Etmeyin.
Bunca
düşmanlıkların, bunca nefretin, bunca hiddet ve şiddetin kol gezmesine rağmen…
Bu
toprakların önemli bir dokusu da tevekkül.
Sabırla,
elbet inançla, bazen umutla, çokça çaresizlikle, işyerinden askeriyeye,
eğitimden korkuya endişeye, aileden aşirete, cemaatten cemiyete, başta
kadınların kabullendiği, mahkum edildiği boyun eğmişlikle, itaat kültürüyle
örülü, bazen de sağduyuyla beslenen tevekkül.
Belki
zaman, yeni kuşaklar, bu topraklara nüfuz etmiş, bir ananın yüzündeki tüm derin
hatlara kazınmış kadim tevekkülü de aşındırıyordur, bilmiyorum.
İyi midir,
kötü müdür, bilmiyorum.
Ama aynı
zamanda hayret verici, sarsıcı bir tevekkül bu.
Gücünü
güçsüzlükten de alıyor…
Sabrını
çaresizlikten de…
Sarsıcı
ifadesini ise bazen tutunacak son bir dal aramaktan.
Hayatla
ölümün bu kadar iç içe olmasıyla ama küçücük umutların koskoca bir hayat
sayılmasıyla da besleniyor.
***
Zorlama
emirler sonucu kışlada ölmüş oğlunun tabutunu memlekette beklerken, “Cenazesini
sağ salim uçakla getiriyorlar” diye sevinebilen bir baba olmak kolay mı?
Tonlarca
su basmışken madeni, “Oğlum yüzme de bilmezdi; ne yaptı acaba orada” diye içi
titreyen bir ana olmak kolay mı?
İnatla,
sabırla; gözaltında yok edilmiş evladından bir kemik bulunsun, ona bir mezar
açabilsin diye 100 yaşında bile ayakta kalmak, son nefesini verirken evladın
adını sayıklamak kolay mı?
13 yaşında
yok edilmiş evladın kemikleri bir kuyuda bulunsun da öyle öleyim, onun yanına
gömüleyim diye duacı olmak kolay mı?
Paramparça
olmuş gencecik askerler arasında, 6 kilometre çapında bir arazide kendi
çocuğundan bir doku bulunsun, teşhis edilebilsin, kabirler karışmasın diye
çırpınmak kolay mı?
Evladın
küçükken düşüp yaralandığında seni çok üzen o yüzündeki yaraya, büyüyüp de bir
asansörle 32’inci kattan yere çakıldığında, cesedi teşhis edebilmek için
sarılmak, o yaraya şükretmek kolay mı?
Maden işçilerinden,
tarım işçisi kadınlara… Yan yana sıralanmış tabutlara bakıp bakıp “iyi
bilirdik” denince hep bir ağızdan, teselli bulmak kolay mı?
***
Yakın
zamanda “şehit edilmiş” bir askerin, bulutlara yakın bir köydeki annesinin
“tevekkülü”nü aktaracağım.
Bir daha
şaşıralım, biraz daha sarsılalım diye; bu sabrın, bu şükrün, bu kadim, derin
tevekkülün dahi kıymetini bilmeyenler biraz utanabilsin diye!
Sıvasız
bir hanede, belki ziyaretçilerini bile ağırlayamayan bir evde, hem de hanesinin
“saray” ile karşılaştırılmasına dahi çok üzülen, sarayın saraylığını çok makul
görüp “hiç orayla bura bir olur mu; beni konu komşuya rezil ettiler” diye
kahrolan bir anne.
“Allah
razı olsun, cenazemizi sağ salim teslim ettiler” diyen bir anne; aynen yukarıda
andığım baba gibi.
Tesellisini,
“Çok güzel bir mezar yapacaklar oğluma” diye ifade eden…
“Şehit
cenazesi gelecek, komutanlar, büyükler gelecek” diye yoluna mıcır dökülen bir
köyde, “Hiç olmazsa sayemizde yol yapıldı” diye şükredebilen bir anne.
Biraz da o
sapa köye gitmemek, bu zahmetlere girmemek için “şehidimizi şehitliğe gömelim”
diye ısrar edenlerin çabucak unutuverdiği annelerden bir anne.
İlk
mektebi orada 6-7 kilometre yolu yürüyerek bitirmiş oğlu kurtulsun diye küçük
yaşta asker okuluna teslim edip cenazesini teslim almış, yanı başındaki aile
mezarında kollarına sarmış bir anne.
***
Bir büyük
iddiası “inançlı, muhafazakâr” hayat üzerine olan bir iktidarın en azından
vicdanlı mensupları, bu “tevekküle ihanet” edilen her an hiç mi acı çekmiyor?
Çok merak
ediyorum…
Arsız,
yüzsüz Havuz muhterislerine sahip çıkarken, çıkmak zorunda kalırken…
Kendilerini
de oralara getirmiş, yüceltmiş, büyütmüş bu “sosyal tevekkül”ün, “Tevekkül
ülkesi”nin peş peşe dizilmiş tabutlarından, her köşedeki ağıtlarından, “evladının
cenazesinin sağ salim teslim edilmesi”ne dahi şükreden analarından,
babalarından hiç mi utanmıyorlar?
Muhafazakârlık;
bir yandan ihtirasla kâr istifleyip bir yandan da bu tevekkülü peşin kâr saymak
mıdır?
Değildir
deyin de buna şükredelim!
11 Kasım 2014 Salı I http://www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu/1008161-tevekkule-ihanet
No comments:
Post a Comment