RUKEN ŞAHAN YAZDI
Şu sıralar Kobane’yim. Dün Şengal, yarına Allah kerim.
Böyle direnirim daha çok kere. Ta ki sesim yettiğince. Duyulmaz olursa bilin ki
benden geçmiştir zulüm, gayrı size doğru…
Cinsiyetimize biçilen çetrefilli bir ömür zaten.
Rojava’dan yansıyanlar ise orada yaşananların yanında küçük kesitler yalnızca.
Bu yazıyı nerede, hangi koşullarda ve kim olarak
okuyorsunuz bilmiyorum. Beni ne kadar duyuyor, görüyor veya biliyorsunuz onu da
bilmiyorum. Şu sıralar pek çok haldeyim. Bir pazara satışa çıkarıldığımda
çoktan ölmüş olmayı dilemiş vaziyetteydim. Ben dediğime bakmayın fazlasıyla
çoğulum. 5 binin üzerinde sayılmış satışa sunulan varlığım. Nerede nasıl
olduğumuzu bilen yok. Ele geçirildiğimde sağ ve salimsem hala, tecavüze uğrayıp
öyle öldürülüyorum, cennete gitmemem adına. Helal dediler bize tecavüze, gaspa,
talana… Dağ bayır kaçıp kurtulamamışsam bu zulümden ve ölüm dahi düşmemişse
payıma zincirlere vurulup köle pazarlarına götürülüyorum sıra sıra.
Kara çarşaflara bakmayın, günlerce çırılçıplak
dolaştırıldım da karanlıklara gömercesine giydirildi bunlar. Sorarlarsa eğer
bunlar bizim yöresel giysilerimiz değil, bilin. Malum, Ezidi, Alevi’yiz biz…
Haa sanmayın ki çok eski zamanlardan kalmayım, sizinle aynı zaman diliminde
yaşıyorum şu an şu saatte. Yaşatılanlar ortaçağ zulümlerini hatırlatır ki,
tarih dediğimiz zaten yaşadığımız birikimler devamından başka ne ki! Sanmayın
öyle geçmişte kalır da dönmez geriye… Her anla iç içe yaşar tarih dediğin. Öyle
ki, kara çarşaflarla köle pazarları yaratılıp satılırız çağdaş internet yoluyla
her yana…
Tüm bunlar ve beteri için Ezidi, Alevi ya da düşman
bellenen başka bir inançtan olmakla da yetinilmez bizim coğrafyamızda.
Kürtseniz faydasızdır Müslümanlığınız bile. Görüldüğünüz yerde vurulup
parçalanmanız, diri diri kesilmeniz için yeterli sebeptir. Bakın ellerime
feryat figanıma, dudaklarım çatladı haykırmaktan, duymadınız mı sesimi?
Gençlerimize döktüğümüz gözyaşları henüz kurumayı bilmemişken bu çığlıklar
bebeleredir şimdilerde… O bebeler ki kimisi ölü anasının memesine yapışır da
bırakmaz. Kimi ah kimi nasıl anlatayım, hangisini anlatayım… Çoğunun üç beş
yılı bulmadı henüz dünyaya gözlerini açalı. Doğum sancılarının izleri karıştı
yürek ağrısına…
Bakın yıllardır çekilen onca eziyete, yoksulluğa, zulme
değildir feryadım. Şimdinin dağ gibi üzerimize yığılan kötülüğünedir çığlığım.
Adını siz koyun o kötülüğün. Ama bilin ki sesim duyulur ya da duyulmaz herkes
kendi bilir. Ben susup kalacak değilim öyle. Elime geçirdiğim her şey
silahımdır benim, kendi evimse artık mevziim… Belki nöbet tutanlar, yürekleri
bizimle atanlar bilir günlerdir her yaşta nasıl direndiğimi. Şu sıralar
Kobane’yim. Dün Şengal, yarına Allah kerim. Böyle direnirim daha çok kere. Ta
ki sesim yettiğince. Duyulmaz olursa bilin ki benden geçmiştir zulüm, gayrı
size doğru… (RŞ/ÇT)
14 Ekim 2014
No comments:
Post a Comment