06 Ekim 2014 Pazartesi
Birinci
Körfez Savaşı’nın en dikkat çeken yönlerinden biri, CNN’nin savaşı canlı olarak
evlerimize taşımasıydı. Daha sonra birçok savaşta benzer durumlar yaşandı.
Hatta Somali’ye çıkartma yapan uluslararası güçleri sahilde kalabalık bir medya
ordusu karşılamıştı.
Sosyal
medyanın ve buna bağlı olarak “yurttaş gazeteciliği”nin gelişmesiyle
birlikteyse artık savaşlar hakkında birçok farklı kanaldan haber alma imkanı
doğdu. Bunu en net olarak Kobani direnişinde gözlüyoruz. Kobani haberleri
sadece savaşan tarafların sözcüleri veya gazetecilerden gelmiyor; direnişçilere
destek için Suruç’a giden yurttaşlar görüp duyduklarını ve tabii
hissettiklerini anında sosyal medya üzerinden aktarıyorlar.
(IŞ)İD’in
inadı
Kobani’yi
savunan PYD/YPG mensupları ve Kobanililerin ve onlara destek verenlerin
motivasyonunu anlamak zor değil, fakat ilk defa bu kadar etkili bir direnişle
karşılaşan (IŞ)İD’in, Suriye ve Irak’ta kontrolünde tuttuğu yerleri de riske
atarak bu kentte neden bu kadar ısrarcı olması fazlasıyla garip. Sadece Kobani’nin
stratejik önemiyle açıklanabilecek bir durum mudur bu? “(IŞ)İD işi inada
bindirdi” demek yeterli olabilir mi? Olayı “Kürt düşmanlığı” ile açıklamaya
kalkmak, en azından (IŞ)İD içinde çok sayıda Kürt de bulunduğu için inandırıcı
olmaz. Daha çok (IŞ)İD’in, PYD/YPG,
onlardan hareketle PKK/Abdullah Öcalan’ın seküler ideolojisini bölgede
kendisine alternatif, dolayısıyla düşman gördüğünü düşünebiliriz.
Koalisyonun
cimriliği
Kobani
direnişi anbean dünyanın gözü önünde sürüyor. Tarafların ağır silahlar konusundaki
bariz eşitsizliği de çıplak gözle görülüyor. Fakat sırf (IŞ)İD ile mücadele
etmek amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon ise, bu eşitsizliği (IŞ)İD
aleyhine değiştirebilecek hamleler konusunda nedense pek cimri davranıyor.
Koalisyonun, (IŞ)İD’in bu kadar yoğunlaştığı bu bölgeye aynı ölçüde
yoğunlaşmamasının sırrı hâlâ anlaşılabilmiş değil.
(IŞ)İD ile
PKK’yı eşitlemek
Koalisyonun
bu tutumuna Kürt siyasi hareketinin sözcüleri büyük ölçüde Ankara’nın neden
olduğuna inanıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın (IŞ)İD ile PKK’yı eşit görüp
göstermesinden hareketle, siyasi iktidarın, her iki tarafın da birbirini
tüketeceği uzun süreli bir savaştan yana olduğunu düşünebiliriz. Ancak bunun
hiç de gerçekçi ve dolayısıyla sürdürülebilir bir tavır olmadığı açıktır.
Çünkü:
1) Kobani
olayı PKK’yı çoktan aşmış durumda ve tüm Kürtleri birinci derecede yakından
ilgilendiriyor. PKK nüfuzu nedeniyle Kobani direnişine mesafeli durduğunuzda
sadece PKK’yı değil tüm Kürtleri karşınıza almış oluyorsunuz.
2) Türkiye’nin
de sonradan dahil olduğu uluslararası koalisyonun PKK gibi bir önceliği yok,
hatta PKK çizgisindeki savaşçıların Irak ve Suriye’de (IŞ)İD’e karşı
savaşmalarından hiç de şikayetçi değiller.
3) Hükümet
PKK ile çok kritik bir çözüm süreci yürütüyor. Bu süreci sadece Anadolu ile
sınırlamanın imkanı yok. Ankara, süreci Irak ve Suriye’de Kürtlerin
durumlarıyla irtibatlandırmadan sürdürmeye kalkarsa elinde hiç ama hiçbir şey
kalmayabilir. Kürtlerin kalbini Suriye’de kırıp Türkiye’de kazanamazsınız.
PKK’yı (IŞ)İD
eliyle hizaya getirmek
Önceki gün “
Kürtler Kobani’de kaybederse Türkler kazanmış mı sayılacak?”
(http://rusencakir.com/Kurtler-Kobanide-kaybederse-Turkler-kazanmis-mi-sayilacak/2903)
diye sordum ve şaşırtıcı sayıda “Evet, tam da öyle!” cevabı aldım. Sahiden
bazıları PKK’ya yönelik hırs ve intikamlarını (IŞ)İD’e havale etmiş durumdalar.
Fakat şunları kabul etmiyor veya etmek istemiyorlar:
1) Tekrar
olacak: Kobani direnişi PKK’yı çoktan aştı. Burada (IŞ)İD’i desteklemek açık
bir şekilde Kürt düşmanlığıdır.
2) Bir
insanın, Kobani’de katledilmesine cevaz verdiği Kürtlerin yüzüne Türkiye’de de
bakması da mümkün olamaz.
3) Kobani’de
direnişin sonu ne olursa olsun Kürtlerin kaybedip (IŞ)İD’in kazanması şu
saatten sonra zaten mümkün değil.
Ruşen Çakır
No comments:
Post a Comment