sen buzul
mavi, sen kaç yılın aynalı dolapları
kırılan
bardakları elbiselerin ve çocukları
lekesiz
gözleriyle ne kadar maviyse o kadar hiç konuşmadıkları
sen buzul,
sen devamlı, sen...
yaklaş
bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
bana
sessizlik et, düğümle saçlarımı
çözülsün
bu kartopları, gece yanan fırınlar, içimin sayıları
akıt
kanımı biraz, kimse hiçbir şey söylemesin
kimse
artık hiçbir şey söylemesin
bana
yalnızlık et, birleştir yalnızları
sen buzul,
sen devamlı, sen…
sen kaç
yılın aynalı dolapları
kim bilir
neydi biraz bir yüzü dünyadan çıkardıkları
bir şeyi
hiç sevmedikleri, sevince tekrarladıkları
yani bir
yaşam gibi yaşattıkları ölümü, korunamadıkları
dökül
artık, çözül artık ve akıt bütün kanları
büyüt en
büyük şeyi
bize
yalnızlık et, birleştir yalnızları
yeni bir
kan ol, getir en yeni anlamları
bomboşuz,
korkuyoruz da... bunu anlatmak için şehirde bayram vardı
öyküler
vardı dergilerde, beyaz fareler, can sıkıntıları
bir gün ki
şehir yandı, şimdi hiçbir şey anlatılmasın
artık
hiçbir şey anlatılmasın
denilsin,
soğumuş ceylanların ateşten dilleri kaldı.
sen
kaldın, bir de sen ey buzul mavi
bizi bul,
bizi yarat, bize güzellik et şimdi
bomboşuz,
korkuyoruz da.. ve kemikleri bunlar gökyüzünün
altında
öyle tedirgin ilk çocukları ölümün.
No comments:
Post a Comment