Sizlerle
FBI’ın Mayıs 2013’te en çok aranan teröristler listesine ilk kadın terörist
olarak dahil ettiği ve yakalanması için 2 milyon dolar ödül koyduğu,
Amerika’daki kölelik sisteminden kaçmayı başarmış kadın direnişçi, özgürlük
savaşçısı Assata Shakur’un FBI duyurusu sonrasında yayınladığı mektubunu
paylaşıyoruz.
İsmim
Assata Shakur ve kaçak bir 20. yüzyıl kölesiyim. Hakkımda devletçe açılan
kovuşturma nedeniyle bulabildiğim tek çözüm ABD’nin beyaz olmayan halklara
yönelik siyasetine hakim olan politik baskıdan, ırkçılıktan ve şiddetten kaçmak
oldu. Ben eski bir siyasi tutukluyum ve 1984’ten beri Küba’da sürgündeyim.
Resim
yazısı: Dünyada, tarihte hiç kimse özgürlüğünü kendisine zulmedenlerin
ahlaklarına hitap ederek ele geçirmemiştir.
Hayatımın
büyük çoğunluğunu siyasal aktivist olarak geçirdim ve ABD hükümeti beni suçlu
konumuna düşürmek için gücü dahilinde her şeyi yapmış olsa da suçlu değilim ve
hiçbir zaman olmadım. 1960’larda çeşitli mücadelelerde yer aldım: Siyah kurtuluş
hareketi, öğrenci hakları hareketi, Vietnam’daki savaş karşıtı hareket. Kara
Panter Partisi’ne[1] katıldım. 1969’a gelindiğinde, Kara Panterler FBI’ın
COINTELPRO’su[2] tarafından hedeflenen bir numaralı örgüttü. Kara Panter
Partisi siyahi halkların koşulsuz kurtuluşunu savunduğundan J. Edgar Hoover
“ülkenin iç güvenliğine karşı en büyük tehdit” demiş ve partiyi, parti
liderlerini, aktivistleri yok etmeye ant içmiştir.
1978’de
davam, Amerika Birleşik Devletleri’nde siyasi tutukluların varlığını, siyasal
yargılanma sürecini ve ABD hapishanelerinde gördükleri barbar ve insanlık dışı
muameleyi gözler önüne seren Siyah Avukatlar Ulusal Konferansı, Irkçı ve Siyasi
Baskıya karşı Ulusal İttifak ve United Church of Christ bünyesindeki Irksal
Adalet Komisyonu tarafından oluşturulan imza kampanyasıyla Birleşmiş
Milletler’e iletilen birçok davadan biriydi. Rapora göre:
‘FBI
ve özellikle de New York Polis Departmanı Assata Shakur’u kanun uygulayıcı
memurlara saldırılara katılmakla suçlamış ve bu suçlamaları polis birliklerine
geniş çaplı yaymıştır. Dahası, onu hükümetin ve hükümete bağlı servislerin
polis memurlarının vurulmasına karışmış bir örgüt olarak tanımladıkları Siyahi
Kurtuluş Ordusu’nun lideri olmakla olmakla suçlamıştır. Siyahi Kurtuluş
Ordusu’na yönelik böyle bir tanım ve Assata Shakur’un bu grupla ilintili olduğu
suçlaması hükümet ajanları tarafından polis birimlerine her fırsatta
yayılmıştır. Hükümetin bu hareketlerinin sonucu olarak Assata Shakur av haline
getirilmiş, polis bültenlerinde ve bankalarda kendisi ciddi suçlara dahil olmuş
biri olarak gösterilmiş, FBI’ın ön çok arananlar listesinde altı çizilmiş ve
her mevkiden polis için “gördüğün yerde vur” emrinin uygulandığı bir açık hedef
haline getirilmiştir’.
Altı
farklı “suç dosyasıyla” itham ediliyordum ve bu davaların her birinde de sonuç
itibariyle beraat etmiştim ya da suçlamalar düşürülmüştü. Beraat etmem ya da
suçlamaların düşürülmüş olması mahkemelerde adalet bulduğum anlamına
gelmiyordu; hatta bu söz konusu bile değildi. Beraatın tek anlamı aleyhime
sunulan “kanıtlar” uyduruk ve sahte olduğundan masumiyetimin su yüzüne çıkmış
olmasıydı. Siyasi yargılanma devletin siyasi muhalifleri ortadan kaldırma
gündeminin yalnızca bir bölümüydü; bu doğrultuda siyasi muhaliflere suç isnat
ediyor ve bu suçlamaları destekleyecek olgusal hiçbir kanıt olmamasına rağmen
onları tutukluyorlardı.
2
Mayıs 1973’te ben, Zayd Malik Shakur ve Sundiata Acoli New Jersey otoyolunda
arabanın arka farının bozuk olduğu bahanesiyle durdurulduk. Sundiata Acoli
neden durdurulduğumuzu anlamak için arabadan indi. Zayd ve ben arabada kaldık.
