Küçük
Zapatista Okulu’nun; hâlihazırdakinin ve gelmekte olanın, bir öncesi ve bir
sonrası olacak. Etkisi yıllar içinde hissedilen ancak aşağıdakilerin hayatını
on yıllar boyunca şekillendiren yavaş, derinlemesine bir etki olarak belirecek.
Tecrübe etmiş olduğumuz, topluluğun eğitsel özne olarak huzura çıktığı
kurumsal-olmayan bir eğitimdi. Yüz yüze kendini eğitme; şairin sözleriyle, ruhu
ve bedenle öğrenmeydi.[1]
Mesele
campesino kültüründen ilhamını alan “pedagojisizlik”tir: En iyi tohumları
seçmek, toprağı bunlarla bellemek ve yeryüzünü sulamak, böylece ne mutlak ne de
planlanabilir olan filizlenme mucizesini ortaya çıkarmak.
Binden
fazla öğrencinin özerk (otonom) topluluklara katılmasının yolu olan Küçük
Zapatista Okulu, sınıfların ya da tahtaların, öğretmenlerin ya da
profesörlerin, müfredatın ya da sınıf geçmenin olmadığı farklı bir öğrenme ve
öğretme yoluydu. Gerçek öğretim, önceki iktidar ve bilgiye sahip bir eğitici
ile bilinç aşılanması gereken cahil öğrenciler ikiliğini aşarak, bir özne
çoğulluğu arasında arkadaşlık (hermanamiento) ikliminin yaratılmasıyla başlar.
Ben, pek
çok çıraklık arasında, birkaç satırda özetlemek mümkün olmasa da, muhtemelen
kıtanın güneyinin içinden geçtiği konjonktürün de etkisiyle, beş tanesine vurgu
yapmak istiyorum.
Bunlardan
ilki, Zapatistaların, isyan eden halkı bölmek, asimile etmek ve teslim almak
için yukarıdan dayatılan bir yol olan toplumsal kontr-gerilla politikalarını
boşa çıkarmasıdır. Her bir Zapatista topluluğunun yanında, ruhsatnamelerini
nakit alan ve toprakta güç bela çalışan, kötü hükümete bağlı beton blok evler
bulunmaktadır. Binlerce aile, hemen her yerde yaygın olduğu biçimde, boyun
eğmiş ve yukarıdan gelen rüşvetleri kabul etmiştir. Fakat dikkate değer ve
istisnai olan şey, diğer binlerce ailenin hiçbir şey kabul etmeksizin
yaşamlarına devam etmeleridir.
Latin
Amerika’nın tamamında, toplumsal politikaları etkisiz kılabilen bir başka
süreçten haberdar değilim. Militan metanetler siyasal berraklıkları ve bitmek
tükenmek bilmeyen feda kapasitesine ulaşan Zapatismo’nun temel erdemi de budur.
İşte ilk ders: Toplumsal politikaların üstesinden gelmek mümkündür.
İkinci
ders ise özerklik: Yıllar önce çeşitli hareketlerden özerklik hakkında pek çok
şey dinledik; kuşkusuz bunlar oldukça değerli şeylerdi. Morelia
Salyangozu’nu[2] oluşturan özerk belediyeler ve topluluklar içinde, özerk bir
ekonominin, sağlığın, eğitimin ve iktidarın; bir diğer deyişle hayatın her
alanını içeren bileşik bir özerkliğin inşa edildiğine tanıklık ettim. Diğer
dört Salyangoz’da da aynı şeyin başarıldığı konusunda en ufak bir şüphem yok.
Ekonomiye
ya da maddi hayata ilişkin birkaç kelam edeyim: Topluluklara mensup aileler,
kapitalist ekonomiye “temas etmiyorlar”. Piyasayı zor da olsa hayatlarına
sokmuyorlar. İyi oranda protein de içeren kendi yiyeceklerini kendileri
üretiyorlar. Üretmedikleri (tuz, yağ, sabun, şeker gibi) şeyleri ise Zapatista
dükkânlarından satın alıyorlar. Kahve satışına ya da büyük baş hayvanlara
dayanan aile ve topluluk ihtiyaç fazlalarını kendilerinde tutuyorlar. Sağlık ya
da mücadele için lazım olduğundaysa satış yapıyorlar.
Eğitim ve
sağlıkta özerklik, topluluğun denetiminde. Topluluk, kendi çocuklarına eğitim
ve sağlık hizmeti verecek olanları kendisi seçiyor. Her topluluğun bir okulu
var, bu okul, ebeler, kırık çıkıkçılar ve şifalı bitkilerde uzmanlaşmış
kişilerin bir arada çalıştığı yer de oluyor. Topluluk, diğer yetkilileri olduğu
gibi bu kişileri de finanse ediyor.
