Sunday, 5 October 2014

Savaşta Çiçekler Açmaz

    Güneş Kara

Tüm çiçeklerin mevsimi vardır. Yalnızca yaz günlerine has çiçekler olduğu gibi kış çiçekleri de vardır. Arsızca her mevsim çiçeklenen bitkilere rastlamak mümkünse de çiçeksiz zamanların olduğunu da biliriz.

Çiçek açan yeşillikler baharın habercisi, yaşamın taze kokusunu taşır renklerinde. Evinde çiçek yetiştirenler bilir, sabah balkona çıkıp da saksıda yeni açmış bir çiçeği görünce yaşanan sevinç tüm güne yansır. O andan itibaren yüzünde bir gülümsemeyle dolaşır çiçeği gören kişi. Sanki geceden kalan karanlık ve hüzün bir anda dağılmış ve yeryüzü hayale kesmiştir. Hele bir de çiçeğin kokusunu içine çekmişse hayat, daha bir iştah açıcı daha bir şenlikli görünür her baktığı yerde.

Çiçek hayaldir, umuttur, vaattir, aşktır, mutluluktur, çocukluktur çiçek. Bir şeyin güzel olduğunu anlatmak için “çiçek gibi” deriz. Güzelliğin tüm halleri çiçektir. Koparmaya kıyamaz, sevmeye doyamaz bir haldir bizim çiçekliğimiz.

Bir yerde çiçekler açıyorsa yaşam sürüyor demektir. Doğumlar çiçekle kutlanır, aşklar çiçekle kutsanır. Bir beklentinin doğurduğu heyecana sarılan yürek çiçek açar ansızın. Mutluluk çocukların güller açan gözlerinde ışık saçar etrafına. Hep güneşlidir çiçeğin açtığı mevsim, hep güleç hep yeni.

Birden bulutlandığında gök, çiçekler saklanır, nefes alamaz olup sığınaklarına kaçarlar. Bulut karanlık getirir, şimşek korkusu taşır yüreklere. Çocukların kesik çığlıklarının sessizliğine boğulur evler. Sevinç kokusu kan kokusuna döner. Koku, zamanı keser atar ve tüm duyuları kör eder. Artık boşluktur hükümran. Sokaklar boş, eller boş, çocukların gözleri boştur. Karanlık bir kokuyla kaçan çiçekler açmaktan korkar olur ve yaprak dökmeye başlar.

Yürekleri darmadağın eden keskin bir sesle inen bombanın boşalttığı sokaklar karanlık kokusuyla öldürürken çiçekleri çocukları kana boyar. Artık hiçbir çiçek açmaz. Kaya kovuklarına geri kaçan beyaz çiçekler gibi annesinin kucağına kaçan çocukların kanlı bedenleri kaplar hala inadına görmeye devam eden gözleri. Bulut ölüm olup gökten yağmaya başladığında birer birer solmaya başlar çiçekler. Bahar bitmiştir, hayal, umut, gelecek bitmiştir, yarın yoktur artık.

Saymaya başlarız ölü bedenleri, üç, beş, on iki, otuz altı, elli iki. Sayılar arttıkça sesimiz kısılır. Çocukların yanına yatırılan anneleri sayarız bu defa, babaları, dedeleri, ağabeyleri. Koku dayanılmaz olur, kin ve intikam bürür gözlerimizi. Yaşadıklarımızı yaşatmak arzusuyla yanıp tutuşarak biz de onların çiçeklerini koparmaya başlarız. Sanki çiçeklerdir savaşan. Yarınımızı alanın yarını yaşamaya hakkı yoktur der katılırız idam mangasına. Kurşuna dizenleri kurşuna dizer, hep birlikte yuvarlanırız toplu mezarlara.

Kavganın savaştan bir ayrımı olduğunu unutarak değiştiririz boşalan şarjörümüzü. Bundan sonra ne çiçek, ne bahar, ne umut ne de çocuk görünür etrafta. Onlar kovuğuna kaçan solmuş yapraklar gibi anlamsızlaşır. Dökülür yapraklar toprağa birer birer. Son bir bahar yaşamadan kışa döner mevsim.

Kokusuz günlerin barut tadındaki sofrası kaplamıştır yeryüzünü. Çocukların adlarını kaybettiği bir zamandır yaşanılan. Onlar vatana gömülen ve bayrağa bürünen küçücük cesetlerden öte bir şey ifade etmezler. Diğerini de evet diğer çocuğumu da, adını unuttuğum diğer çocuğumu da sararım bu bayrağa diye yırtınan bir annenin insanlıktan soyunduğu, katilliğe büründüğü anlardan biridir bu. Gelincik tarlasında yürümenin hazzını bilmeyip, balkonda yetiştirdiği saksıdan ibaret sandığı çiçeği gibi sunar bin bir zorlukla doğurduğu can parçasını.

Dağlar küser insana, ağaçlar hışırtılarını keser, çiçekler solar her bir çocuk öldüğünde. Ama bayrak, ama vatan, ama toprak doymak bilmez bedenlere. Kan akışı sürer gider. Toprağa toprak katmak, gücü ve sözü yıkılmaz kılmak için tanrısal bakışlarıyla kılıçlarını kuşanan savaş başlatılmıştır bir kere. Kılıcı keskin olanın kazandığı, kazandıkça daha çok kan akıttığı toprakta çiçeklerin açmıyor oluşunu umursamaz tanrılığa soyunanlar. Korkudan başka bir şey olmayan tanrınınsa, tek bir sıkılı yumruk karşısında nasıl da param parça olduğunu bilmezlikten gelirler.


Çiçekler diyorum işte, çiçekler savaşta açmazlar. Umudun ve hayalin adına açılan çiçekler karanlığı tanırlar. Aşkı tanıyan, çocukluğu tanıyan, güzelliği, geleceği, baharı tanıyan ve sevinç kokan çiçekler yalnızca yaşam uğruna açarlar. Oysa savaş ölümdür ve savaşta çiçekler açmazlar.

http://fraksiyon.org/savasta-cicekler-acmaz/

No comments:

Post a Comment