Friday 16 January 2015

Assata’dan Açık Mektup: Tüm Siyasi Tutsakları Serbest Bırakın

Sizlerle FBI’ın Mayıs 2013’te en çok aranan teröristler listesine ilk kadın terörist olarak dahil ettiği ve yakalanması için 2 milyon dolar ödül koyduğu, Amerika’daki kölelik sisteminden kaçmayı başarmış kadın direnişçi, özgürlük savaşçısı Assata Shakur’un FBI duyurusu sonrasında yayınladığı mektubunu paylaşıyoruz.


İsmim Assata Shakur ve kaçak bir 20. yüzyıl kölesiyim. Hakkımda devletçe açılan kovuşturma nedeniyle bulabildiğim tek çözüm ABD’nin beyaz olmayan halklara yönelik siyasetine hakim olan politik baskıdan, ırkçılıktan ve şiddetten kaçmak oldu. Ben eski bir siyasi tutukluyum ve 1984’ten beri Küba’da sürgündeyim.

Resim yazısı: Dünyada, tarihte hiç kimse özgürlüğünü kendisine zulmedenlerin ahlaklarına hitap ederek ele geçirmemiştir.

Hayatımın büyük çoğunluğunu siyasal aktivist olarak geçirdim ve ABD hükümeti beni suçlu konumuna düşürmek için gücü dahilinde her şeyi yapmış olsa da suçlu değilim ve hiçbir zaman olmadım. 1960’larda çeşitli mücadelelerde yer aldım: Siyah kurtuluş hareketi, öğrenci hakları hareketi, Vietnam’daki savaş karşıtı hareket. Kara Panter Partisi’ne[1] katıldım. 1969’a gelindiğinde, Kara Panterler FBI’ın COINTELPRO’su[2] tarafından hedeflenen bir numaralı örgüttü. Kara Panter Partisi siyahi halkların koşulsuz kurtuluşunu savunduğundan J. Edgar Hoover “ülkenin iç güvenliğine karşı en büyük tehdit” demiş ve partiyi, parti liderlerini, aktivistleri yok etmeye ant içmiştir.

1978’de davam, Amerika Birleşik Devletleri’nde siyasi tutukluların varlığını, siyasal yargılanma sürecini ve ABD hapishanelerinde gördükleri barbar ve insanlık dışı muameleyi gözler önüne seren Siyah Avukatlar Ulusal Konferansı, Irkçı ve Siyasi Baskıya karşı Ulusal İttifak ve United Church of Christ bünyesindeki Irksal Adalet Komisyonu tarafından oluşturulan imza kampanyasıyla Birleşmiş Milletler’e iletilen birçok davadan biriydi. Rapora göre:

‘FBI ve özellikle de New York Polis Departmanı Assata Shakur’u kanun uygulayıcı memurlara saldırılara katılmakla suçlamış ve bu suçlamaları polis birliklerine geniş çaplı yaymıştır. Dahası, onu hükümetin ve hükümete bağlı servislerin polis memurlarının vurulmasına karışmış bir örgüt olarak tanımladıkları Siyahi Kurtuluş Ordusu’nun lideri olmakla olmakla suçlamıştır. Siyahi Kurtuluş Ordusu’na yönelik böyle bir tanım ve Assata Shakur’un bu grupla ilintili olduğu suçlaması hükümet ajanları tarafından polis birimlerine her fırsatta yayılmıştır. Hükümetin bu hareketlerinin sonucu olarak Assata Shakur av haline getirilmiş, polis bültenlerinde ve bankalarda kendisi ciddi suçlara dahil olmuş biri olarak gösterilmiş, FBI’ın ön çok arananlar listesinde altı çizilmiş ve her mevkiden polis için “gördüğün yerde vur” emrinin uygulandığı bir açık hedef haline getirilmiştir’.

Altı farklı “suç dosyasıyla” itham ediliyordum ve bu davaların her birinde de sonuç itibariyle beraat etmiştim ya da suçlamalar düşürülmüştü. Beraat etmem ya da suçlamaların düşürülmüş olması mahkemelerde adalet bulduğum anlamına gelmiyordu; hatta bu söz konusu bile değildi. Beraatın tek anlamı aleyhime sunulan “kanıtlar” uyduruk ve sahte olduğundan masumiyetimin su yüzüne çıkmış olmasıydı. Siyasi yargılanma devletin siyasi muhalifleri ortadan kaldırma gündeminin yalnızca bir bölümüydü; bu doğrultuda siyasi muhaliflere suç isnat ediyor ve bu suçlamaları destekleyecek olgusal hiçbir kanıt olmamasına rağmen onları tutukluyorlardı.

