09 Kasım
2014
Hangi
konuyu yazayım? Yırca'da kesilen 6 bin zeytin ağacı, Kader Ortakaya'nın son
mektubu, YÖK'te olanlar…
Eski
zamanlarda bazen şöyle başlardı köşe yazısı:
Daktilomun
başına oturdum, ben ona, o bana bakıyor!
Konu
sıkıntısı böyle ifade edilirdi.
Sonra yazı
gelir, daktilo tuşlarına takır tukur vurarak makinalı tüfek gibi yazma faslı
başlardı.
O yıllar
çoktan geçti.
Genç nesil
gazeteci milleti ne daktilo sesi, ne teleks tıkırtısı biliyor.
Artık
bilgisayar var.
Ve konu
kıtlığı hiç çekilmiyor.
Türkiye
gitgide öyle bir memleket hâline geliyor ki, sıkıcı bir an bile yaşanmıyor bu
topraklarda.
Hep
heyecan var!
Bir başka
deyişle:
Yazı
konusunda sıkıntı yok! Başını hangi yana çevirsen biri sana el ediyor, beni yaz
diye...
Ama bu da
bir güçlük yaratmıyor değil, yazayım da hangisini yazayım sıkıntısı ara sıra
kapıyı çalıyor.
Dün de
öyle oldu.
Bilgisayarımın
başına oturdum, ben ona, o bana bakışıyoruz.
Çünkü o
kadar çok konu var ki.
Hangisini
yazayım?..
'O zeytin
ağaçları benim evladımdı'
Hangi
konuyu yazayım? Yırca'da kesilen 6 bin zeytin ağacı, Kader Ortakaya'nın son
mektubu, YÖK'te olanlar…
Paylaş
Paylaş
Hürriyet’in
manşeti çarpıcı:
O ağaç
benim evladımdı!
Manisa’nın
Soma Yırca’sında bir termik santral yapımı için 6 bin zeytin ağacı kesilmiş.
Zeytinci
kadınların feryadı insanın yüreğini burkuyor.
Banu
Şen’in güzel haberindeki şu satırların altını çiziyorum:
“Termik
Santral yapılacak Yırca Mahallesi’ndeki zeytin ağaçları için 16 Eylül’den beri
nöbet tutan köylülere önceki gece Kolin Grubu’nun güvenlik görevlileri
saldırdı.
Dört
köylüyle bir avukat kelepçelendi. Dozerler 6 bin ağacı bir gecede kökünden
söküp attı. 80 yaşındaki nine, “Kesilen o ağaç benim evladımdı” diye ağladı.
Akşam
Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı verdiği ortaya çıktı ama kökünden
koparılan 80 yıllık zeytinler için artık çok geçti.”
Haberin
içine gömülmüş Latif Demirci karikatürü ise daha fazla bir şey yazılmasını
gerektirmeyecek kadar güzel.
Sevimsiz
koca bir adam, ağzındaki zeytin dalını sıkı sıkıya tutan beyaz güvercini
gırtlağından yakalamış, bas bas bağırıyor:
“Bıraak!..
Bırak diyorum şunu... Buraya termik santral yapacaz!..”
Kavga
etmemiz lazım
Hoyratlık
içimize işlemiş.
Bizde
devlet çarkları böyle dönüyor.
Acımasızlığın
damgasını vurmadığı yer yok gibi.
Başımızı
nereye çevirsek, yürek burkan adaletsizliklerle karşı karşıya kalıyoruz.
Hiç
değişmiyor.
Madenlerde
işçilerimiz cehennem çukurlarına gömülürken, devlet katlarındaki yolsuzluk,
hırsızlık karanlığa gömülüyor.
Devlet
düzenimiz ne yazık ki böyle.
Haksızlığın,
adaletsizliğin üstüne yürümüyor, insanımızı eziyor.
Sanki bu
alnımıza vurulmuş, sanki kaderimiz bu.
Oysa
değil.
Kavga
etmemiz lazım.
Kavga
edenler, başkaldıranlar da var.
