gün
döverdi. Sürekli onun şiddetine maruz kalırdık. Zaten daha fazla dayanamamıştım
şiddete ve boşanmak zorunda kalmıştım.”
‘Psikolog
bunun genlerden
kaynaklandığını
söyledi’
“Eylül’ün
cinsiyet kimliğine ilişkin durumunu ilk ne zaman anladınız, size açıldı mı”
sorusu üzerine Nurcan Zengin Bala şu ifadeleri kullandı:
“Eylül 18
yaşına gelince bana söyledi. ‘Anne ben sana hep filmler izlettiriyordum ama sen
anlamıyordun’ dedi. ‘Beni ya böyle kabul et ya da ben giderim’ demişti. Ben de
halasını arayıp bu konuda kendisinden yardım istedim. Halası geldi ve Eylül’ü
Şişli Pangaltı’da bir psikologa götürdük. Psikolog bize bunun genlerden
kaynaklanan bir durum olduğunu ve bu konuda Eylül’ün çok fazla bilinçli
olduğunu, bu anlamda şanslı olduğumuzu söyledi. Hatta psikolog bize ‘O kadar
çok hastam var ama Eylül kadar bilinçli birisini daha önce hiç görmedim’
demişti.”
‘5 bin
lira kredi çektik, silikon meme yaptırdık’
Nurcan
Zengin Bala, hayatlarının daha sonra nasıl ilerlediğini şöyle anlattı:
“Kızımın
çalışmasına izin vermiyorlardı. Nereye gitse iki gün sonra ayrılmak zorunda
kalıyordu. O yüzden ben çalışıyordum O da evde kalıyordu. Ben ona dışardan
yemeğini ve ihtiyaç duyduğu her şeyi getiriyordum. Gündüz arada markete
gidermiş Eylül ve mahallenin erkek çocukları onu kovalarmış ve küfür
ederlermiş. O dönem Okmeydanı’nda yaşıyorduk. Zamanla Eylül internet sayesinde
kendi gibi arkadaşlar edindi. Ben uyuyunca o gece gizlice dışarı çıkardı.
Arkasından koşardım, seslenirdim ama o yine de giderdi. Artık bebek değildi ki
kilit altında tutayım. Sonra Sıla adında bir trans kadınla tanıştı. Sıla,
Kadıköy’de yaşıyordu. Zaten benim çocuğumu ilk yoldan çıkartan o oldu. Bir gün
aldım karşıma evladımı, konuştum. Bu böyle olmaz, dedim. Dönüşümün zamanı
gelmişti. Halası bankadan 5 bin lira kredi çekti ve biz de gidip kızıma silikon
meme yaptırdık. Ben çalışıyordum kızım evde kalıyordu.”
‘Mahalleli
rahatsız oldu diye
günlerce
evde aç kaldığını söyledi’
“Bir gün
‘Ben Sıla’ya taşınacağım’ dedi ve gitti. Hatta kira bedeli karşılığında Sıla’ya
5 yüz lira ödeme yapacağını söyledi. Ama kızım daha bir hafta olmamıştı ki
evine geri döndü. Sıla’da başına olumsuz olaylar gelmiş. Çantasından parasını
çalmışlar, hatta cüzdanını akvaryumun içine atmışlar. ‘Anne olmadı, yapamadım’
dedi. Ben nerden bileyim Sıla gibilerin bu işin tüccarı olduğunu! İçlerine
girmemişim ki daha önceden neyin ne olduğunu bilmiyorum. Ben de kızıma
oturabileceği bir ev bulmasını söyledim. Kenarda birikmişim vardı, ona sıfırdan
kendi başına bir düzen kuracağımı söyledim. Şişli’de eski adliye binasının
sokağında bir ev kiraladık. Bir kamyon eşya aldım kızıma. Çeyiz düzer gibi
evini baştan sona yeni eşyalarla donatmıştım. Ama bir yanda da ‘Bak annecim,
eğer pişmansan gel dön evine’ diyordum. Kısa bir zaman sonra beni aradı kızım,
bina sakinleri kendisinden şikayetçi olmuşlar. Bir gün eve polis gelmiş ve
kızıma çok sert davranmışlar. Hatta evde köpeği vardı, köpek havlayınca polis
daha çok sinirlenmiş. Eylül, ‘Polis neredeyse silahını çıkartıp köpeğimi
vuracaktı anne’ dedi bana. Parası kalmamış sokağa da çıkamıyormuş korkusundan,
günlerce evde köpeğiyle beraber aç kaldıklarını söyledi. Bana da çekindiği için
söyleyememiş. Ben de kızıma gece geç saatte ‘Bin bir taksiye, atla dön gel
evine’ dedim. Bir iğne almadık o evden, öylece terk ettik orayı. Sırf mahalleli
ve binadakiler kızımdan rahatsız oldukları için.”
