Saturday 10 January 2015

Bir Dersim Sürgünü: Cemal Süreya


-“Celaliyim, celalisin, celali!”-

1931 senesinde, Tunceli’nin Pülümür ilçesinde doğar Cemalettin Seber -ki biz O’na Cemal Süreya diyeceğiz-. Gülbeyaz Hanım ve Hüseyin Bey’in ilk evladı; Kemal, Perihan ve Ayten’in ise ağabeyidir. Akrabaları, komşuları, güzelliğiyle akılda kalacak olan komşu kızları yani normal'e dair ne var ise içeren bir ilkçocukluk yaşar.
"Bugün anılarda Erzincan’dan büyük bir bahçenin içinde büyük bir ev kaldı. Hepsi o kadar. Bir de annemin gözlük taktığını anımsıyorum." der sonraları, o günler sorulduğunda.
***
1938 senesine gelindiğinde ise; bir şeyler artık -fena halde- değişmiştir. Dersim Olayları’nın ardından TBMM Dilekçe Komisyonu, Cemal Süreya’nın ailesinin de dahil olduğu 181 ailenin Pülümür’den sürgün'üne karar verirler: Bilecik'e.
Cemal Süreya o günleri şöyle anlatır eşi Zuhal Tekkanat'a bir mektubunda;

”Bizi bir kamyona doldurdular
Tüfekli iki erin nezaretinde
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler
Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki
Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü “
Bu sürgün Cemal Süreya’ya 'Kişne Kirazını ve Göç, Mevsim' şiirinde "ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi."  de dedirtmiştir.

***
Bilecik halkı Seber’lere çok iyi davranmışsa da Cemal Süreya artık bir sürgün’dür; bunun izlerini ömrü boyunca içinde taşıdığını zaman zaman kendisi de belirtir. "Göçebe" şiirinin her bir dizesinde bu bağlarından koparılmışlığın izleri görülür.

-Ve evet, ben neden şu anda”belgesel” anlatımına bağladım bilemiyorum fakat okuduklarımdan o kadar etkilendim ve bunları ifadede Türkçe’m öyle yetersiz ki.. Beni idare edin bu yazı boyunca, bunu rica edeceğim sizden. Söylemeye çalıştığım veya çalışacağım onca şeyi Cemal Süreya şöyle anlatmış hem, ağzına sağlık ;

"Biliyorsun ben hangi şehirdeysem,
yalnızlığın başkenti orası.”

***
Bilecik’e geldikten altı ay sonra; henüz yirmi üç yaşında olan annesi Gülbeyaz Hanım ölür. Yedi yaşındadır. Sürgündür. Artık annesi de yoktur. "Küçük kalbimdeki kuş ölmüştü" diyerek anlatır tek cümlede her şeyi bu kayba dair. Bu da yetmez şunları söyler sonra, bizi hüzünle kaplı hayranlıklara salar;

"Annem çok küçükken öldü,
Beni öp, sonra doğur beni.”

***
Ailesinin Bilecik’te yirmi sene kalma zorunluluğu bulunmasına rağmen Cemal Süreya sekiz yaşında, eğitim için -tekrar- yollara düşer; İstanbul’da amcasının yanında başlar öğrenciliğe, Beyoğlu 37. İlkokul'a.
Sonrasında olanları kendisi şöyle anlatır:

”Bizim peder, ben ikinci sınıftayken büyükannemi ve iki kız kardeşimi de İstanbul’a attı. Ama, üçüncü yıl kendisi de temelli İstanbul’a gelmesin mi? Arnavutköy’de bir iş bularak çalışmaya başladı. Bir aksam eve polis geldi. Hepimizi alıp Emniyet Müdürlüğü’ne (Sansaryan Han) götürdüler. Bir gece orda kaldık. O sıra, küçük kız kardeşim daha beş yaşında. Büyükannem ise en az altmışbeş. (…) Ertesi gün jandarma refakatinde sürgün yurdumuz olan Bilecik’e posta edildik. Ben kaç yasındayım? On birin içinde.”

