-“Celaliyim,
celalisin, celali!”-
1931
senesinde, Tunceli’nin Pülümür ilçesinde doğar Cemalettin Seber -ki biz O’na
Cemal Süreya diyeceğiz-. Gülbeyaz Hanım ve Hüseyin Bey’in ilk evladı; Kemal,
Perihan ve Ayten’in ise ağabeyidir. Akrabaları, komşuları, güzelliğiyle akılda
kalacak olan komşu kızları yani normal'e dair ne var ise içeren bir ilkçocukluk
yaşar.
"Bugün
anılarda Erzincan’dan büyük bir bahçenin içinde büyük bir ev kaldı. Hepsi o
kadar. Bir de annemin gözlük taktığını anımsıyorum." der sonraları, o
günler sorulduğunda.
***
1938
senesine gelindiğinde ise; bir şeyler artık -fena halde- değişmiştir. Dersim
Olayları’nın ardından TBMM Dilekçe Komisyonu, Cemal Süreya’nın ailesinin de
dahil olduğu 181 ailenin Pülümür’den sürgün'üne karar verirler: Bilecik'e.
Cemal
Süreya o günleri şöyle anlatır eşi Zuhal Tekkanat'a bir mektubunda;
”Bizi
bir kamyona doldurdular
Tüfekli
iki erin nezaretinde
Sonra
o iki erle yük vagonuna doldurdular
Günlerce
yolculuktan sonra bir köye attılar
Tarih
öncesi köpekler havlıyordu
Aklımdan
hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler
Duyarlığım
biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki
Annem
sürgünde öldü, babam sürgünde öldü “
Bu
sürgün Cemal Süreya’ya 'Kişne Kirazını ve Göç, Mevsim' şiirinde "ben bir
yük vagonunda açtım gözlerimi." de
dedirtmiştir.
***
Bilecik
halkı Seber’lere çok iyi davranmışsa da Cemal Süreya artık bir sürgün’dür;
bunun izlerini ömrü boyunca içinde taşıdığını zaman zaman kendisi de belirtir.
"Göçebe" şiirinin her bir dizesinde bu bağlarından koparılmışlığın
izleri görülür.
-Ve
evet, ben neden şu anda”belgesel” anlatımına bağladım bilemiyorum fakat
okuduklarımdan o kadar etkilendim ve bunları ifadede Türkçe’m öyle yetersiz
ki.. Beni idare edin bu yazı boyunca, bunu rica edeceğim sizden. Söylemeye
çalıştığım veya çalışacağım onca şeyi Cemal Süreya şöyle anlatmış hem, ağzına
sağlık ;
"Biliyorsun
ben hangi şehirdeysem,
yalnızlığın
başkenti orası.”
***
Bilecik’e
geldikten altı ay sonra; henüz yirmi üç yaşında olan annesi Gülbeyaz Hanım
ölür. Yedi yaşındadır. Sürgündür. Artık annesi de yoktur. "Küçük
kalbimdeki kuş ölmüştü" diyerek anlatır tek cümlede her şeyi bu kayba
dair. Bu da yetmez şunları söyler sonra, bizi hüzünle kaplı hayranlıklara
salar;
"Annem
çok küçükken öldü,
Beni
öp, sonra doğur beni.”
***
Ailesinin
Bilecik’te yirmi sene kalma zorunluluğu bulunmasına rağmen Cemal Süreya sekiz
yaşında, eğitim için -tekrar- yollara düşer; İstanbul’da amcasının yanında
başlar öğrenciliğe, Beyoğlu 37. İlkokul'a.
Sonrasında
olanları kendisi şöyle anlatır:
”Bizim
peder, ben ikinci sınıftayken büyükannemi ve iki kız kardeşimi de İstanbul’a
attı. Ama, üçüncü yıl kendisi de temelli İstanbul’a gelmesin mi? Arnavutköy’de
bir iş bularak çalışmaya başladı. Bir aksam eve polis geldi. Hepimizi alıp
Emniyet Müdürlüğü’ne (Sansaryan Han) götürdüler. Bir gece orda kaldık. O sıra,
küçük kız kardeşim daha beş yaşında. Büyükannem ise en az altmışbeş. (…) Ertesi
gün jandarma refakatinde sürgün yurdumuz olan Bilecik’e posta edildik. Ben kaç
yasındayım? On birin içinde.”
Ve
Ece Ayhan’a da şu cümleleri kurmuştur;
”Ortaokulu
bir serçe kentte okudum. Bilecik’te. Ailemiz sürgündü orada. Parasız
yatılıydım. Yani hem sürgün, hem parasız, hem yatılı.”