‘Mahalleli
‘Travesti anası da
o biçim
galiba’ diyordu’
"Mahalleli
benim için ‘Travesti anası da o biçim galiba’ diyordu. Ben de Okmeydanı’na eski
evime geri döndüm."
“Benim
yanıma geri döndü çocuğum. Dışarı çıkmazdı, arkadaşları gelirdi eve. Mahalleli
kızımdan rahatsız olmuş ve muhtara gidip şikayetçi olmuşlar. Benim kızım
mahallelinin çocuklarına kötü örnek oluyormuş. Ev sahibim geldi ve bana eğer
yalnız yaşıyacaksam bu evde kalabileceğimi, aksi takdirde taşınmam gerektiğini
söyledi. Ben de kızımı alıp kısa süre sonra o evden ve mahalleden taşındım.
Mahalle baskısı her geçen gün artıyordu, bunu artık hissedebiliyorduk. Yeni
taşındığımız mahallede de bu sefer benim hakkımda bir baskı ve şiddet görmeye
başladık. Kulağımıza çalınan söylentiler canımızı sıktı. Mahalleli benim için
‘Travesti anası da o biçim galiba’ diyordu. Ben de Okmeydanı’na eski evime geri
döndüm.”
‘Beni
çırılçıplak soydular, dövdüler’
“Ev
sahibim Eylül olmadan bana yeniden kiralamayı kabul etmişti. Bir süre sonra
Eylül beni aradı ve ‘Anne ben Kadıköy’e taşınıcağım, çok iyi bir insanla
tanıştım’ dedi. Çok iyi insan dediği de Yankı Bayramoğlu. Yankı Bayramoğlu
sözde Kanada’ya yerleşeceğini ve evini olduğu gibi 6 bin 500 lira karşılığında
kızıma devredeceğini söylemiş. Eylül’ün intiharından yaklaşık iki yıl önce
oluyor bu olay. Ben de kızıma kimseye güvenmemesini ve yine sorun yaşayacağını
söyledim. Eylül bana ısrarla Yankı’nın çok iyi biri olduğunu söylüyordu. Yankı
kızımdan 4 bin lira peşin para almış, geri kalanını da sonra ödersin demiş.
Yaklaşık iki ay gibi bir zaman geçtikten sonra kızım ağlayarak beni aradı.
‘Anne Yankı ve arkadaşları beni çırılçıplak soydular, bütün kıyafetlerimi
yaktılar, beni dövdüler ve paramı da geri vermediler’ dedi. Kızımın bütün
kıyafetlerini ben kendi ellerimle dikerdim çalıştığım tekstil atölyesinde.
‘Biliyor musun anne’ dedi, ‘Hiç bir şeye yanmam ama senin diktiğin elbiseleri
bile yaktılar ya ona yanıyorum üzülüyorum.’”
‘Kadıköy
trans çetesi kızımı pazarladı,
uyuşturucuya
zorladı, dövdü!’
Nurcan
Zengin Bala, Eylül’ün yaşadıkları ardından eve geri dönüp dönmediği sorusuna şu
karşılığı verdi:
“Hayır
geri dönmedi. Yine Kadıköy’de biriyle tanışmış. ‘Anne çok iyi biriyle tanıştım,
günlük 50 TL para veriyorum, evinde kalıyorum’ dedi. Hiç bana demedi, ‘Beni
çalıştırıyorlar’ diye… Şebekenin içine düştüğünü söylemedi… Aşkın Güldiken.
Kadıköy trans çetesi. Kalktım, kızımın yaşadığı o eve gittim. Gözümle görmek
istedim nasıl bir yerde yaşadığını. Eve bir gittim, evde bir sürü trans kadın.