Ve Ece Ayhan’a da şu cümleleri kurmuştur;
”Ortaokulu bir serçe kentte okudum. Bilecik’te. Ailemiz sürgündü orada. Parasız yatılıydım. Yani hem sürgün, hem parasız, hem yatılı.”
***
İşte böyle, oradan oraya bir hayat; hep bir yol hali içindedir Cemal Süreya. Annesi gittikten sonra babasından da bir hayli uzaklaşır; aile kavramı’na O’na okumayı, yazmayı, beş rakamlı sayılarla matematiği öğreten amcası Memo ile tutunmaya çalışacak ve kendisi için bir hayli değerli olan bu adamın ismini yıllar sonra oğluna verecektir; Memo Emrah Seber.
Yeri gelmişken Cemal Süreya’nın, oğlu Memoyu “Kadıköy’ün kürdü Memo” diyerek sevdiğini de söyleyeyim hemen.

***
Her ne kadar birçok şiirini okumuş da olsam ben, Cemal Süreya’nın bu yönünü bilmezdim; o satırları okuyan herhangi biri "koparılmışlığını", "acısını" ne kadar hissedebilirse işte o kadar, belki birazcık daha fazlası.
O’nun Dersim’de sürgüne uğramış bir Kürt oluşu ve sonrasında yaşadıkları bu sebeple beni ayrı bir etkiledi, içimi acıttı.

***
Lüzumsuzca uzattım konuyu farkındayım fakat O’nun Kürt kimliği hakkındaki şu birkaç  yorum ve anıyı da ekleyip, başka bir şey söylemeden gideceğim:

”O zamanlar Kürdüm demek çok zordu. Sanki suç sayılırdı. O yüzden Dersimli oluşunu sadece yakınlarına anlatırdı. Ama çekinmeden oğlumuzun adını ‘Memo’ koyduk. Biliyorsunuz Memo da Kürtçe’dir.” /Zuhal Tekkanat

“Cemal Süreyya, sürgün olmanın acısını hep içinde taşırdı. Ben devlet memuruydum, o dergiyi yönetiyordu. Akşam yemeklerinde hep geçmiş hayatını anlatırdı. Hüzünlenir, bazen öfkelenir. Duygularını türkülere vururdu. Çok sevdiği annesini sürgün edildikten kısa bir süre sonra yitirmişti. O acı hep onunla yaşadı, sürgün dönemini öfkeyle hatırlardı. Bu duygusallığı şiirlerine de yansırdı. Ölene kadar o acı ve öfkeyi yaşadı.” /Zuhal Tekkanat

“Bir gün okulda arkadaşlarından biriyle kavga eder, küsüşürler. Araya kim girse barıştıramaz Cemalettin’i. Sınıfta tam bir kargaşa. Birden öğretmenin sesini duyar ‘Kürt damarı tuttu.’ olan olmuştur. Başını önüne eğer. Demek herkes biliyor!…
Başka bir gün oğlanın biri arkasından ‘sümüklü kürt’ diye bağırınca dayanamaz artık. koşa koşa eve gider, çantayı bir yana fırlatır, odaya kapanır, bütün gün ağlar.”

"80’lı yıllarda Tomris Uyar bazı okumalara katılmak için yurt dışına çıkar. “Bir dost toplantısında bir araya gelmiştik. Tomris’in Cemal Süreya ile birlikteliğini biliyordum. Doğal olarak Cemal üzerine konuşmaya başladık. Laf nereden geldi bilmiyorum, ben Cemal’in Kürt olduğunu söyledim. Tomris, çok şaşırdı. O güne kadar bunu bilmiyormuş.”" /Yalçın Yusufoğlu
"Yüzüm giyotine abone" /Cemal Süreya

***
İşte böyle, çocukluk ve gençlik dönemlerinde genellikle gizli tutmuştur kimliğini Cemal Süreya; yaşadıklarını, kayıplarını ve hayatının genel akışını düşününce, hele bir de o “içli” hali ekleyince bunu çok görmedim O’na ben.

Hiç kolay değilmiş yaşadıkları,
bunları yazarken bile hep içimde bir sızı.

***
Cemal Süreya,
Türkçe’nin en afili Kürdü.
O’nu anlatmak’ta benim cümlelerim -elbette ki- birkaç sayıklama.
***
Ve bütün bunları anlatıyor olmanın heyecanıyla "eksik" bıraktığım bir bilgi;
Cemal Süreya ile ilgili, bunları ve daha ilgili birçoklarını "Feyza Perinçek ve Nursel Duruel’in ‘Şairin Hayatı Şiire Dahil’inde" bulabilirsiniz, hatta bulun; okuması çok eğlenceli bir kitap çünkü.
Oradan yola çıkarak daha bir sürü şey öğreniyorsunuz, konular konuları açıyor hem.
Böyle.

***
(Alıntı)

No comments:

Post a Comment