Qıllıth
[Dereiçi]: 1000 nüfus, 600 Yakubi, 100 Protestan, 60 Süryani Katolik, kalanı
Müslüman… [1914]
Qıllıṯ [Qelıṯ][1]
Platonun
kuzeyinde Mardin’den 30 km. mesafede 1000 kişilik bir yerleşimdir. 1500
metrelik bir tepenin yamacına kurulmuştur. Bağlar ve bahçeler arasındadır.
Köyün aşağılarında nehir kıyısında kavak, söğüt ormanı bulunur.[2] (Turabdinin cenneti) olarak adlandırılır.
Köyün merkezinde 7 yy’dan kalma eski bir Yakubi kilisesi Mar Yuẖanna bulunur.
Beş ruhban görevlidir. Halkın ¾’ü Hıristiyan’dır. 600 Yakubi, 100 Protestan, 60
Süryani Katolik’tir. Süryani Katolik kilisesi 1881’den kalmadır. Protestan
mabeti de aynı demirdendir. Halkın maddi durumu iyidir. Toprakları ve sürüleri
vardır. Hükümet Kürt ağaları saldırıya yöneltir. Hıristiyanlar kiliseye
sığınırlar. Canlı canlı yakılırlar. Aralarında 3 Yakubi ruhban vardır, bunlar
İbrahim Tomas, Mesud ve ‘Abdallah.[3]
Genç bir
Protestan evinin bacasından kaçarak katliamdan kurtulup, Mardin’e gider, papaz
Andreus’a Qıllıt’deki Protestan yerleşimin katliama kurban gittiğini anlatır.
Rajdiye, Mıǧajniye, Deraveriye[4] Kürtleri sabah erkenden saldırdılar. Papaz Ḫannuş
İbrahim evinin eşiğinde öldürüldü, yaşlı annesiyle birlikte silahı olan
köylüler evlerini korudular ama çoğu öldürüldü. Bir çok kadın ve çocuk
kaçırıldı, çok azı kurtuldu. Kürtler hükümete tehcir için yardım etmediler,
öldürüp, talan ettiler. Bu köy tamamiyle Hıristiyan’dı. (1/3 Protestan, 2/3
Süryani) 250 ev tamamen boşaldı. Kürtler evlere ve topraklara sahip oldular.[5]
Kildani
tanıǧın anıları[6]
“Qıllıth’de
yok edilen 60 aileden oluşan üçüncü kadın konvoyunun katliamından sonra bu anı
yer alır. Olağanüstü bir şiddet ve vahşetle infaz edildiler. Kürtler
kurbanlarına acımasızca saldırdılar. En sert kayaları bile duygulandırıp
hüzünlendiren bir görüntüde kadınlar uçurumun çevresinde boğazlanmış, çıplak
yatıyorlar, katiller kaynakta üstlerindeki kanı yıkarken sular kızarır. Onlara
göre ellerin bereketini arttırmaktalar bu hareketle. Daha sonra cesetleri suya
atarlar.
Ertesi gün bir Yörük oradan geçer. Kanla sulanan toprakları görür, inlemeleri duyar. Merak
edip sesin geldiği kuyu yönüne ilerler. Gördüğü dehşet uyandıran sahne şudur;
Kanlar içinde çıplak bir kadın kanlı, parçalanmış insan cesetleri üstündedir.
Önce irkilir geriler. Ama yalvaran bir ses duyunca durur. ‘cesur adam bu
zavallıya acı! Tanrı sana merhamet versin! Beni bu kuyudan çıkar, hayatımı
kurtar zira hala yaşıyorum!’ Adam insafa gelir abasını kadına atar örtünmesini
söyler sonra üzerindeki iple bir kement yapar bir ucunu kadına sarkıtır. Diğer
ucunu sağlam tutar elleriyle. Kadın asılır ve onu çeker çadırına götürür
besler, bakar, tedavi eder. Kadının yaraları çok derin değildir, iyileşir.
Tehcirin sonundan birkaç ay sonra onu Mardin’e götürür. Kadın orada kafilesinin
katliamını anlatır.”
Dipnotlar:
[1]
Günümüzde Dereiçi, Savur´un doǧusunda kaza. Al-quşara, (tr. B) s. 411.
[2] Hans
Hollerweger Turabdin, os. Cit. s. 142-149.
[3] S. De
Courtois mém. cit. s. 148 (Ray Jabre
Mouawad’ın kitabından alıntı).
[4]
Rajdiye, Mıǧajniye ve Deraveriye aşiretleri köken olarak Süryani, müslümanlıǧa
zorla geçtikten sonra kürtleşme ve araplaşmaya yöneldiler. Daha geniş bilgi
için bkz., Tan, Altan, Turabdin´den Berriye´ye, Aşiretler, Dinler, Diller ve
Kültürler, Nûbihar Yayınları, 2011. [ed.]
[5] Andrus
act. Ct. S. 100.
[6] Bkz.,
A. Sarafyan, çeviri, B.
Kaynak:
Yves Ternon: Mardin 1915 – Bir Yıkımın Patolojik Anatomisi, Belge Yayınları,
2013
yves-ternon-mardin-1915
No comments:
Post a Comment