Ardından eyalet polisi Harper arabaya yaklaşıp kapıyı açarak bizi sorgulamaya
başladı. Siyah olduğumuzdan ve Vermont plakalı bir araca bindiğimizden bizden
“şüphelenmeye başladığını” iddia etti. Ardından tabancasını çekip bize
doğrulttu ellerimizi onun görebileceği biçimde havaya kaldırmamızı söyledi. Ben
itaat ettim. O anda arabanın dışından bir ses geldi. Ellerimi havaya
kaldırdığım anda ve ondan sonra bir kez daha, iki kez vurulmuştum. Zayd Malik
Shakur öldürülmüştü, memur Werner Foerster öldürülmüştü ve memur Harper New
Jersey cinayet yasasına bağlı kalarak Zayd Malik Shakur’u vurduğunu ve
öldürdüğünü itiraf ettiği halde yakın dostum ve yoldaşım olan Zayd Malik
Shakur’u öldürmekle ve memur Foerester’ın cinayetiyle suçlanmıştım. Hayatımda
böylesine acıyla kavrulmamıştım. Zayd, beni korumaya ve güvenli bir yere götürülmeme
yardım etmeye yemin etmiş o adam, belli ki beni ve Sundiata’yı korumaya
çalışırken hayatını kaybetmişti. Onun da silahsız olmasına ve memur Foerster’ı
öldüren silahın Zayd’ın bacağının altında bulunmuş olmasına rağmen daha sonra
yakalanan Sundiata Acoli de bu iki cinayetle suçlanmıştı. Ne Sundiata Acoli ne
de ben adil duruşma süreçlerine tabi tutulduk. Dava gerçekleşmeden çok daha
evvel haber kanalları bizi suçlu ilan etmişti. Hiçbir haber medyasının bizimle
görüşmeye izni yoktu ama New Jersey polisi ve FBI basına günlük yemini
veriyordu. 1977’de tamamı beyazlardan oluşan bir jüri tarafından suçlu bulundum
ve müebbet artı 33 yıla mahkum edildim. 1979’da hapiste öldürülmekten
korktuğumdan ve hiçbir zaman adalet bulamayacağımı bildiğimden hapishaneden maruz
kaldığım adaletsizliğin derinliğini anlayan ve hayatımdan endişe duyan kendini
adamış yoldaşlar tarafından kurtarıldım.
ABD
içindeki istihbarat operasyonlarına yönelik Birleşik Devletler Senatosu’nun
1976’daki Church Komisyonu raporu “FBI’ın kişilere ve örgütlere yönelik halk
algısını gizliden, basına gerek anonim gerekse ‘dost’ haberciler vasıtasıyla
itibar kırıcı bilgi sızdırarak etkilemeye çalıştığını” ortaya koydu. Görünen o
ki aynı yöntem bugün hala gayet etkili.
24
Aralık 1997’de New Jersey Eyaleti New Jersey Eyalet Polisi’nin Papa II. John
Paul’e kendilerine yardım etmesi ve benim New Jersey hapishanesine iade edilmem
için bir mektup yazdığını açıklamak için bir basın toplantısı düzenledi. New
Jersey Eyalet Polisi mektubun basına açık olmasına karşı çıktı. Gerçekleri
muhtemelen tamamen çarpıttıklarını bildiklerinden ve din adına Papa’yı şeytanın
ayak işini yapmaya davet etmeye çalıştıklarından ben de Papa’ya bir mektup
yazarak New Jersey Eyaleti’nde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahlar için
“adaletin” gerçekte ne olduğuyla ilgili onu bilgilendirmeye karar verdim.[3]
“Bize
Çapulcu (orj. bandit – eşkıya) diyorlar ama siyahlar ne zaman maaş dekontlarını
alsalar aslında soyulmuş oluyorlar. Mahallemizdeki bir dükkana her girdiğimizde
silahlı soyguna uğramış kadar oluyoruz. Kiramızı her ödediğimizde ev sahibi
bizi bağrımızdan vurmuş gibi oluyor.” – Assata Shakur
Ocak
1998’de Papa’nın Küba’yı ziyareti sırasında NBC habercisi Ralph Penza ile
Papa’ya mektubumla, New Jersey mahkeme sistemiyle ve 25 yıllık bu süreçte
ABD’nin siyahilere yönelik muamelelerinde gördüğüm değişikliklerle ilgili bir
röportaj yapmayı kabul ettim. Bu röportajı yapmayı kabul etmemin sebebi New
Jersey Eyalet Polisi’nin Papa’ya gizli mektubunu, sinsi, bayağı bir reklam
manevrası ve Papa II. John Paul’e yönelik iki yüzlü bir manipülasyon olarak
görmüş olmamdı. Uzun yıllardır Küba’da yaşamaktaydım ve bugünün ana akım
medyasının sansasyon peşinde koşan riyakar tabiatından tamamen habersizdim.
Bugünün medyası 30 yıl öncekinden daha da kötü durumda. Yıllar boyunca “ana
akım” medya tarafından mağdur edilmemin ardından “hikayeyi bir de benim
tarafımdan” anlatabilecek bir imkan bulduğumu ümit etmek benim saflığım.
