On gün
önceydi.
Diyarbakır’da
yolum yine Gâvur Mahallesi’nden geçti.
Sabah
vakti erken daracık, kargacık burgacık taş sokaklarda dolaşırken, kendimi Surp
Giragos Kilisesi’nin önünde buldum.
14.
yüzyıldan kalma bir Ermeni kilisesi.
Restore
edilmiş hâlini ilk kez görüyorum.
Upuzun
kulesi de dikilmiş.
Soğan başlı
bir kule.
“Bu kuleyi
1915’te Nurettin Paşa’nın topları yıkmış…” diye anlatıyor Şeyhmus Diken, “Sarı
pirinçten 128 kiloluk çanı da Moskova’da dökülüp getirildi.”
Avluda in
cin top oynuyor.
Sükûnet.
Arada bir
uçuşan güvercinlerin kanat çırpıntıları bozuyor sessizliği.
Duvarın
dibindeki masalardan birine oturuyoruz.
Dalıyorum.
Son Ermeni
Anton Dayı
Diyarbakır’da
sabah vakti daracık taş sokaklarda dolaşırken, kendimi Surp Giragos
Kilisesi’nin önünde buldum. 'Bu kuleyi 1915’te Nurettin Paşa’nın topları
yıkmış” diye anlatıyor Şeyhmus Diken
Kilise bir
zamanlar haraptı, dört duvardan ibaretti.
2001 yılı
olmalı.
Yine bir
Diyarbakır sabahında kendi başıma dolaşırken yolum tesadüfen düşmüştü Surp
Giragos Kilisesi’ne.
Bahçeye
girip etrafa bakınırken görmüştüm onu.
Yapayalnız
bir hâli vardı.
Sabahın
sessizliğinde oturmuş cigarasını tüttürüyordu.
Dalıp
gitmişti, taburenin ya da buraların diliyle
kürsünün üstünde.
Kilisenin
içinde yüksek otlar bitmiş, bazı pencereler de tuğlayla örülü.
Şaka gibi,
kapısında da koca bir kilit asılı.
Öylece
oturuyordu kapının eşiğinde.
Hâli
garip, hüzünlüydü.
Yalnızlığı
içimi acıtmıştı.
“Kim o?”
“Anton
Dayı. Son Ermeni, yıllar önce buraya, kiliseye sığındı.”
İsmi,
Anton Zor.
Kilisenin
bahçesinde eskiden papazın yeri olan iki göz odada yaşıyor.
1934
doğumlu.
Çok daha
yaşlı gösteriyordu.
Yüz
çizgileri öylesine derindi ki...
İçini çeke
çeke, dili tutukluk yaparcasına konuşuyordu.
'Herkes
gitti bir ben kaldım'
Soğan
başlı kulesi 1915'te Nurettin Paşa'nın toplarıyla yıkılmış Surp Giragos
Kilisesi restore edilmiş
Soğan
başlı kulesi 1915'te Nurettin Paşa'nın toplarıyla yıkılmış Surp Giragos
Kilisesi restore edilmişAnton Dayı içini dökmüştü bana:
“Buraların
çocuğuyum ben... Herkes gitti, toprak oldu, bir ben kaldım.”
Tekrarlıyor:
“Herkes
gitti!”
Yalnızlığını
sürekli vurgulamıştı.
“Ben bir
başıma kaldım. Amca oğlu Diran da on sene var, gitti Amerika’ya. Herkes gitti,
bir ben kaldım meyhane köşelerinde...”
Gülmüştü.
Buruk
gülümsemesi gözümün önüne geliyor.
Ağzında
tek tük sapsarı diş kalmış.
“Babamı
hiç görmedim” demişti Anton Dayı, “Semerciymiş. Benim mesleğim kalaycılık.
Tansiyon başıma vurdu, bıraktım.”
Anton
Dayı, Bağ-Kur emeklisi.
“Hiç
evlenmedim” demişti Anton Dayı, “Kardeşimle ben hep annemize baktık, anacığım
hep hastaydı.”
İçeriden
bir fotoğraf getirmişti.
Siyah
beyaz bir fotoğraf, bir kadın fotoğrafı.
“Bak bu
anacığım, Hanım Zor.”
Fotoğrafı
benim elime vermemiş, gösterirken sıkı sıkıya tutmuştu.
Hayatta
son kalan en kıymetli varlığı olduğu için belki de...
“Kardeşim
Garabet’le hep ona baktık. Hastaydı anacığım. O da öldü, kardeşim Garabet de.
Bir başıma kaldım.”
Gözleri
dolmuştu Anton Dayı’nın.
Yanaklarından
sicim gibi gözyaşı süzülmüştü.
Vedalaşırken,
“Anton Dayı, Allah kolaylık versin” demiştim.
İçini
çekmişti:
“Felek
bana yüzünü çevirmiş…”
Anton
değil, Anto Dayı olduğunu daha sonraki yıllarda öğrendim.
Son
yıllarını İstanbul’daki Surp Pırgiç Hastanesi’nde geçirdikten sonra 2012’de
yapayalnız hayata veda etmişti.
Gerçek
adı, Antranik Zor’du.
Asıl adım
ise Aram Kaçıkyan… Uzun yıllar Ermeniliğimizi sakladık
'Uzun
yıllar Ermeniliğimizi sakladık'
Bahçeye
girip etrafa bakınırken görmüştüm onu. Yalnızlığı içimi acıtmıştı. 'Herkes
gitti bir ben kaldım' demişti 'son Ermeni' Anto Dayı
Geldi,
yanımıza oturdu.
“Hastanedeyken
Anto Dayı’ya birkaç sefer tütün göndermiştim” dedi.
Siması
yabancı değildi.
“Köyler
yakılmaya, boşaltılmaya başladığında, 1993’te Lice’den göç ettik. Anto Dayı,
nur içinde yatsın, kilisenin bahçesindeki bir göz odaya yerleşmemize izin
verdi. Ailem ve beş çocuğumla birlikte burada yaşamaya başladık.”
Yıllar ve
yıllar önce kilisenin bahçesine girdiğimde, bahçede oynayan çocuklar, leğende
çamaşır yıkayan beyaz yemenili genç kadın gözümün önünde canladı.
Bunları
anlatınca, “Seni şimdi hatırladım abi, sonra da gazetede yazmıştın” dedi.
Anto Dayı,
'Herkes gitti bir ben kaldım' diyordu
Anto Dayı,
'Herkes gitti bir ben kaldım' diyorduEşinin Zaza olduğunu, çocuklarının
inşaatlarda çalıştığını anlatıyor, laf arasında Anto Dayı’nın da Diyarbakır’ın
Çermik ilçesinden olduğunu söylüyor.
Kilise
avlusunda sabah kahvelerimizi içerken devam ediyor:
“Benim
adım Lice’den göç ettiğimde Behçet’ti. Asıl adım ise Aram Kaçıkyan… Çok uzun
yıllar Ermeniliğimizi sakladık. Müslümanlaştırılmış Ermeniler yani… Bir dedem,
bir de kızkardeşi kurtulmuş soykırımdan…”
İyi
pazarlar!
Hasan
Cemal
No comments:
Post a Comment