by Burcu
Tarihi sil
baştan yazmak gerekir. Kadınlar olarak gereğini yapıyoruz, yapmaya devam
edeceğiz.
İtiraz
Eden, Direnen, Değiştiren, Değişen, Özgürleşen Kadın
Haziran
Ayaklanması'nda sokağa çıkanların yarısından biraz fazlasıydı kadınlar.
Yüzdeler topluma ve tarihe bir şey söylüyor. HES karşıtı direnişlerde
erkeklerin yan gelip yattığı kıraathaneleri basar bir kadın, haykırır: Dere
bizim, hayat bizim, yeşil bizim, su bizim! Antalya’da Ahmetler Kanyonu
direnişinde kadınlar nöbettedir. Yırcalı kadınlar zeyntinliklerini sermaye gasp
etmesin diye gece gündüz direnir. Kazova direnişinde kadın işçiler ön
saflardadır. Kıymet Teyze dozerin önüne durur, varlığıyla bir parkı kurtarır.
Emine Cansever sapanıyla alandadır, onunla hatırlanacaktır.
HES’lere
direnen kadınların Jandarmaya attığı taşlar, ekoloji mücadelesi uğruna köylü
kadınların evlerinin, köylerinin dışına çıkarak dayanışma kurması, hayatın
belirlenmiş katı kurallarını delip geçen şeylerdir. Kadının gündelik yaşamı
herhangi bir hak/mevzi mücadelesinde değişmektedir, çünkü kadının gündelik
yaşamın içinde belirlenmiş rollere hapsedilmişliği, en ufak bir mücadele
konusunda yerle bir olacak kadar zayıf, yapay ve hayata karşı bir kurgudur.
Öte
yandan, evdeki erkekten/erkeklerden şiddet gören bir kadının gündelik
yaşantısında verdiği bir mücadele türü de vardır. Bu mücadelenin birincil amacı
hayatta kalmaktır. Hane içinde şiddete/baskıya uğrayan kadın hayatının her anında,
şiddet yaşamından kurtulma üzerine planlar kurar. Akıl yürüterek, her türlü
ihtimali düşünerek, kendini ve varsa çocuklarını nasıl koruyacağını binlerce
kez tartıp biçerek deneyimler gündelik olanı.Gündelik yaşam, yine bir direnme
biçimine dönüşür.
Kadınlar
için yaşam hakkı, insan onuru, onların her saniye yeniden uğraşarak kazanması
gereken bir mücadele alanıdır. Bizim gündelik yaşamımız, aslında evrensele
seslenen bir tür destandır, hanelerde ayrı ayrı, aynı ortak kader yaşanır.
Toplum görmez, tarih yazmaz.
Yaşamın,
özgürleşmemizin ve hatta asgari varolma taleplerimizin bile karşısında, bir gün
DAİŞ (bilinen adıyla IŞİD) olacaktır; bir başka gün Bülent Arınç abuk subuk
konuşacak, kadın katillerine cesaret verecektir. Paraleli uzakta aramasınlar,
coğrafyamızda AKP’nin paraleli, tahrik indirimiyle salıverilen kadın katilleri
veya eli kanlı İslamcı çetelerden başkası değildir. Gericilik, ataerki,
İslamcı/dinci faşizm ve kadın düşmanlığı şovenizmle, “iffetsiz” kadınların
bedenine vurulan sıralı bıçak darbeleriyle, tacizle, tecavüzle, ekstrem ve
örtük biçimleriyle, parlementer siyaset ve gündelik yaşam kisvesiyle üzerimize
salındıkça, biz direnmeyi öğreniyoruz, bedeller ödüyoruz. Bir daha düşünelim,
bir tehdit/bir zihniyet/bir terör ve baskı aracı olarak DAİŞ ne kadar
sınırötesi, ne kadar hane içidir?Kobane’nin özneliği tarihe düştüğü not, biz
kadınların erişmek istediği söz, yaşam ve özgürleşme hakkı için verilen
mücadeleden, kadın mücadelesi geleneğinden uzakta olabilir mi?
Kobane’ye
Baktığınızda, Aynaya Baktığınızda…
YPJ’nin
Kobane direnişiyle, coğrafyamızda kadınların özneleştiği veya taraf haline
geldiği her türlü yaşam/hak mücadelesi arasında bir bağ, ortaklık, özdeşlik
bulunur. Kadınların Kobane direnişi gündelik hayatta fragmanlar halinde
yaşadığımız zulme, baskıya, prototipleştirmeye, kadın düşmanı şiddete karşı
verdiğimiz mücadelelerin konsantre/hızlandırılmış ve bir mevzide yoğunlaşmış
halidir. Bu direniş, o mevziden aslında dünyaya, insanlığa, kadınlara, tarihe
uzanır. Toplamımız ve özümüzdür. Yağmaya, talana, tecavüze, normalleştirilmeye
çalışılan faşist ve gerici şiddete, DAİŞ iğrençliğine, bayağılığına karşı
insani olan değerlere seslenen, belki de insanlığın en ileri noktasından
seslenen ve kökleşmesi, dünyayı bir hayli değiştirmesi kuvvetle muhtemel bir
kadın direnişidir Kobane.