İlk defa o kadar çok trans kadını bir arada gördüm. Ben o evi pansiyon gibi bir
şey sandım. Aşkın Güldiken beni görünce yanıma geldi, ‘Anneciğim sen rahat ol,
evladın burada gayet rahat, aklın hiç kalmasın’ dedi. Ay ben nereden bileyim
çocuğumu orada pazarladıklarını, uyuşturucu batağına sürüklediklerini! Oradan
da kısa süre sonra ayrıldı Eylül, Bostancı’da tek başına bir ev kiraladı. Aşkın
Güldekin’in yanında hizmetçi olarak çalışan Reyhan adında bir kadın kızıma
yardımcı olmuş. Bir gün Reyhan Hanım bana kızımın Aşkın Güldiken’in evinde
yaşadıklarını bir bir anlattı. Kızımı fuhuş yapmaya zorladıklarını, esrar
içmeye çalıştırdıklarını ve hatta dövdüklerini anlattı. Eylül’e sordum
olanları, ‘Anne seni üzmemek için anlatmadım’ dedi. ‘Senin sözünü dinlemedim,
başıma bu olaylar geldi. Utandım, anlatamadım anne’ dedi. Bostancı’da yeni
kiraladığı evde birkaç gün kaldıktan sonra Tekirdağ’a, evime geri döndüm ben.”
Trans çete
üyeleri kim?
Nurcan
Zengin Bala, “Eylül’ün yaşadığı sorunlar yeni eve taşındıktan sonra yine devam
etti mi” sorusu üzerine şu yanıtı verdi:
"Kızımın
evine girdiğimde gördüğüm tablo son derece korkunçtu. Kızım bir tek ölmemişti.
Her tarafı yara bere ve kan içindeydi. Vücudunun her yerinde morluklar
vardı."
“Evet,
devam etti, hem de derecesi giderek artmıştı şiddetin. İntiharından yaklaşık
iki ay önce Aşkın Güldiken kızıma ‘Eğer Kadıköy’de yaşamak istiyorsan günlük
kazancının yarısını bana ödeyeceksin’ demiş. Kızım da bir süre onlara korkudan
para vermiş ama sonra kabul etmemiş ve ‘Artık size para vermiyeceğim’ demiş.
Aşkın Güldiken, Duygu Buket, Kumsal Sönmez ve Elçin Canözü kızımı Bağdat
Caddesi’nin ortasında çırılçıplak soymuşlar elektroşok silahıyla, masa ve sehpa
bacaklarıyla dakikalarca dövmüşler. Evlerinin yakınlarında bir otoparka
almışlar kızımı, orada öldüreceklermiş. Yoldan geçen genç bir erkek görmüş
koşmuş ve yardım etmiş kızıma. Ölümden kurtarmış kızımı o gizli kahraman. Kızım
kendine gelir gelmez beni aradı ve kendisini öldürmek isteyenlerin isimlerini
ve telefon numaralarını whatsapp üzerinden mesaj olarak gönderdi bana. Ben de
onları aradım. Kumsal Sönmez çıktı telefona ve bana tehditler savurdu, küfür etti. Hatta bana ‘Gel gel, seni de bilmem ne
yaparız’ diyerek yüzüme kapadı telefonu. Ben hemen Tekirdağ’dan kalktım,
İstanbul’a geldim. Kızımın evine girdiğimde gördüğüm tablo son derece
korkunçtu. Kızım bir tek ölmemişti. Her tarafı yara bere ve kan içindeydi.
Vücudunun her yerinde morluklar vardı.”
“Tabii ben
hemen polis merkezine gidip şikayetçi olmamız gerektiğini kızıma söyledim. Ama
kızım yerinden kıpırdayacak gibi değildi. Ben de ertesi gün biraz daha iyi
olur, öyle gideriz dedim kendi kendime. O akşam Aşkın Güldiken’in evinde
hizmetçi olarak çalışan Reyhan Hanım geldi. Bize bir mesaj getirmişti trans
çeteden. Aşkın Güldiken ‘şikayetçi olursak kötü olur’ diye bizi Reyhan Hanım
aracılığıyla tehdit etti. Ben de ‘Tek bir şartla şikayetimden vazgeçerim, o da
kızımı rahat bırakacaklarına söz verirlerse’ dedim. O esnada Elçin Canözü aradı
beni ve ‘Eylül’ün eşyalarının tamamı ben de, gel al’ dedi. Ben de gündüz
kalktım, oraya gittim. Eylül de daha iyiydi, o da geldi benimle.”
