KAYIP
KIZ
(Gone
Girl)
Yönetmen:
David Fincher
Senaryo:
Gillian Flynn
Görüntü:
Jeff Cronenweth
Müzik:
Trent Reznor, Atticus Ross
Oyuncular:
Ben Affleck, Rosamund Pike, Neil Patrick Harris, Tyler Perry, Carrie Coon, Kim
Dickens, Missi Pyle, Sela Ward, Patrick Fugit, Dave Clannon, Casey Wilson/
Amerikan filmi.
David
Fincher’in kadın yazar Gillian Flynn’nin büyük ilgi gören kitabından onun
bizzat yazdığı senaryoya dayanarak yaptığı uyarlama, gerçekten şaşırtıcı,
giderek başdöndürücü bir filme yol açıyor. Bir tür ‘kara film’ elbette... Ama
gerçekten kara, hatta kapkara. Ve hem sıradışı uzunluğuna karşın kendisini
büyük merakla izletmek, hem de sonra uzun zaman çıkmamak üzere belleklerimize
yerleşmek erdemlerini taşıyan...
Fincher’in
bu ayın Sight and Sound dergisindeki söyleşisinde de belirttiği gibi, bu biraz
Fatal Attraction- Öldüren Cazibe filmini andırıyor. Ama doğrusu sinema
tarihinde Çifte Tazminat’tan Temel İçgüdü’ye ‘femme fatale’ (ölümcül dişi)
motifini kullanan birçok film de akla geliyor.
Harvard
mezunu, New York’ta yaşayan, zekasıyla kültürü üst düzeyde, yarattığı ‘Amazing
Amy’ adlı çizgili kitaplar serisiyle özellikle kadınlar nezdinde büyük ün
yapmış olan Amy ve Missouri’nin temsil ettiği ‘derin Amerika’dan gelen yazarlık
heveslisi Nick Dunne, ideal çift olabilirler mi? Aralarındaki toplumsal ve
sınıfsal uçuruma rağmen?
Evliliklerinin
beşinci yıldönümünde ve çok kritik bir anda gireriz, onların yaşamına..Nick eve
geldiğinde eşi yoktur, ev iyice zarar görmüştür ve görünüşe göre Amy
kaçırılmıştır!.. Film ilerledikçe yer yer geçmişe döner ve hikayelerini
izleriz. Bir partide tanışıp konuşmaları öylesine bilgiç ve entelektüel
düzeydedir ki... İkisi de yazarlıkta, dışa dönüklükte ve hızlı sekste
birleşmişlerdir. Ve Amy’nin yaşlı ana-babasının, Nick’in de tedbirli
kızkardeşinin kötü öngörülerine karşın, pekala mutludurlar. Ah, bir de o çocuk
sorununu çözümleyebilseler...
Ama
anlaşılan işler giderek bozulmuştur. TV dizilerindekine benzeyen (ama daha
gerçekçi) bir kadın komiser ve çaylak yardımcısı, işin içinde iş olduğunu
sezerler. Mutfaktaki silinmiş yoğun kan, Amy’le yakınlaşmış bir kadın komşunun
suçlamaları, giderek Nick’in yavaş yavaş ortaya çıkan zalimliği ve gencecik
öğrenci sevgilisi, yine tipik bir ‘erkek cinayeti’ni gösterir gibi olur.
Üstelik işin içine ‘reality’ programlarıyla ünlü iki kadın TV şöhreti de girince...
Fincher,
hacimli romanı iki buçuk saatlik bir filme ustalıkla sığdırmış. Bunun için, iki
gözde bestecisinin ortak çalışmasıyla, filmi tül gibi saran bir müzik yaratmış.
Filmlerde devamlı müziği hiç sevmem, ama burada büyük başarıyla kullanıldığı
söylenmeli.
Filmin
entrikası büyük ustalıkla kurulmuş. Öyle ki, olayların nereye gideceğini
kestiremiyor, her dönemeçte şaşırıyorsunuz. Entrika da sanki kahramanları kadar
‘sofistike’, incelikli, entelektüel duruyor. Ve tempo yer yer biraz yavaşlasa
da hiç aksamıyor. Tüm final bölümü ise tek sözcükle muhteşem. Hem sinemasal
düzeyi, hem de içerdiği, zalim bir alay ve kan donduran bir ironiyle bezeli dramatik
yoğunluk açısından..
Bu
arada filmin bir başka ilginç yanı, ABD’deki tipik medya dünyasına özellikle de
TV’nin etkisine eğilmesi. Ellen Abott (Missi Pye) ve Sharon Schieber (NYCSİ
dizisinden Sela Ward) yönettikleri kadın programlarıyla o dev toplumu öylesine
etkiliyorlar ki...Ne yazık ki bizde Seda Sayan ve benzerleri ayni şeyi
yapamıyor. Ve film bu açıdan da TV- toplum ilişkilerini irdeleyen o ünlü
filmleri hatırlatıyor: A Face in the Crowd, Truman Show, Ed TV, vs.
Kadro
ise beklenmedik düzeyde iyi. Oyunculuğu hep tartışılan Ben Affleck’in böylesine
karmaşık bir kişiliği bu kadar iyi çizmesine şaşmaz mısınız? Ya bir türlü
zirveye çıkamamış bir Rosamund Pike’ın kompozisyonu, artık hiç unutmayacağımız
bir performans değil mi?
Tüm
yan oyuncular da öyle. Ki aralarında etkili bir rolde How I Met Your Mother
komedi dizisinin tanınmış oyuncusu Neil Patrick Harris de var.
Klasik
kara filmlere yepyeni bir halka eklerken, insan karakterinin içerdiği karanlık
uçurumlara da eğilen ve ayrıca keskin bir çağdaş ABD manzarası da çizmeyi
beceren önemli bir film.
Atilla
Dorsay
No comments:
Post a Comment