Üçüncü
ders kolektif çalışmaya ilişkin. Votán’ın da söylediği gibi: “Kolektif çalışma
sürecin itici gücüdür”. Toplulukların, yeni bir dünya yaratmanın kaçınılmaz ilk
adımı olan mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sayesinde kendi toprakları
vardır. Erkekler ve kadınlar kendi kolektif işlerine ve alanlarına sahiptir.
Kolektif
çalışma, meyveleri belediyeleri ve iyi hükümet komitelerinin güçlendirecek biçimde
çoğunlukla hastanelere, kliniklere, ilk ve orta eğitime yayılan otonominin
tutkallarından da biridir. Erkeklerin, kadınların, çocukların ve yaşlıların
kolektif çalışması olmaksızın bunca şeyin inşa edilmesi de mümkün olamazdı.
Dördüncü
ders/soru, Zapatista “toplumu”nun tamamına nüfuz etmiş ve kökünü aile
ilişkilerinden alan yeni siyasi kültürdür. Erkekler, kadınların üzerine düşmeye
devam eden ev içi işlerde işbirliği yaparlar; kadınlar yetkili sıfatıyla
topluluk dışında çalışmak durumunda kaldığında çocuklarına bakaralr. Baba-oğul
ilişkileri, genel bir uyum ve keyif dâhilinde sevecen ve saygılıdır. Hanelerde
tek bir şiddet ya da saldırganlık işaretine bile rastlamadım.
Zapatistaların
çok büyük çoğunluğu genç ya da çok gençtir ve erkeklerle kadınların sayısı
neredeyse aynıdır. Devrim bu çok genç kesim olmaksızın yapamaz ve bu konuda
herhangi bir tartışmaya gerek yok. Bunlar, itaat ederek yönetenlerdir ve bu
söylediğimiz laftan ibaret değildir. Bunlar, yeni siyasi kültürün
anahtarlarından bir diğeri olan vücudu oluştururlar.
Beşinci
nokta ise “ayna”ya dair. Topluluklar ikili aynalardır: İçinde kendimize
bakabileceğimiz ve onları görebileceğimiz. Ancak kendimizi onları görürken
görebileceğimiz ayna, biri ya da diğeri değil, ikisi birdendir. Bu geliş gidişte,
aynı çatı altında, aynı koşullarda birlikte çalışmayı, uyumayı, aynı tuvaleti
kullanmayı, aynı çamura basmayı ve aynı yağmurda ıslanmayı öğreniyoruz.
Devrimci
bir hareketin bu türden bir deneyimi hayata geçirmesi bir ilk. Şu ana kadar
devrimciler arasındaki anlayış, yukarısı ve aşağının birbirinden ayrılarak
dondurulduğu bir biçimde akademinin entelektüel modellerini yeniden üretmekten
başka bir şey yapmadı. Buradaki ise farklı bir şey. Tenimiz ve duyularımızla
öğreniyoruz.
Nihayet
ortada çalışmanın yöntemi ya da biçimine ilişkin bir soru duruyor. EZLN,
plantasyon sahipleri tarafından dayatılan dikey ve şiddete dayalı ilişkileri
temsil eden bir yoğunluğa sahip olan taşrada doğdu. Sistem karşıtı hareketlerin
örgütlenme tarzını geliştirerek ailelerle tek tek ve gizli biçimde çalışmayı
öğrendiler. Dünya her geçen gün daha fazla bir toplama kampını andırırken,
Zapatistaların yöntemleri, yeni bir dünya yaratmaya uğraşan bizler için oldukça
faydalı olabilir.
[UpsideDown
World’deki İngilizcesinden Sendika.Org tarafından çevrildi]
[1] Raúl
Zibechi’nin yazısının orijinali İspanyolca olarak La Jornada’da yayınlanmıştır.
İngilizceye Chiapas Destek Komitesi tarafından çevrilmiştir.
[2]
Salyangoz İspanyolca’da “caracol” kelimesiyle karşılanır. Caracol/Salyangozlar,
Meksika yerli kültüründe “kalbe ve bilgiye açılan yolu, kalbin ve aklın dünyayı
sırtlanmasını” temsil eden bu kavram aynı zamanda Meksika yerlilerinin “hayat”
anlamında kullandıkları ilk kelime olma özelliğini de taşıyor. Salyangozun
kabuğunun sarmallığı, helezonik yapısı ise Zapatistaların eylemlilik biçimine
işaret ediyor: dönen, genişleyen ve yayılan fakat asla fasit daireler şekline
bürünüp kendi içine hapsolmayan, dâhili ya da harici sınırları olmayan ve
sürekli evirilen bir eylemlilik biçimine. Bugün 27 Otonom İsyankâr Zapatista
Topluluğu 5 ayrı Salyangoz’da örgütlenmiş durumda.
No comments:
Post a Comment