20/11/2014
Bir insan,
neden şaşırır? ‘Yadırgama’nın ve peşi sıra gelecek ‘şaşırma’nın nedeni,
herhalde ‘olan’ ile aramızdaki ilişkinin ‘geçmişiyle’ ilintilidir. Yani
halihazırda var olan referanslarımızın dışında gerçekleşen bir ‘karşılaşma’dır,
şaşkınlığımıza neden olan.
Bir gün, her
gün geçtiğiniz yollarda tek bir trafik ışığı görmediğinizi hayal edin. Ya da iş
yerinize geldiğinizde, yıllardır girdiğiniz kapının yerinin değiştirildiğini.
Yadırgamaya,
şaşkınlık duygusu eşlik eder. Sonraki aşama, bizi şaşırtanın süregitmesiyle
ilintilidir. Eğer trafik ışıklarının yokluğu bir iki hafta sürerse, yeni duruma
alışır, ‘normal dışı’ bu durumu ‘kanıksarız.’
Yaşamımızı
çekilmez hale getiren durum
Yaşamımızın
yönünü belirleyen ise ‘kanıksadıklarımız’ın ya da bir başka değişle,
‘alıştıklarımız’ın niteliğidir. Trafik ışıklarının olmayışı , ‘karmaşa’ içinde
ve muhtemel kazalarla yaşamaya ‘alışmak’ anlamına gelecektir. Kısa ya da uzun
vadede, fark etmez; artık şaşırmadığımız şey, yaşamımızı çekilmez hale getiren
bir ‘durum’a dönüşür. Hâl böyleyken ‘şaşırmamak’, olağanüstü durum ile aramıza
koyduğumuz ve giderek azalacak bir ‘mesafe’nin yok olmasıdır aslında.
İlk tepki
‘yadırgamak’ ve belki de ‘korkmak’, peşi sıra ‘şaşırmak’ ve nihai olarak yeni
durumu ‘kanıksamak.’
Bir fotoğraf
Tarih, büyük
toplumsal kesimlerin bu sıralamayı takip ettiği olaylarla doludur. Tek bir
örnekle: Beni, Nasyonal Sosyalizm ve faşizmin tarihine dair okumalarda en
etkileyen ‘görseller’den biri, bir düğün sahnesidir. Gelin, damat ve son derece
şık davetliler. Pasta kesme sahnesi. Gelin ve damat düğün pastalarını,
gülücükler dağıtarak, birlikte tuttukları bir küçük ‘balta’yla kesiyorlar.
Malum, faşist
sözcüğünün kökeninde çevresi çubuklarla sarılmış bir savaş silahı olan balta
vardır. Faşizme adını vermiştir bu eski çağ silahı.
Çarpıcı olan,
fotoğrafta yer alanların bunu yadırgamayan, mutlu bakışlarıdır. Faşizmin
tarihi, halkların, kısa sürelerde belli insan gruplarına düşman hale
getirilebilmesinin, en tuhaf sembollerin, davranış kalıplarının hızla
benimsenmesinin de hikâyesidir. Korku ve yadırgama, yerini önce şaşkınlığa,
yavaş yavaş kanıksamaya, ardından görmezden gelmeye ve muhtemel bir benimsemeye
bırakmıştır.
Bir Ermeni
yurttaş bakan oluverse…
Bu nedenle
her birimiz, gün be gün hangi gelişmeleri kanıksadığımızı düşünmek zorundayız.
Üç beş yıl önce şaşırtıcı bulduğumuz olayları, bugün kanıksadık mı yoksa hala
şaşırıyor muyuz? Kanıksadıklarımızın niteliği nedir?
Bunların bir
kısmı çok olumlu gelişmeler olabilir tabii. Kuşkusuz, yaşama baktığınız yerden.
Eğer dünyaya, gelişmiş demokrasilerden bakmayı tercih ediyorsanız, örneğin bir
Ermeni yurttaş bakan ya da başbakan oluverse, başta eğitim sistemi ve toplum
tarafından zehirlenmiş ortalama insan olmak üzere, her birimiz açısından son
derece yadırgatıcı olur.
Böylesi bir
gelişmeyi ‘kanıksamak’ ise bazı yurttaş kesimlerini kızdıracaktır tabii. Buna
mukabil burada söz konusu olan, demokratik sistem açısından ‘olumlu ve istenir’
bir ‘alışma’ halidir.
Tehlikeli
eşik
Ancak
Türkiye’de sonuçları olumlu sayılabilecek kanıksamaların sayısı pek az. Sorun
şu ki Türkiye toplumu uzun bir süredir, demokrasiyle uzak yakın ilgisi olmayan
anormalliklere alışmaya başladı. O anormalliklerin, tarihimizde belli ölçüde
hep var olmuş olması başka bir konu. Güncel sorun, yadırgama eşiğinin giderek
çok tehlikeli bir sınıra dayanmış olması.
Devlet adamı
hüviyetiyle sağda solda demeç veren insanların sözleri, gizleme gereği dahi
duyulmayan hukuk dışılıkların sıradanlaşması, kamu kaynaklarının ‘inatla’
çarçur edilmesi, hemen her gösteride izan dışı polis şiddetiyle karşılaşılması,
korkunç yolsuzluk iddiaları, yeni gökdelenler, ihaleler, HES’ler, kanal
projeleri, yargıya tehdit, önüne gelene ‘hain’ denilmesi şu bu…
Saymakla
bitmeyecek bir ‘anormallikler’ yumağında yaşıyoruz ve çoğuna, şaşırmıyoruz.
Şaşıran kaldı
mı?
