Wednesday 26 November 2014

Albert Caraco / Kaos'un Kutsal Kitabı

 İçinde yaşadığımız şehirler ölümün okullarıdır,
çünkü gayri insanidirler. Bu şehirlerin her biri uğultunun
ve leş kokusunun kesiştiği kavşaklar halini almıştır,
her biri binalardan oluşan bir kaos olmuştur,
bu şehirlerin içine milyonlarcamız yığılarak, yaşama
nedenimizi yitirmekteyiz. Biz çaresiz bahtsızlar,
kendimizi saçmalık labirentine iyi kötü girmiş hissediyoruz
ve buradan ancak ölümüz çıkacak, çünkü bizim
yazgımız daima çoğalmakta, tek amacımız da sayısızca
ölmekte. İçinde yaşadığımız şehirler, çarkın
her dönüşünde birbiri ardına hissettirmeden ilerliyor,
birbirleriyle kaynaşma özlemiyle yanıp tutuşarak;
bu yürüyüş mutlak kaosa doğru, uğultu ve leş
kokusu içinde. Çarkın her dönüşünde arazi fiyatları
artıyor, boş alanı yutan Iabirentin içinde plasman geliri şehir duvarlarını günden güne yükseltiyor. Paranın para getirmesi ve içinde yaşadığımız şehirlerin ilerlemesi şart olduğundan, her kuşağın evlerinin iki misli yükselmesi ve iki günde bir suların kesilmesi
de meşrudur. Mimarların tek özlemi, bize hazırladıkları kaderden kaçıp kırda yaşamaya gitmektir.

[...]

İçimizde taşıdığımız cehennem, şehirlerimizin cehennemine karşılık geliyor, şehirlerimiz zihniyetlerimizin ölçüsü, ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz, tekrarlanıp duran işlere koşturuyor ve doruklara yükselmekle övünüyoruz, ölçüsüzlüğün elinde esiriz ve düşünüp taşınmadan sürekli
binalar inşa ediyoruz. Dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak. Burada, beyaz karıncalar gibi, milyarlarca kör, uğultunun ve leş kokusunun içinde otomatlar gibi didinip duracaktır soluksuz kalana dek. Günün birinde, deli gibi uyanıp, bıkıp usanmadan birbirlerini boğazlamaya koyulacaklar. İçine gömüldüğümüz bu evrende delilik, yabancılaşmış insanın, cinli insanın, imkanlarının gerisinde kalmış ve eserlerinin kölesi olmuş insanın kendiliğindenliğinin alacağı biçimdir. Delilik artık elli katlı konutlarımızın altında kuluçkaya yatıyor. Deliliğin kökünü kazıma yönündeki aciliyetimize rağmen, yeni tanrı odur, ona bir tür ibadette bulunsak bile yatıştıramayız onu: Ölümümüzdür o; hiç durmadan her şeyi talep eder.

[...]

Yok olup gidecek olan için bir ölüm ezgisidir benim söylediğim ve beş para etmez naiplerimiz karşısında, kafalarına ayin başlığı geçirmiş düzenbazlarımız karşısında ve çoğu olgunluğa bile erişmemiş bilginlerimiz karşısında, ben, bir münzevi, meçhul biri, kendi kuşağının kahini, yakılmak yerine sessizliğe canlı canlı kapanmış ben, yarın insanların koro halinde terennüm edecekleri bu silinmez sözleri ben söylüyorum. Tek tesellim, bir dahaki sefere bu naiplerin, düzenbaz ve bilginlerin de bizimle birlikte ölecekleri, bu mel'unların felaketten kaçıp sığınabilecekleri bir yeraltı olmayacak, okyanusta onları kabul edebilecek ada kalmayacak, onları yutacak çöl de kalmayacak; onları, hazinelerini ve ailelerini. Karanlıkların içine hep birlikte geri dönüşsüzce yuvarlanacağız ve gölgeler kuyusu kabul edecek bizi; bizi ve saçma tanrılarımızı, bizi ve cani değerlerimizi, bizi ve gülünç türlerimizi. Ancak o zaman, yalnızca o zaman adalet yerini bulacak ve bizi hiçbir gerekçeyle taklit edilmemesi gereken bir model olarak anımsayacaklar, biz yükselen kuşaklar için uyarı olacağız ve gelip metropollerimizin çirkin kalıntılarını -düzenin yarattığı bu kaos evlatlarını!- seyredecekler.


Albert Caraco / Kaos'un Kutsal Kitabı

No comments:

Post a Comment