‘Polis
arabasında bizi darp
ettiler,
polis müdahale etmedi’
“Kapıdan
bizi içeri almadılar, Görgülü Pastanesi’ne gidip onları beklememizi söylediler.
Ben de ‘Ne pastanesi, kızımın eşyalarını verin’ diye söylendim. O esnada Aşkın
Güldiken aradı Eylül’ü ve ‘O orospu ananı da al, Tokat’a git’ dedi. Kızım da
sen ‘Bizim sırtımızdan para kazanıyorsun’ diye sert bir şekilde tepki verdi ve
taksiyi çevirdik, polis merkezine gittik. Polisler bize dedi ki ‘Olay bir gün
önce olmuş, biz bakamayız. Olay yerine gidin, 155’i arayın.’”
Komiser
bana, "Sen hiç gördün mü ceviz ağacının altına kiraz düştüğünü? Ya da
kiraz ağacının altında ceviz olduğunu? Ağaç neyse meyvesi de o olur” dedi.
“Toplam
üç defa aradıktan çok sonra polis olay yerine geldi. Olayın olduğu gün olay
yerine gelen polislerin aynısı geldi. Kızıma ‘Biz sana söylediğimizde sen
şikayetçi olmamıştın. Şimdi de şikayetçi olamazsın. Üzerinden bir gün geçti’
dedi. Eylül de üzerindeki kıyafetleri çıkartıp vücudundaki yaraları morlukları
gösterdi. ‘Şikayetçiyim, hepsini alacaksınız! Ne yani ölmemi mi bekliyorsunuz
işlem yapabilmek için’ diye bağırdı. O sırada Kutsal Sönmez, Aşkın’ın evinden
çıktı, sinirliydi. Biz de polis arabasına girmiştik, polislerin orada olmasına
rağmen araç içinde bizi darp etti ve polisler müdahale etmedi. Polis bize ne
dese beğenirseniz: ‘Bunlar çok kalabalık ve tehlikeli, biz baş edemeyiz. Siz
buradan binin bir taksiye, polis merkezine gidin.’ Eylül de polise, ‘Taksiyle
giderken önümüzü keserler, bizi öldürürlerse ne olacak?’ dedi. Polis onun
üzerine bize bir bağırdı. Hatta polislerden birisi de bana ‘Zaten seni de çok
iyi tanıyorum sokaklardan’ dedi. Eylül de sinirlendi, polise bağırdı. Polis de
kalktı benim kimlİğimi aldı GBT’ye soktu, yani suçluları bırakıp bizimle
uğraşmaya başladılar.”
‘Polis
bana ‘Ağaç neyse meyvesi de o olur’ dedi’
“Polis
Merkezi’ne öyle böyle gittik. Kadıköy İskele Polis Merkezi, komiserin bir
tanesi beni kenara çekti ‘Bir şey söyleyeceğim’ dedi. Komiser bana, ‘Sen hiç
gördün mü ceviz ağacının altına kiraz düştüğünü? Ya da kiraz ağacının altında
ceviz olduğunu? Ağaç neyse meyvesi de o olur” dedi. Ben hiçbir şey demedim.
Dondum kaldım orada. Çeteyle mi baş ediyim, polislerle mi baş edeyim şaşırdım.”
‘Tutanakta
ne şiddet, ne darp, ne gasp vardı!’
“O sırada polisler tutanak hazırladı ve bize
hastaneye gidip, adli tıp raporu almamız gerektiğini söyledi. Ancak bize kendi
imkanlarımızla gitmemizi söylediler. Bu arada Aşkın Güldiken ve adamları polis
merkezinin dışında bizi bekliyordu. Elçin Canözü de yanımıza gelerek polis
merkezinin içinde şikayetçi olmamamız konusunda bizi ikna etmeye çalıştı.
Polisler öyle bir tutanak hazırladılar ki içinde ne şiddet, ne darp, ne de gasp
ifadeleri vardı. O esnada bir polis Eylül’e eğer şikayetçi olursa hakkında hiç
de iyi olmayacağını söyledi. Eylül de şikayetçi olmaktan vazgeçmeyeceğini ve
hastaneye de polis eşliğinde gitmek istediğini söyledi. Polislerden biri
bağırarak üzerimize doğru yürüdü ve ‘Senin karşında babanın eşeği yok’ dedi.
