Nasıl
olabilir?
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, Kobani’de Kürtler boğazlanmak üzere iken nasıl “politika”
konuşabilir?
Köşe
yazılarında, Facebook, Twitter gibi mecralarda “Kürtler beter olsun” gibi
laflar nasıl edilebilir?
Bu iki
silahlı cephenin karşılıklı savaşı falan değil ki! Bu bir FELAKET...
IŞİD, ele
geçirdiği kentlerde insanların bıçakla kafasını kesiyor. İnsanları çarmıha
gererek öldürüyor. Kadınları bacaklarından araca bağlayıp ikiye ayırıyor.
Binlerce kadını hayatları boyunca tecavüz edilmek üzere köle pazarlarında
satıyor. Çocukları “büyüyünce kâfir olurlar” diyerek kurşuna diziyor.
Bu, deprem
gibi, sel gibi bir felakettir.
Bir
felaket esnasında insanoğlu nasıl davranır?
1999
Marmara depremini unuttunuz mu?
Biz Yunan
halkına küfür etmekten ne zaman vazgeçtik? Yunanlı bir kurtarma görevlisinin
bina enkazından çıkardığı çocuğu kucağında taşırken gözyaşı döktüğü fotoğrafı
gördüğümüz anda barışmadık mı Yunanistan ile biz?
İki ülke
arasında bir daha asla kriz yaşanmaması tesadüf müdür?
O genç, o
çocuğu elinden geldiği hâlde kurtarmasaydı bu da savaş sebebimiz olmaz mıydı?
Kürtlerin
bugün yaşadığı trajedi karsısında “eyvah” dememiz, tüm gücümüzle
akrabalarımızın yardımına koşmamız gerekmez mi?
30 yıllık savaşı
bitirmeye çalışmıyor muyuz üstelik?
Hepimizin
savaşa dair haklı kızgınlıklarımız olsa da bir genç bile ölmesin artık diye
bağrımıza taş bastığımız günlerde değil miyiz?
Kürtler
IŞİD’in eline düşünce olabilecekler karşısında bir fikriniz var mı?
Öyle bir
durumda birbirimizin yüzüne bir daha nasıl bakarız?
Öcalan
barış için bin tane mektup yazsa dahi Kürd’ün yarasına ilaç olacak bir merhem
bulabilir miyiz?
Hepimizin
vergisiyle bizlere sorulmadan alınıp duran o savaş makineleri, Kobra helikopterler,
F16 uçaklar falan sadece Kürtlere ateş etmek için mi var?
Kobani’yi
kuşatanları Avustralya uçakları gelip vuruyor da bizimkiler niye harekete
geçmiyor?
Sadece
sivillerin sınırdan geçişine izin vererek üzerimize düşeni yaptık mı sayıyoruz?
Şu anda
Kobani’de eline keleş geçirip direnmeye çalışan binlerce genç kadının, erkeğin
daha dün sıradan hayatları olan siviller olduğunu bilmiyor muyuz?
Barışmak
için hayatın bizlere dayattığı bu garip imkân karşısında “bir daha asla
barışamamak” riskini nasıl sinemize çekebiliyoruz?
Ne yazsam,
ne söylesem anlamsız buluyorum, böyle bir felaketin karşısında yapılması
gerekeni hatırlatmayı fazla görüyorum.
Bu zaten
bilinir, gereken yapılır diye düşündükçe günler geçiyor ve ölüm adım adım
Kobani’ye yaklaşıyor.
Van
depreminden sonra ortalığa saçılan ırkçılığı el birliğiyle yok sayıp,
utancımızdan bir daha o konuyu hiç açmadıydık ya.
Bu defa
yapamayız.
Bir daha
asla unutamayız.
Bugün
Kürtleri tutmazsak yarın Kürtlerle beraber yaşayamayız.
Hemen
davranmalılar.
Çok az
zamanımız kaldı çünkü...
08
Ekim 2014 Çarşamba
Hayko
Bağdat
No comments:
Post a Comment