***
İşte
böyle, oradan oraya bir hayat; hep bir yol hali içindedir Cemal Süreya. Annesi
gittikten sonra babasından da bir hayli uzaklaşır; aile kavramı’na O’na
okumayı, yazmayı, beş rakamlı sayılarla matematiği öğreten amcası Memo ile
tutunmaya çalışacak ve kendisi için bir hayli değerli olan bu adamın ismini
yıllar sonra oğluna verecektir; Memo Emrah Seber.
Yeri
gelmişken Cemal Süreya’nın, oğlu Memoyu “Kadıköy’ün kürdü Memo” diyerek
sevdiğini de söyleyeyim hemen.
***
Her
ne kadar birçok şiirini okumuş da olsam ben, Cemal Süreya’nın bu yönünü
bilmezdim; o satırları okuyan herhangi biri "koparılmışlığını",
"acısını" ne kadar hissedebilirse işte o kadar, belki birazcık daha
fazlası.
O’nun
Dersim’de sürgüne uğramış bir Kürt oluşu ve sonrasında yaşadıkları bu sebeple
beni ayrı bir etkiledi, içimi acıttı.
***
Lüzumsuzca
uzattım konuyu farkındayım fakat O’nun Kürt kimliği hakkındaki şu birkaç yorum ve anıyı da ekleyip, başka bir şey
söylemeden gideceğim:
”O
zamanlar Kürdüm demek çok zordu. Sanki suç sayılırdı. O yüzden Dersimli oluşunu
sadece yakınlarına anlatırdı. Ama çekinmeden oğlumuzun adını ‘Memo’ koyduk.
Biliyorsunuz Memo da Kürtçe’dir.” /Zuhal Tekkanat
“Cemal
Süreyya, sürgün olmanın acısını hep içinde taşırdı. Ben devlet memuruydum, o
dergiyi yönetiyordu. Akşam yemeklerinde hep geçmiş hayatını anlatırdı.
Hüzünlenir, bazen öfkelenir. Duygularını türkülere vururdu. Çok sevdiği
annesini sürgün edildikten kısa bir süre sonra yitirmişti. O acı hep onunla
yaşadı, sürgün dönemini öfkeyle hatırlardı. Bu duygusallığı şiirlerine de
yansırdı. Ölene kadar o acı ve öfkeyi yaşadı.” /Zuhal Tekkanat
“Bir
gün okulda arkadaşlarından biriyle kavga eder, küsüşürler. Araya kim girse
barıştıramaz Cemalettin’i. Sınıfta tam bir kargaşa. Birden öğretmenin sesini
duyar ‘Kürt damarı tuttu.’ olan olmuştur. Başını önüne eğer. Demek herkes
biliyor!…
Başka
bir gün oğlanın biri arkasından ‘sümüklü kürt’ diye bağırınca dayanamaz artık.
koşa koşa eve gider, çantayı bir yana fırlatır, odaya kapanır, bütün gün
ağlar.”
"80’lı
yıllarda Tomris Uyar bazı okumalara katılmak için yurt dışına çıkar. Bir dost
toplantısında bir araya gelmiştik. Tomris’in Cemal Süreya ile birlikteliğini
biliyordum. Doğal olarak Cemal üzerine konuşmaya başladık. Laf nereden geldi
bilmiyorum, ben Cemal’in Kürt olduğunu söyledim. Tomris, çok şaşırdı. O güne
kadar bunu bilmiyormuş." /Yalçın Yusufoğlu
"Yüzüm
giyotine abone" /Cemal Süreya
***
İşte
böyle, çocukluk ve gençlik dönemlerinde genellikle gizli tutmuştur kimliğini
Cemal Süreya; yaşadıklarını, kayıplarını ve hayatının genel akışını düşününce,
hele bir de o “içli” hali ekleyince bunu çok görmedim O’na ben.
Hiç
kolay değilmiş yaşadıkları,
bunları
yazarken bile hep içimde bir sızı.
***
Cemal
Süreya,
Türkçe’nin
en afili Kürdü.
O’nu
anlatmak’ta benim cümlelerim -elbette ki- birkaç sayıklama.
***
Ve
bütün bunları anlatıyor olmanın heyecanıyla "eksik" bıraktığım bir
bilgi;
Cemal
Süreya ile ilgili, bunları ve daha ilgili birçoklarını "Feyza Perinçek ve
Nursel Duruel’in ‘Şairin Hayatı Şiire Dahil’inde" bulabilirsiniz, hatta
bulun; okuması çok eğlenceli bir kitap çünkü.
Oradan
yola çıkarak daha bir sürü şey öğreniyorsunuz, konular konuları açıyor hem.
Böyle.
***
(Alıntı)
No comments:
Post a Comment