Wednesday 26 November 2014

Uzun sürmüş bir sömürgecilik öyküsü: Hayvanat bahçesi


Hayvanat bahçelerinin tarihi 5500 yıl öncesine dayanıyor. Üstelik, sömürge ülkelerinden zincirlenerek getirilen insanlar dahi sergilenmiş. İnsanlık anlayamadığını göz ardı etmeye, her canlıdan üstün olduğu kibriyle yaşamaya, beş bin sene sürmüş eski bir sömürgecilik geleneğini yaşatmaya devam ediyor


Deniz Bozkurt*

Bilinen en eski hayvanat bahçesinin kalıntıları 2009’da antik Mısır başkenti Hierakonpolis’te bulundu. Arkeologların bu keşfiyle birlikte hayvanat bahçelerinin varlığını günümüzden en az 5500 yıl öncesine kadar götürebiliyoruz. Peki, 5500 senedir değişmeyen bu varlık, insanlıkla ilgili bize neler anlatıyor olabilir?

Çok değil yüz sene öncesine gidelim ve yönümüzü Mısır’dan ABD’ye çevirelim. Ota Benga’nın meşhur öyküsüne... 20. yüzyılın başlarında zincire vurularak Belçika Kongosu’ndan ABD’ye getirilen Ota Benga, önce St. Louis Dünya Fuarı’nda sonra da New York’taki Bronx Hayvanat Bahçesi’nde maymunlarla birlikte “insana en yakın ara geçiş formu” örneği olarak sergileniyor. Daha sonra bir şekilde hayvanat bahçesinden kurtulsa da yaşadıklarının etkisiyle henüz daha 32 yaşındayken intihar ediyor.
Oto Benga’nın sergilendiği St. Louis Dünya Fuarı, insanların sergilendiği ne ilk ne de son fuar. İnsanların kültürlerinin birer elçisi olarak sergilenmesi uzun süre boyunca sömürgeciliğin eğlence anlayışının bir parçası olmuş. Irklarının üstünlüğünden son derece emin olan beyaz insan, sömürgelerinden dünyanın çeşitli yerlerine götürdüğü insanları “doğal ortamlarını” andıran sahnelerde sergilediğinde ziyaretçilerin gördüğü bir insanlık ayıbı değil “Beyaz Adamın Yükü”1  olmuş. Öyle ki 1931’deki Paris Sömürge Sergisi’ne sömürgeleriyle kültürel alışverişte bulunmak için yanıp tutuşan tam otuz üç milyon ziyaretçi gitmiş. Aynı sene Fransız Komünist Partisi’nin sömürgelerin gerçek halini göstermek üzere düzenlediği sergiyse sekiz ayda yalnızca 5000 kişi uğradığını söylemeden geçmeyelim.

2
Beni bu yazıyı yazmaya iten şey, Leipzig’deki hayvanat bahçesine giderek yaptığım toplamdaki ikinci hayvanat bahçesi ziyaretim oldu.
Bonobolar uzun süredir ilgimi çeken büyük maymunlar; memleketleri Kongo Nehri’nin güneyiyle Kasai Nehri arasında kalan bol nemli ve sıcak ormanlık alan. Leksigram kullanmaya dayalı olan büyük maymun dilinin yanı sıra biraz da Amerikan İşaret dili öğrenen Kanzi, kendi gibi leksigramlarla konuşmayı bilen evlatlık kızı Panbanisha ve Panbanisha’nın kızı Nyota da Kongolu bonobo ailesine mensup. Ses aygıtları insanlardan farklı olduğu için insanların çıkarabildiği sesleri üretemedikleri halde insanlarla iletişime geçmekten geri kalmadıklarını gördükten sonra bu canlıların kendi aralarında nasıl bağlar kurabildiklerini hayal etmek pek de güç değil.

İşaret dilini etkili bir biçimde kullanan, bu sayede izlediği filmdeki sahnelere ne kadar üzüldüğünü ona işaret dilini öğreten arkadaşı Amerikalı araştırmacı Dr. Francine Patterson’a anlatabilen Koko’ysa dişi bir goril. Koko’nun en sevdiği canlılardan biri kediler. Bakımını üstlendiği kedinin ölümü üzerine hislerini “kötü,” “üzgün,” “ağlamak” işaretleriyle arkadaşı Dr. Patterson’a anlatan Koko’nun bu videosunu youtube’da on milyondan fazla kişi izlemiş. Bu sayı 2011’de Leipzig hayvanat bahçesini ziyaret edenlerin yarısı kadar ediyor.

Leipzig Hayvanat Bahçesi’nde bonobolarla goriller birbirine komşu bölümlerde yaşıyor; doğal ortamlarını andıracak şekilde düzenlenmiş egzotik bitkilerle donatılmış geniş, aydınlık, camla çevrili bölümler. Nüfusları da son derece kalabalık, böylece ziyaretçiler hayvanat bahçesinin sitesinde yazdığı üzere “en yakın akrabalarımızla tanışmaya” geldiklerinde onları bir arada, sosyalleşirken, oynarken, yemek yerken izleyebiliyor; aynı geçen yüzyılın ilk yarısı boyunca süren Dünya Fuarları’nda sergilenen insanları izledikleri gibi.

Dizlerimin üzerine çöküp camdan kafese iyice yaklaştığımda dişi bir goril yanıma gelip gözlerini bana dikiyor; izleyiciyle izleyen yer değiştirince kendimi Kongo gibi uzak, egzotik diyarlardan getirilip izleyicilerin göz zevkine sunulmuş zincire vurulmuş genç bir adam gibi hissetmeden edemiyorum. Buradaki hayvanlardan hiçbiri Koko, Kanzi, Panbanisha veya Nyota gibi insanlarla iletişime geçebilecekleri bir dil öğrenmemiş; fakat anlatamamak hissetmemekle aynı anlama gelmiyor. Önümde durup gözlerimin içine bakan gorilin bir kediyi sevmesi, bana bir şey anlatmak istemesi ya da uzakta kalan memleketini özlemesi ihtimalini aktarmak da bana düşüyor.
İnsanlık anlayamadığını göz ardı etmeye, her canlıdan üstün olduğu kibriyle yaşamaya, beş bin sene sürmüş eski bir sömürgecilik geleneğini yaşatmaya devam ediyor.

* Yüksek Lisans / Leipzig Üniversitesi


1)  Rudyard Kipling
2)  Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Paris_Colonial_Exposition

3) Koko’nun ve Kanzi ve ailesinin videolarını youtube’dan izleyebilir, goriller ve öteki maymunlarla ilgili daha ayrıntılı bilgiye http://www.koko.org adresinden İngilizce olarak ulaşabilirsiniz.

No comments:

Post a Comment