Kobanê’de
kent savaşı başladı. IŞİD saldırıları yoğunlaşarak artıyor. Türkiye ve
Kürdistan’da IŞİD’e tepki gösterenlere ise polis, asker ve Hizbullah
saldırıyor. Görgü tanıklarının aktardıklarına göre, polis Hizbullah yanlılarına
müdahale etmiyor. Hizbullah halkı silahlarla tarıyor. Kürt illerinde
gerçekleşen bu polis, asker ve Hizbullah saldırılarında en az on kişi yaşamını
yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.
İnsan
hayatını hiçe sayan saldırıların yanı sıra, Kürt illeri 90’lara aratmayan
olağanüstü hal (OHAL) uygulamaları ile karşı karşıya. Diyarbakır, Van, Batman,
Mardin, Siirt ve Muş’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Kobanê IŞİD,
Kürt illeri ise devlet kuşatması altındayken Barış İçin Kadın Girişimi Suruç’a
gitti. Gözlemlerde bulundu ve gözlemlerini aktarmak için İstanbul’a döndü. Kadınları
dönüşte Kadıköy’de ise gaz bombaları bekliyordu.
Suruç’a giden
kadın ekibinde yer alan feminist aktivist Ayşe P. bu ziyaretlerini,
izlenimlerini ve son sürece ilişkin değerlendirmelerini KaosGL.org’a anlattı.
Suruç
girişinde engellenmek istediklerini belirten Ayşe, ilçeye girebildiklerinde
büyük bir coşkuyla karşılandıklarını söyledi. Suruç’ta çok fazla Kobanêli
olduğunu ve dayanışma kampanyalarının çok önemli olduğunu vurgulayan Ayşe’ye
göre en temel ihtiyaçlar yiyecek ve kışlık ayakkabı.
Kadınlar
sınır köylerinde kaldılar. Oradaki insanların her gün seyretmek zorunda
kaldıkları savaşa birkaç günlüğüne şahit oldular. Ayşe, Kobanê’de süregiden
IŞİD saldırılarının sınırdan an be an izlenebildiğini söylüyor. Suruç’taki
kamplarda kalan Kobanêli kadınlar ise tüm bu saldırılara karşın geri dönmek,
evlerini savunmak istiyor.
Kan gölüne
dönen Ortadoğu’da, Rojava’nın hem kadınlar hem de gerçek anlamda seküler bir
yaşam için tek umut ışığı olduğunu vurgulayan Ayşe, “Kobanê’nin düşmesi
Ortadoğu ve Türkiye’de korkunç bir kadın düşmanlığının hükümranlığını ilan
etmesi demek olur. Ancak ben Kobanê’nin düşmeyeceğine tüm kalbimle inanıyorum”
şeklinde konuştu.
Kobanê
direnişine Batı’dan desteğin az olmasına ilişkin ise Ayşe şunları kaydetti:
“Laikliği savunan birisi neden Rojava’yı desteklemez? Bu akıl tutulmasıdır.
IŞİD gibi vahşi bir çetenin karşısında, ‘Ama onlar Kürtler’ demenin izahı yok.
Hitler dönemindeki Alman halkına benziyoruz şu anda.”
Barış İçin
Kadın Girişimi’yle birlikte Kobanê direnişi ile dayanışmak ve Suruç’ta
yaşananları gözlemlemek üzere Suruç’a gittin. Nasıl bir atmosfer karşıladı
sizleri?
Suruç’a
gidişimizi devlet engellemeye çalıştı. Suruç girişinde aracımız durduruldu. Biz
Suruç’a ana yoldan değil de başka bir yoldan dolaşarak girmek zorunda kaldık.
İlk önce belediyeyi ziyaret ettik ve dayanışma amacıyla getirdiğimiz
malzemeleri bıraktık. Suurç’a girdiğimiz andan itibaren ilk dikkatimizi
Kobanê’den gelenler çekti. Bütün sokaklarda Kobanê’liler vardı. Düğün salonları
ve kültür merkezleri yaşam alanlarına dönmüş durumda. Biz ilçeye girdiğimizde
halk büyük bir coşkuyla karşıladı.
Suruç’a
yerleşen sığınmacılarla dayanışma kampanyaları ne durumda?