2 Mayıs 1973’te ben, Zayd Malik Shakur ve Sundiata Acoli New Jersey otoyolunda arabanın arka farının bozuk olduğu bahanesiyle durdurulduk. Sundiata Acoli neden durdurulduğumuzu anlamak için arabadan indi. Zayd ve ben arabada kaldık. Ardından eyalet polisi Harper arabaya yaklaşıp kapıyı açarak bizi sorgulamaya başladı. Siyah olduğumuzdan ve Vermont plakalı bir araca bindiğimizden bizden “şüphelenmeye başladığını” iddia etti. Ardından tabancasını çekip bize doğrulttu ellerimizi onun görebileceği biçimde havaya kaldırmamızı söyledi. Ben itaat ettim. O anda arabanın dışından bir ses geldi. Ellerimi havaya kaldırdığım anda ve ondan sonra bir kez daha, iki kez vurulmuştum. Zayd Malik Shakur öldürülmüştü, memur Werner Foerster öldürülmüştü ve memur Harper New Jersey cinayet yasasına bağlı kalarak Zayd Malik Shakur’u vurduğunu ve öldürdüğünü itiraf ettiği halde yakın dostum ve yoldaşım olan Zayd Malik Shakur’u öldürmekle ve memur Foerester’ın cinayetiyle suçlanmıştım. Hayatımda böylesine acıyla kavrulmamıştım. Zayd, beni korumaya ve güvenli bir yere götürülmeme yardım etmeye yemin etmiş o adam, belli ki beni ve Sundiata’yı korumaya çalışırken hayatını kaybetmişti. Onun da silahsız olmasına ve memur Foerster’ı öldüren silahın Zayd’ın bacağının altında bulunmuş olmasına rağmen daha sonra yakalanan Sundiata Acoli de bu iki cinayetle suçlanmıştı. Ne Sundiata Acoli ne de ben adil duruşma süreçlerine tabi tutulduk. Dava gerçekleşmeden çok daha evvel haber kanalları bizi suçlu ilan etmişti. Hiçbir haber medyasının bizimle görüşmeye izni yoktu ama New Jersey polisi ve FBI basına günlük yemini veriyordu. 1977’de tamamı beyazlardan oluşan bir jüri tarafından suçlu bulundum ve müebbet artı 33 yıla mahkum edildim. 1979’da hapiste öldürülmekten korktuğumdan ve hiçbir zaman adalet bulamayacağımı bildiğimden hapishaneden maruz kaldığım adaletsizliğin derinliğini anlayan ve hayatımdan endişe duyan kendini adamış yoldaşlar tarafından kurtarıldım.

ABD içindeki istihbarat operasyonlarına yönelik Birleşik Devletler Senatosu’nun 1976’daki Church Komisyonu raporu “FBI’ın kişilere ve örgütlere yönelik halk algısını gizliden, basına gerek anonim gerekse ‘dost’ haberciler vasıtasıyla itibar kırıcı bilgi sızdırarak etkilemeye çalıştığını” ortaya koydu. Görünen o ki aynı yöntem bugün hala gayet etkili.

24 Aralık 1997’de New Jersey Eyaleti New Jersey Eyalet Polisi’nin Papa II. John Paul’e kendilerine yardım etmesi ve benim New Jersey hapishanesine iade edilmem için bir mektup yazdığını açıklamak için bir basın toplantısı düzenledi. New Jersey Eyalet Polisi mektubun basına açık olmasına karşı çıktı. Gerçekleri muhtemelen tamamen çarpıttıklarını bildiklerinden ve din adına Papa’yı şeytanın ayak işini yapmaya davet etmeye çalıştıklarından ben de Papa’ya bir mektup yazarak New Jersey Eyaleti’nde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahlar için “adaletin” gerçekte ne olduğuyla ilgili onu bilgilendirmeye karar verdim.[3]

“Bize Çapulcu (orj. bandit – eşkıya) diyorlar ama siyahlar ne zaman maaş dekontlarını alsalar aslında soyulmuş oluyorlar. Mahallemizdeki bir dükkana her girdiğimizde silahlı soyguna uğramış kadar oluyoruz. Kiramızı her ödediğimizde ev sahibi bizi bağrımızdan vurmuş gibi oluyor.” – Assata Shakur

Ocak 1998’de Papa’nın Küba’yı ziyareti sırasında NBC habercisi Ralph Penza ile Papa’ya mektubumla, New Jersey mahkeme sistemiyle ve 25 yıllık bu süreçte ABD’nin siyahilere yönelik muamelelerinde gördüğüm değişikliklerle ilgili bir röportaj yapmayı kabul ettim. Bu röportajı yapmayı kabul etmemin sebebi New Jersey Eyalet Polisi’nin Papa’ya gizli mektubunu, sinsi, bayağı bir reklam manevrası ve Papa II. John Paul’e yönelik iki yüzlü bir manipülasyon olarak görmüş olmamdı. Uzun yıllardır Küba’da yaşamaktaydım ve bugünün ana akım medyasının sansasyon peşinde koşan riyakar tabiatından tamamen habersizdim. Bugünün medyası 30 yıl öncekinden daha da kötü durumda. Yıllar boyunca “ana akım” medya tarafından mağdur edilmemin ardından “hikayeyi bir de benim tarafımdan” anlatabilecek bir imkan bulduğumu ümit etmek benim saflığım. Röportaj yerine saptırmalarla, hatalarla ve açıkça söylenen yalanlarla dolu üç bölümlük “düzmece bir medya etkinliği” kurgulandı. NBC bilinçli bir şekilde gerçekleri çarpıttı. NBC bu “özel röportaj serisini” satmak için binlerce dolar harcamakla kalmadı,  bu “özel görüşmeyi” siyah radyo istasyonlarında yayınlamak ve yerel gazetelerde bununla ilgili haberler yapmak için hatırı sayılır miktarda para kullandı.

