Kardeş
yüreğime, Kobane’deki ve Ortadoğu’daki can buğusu körpeciklerimize,
özlemlerimize…
tut-elimden
“Tut elimden”
dedi Aşk. “Özlediğinim ben senin; annenden, babandan, yarinden öte can bilip de
dirilttiğinim yüreciğinde.”
Susuverdin…
“Tut elimden”
dedi Aşk. “Çocukluğunum ben senin; yoksulluklardan, hoyratlıklardan, ölümlerden
öte bir yere gideceğiz seninle. Küçücük ellerinde vicdanın masmavi aynası
olacak. O aynada engin bir gökyüzü göreceksin yıldızlarla dopdolu.
Aldırmayacaksın bulutlara; bileceksin ki yerli yerindedir yıldızlar. Her bir
yıldız senden bir iz; sıcacık, naif izler… O izler ki, sende toplanıp bütünlüğe
erişince gökyüzünün kendisi olacaksın.”
Dalıverdin…
“Tut elimden“
dedi Aşk. “Kaderinim ben senin; gülüşün gibi, gözyaşın gibi, ürkekliğin gibi
serpiliveririm avucunun incecik çizgilerine. Merhametli ve sızılı bir yorgunluk
bırakırım sana; ne yana gidersen git, ne yana bakarsan bak beni görürsün bir
yağmur sonrası sakince beliriveren gökkuşağı gibi. Yükseliverirsin bana doğru;
seni dinler, seni anlar, seni duyumsayıp sarıveririm renklerimin arasına. Ben
ninni söylerim, sen uyursun; düşünde sihirli bir ses, tüm bilgece sözlerden
azade, seni kavuşturur sonunda Öz’ünün ışığına varan kutsal bir ahenge.”
Ağlayıverdin…
“Tut elimden“
dedi Aşk. “Mutluluğunum ben senin; taşa dokunsan kuş olur, güle sokulsan can
olur sana. Can’da yakınlaşıp bana, bende can’a yakın durursun her daim. Dünya
dediğin coğrafya maskelerin coğrafyasıdır. Benim gözlerimle bak kendine sen;
Aşk’ın gözlerinde duru bir coğrafyadır durduğun yer. Maskesiz, yalan dolansız,
insan eli değmemiş bir yer. Öyle bir yer ki, şu dünyaya katlanma sebebi sana;
bir ferah bakış, bir huzurlu ses, bir içten duruş ayandır o güzelim varlığına.”
Anlayıverdin…
“Tut elimden”
dedi Aşk. “Özgürlüğünüm ben senin; ellerde şiddet, yüzlerde sıkıntı, dillerde
kibir varken, bir kağıt gemiye binip kaynağını can suyumuzdan alan nehirlerden
geçeriz seninle. Bize bakanlar, kara parçaları görür de şaşırır; bir biz
seyrederiz nehrimizin çağıl çağıl akışını. Bir biz biliriz kağıt gemimizin
aslında ne kadar da büyük olduğunu. Tüm canların, tüm ayrı duranların sığabileceği
kadar geniş bir gemiye sahibiz biz; elin ilk kez bir kalemi kavradığı
zamanlarda, ilk çizgiyi çizdiğin kağıttan yapılmıştır o gemi.”
Gülümseyiverdin…
“Tut elimden”
dedi Aşk. “Emeğinim ben senin; düştüğün, düşeceğin yollar, aştığın, aşacağın
dağlar, çözeceğin sırlar beni gösterecektir sana. Aşında, ekmeğinde beni
hissedeceksin; yalnız kaldığında, korktuğunda ben yüreklendireceğim seni,
canından bezdiğinde ben can katacağım canına. Seninle bir yürümek istiyorum
ben; seninle bir olmak, sende çoğalmak istiyorum. İstiyorum ki aşk ile
yaşayasın sen; tenden, maddeden, cümle arzulardan öte, sulh ile, direnerek,
tertemiz yaşamalısın sen.”
Duyumsayıverdin…
“Tut elimden”
dedi Aşk. “Sevdiğinim ben senin; benden uzak düşenler anlamaz bunu. İçten içe
yaşattığın o yitik güzelliklerin emanetiyim sana, o yitik güzelliklerden
emanetsin bana sen. Uzat elini Küçüğüm, tut elimden…”
Tutuverdin…
No comments:
Post a Comment