Röportaj yerine saptırmalarla, hatalarla ve açıkça söylenen yalanlarla dolu üç
bölümlük “düzmece bir medya etkinliği” kurgulandı. NBC bilinçli bir şekilde
gerçekleri çarpıttı. NBC bu “özel röportaj serisini” satmak için binlerce dolar
harcamakla kalmadı, bu “özel görüşmeyi”
siyah radyo istasyonlarında yayınlamak ve yerel gazetelerde bununla ilgili
haberler yapmak için hatırı sayılır miktarda para kullandı.
Birleşik
Devletlerdeki birçok yoksul ve ezilen insan gibi benim de sesim duyulmuyor.
ABD’deki siyahi halkların, fakir insanların gerçek konuşma özgürlüğü, gerçek
ifade özgürlüğü yok ve basın özgürlükleri de çok kısıtlı. Siyah basın ve
progresif medya tarihsel anlamda sosyal adalet mücadelesinde önemli bir rol
oynadı. Bu geleneği devam ettirmeli ve genişletmeliyiz. İnsanlarımızı ve
çocuklarımızı, kafalarını sıfırlayacak değil, öğrenmelerine yardımcı olacak
medya kanallarıyla beslemeliyiz. Ben tek bir kadınım. Benim televizyon kanalım,
radyo istasyonum ya da basın şirketim yok. Ama insanların neler olduğuna dair
bilgilendirilmeye ve Amerika’da haber medyasıyla baskı unsurları arasındaki
ilişkiyi fark etmeye ihtiyaçları olduğunu hissediyorum. Sahip olduğum tek şey
sesim ve doğruyu söyleme arzum ve iradem. Fakat siz, siyah medyada yer
alanlardan, gerçek özgürlüğe inanan sizlerden bu bildiriyi yayınlamanızı ve
insanlara gerçekte ne olduğunu duyurmanızı istiyorum. Sesimiz duyulmuyor; bu
yüzden sizler sesi duyulmayanların sesi olmalısınız.
Tüm
siyasi tutsakları serbest bırakın! Sizlere yeryüzünde görüp görebileceğiniz en
büyük, en direnişçi ve en cesaretli Palenque’si (Maroon kampı)[4] (Ç.N.4) olan
Küba’dan Sevgilerimi ve Devrimci Selamlarımı gönderiyorum!
Assata
Shakur
Havana,
Küba
ASSATA
SHAKUR KİMDİR?
Assata
Shakur’un Belgeseliyle ilgili bir video bağlantısı:
“Eyes
of the Rainbow: Assata Shakur Documentary” (Gökkuşağının Gözleri: Assata Shakur
Belgeseli)
“Ben
siyah bir devrimci kadınım ve bu yüzden bir kadının müdahil olduğuna inanılan
bütün sözde cinayetlerle suçlandım ve suçlu bulundum. Sözüm ona sadece erkeklerin
dahil olduğu cinayetlerin planlanmasıyla da suçlandım. Sözüm ona üzerinde benim
olduğum resimleri posta ofislerine, havaalanlarına, otellere, polis
arabalarına, altgeçitlere, bankalar, televizyonlara ve gazetelere koydular.
Yakalanmam için ödüller verip görüldüğüm yerde vurulmam ve infaz edilmem için
emirler imzaladılar.” — Assata Shakur
“
İnsan her şeye alışıyor. Gördüğün zulümle ilgili ne kadar az düşünürsen zulüm
büyüdükçe o kadar tolerans geliştiriyorsun. Bir süre sonra insanlar zulmün
normal akışın bir parçası olduğunu düşünüyorlar. Özgür olmak için köle
olduğunun şiddetle farkına varman gerekiyor.” ― Assata Shakur, Assata: An
Autobiography
Kaynak
hakkında: Söz konusu metnin çevirisini Revolutionary Frontlines kaynağındaki
metin üzerinden gerçekleştirdik. Orijinal mektubun metni bir parça daha uzun ve
mektubun tamamına bu linkten erişmek mümkün (ç.n.).
[1] 60’ların sonları 70’lerin başlarında
Amerika’da siyahların haklarını savunmak için kurulan devrimci örgüt ve parti
(Daha içerikli bilgi için:
http://fraksiyon.org/abd-siyahlar-hareketi-ve-10-maddede-kara-panterler/ )
(ç.n.)
[2] Tam Türkçe karşılığı Karşıt İstihbarat
Programı’dır. FBI’ın özellikle komünist ve sosyalist politik örgütlenmelere ve
sivil hak savunucularına karşı yürüttüğü gayrimeşru gözetleme, takip,
sorgulama, yerme ve bölme girişimidir. (ç.n.)
[3] (ç.n.) Assata Shakur’un II. John Paul’e
yazdığı mektubun İngilizcesine şuradan erişilebilir:
http://notmytribe.com/solidarity/our-resources/assata-shakur-letter-to-the-pope
[4] Palenque, sömürge devletlerin
zulümlerinden kaçabilmiş eski kölelerin, yani Maroon’ların yaşam alanıdır. En
bilindik örneklerinden biri Kolombiya’daki San Basilio de Palenque’sidir (bkz.
http://www.nytimes.com/2007/10/18/world/americas/18colombia.html?_r=0 )
(Fraksiyon)
No comments:
Post a Comment