Hayvanat
bahçelerinin tarihi 5500 yıl öncesine dayanıyor. Üstelik, sömürge ülkelerinden
zincirlenerek getirilen insanlar dahi sergilenmiş. İnsanlık anlayamadığını göz
ardı etmeye, her canlıdan üstün olduğu kibriyle yaşamaya, beş bin sene sürmüş
eski bir sömürgecilik geleneğini yaşatmaya devam ediyor
Deniz
Bozkurt*
Bilinen
en eski hayvanat bahçesinin kalıntıları 2009’da antik Mısır başkenti
Hierakonpolis’te bulundu. Arkeologların bu keşfiyle birlikte hayvanat
bahçelerinin varlığını günümüzden en az 5500 yıl öncesine kadar
götürebiliyoruz. Peki, 5500 senedir değişmeyen bu varlık, insanlıkla ilgili
bize neler anlatıyor olabilir?
Çok
değil yüz sene öncesine gidelim ve yönümüzü Mısır’dan ABD’ye çevirelim. Ota
Benga’nın meşhur öyküsüne... 20. yüzyılın başlarında zincire vurularak Belçika
Kongosu’ndan ABD’ye getirilen Ota Benga, önce St. Louis Dünya Fuarı’nda sonra
da New York’taki Bronx Hayvanat Bahçesi’nde maymunlarla birlikte “insana en
yakın ara geçiş formu” örneği olarak sergileniyor. Daha sonra bir şekilde
hayvanat bahçesinden kurtulsa da yaşadıklarının etkisiyle henüz daha 32 yaşındayken
intihar ediyor.
Oto
Benga’nın sergilendiği St. Louis Dünya Fuarı, insanların sergilendiği ne ilk ne
de son fuar. İnsanların kültürlerinin birer elçisi olarak sergilenmesi uzun
süre boyunca sömürgeciliğin eğlence anlayışının bir parçası olmuş. Irklarının
üstünlüğünden son derece emin olan beyaz insan, sömürgelerinden dünyanın
çeşitli yerlerine götürdüğü insanları “doğal ortamlarını” andıran sahnelerde
sergilediğinde ziyaretçilerin gördüğü bir insanlık ayıbı değil “Beyaz Adamın
Yükü”1 olmuş. Öyle ki 1931’deki Paris
Sömürge Sergisi’ne sömürgeleriyle kültürel alışverişte bulunmak için yanıp
tutuşan tam otuz üç milyon ziyaretçi gitmiş. Aynı sene Fransız Komünist
Partisi’nin sömürgelerin gerçek halini göstermek üzere düzenlediği sergiyse
sekiz ayda yalnızca 5000 kişi uğradığını söylemeden geçmeyelim.
2
Beni
bu yazıyı yazmaya iten şey, Leipzig’deki hayvanat bahçesine giderek yaptığım
toplamdaki ikinci hayvanat bahçesi ziyaretim oldu.
Bonobolar
uzun süredir ilgimi çeken büyük maymunlar; memleketleri Kongo Nehri’nin
güneyiyle Kasai Nehri arasında kalan bol nemli ve sıcak ormanlık alan.
Leksigram kullanmaya dayalı olan büyük maymun dilinin yanı sıra biraz da
Amerikan İşaret dili öğrenen Kanzi, kendi gibi leksigramlarla konuşmayı bilen
evlatlık kızı Panbanisha ve Panbanisha’nın kızı Nyota da Kongolu bonobo
ailesine mensup. Ses aygıtları insanlardan farklı olduğu için insanların
çıkarabildiği sesleri üretemedikleri halde insanlarla iletişime geçmekten geri
kalmadıklarını gördükten sonra bu canlıların kendi aralarında nasıl bağlar
kurabildiklerini hayal etmek pek de güç değil.
İşaret
dilini etkili bir biçimde kullanan, bu sayede izlediği filmdeki sahnelere ne
kadar üzüldüğünü ona işaret dilini öğreten arkadaşı Amerikalı araştırmacı Dr.
Francine Patterson’a anlatabilen Koko’ysa dişi bir goril. Koko’nun en sevdiği
canlılardan biri kediler. Bakımını üstlendiği kedinin ölümü üzerine hislerini
“kötü,” “üzgün,” “ağlamak” işaretleriyle arkadaşı Dr. Patterson’a anlatan
Koko’nun bu videosunu youtube’da on milyondan fazla kişi izlemiş. Bu sayı
2011’de Leipzig hayvanat bahçesini ziyaret edenlerin yarısı kadar ediyor.
3
Leipzig
Hayvanat Bahçesi’nde bonobolarla goriller birbirine komşu bölümlerde yaşıyor;
doğal ortamlarını andıracak şekilde düzenlenmiş egzotik bitkilerle donatılmış
geniş, aydınlık, camla çevrili bölümler. Nüfusları da son derece kalabalık,
böylece ziyaretçiler hayvanat bahçesinin sitesinde yazdığı üzere “en yakın
akrabalarımızla tanışmaya” geldiklerinde onları bir arada, sosyalleşirken,
oynarken, yemek yerken izleyebiliyor; aynı geçen yüzyılın ilk yarısı boyunca
süren Dünya Fuarları’nda sergilenen insanları izledikleri gibi.
Dizlerimin
üzerine çöküp camdan kafese iyice yaklaştığımda dişi bir goril yanıma gelip
gözlerini bana dikiyor; izleyiciyle izleyen yer değiştirince kendimi Kongo gibi
uzak, egzotik diyarlardan getirilip izleyicilerin göz zevkine sunulmuş zincire
vurulmuş genç bir adam gibi hissetmeden edemiyorum. Buradaki hayvanlardan
hiçbiri Koko, Kanzi, Panbanisha veya Nyota gibi insanlarla iletişime geçebilecekleri
bir dil öğrenmemiş; fakat anlatamamak hissetmemekle aynı anlama gelmiyor.
Önümde durup gözlerimin içine bakan gorilin bir kediyi sevmesi, bana bir şey
anlatmak istemesi ya da uzakta kalan memleketini özlemesi ihtimalini aktarmak
da bana düşüyor.
İnsanlık
anlayamadığını göz ardı etmeye, her canlıdan üstün olduğu kibriyle yaşamaya,
beş bin sene sürmüş eski bir sömürgecilik geleneğini yaşatmaya devam ediyor.
*
Yüksek Lisans / Leipzig Üniversitesi
1) Rudyard Kipling
2) Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Paris_Colonial_Exposition
3)
Koko’nun ve Kanzi ve ailesinin videolarını youtube’dan izleyebilir, goriller ve
öteki maymunlarla ilgili daha ayrıntılı bilgiye http://www.koko.org adresinden
İngilizce olarak ulaşabilirsiniz.
No comments:
Post a Comment