Kader
Ortakaya Kobanê sınırında oluşturulan insan zinciri içinde vurularak öldürüldü
Kader
Ortakaya'nın son mektubu
Devlet
düzenimiz insanımızı eziyor. Sanki kaderimiz bu. Oysa değil. Kavga etmemiz
lazım
Paylaş
Paylaş
Bir mektup
okuyorum T24’te.
İçimi
hüzün kaplıyor.
Öldürülmeden
önce ailesine yazmış bu mektubu Kader Ortakaya.
Marmara
Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisi. Bu yakınlarda, Kobanê sınırındaki
insan zincirinde nöbet tutarken vurularak öldürülmüş.
Kader Ortakaya,
anne babasına mektubunda şöyle seslenmiş ölmeden önce:
Değerli
ailem;
Ben
Kobane’deyim.
Bu savaş
sadece Kobane’de yaşayan insanların değil hepimizn savaşı…
Ben
istiyorum ki bütün insanlar özgür ve eşit yaşasın.
Hiç kimse
bir lokma ekmek, başını sokacak bir ev için ömrü boyunca sömürülmesin.
Bunların
olabilmesi içinde savaşmak ve mücadele etmek gerekiyor.
Yıllardır
devletin bütün yaptığı olumsuzluklara sessiz kaldınız.
İnsanların
öldürülmesine, sokak ortasında gazlanmasına, Roboskî’deki gibi bombalanmasına
buna artık yeter deyin.
Ben
yanınızda olsaydım eylemlere katılmaya ve derneklere gitmeye devam edecektim.
Ben gelene
kadar mücadelemi size emanet ediyorum.
'Akademik
camia
susturulmuş'
sözü mü kızdırdı?
Ne yazayım
ki?
Tayyip
Erdoğan’ın demokrasi ve hukuktan yoksun ‘yeni Türkiye’sinin hızla en mümtaz
simgesi haline gelmekte olan Ak Saray görgüsüzlüğünü bir kez dilime
dolayabilirim.
Ama sıkıcı
da olabilir.
Veyahut,
Fatih Altaylı’nın adını zikretmeden bir eleştiri yazısından dolayı, “Bunlarda
hazımsızlık var, operasyon lazım” diyebilen Erdoğan’a ne kadar tahammülsüz
olduğunu hatırlatan bir yazı…
Altaylı
gerekeni zaten yazdı, deyip geçelim bu konuyu da…
YÖK’teki
değişiklik yazılabilir.
Prof. Dr.
Gökhan Çetinsaya birkaç gün önce başkanlık görevinde alındı.
Neden?
Çetinsaya’nın
görevdeyken şu söyledikleri Erdoğan iktidarının tepkisini çekmiş olabilir:
“YÖK
lağvedilerek, kötü hatıralarıyla birlikte tarihin derinliklerine gönderilmeli!”
“Susturulmuş
bir akademik camia var.”
Peki,
Erdoğan YÖK Başkanlığı'na kimi atamaya hazırlanıyor dersiniz?
Prof. Dr.
Yekta Saraç’ın adı öne çıkıyor.
Hani o
HaberTürk’teki Alo Fatih’in kardeşi…
Gökhan
Çetinsaya'nın alındığı YÖK Başkanlığı için 'Alo Fatih' olarak bilinen Fatih
Saraç'ın kardeşi Prof. Yekta Saraç'ın adı geçiyor
'Erdoğan
devleti' için sıra üniversitede
Erdoğan,
YÖK'ü kullanarak şimdi de üniversitede kendi ‘sivil kışla düzeni’ni hakim
kılmak istiyor
Paylaş
Paylaş
Tayyip
Erdoğan, görünen o ki, kendi ‘devlet’ini yaratmak için hiçbir engel tanımıyor.
Sıra
üniversitede.
12 Eylül
askeri yönetimin ürünü olan YÖK’ü kullanarak, kendi tek adam anlayışına göre,
şimdi de üniversitede kendi ‘sivil kışla düzeni’ni hakim kılmak istiyor.
Sorgulamanın,
eleştirel düşünmenin, bağımsız akıl yürütmenin köküne kibrit suyu ekmek istiyor
anlaşılan…
Kısacası:
Medyadaki
Alo Fatih hattından, şimdi de üniversitedeki Alo Yekta hattına…
İyi
pazarlar!
No comments:
Post a Comment