Polis sinirlendi, raporumuzu da vermedi. Biz de hastaneye gidemedik. Akşam
nöbet değişiminin ardından geç saatte Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne başka
polislerin eşliğinde gittik ve adli raporu aldık. Polis merkezinden gece geç
saatte çıktık. Eve korka korka gittik. Ben sürekli bindiğimiz araç içinden
dışarı ve arkaya doğru bakıyordum, bizi çete takip ediyor mu diye.”
‘İntihar
edecek insan o gün
evine taze
ekmek almaz'
Bala,
Eylül Cansın’ın hayatını kaybettiği gün yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Kızım
Eylül Cansın, intihar etiği gün öğlen saatlerinde beni aradı. ‘Ne yapıyorsun
annem’ dedim. ‘Şila’yı gezdiriyorum’ dedi. ‘Kahvaltı yaptın mı’ dedim. Öylesine,
sıradan konuştuk. Akşamüzeri yine aradı beni. Dizi izlemeyi çok severdi. Bana o
gün hangi dizinin olduğunu sordu. Güllerin Savaşı, Paramparça, Yılanların Öcü
ve Bu Tarz Benim’i çok severdi. Hatta Bu Tarz Benim’in tekrarlarını bile
izlerdi. Bana o akşam üzeri telefonda ‘Anneciğim çok az kaldı’ dedi.
Ameliyatımı olacağım, sonra babamın da emekli maaşını alırım. Diğer sosyal
haklarından da yararlanırız’ dedi.
"İntihar
edecek insan kalkıp o gün evine taze ekmek almazdı."
Hatta bana
‘Anne ne zaman yanıma geleceksin’ diye sordu. Ben de eşimin her ayın 20 ile 25
tarihleri arasında maaş aldığını ancak o zaman gelebileceğimi söyledim
kendisine. Eylül de bana ‘Anne ne zaman gelmek istersen, ben biletini alırım’
dedi. ‘Anne sen benim için çok değerlisin. Ben senin için yaşıyorum. Senin
emeğini asla ödeyemem’ dedi telefonda. Çocuğumun hayalleri vardı. İntihar
edecek bir çocuk değildi. İntihar etmek için de çıkmadı kızım o gece. İntihar
edecek insan kalkıp o gün evine taze ekmek almazdı.”
Nurcan
Zengin Bala, Eylül Cansın’ın intihar ettiği gün yakınlarının kendisine haber
vermesiyle İstanbul’a geldiğini söyledi. Bala, “Bana kız kardeşimin
rahatsızlandığını ve hastaneye kaldırıldığını söylediler. İstanbul’a hastaneye
gelince kızımın öldüğünü öğrendim” dedi.
‘Dünyaya
tekrar gelsem yine Eylül’ü seçerdim!’
Nurcan
Zengin Bala, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Evladın
cinsiyeti fark etmiyor. Evlat evlattır. Ben dünyaya tekrar gelsem yine Eylül’ü
seçerdim. Kızımdan hiç bir zaman utanmadım. Nereye giderse gitsin her zaman
elinden tuttum. Dışarıda insanlar tuhaf tuhaf bakardı. Hiç bir zaman o
insanları umursamadım. Kızımı doğurduğum için asla pişmanlık duymadım. Kızım
beni çok severdi. Dudaklarımdan öperdi beni. Beni hayatta tutan tek şey
Eylül’dü. Ben Eylül için yaşıyordum. Çocuğum beni yalnız bırakıp gitmezdi. Biz
çocuğumla çok çile çektik. Kızım intihar etmedi. İntihara sürüklendi trans
çetesi tarafından. Çocuğumun o gece yerini buldular ve tehdit ettiler. Ölüme
giderken köpeğini düşünen bir çocuk, anasını hiç düşünmez mi? Beni bu hayatta
yalnız bırakır mıydı? Benim çocuğumun hayalleri vardı. Hayallerinin içinde hep
ben vardım. Hep benimle ilgili hayaller kurardı. ‘Anne sana güzel bir ev
alacağım, güzel günlerimiz olacak’ derdi hep.”
Bala,
yaşadıklarını hukuki bir boyuta taşıyıp taşımayacakları konusunda “Hukuki
süreci başlattık. Avukat Eren Keskin’e vekalet verdim, İstanbul LGBTİ Derneği
aracılığıyla” dedi.
No comments:
Post a Comment