Birleşik Devletlerdeki birçok yoksul ve ezilen insan gibi benim de sesim duyulmuyor. ABD’deki siyahi halkların, fakir insanların gerçek konuşma özgürlüğü, gerçek ifade özgürlüğü yok ve basın özgürlükleri de çok kısıtlı. Siyah basın ve progresif medya tarihsel anlamda sosyal adalet mücadelesinde önemli bir rol oynadı. Bu geleneği devam ettirmeli ve genişletmeliyiz. İnsanlarımızı ve çocuklarımızı, kafalarını sıfırlayacak değil, öğrenmelerine yardımcı olacak medya kanallarıyla beslemeliyiz. Ben tek bir kadınım. Benim televizyon kanalım, radyo istasyonum ya da basın şirketim yok. Ama insanların neler olduğuna dair bilgilendirilmeye ve Amerika’da haber medyasıyla baskı unsurları arasındaki ilişkiyi fark etmeye ihtiyaçları olduğunu hissediyorum. Sahip olduğum tek şey sesim ve doğruyu söyleme arzum ve iradem. Fakat siz, siyah medyada yer alanlardan, gerçek özgürlüğe inanan sizlerden bu bildiriyi yayınlamanızı ve insanlara gerçekte ne olduğunu duyurmanızı istiyorum. Sesimiz duyulmuyor; bu yüzden sizler sesi duyulmayanların sesi olmalısınız.

Tüm siyasi tutsakları serbest bırakın! Sizlere yeryüzünde görüp görebileceğiniz en büyük, en direnişçi ve en cesaretli Palenque’si (Maroon kampı)[4] (Ç.N.4) olan Küba’dan Sevgilerimi ve Devrimci Selamlarımı gönderiyorum!

Assata Shakur

Havana, Küba

ASSATA SHAKUR KİMDİR?

Assata Shakur’un Belgeseliyle ilgili bir video bağlantısı:

“Eyes of the Rainbow: Assata Shakur Documentary” (Gökkuşağının Gözleri: Assata Shakur Belgeseli)

“Ben siyah bir devrimci kadınım ve bu yüzden bir kadının müdahil olduğuna inanılan bütün sözde cinayetlerle suçlandım ve suçlu bulundum. Sözüm ona sadece erkeklerin dahil olduğu cinayetlerin planlanmasıyla da suçlandım. Sözüm ona üzerinde benim olduğum resimleri posta ofislerine, havaalanlarına, otellere, polis arabalarına, altgeçitlere, bankalar, televizyonlara ve gazetelere koydular. Yakalanmam için ödüller verip görüldüğüm yerde vurulmam ve infaz edilmem için emirler imzaladılar.” — Assata Shakur

“ İnsan her şeye alışıyor. Gördüğün zulümle ilgili ne kadar az düşünürsen zulüm büyüdükçe o kadar tolerans geliştiriyorsun. Bir süre sonra insanlar zulmün normal akışın bir parçası olduğunu düşünüyorlar. Özgür olmak için köle olduğunun şiddetle farkına varman gerekiyor.” ― Assata Shakur, Assata: An Autobiography

Kaynak hakkında: Söz konusu metnin çevirisini Revolutionary Frontlines kaynağındaki metin üzerinden gerçekleştirdik. Orijinal mektubun metni bir parça daha uzun ve mektubun tamamına bu linkten erişmek mümkün (ç.n.).



[1] 60’ların sonları 70’lerin başlarında Amerika’da siyahların haklarını savunmak için kurulan devrimci örgüt ve parti (Daha içerikli bilgi için: http://fraksiyon.org/abd-siyahlar-hareketi-ve-10-maddede-kara-panterler/ ) (ç.n.)

[2] Tam Türkçe karşılığı Karşıt İstihbarat Programı’dır. FBI’ın özellikle komünist ve sosyalist politik örgütlenmelere ve sivil hak savunucularına karşı yürüttüğü gayrimeşru gözetleme, takip, sorgulama, yerme ve bölme girişimidir. (ç.n.)

[3] (ç.n.) Assata Shakur’un II. John Paul’e yazdığı mektubun İngilizcesine şuradan erişilebilir: http://notmytribe.com/solidarity/our-resources/assata-shakur-letter-to-the-pope

[4] Palenque, sömürge devletlerin zulümlerinden kaçabilmiş eski kölelerin, yani Maroon’ların yaşam alanıdır. En bilindik örneklerinden biri Kolombiya’daki San Basilio de Palenque’sidir (bkz. http://www.nytimes.com/2007/10/18/world/americas/18colombia.html?_r=0 )

(Fraksiyon)

No comments:

Post a Comment