Bugün Devlet
Reisi, ‘Ay’a ilk olarak Müslümanlar çıkmıştı’ dese, şaşıracak kimse kalmadı.
Ola ki tepki gösteren olsa, ertesi gün ‘Ne yani çıkamaz mıyız, Müslüman bunu
yapamaz mı diyorsun?’ diyecek. Bir sonraki aşama ise din düşmanlığı ve vatana
ihanetle suçlanmak olacak. Kim şaşırır böyle bu sıralamaya?
Ya da
örneğin, ‘beraberindeki heyetle’ bir fakülteye gelse ve birimizin odasına dalıp
‘Böyle yazılar yazamazsın terbiyesiz’ diyerek yumruklamaya kalksa, ülkede
şaşıracak olan kaldı mı?
Herhangi bir
yurttaş, ölçüsüz polis ve özel güvenlik saldırısıyla karşılaştığında şaşırıyor
muyuz? Geçen ay Cebeci Kampüsü’ne, küçük bir protestoyu fırsat bilip giren
yüzlerce polis, insanları tartakladı, bağırıp çağırdı, küfür kıyamet, beş
asistan ve 15 öğrenciyi gözaltına aldı. Saldırı, mağdurlar tarafından sorun
yapıldı tabii ancak kimse şaşırmadığı gibi, hesap veren de olmadı. Ne polisten
ne üniversite idaresinden.
Her gün
okuduğumuz yandaş ihale haberlerine, gazetecilerin atılmasına şaşıran kaldı mı?
Daha iki gün önce, İstanbul belediyesi bütçesi kabul edilirken, Taksim Kışlası
adında bir ‘şey’ stratejik plana konuldu. Hayret eden var mı?
Bugün bir
maden faciası daha olsa ve yüzlerce insan ölse, kim şaşırır? Milyonlarca insan,
işin ‘fıtratında’ olduğuna inanmıyor mu?
Memleketin
anayasası askıya alındı. Devlet Reisi mahkeme kararına uymayacağını,
umursamadığını açıkladı ve kaçak bir ‘Saray’a yerleşti. Alışılmadı mı?
TÜBİTAK adlı
kurum, tapeler için ‘Heceleri birleştirmişler’ şeklinde tek sayfalık bir rapor
verip dünyayı kendine güldürdü. Ama kimse şaşırmadı.
Bir iki gün
önce Diyanet, yayın organında, internette fotoğraf paylaşmanın dinen uygun olmadığını
açıkladı. Herkes sakin, dinledi ve okudu. Aynı Diyanet, yarın bir gün kız
çocuklarının 10 yaşında evlenebileceklerini ‘bildirse’ ve hükümetin bu konuya
ilişkin bir yasa tasarısı hazırlığı içinde olduğunu duysak, çok şaşıracak
mıyız?
Bu ve
diğerleri gibi, aklınıza gelen en ‘anormal’ örnekleri şöyle bir düşünün.
Hangisi, toplum ortalaması tarafından yadırganır? Porno lobisi, faiz lobisi,
Otpor, paralel devlet vs. şaklabanlıklarına şaşırıyor muyuz?
Örneğin
önceki yıl boyunca, Kabataş ve Cami yalanları tekrarlandı. Dizginlenemeyen bir
fantezi dünyasının ürünü olabilecek ‘üstü çıplak deri pantolonlu onlarca erkek’
zırvası anlatıldı. Kimi soytarı gazeteciler nasıl ikna oldu, hatırlasanıza.
Peki ne oldu? Kim hesap verdi? Şaşırdık mı?
Şu anda,
İslam diniyle ilgili, bırakın hakareti, herhangi bir eleştirel söze cesaret
edebilecek kaldı mı koca ülkede?
Polise bazı
ağır silahların temini, yeni gaz siparişleri, toma alım ihaleleri… Şaşıran yok
artık.
Aynı kapıya
çıkıyorlar
Diğer
rejimler gibi, faşizme giden yolda da yaratılması gereken duygulardan biri,
alışkanlıktır. Faşizmin gereksinim duyduğu her anormalliğe, saçmalığa, sembole,
özel ve kamusal yaşamdaki arsız devlet müdahalelerine, akıl dışılıklara ya da
faşist akla. Alışmak. ‘Olay’ ile ‘insan’ arasında yer alan ‘mesafe’yi ortadan
kaldırıp ‘kanıksatmaktır’ arzulanan.
Bir insanın
başı gözünüzün önünde kesilirken gülümsemenizi ve hatta bir ucundan tutmanızı
sağlamaktır, örneğin. Ya da yanıbaşınızdaki insan kelepçelenirken, suskunlukla
izlemenizi. Ramazan’da, göz önünde bir şeyler atıştırdığınızda şiddete maruz
kalacağınız bilgisinin belletilmiş olmasıdır.
Yadırgamadığınız,
bir gün çocuğunuza istemediğiniz bir dinin ezberletilmesi, beriki gün
anadiliniz olmayan bir dilin zorla anadil olarak öğretilmesi oluverir.
Bu örnekler
arasında yalnızca içerik ve ölçü farkı var. Çıktıkları kapı ise, aynıdır.
Yadırgamadıklarımızın içeriği, nasıl bir sistem ile yönetildiğimizin ve
geleceğimizin göstergesidir.
Faşizm, yol
boyunca ‘fark edilebilen’ bir rejimdir. Gün be gün inşa edilir. Yaşamın her
hücresinde. Yolun sonuna varıldığında, artık ne şaşılacak bir şey, ne de
şaşacak insan kalır.
Başa gelen
her neyse, alışmamak için inat etmekte, büyük fayda var…
No comments:
Post a Comment