Kürdistan’daki
belediyeler esas olarak örgütlüyor dayanışma kampanyalarını. Kobanê’den
gelenler zaten çok haklı olarak devlete güvenmiyor. Belediyeden ve Türkiye’nin
her tarafından dayanışma amaçlı malzemeler gidiyor. Bütün belediyeler gereken
desteği vermeye çalışıyor.
Sığınmacılar
açısından acil ihtiyaçlar nedir?
Şu anda en
temel ihtiyaç yiyecek. Yiyecek sıkıntısı başlamış durumda. Hala ABD ve
Türkiye’nin taşeronu IŞİD çeteleri saldırıyor. İnsanlar gelmeye devam ediyor.
Bir diğer ihtiyaç ise kışlık ayakkabılar. Özellikle çocuklar için ayakkabılar
önemli.
Siz orada
sınır köylerini de gördünüz, oralarda kaldınız. Kobanê’de yaşanan çatışmaları
sıfır noktasından izlediniz. Sınır köylerinde durum nedir?
Kobanê’nin
yansıması bir ölüm kalım meselesi. İzliyorsunuz çatışmaları sürekli. Top
atışları hiç durmuyor. IŞİD sürekli saldırıyor, YPG’liler de ellerinden gelen
her türlü direnişi sergiliyor. Devlet de sürekli sınır köylerine saldırıyor.
Her saldırdığında da IŞİD çeteleri Türkiye’den Rojava’ya sızıyor.
Bizim
kaldığımız köy de bir sınır köyüydü ama diğer köylere göre daha beride kalan
bir köy. Türkiye ve Kürdistan’ın değişik yerlerinden insanlar gelip günlük
nöbet tutuyorlar. Orada bir komün oluşturulmuş durumda. İnsanlar komün
yaşantısıyla hayatlarını sürdürüyorlar. Nöbetten gündelik hayata her şey
ortaklaşa yapılıyor. Barış İçin Girişimi olarak biz de sınırdaki yaşam nöbetine
katıldık.
Bir yandan
oradaki kadınlarla temas kurdunuz, onlarla konuştunuz. Savaşın yükünü en çok
çeken kadınların hali nasıl? IŞİD tehditi altında sınırdaki kadınlar ne
yaşıyor?
Kamplardaki
kadınlar kesinlikle Kobanê’ye geri dönmek istiyorlar. Devlete hiç güvenmiyorlar
ve tedirginler. Kobanê’de kalmış oğulları ve kızları var. Ne olursa olsun geri
dönmek istiyorlar. YPG’nin bu direnişi kazanacağını düşünüyorlar. Tek
istedikleri geriye dönmek.
Feminist bir
kadın olarak, Kobanê direnişi senin için ne anlam taşıyor? Kobanê düşerse ne
olur?
Bir kere
orada kadınların örgütlenmesi olan YPJ gerillalarının mücadelesi çok önemli.
Kadınlar aynı zamanda Ortadoğu’daki vahşete karşı direniyorlar. IŞİD’in en
büyük saldırıları kadınlara karşı. Tecavüz, köleleştirme, pazarlarda satılma…
Türkiye tarafından görülmeyen başka bir cephe de var orada. Kadınlar IŞİD’in
kadın düşmanı saldırılarına karşı direniyor. Bu anlamda çok önemli ve bizler
için de hayatî bir mücadeleden bahsediyoruz. Ortadoğu coğrafyasındaki kadınlar
için bir umut ışığı YPJ. Kobanê’nin düşmesi Ortadoğu ve Türkiye’de korkunç bir
kadın düşmanlığının hükümranlığını ilan etmesi demek olur. Ancak ben Kobanê’nin
düşmeyeceğine tüm kalbimle inanıyorum.
Kobanê’de
savaş, Kürdistan’da ciddi bir başkaldırı sürerken; Türkiye’nin batısında
yapılan dayanışma eylemleri Suruç’taki ve genel olarak sınır hattındaki
insanlara nasıl yansıyor? Bu direnişe nasıl katkı sağlanabilir?
Sokaklarda
olarak katkı sunulabilir. Bugün Kürt halkı bana kalırsa yalnız. Hiçbir devlet
Rojava’yı tanımıyor, desteklemiyor. Esas hedef Rojava’daki başka bir hayatı yok
etmek. Örnek olabilecek barış iklimini parçalamak istiyorlar. ABD de Türkiye de
Rojava’yı yok etmek istiyor. Rojava’yı yok etmek demek Ortadoğu’da başka bir
hayatın mümkün olduğu düşünü yok etmek demektir. Bir yanda özgür ve barış dolu
Rojava modeli; öte yanda kan ve vahşet içerisindeki Ortadoğu var. Türkiye’nin
batısında olan bizlerin görmesi gereken bu. Henüz böyle bir görme halinde
değiliz.
Türkiye’nin
dört bir tarafında eylemlerin olması çok sevindirici elbette. Rojava devrimi
tüm halkların eşit olduğu bir düzen. Buna sahip çıkmamız, Kobanê direnişini
büyütmemiz gerekiyor. İkinci olarak da Türkiye’ye gelmek zorunda kalan
Ezidiler, Türkmenler ve Kürtlerle dayanışmamızı göstermek gerekiyor. IŞİD
soykırımından kaçan bu insanlarla dayanışma kampanyaları hayati önem taşıyor.
Diyarbakır Belediyesi’nin kampanyasına destek olmak gerekiyor.
İki gündür
Kobanê için sokağa çıkanlara ciddi polis saldırıları oluyor. Son bilgilere göre
10’dan fazla kişiyi polis ya da Hizbullah çeteleri öldürdü. AKP Hükümeti’nin
Kobanê için sokaklara çıkanlara saldırılarını nasıl değerlendiriyorsun?
Türkiye’de
Kemalizm bitti deniyor ya, işte yenisi ve daha yeşili hükümet! Yeni Türkiye
eski Türkiye’nin aynısı. Meşhur Türk, Sünni, heteroseksüel erkek ittifakı
sürüyor. Muhafazakarlaşma ile birlikte ikinci cumhuriyet kuruluyor. Yeniden
yapılandırma süreci tam gaz devam ediyor. Ulusalcılarla AKP, söz konusu Kürtler
ve Rojava olunca ittifak halinde. Bir kırılma da yaşanıyor bir şekilde. Ama şu
andaki durum iç açıcı değil.
Tarihsel
olarak laikliği savunanların, Ortadoğu’da seküler denebilecek tek yapının inşa
edildiği Rojava’ya dönük tepkilerini nasıl yorumluyorsun? Destek verilmemesi
nasıl bir durum?
Kürt
meselesiyle alakalı. Her iki tarafın da; AKP ve ulusalcıların da ortaklaştığı
tek şey Kürtlere karşı olmak. Ermenileri zaten gönderdiler. Mesele şu anda
Kürtler ve özgürlük mücadeleleri. Kürt halkı bu durumu yutmuyor. Toplumsal
sözleşmesinin 3. maddesi laiklik olan Rojava devrimine sahip çıkmamak
Türk-Sünni ittifakı demek.
Gezi
direnişinde Kürtler ile Türkiye solu ve ulusalcılar arasındaki mesafelerin
aşıldığı söylendi. Sence durum nedir?
Mesafe hem
aşıldı hem aşılmadı. Sınırınızda IŞİD var ve IŞİD’e karşı durmuyorsunuz.
Ulusalcılık açısından da baksak; Türkiye’deki egemen İslamî yorum açısından da
baksak bu saldırılara karşı durmamak ancak akıl tutulmasıyla açıklanabilir.
Sadece kendi menfaatlerini düşünseler bile, Rojava ve Kobanê’ye, orada inşa
edilen yaşama sahip çıkmaları gerekiyor.
Biz Türklerin
kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Ben ne yapıyorum diye sormak gerekiyor.
Laikliği savunan birisi neden Rojava’yı desteklemez? Bu akıl tutulmasıdır. IŞİD
gibi vahşi bir çetenin karşısında, “Ama onlar Kürtler” demenin izahı yok.
Hitler dönemindeki Alman halkına benziyoruz şu anda. Ağır oldu belki ama
gittiğimiz nokta orası. Rojava devrimini sonuna kadar desteklemek dışında bir
seçeneğimiz yok. IŞİD’i besleyen AKP’ye karşı durmak da ancak Rojava’yı
sahiplenmekle mümkün!
No comments:
Post a Comment