Bir elinde
çocuğu, bir elinde silahıyla bir kadının fotoğrafını görüyorsunuzdur
bugünlerde. Ona iyice bakın, hafızanıza kazıyın. Çünkü bu resim, belirip
kaybolan bir ihtimaldi, bir heyula idi dünya için, şimdi zulümleri arttı ve
yine gerçeğe dönüşüverdi. Bu resim, artık biz kadınlara daha da yakındır. Çünkü
şiddet ve baskı tehdidi, birçok biçimde, yoğunlaşarak hayatın içinde biz
kadınların karşısına dikilmektedir. Çünkü biz kadınlar, direnmeden
yaşayamıyoruz. Hayatta kalmanın asgari şartlarından biridir kadınlar için,
direnmek.
Emperyalizmin
kaos stratejisinden, kana bulanmış bir zulüm coğrafyasından, evrensel bir
bakışla görebileceğimiz ihtimaller çıkıyor ortaya: düşüncesi bile korkutucu,
adeta laboratuvar ortamında üretilmişe benzeyen DAİŞ canavarlarının batıda
korku iklimi, doğuda kanlı bir zulüm biçiminde estirdiği terör dalgasını kıran
ve saçmaya çalıştıkları dehşeti, normalleştirmeye çalıştıkları aşırıcı şiddeti
boşa çıkaran tek şey, asıl etkili yöntem, sağalıyor ve alenileşiyor: Kobane
YPJ/Kadınların Direnişi!
Kendinizi,
gündelik hayatınızı, pastişleri ve fragmanları Kobane gerçeğinde bulun!
Aynaya
bakın ve o aynada Kobane’de direnen bir kadını görün. Evvelimiz, ahirimiz
oradadır. Kobane emsaliyle özdeşleştikçe güçleneceğiz. Ortadoğu coğrafyasında
aleni bir şiddet, zulüm ve çatışma ortamında devam eden bu “Ya özgürlük ya
tutsaklık savaşı”, (başka coğrafyalardaki) her kadının “Barış ortamındaki,
sakin” farz edilen gündelik yaşamında her gün, her saniye deneyimlediği ağır
ilerleyen toplumsal cinsiyet şiddetinin kompakt hale sokulmuş bir yansımasıdır.
Biz de aynı savaşı yavaşlatılmış koşullarda yaşıyoruz. Bu cins kırımının bir
savaş meydanı yok ama Türkiye’deki kadınlar olarak, biz de her gün
öldürülüyoruz. Bu bir kırımdır, bizi ağır ağır gömmeye devam eden ve ısrarla
adı konmayan bir kadın katliamıdır. Burada boşanmak isteyen kadınları öldüren
eşleri, yani Erkek Terör Örgütü, tıpkı DAİŞ gibi silahlanmış, kadın
özgürleşmesinin üzerine salınmıştır. Eşlerini öldüren erkekleri yargılamayan
bir hukuk sistemi, Ortadoğu’daki DAİŞ’i ortaya çıkaran döngüsel şiddet ve kaos
ortamının buradaki bir benzeridir. DAİŞ özenle hazırlanmış, muhtemel
işlevlerinden biri tatbik edilmek üzere, Ortadoğu’daki kadınların ve çocukların
üzerine salınmıştır. DAİŞ’in ağır silahlarına karşı direnen kadınların
olağanüstü koşullarda süren yaşamı, dünyadaki tüm kadınların olağan farz edilen
yaşam koşullarıyla benzerlik gösteriyorsa:
Aynaya
bakın! Kobane’de direnen bir YPJ savaşçısını görün aynada! Çünkü birbirimize o
kadar benziyoruz ki!
Hayır,
Kobane sadece bir mevzi değildir, bilhassa kadınlar için yeni bir dünya,
aklımızda her gün dolaşıp duran her türlü özsavunma ihtimalinin dışavurumudur.
Zulümleri
artsın! Tam karşılarındayız! Mücadele araçlarımız ve imkanlarımız çeşitlilik
göstermiştir, gösterecektir. Bugün Egeli kadının yağmacı eril devlet ve
sermayeye kaldırdığı sopadadır direnişimiz. Evli bir kadının bir son çare
savunma için kocasına kaldırdığı ekmek bıçağındadır hayatın direnişi.
Araçlarımız irademizin temsiline doğru çeşitlenebilir. YPJ’li kadının elindeki
silah, bir çatışmasızlık ortamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin
kurumlaştırılması için siyasi söze dönüşebilecektir. Bizim bir ortaklığımız,
dillendirilmeyen bir kadın paktı vardır dünyada: hayatta kalmak, hayatı
muhafaza etmek, özgürleşmek ve elimizdeki imkanlarla direnmek.
Layıkıyla
yapıyor, çoğu kez bedeller ödeyerek özgürleşmeye, tarihin çehresini
değiştirmeye devam ediyoruz.
İşte bu
yüzden Kobane bizim için bize kendimiz kadar yakın bir ihtimal, hatta belki de
bizim için “olması gerekendir”. Bir duruştur Kobane biz kadınlar için, umutla
bakabildiğimiz bir diğer/benzer bir varolma biçimidir.
Direnmeden
yaşanmıyormuş! Öyle olsun!
Biz
yaşamayı seçiyoruz.
No comments:
Post a Comment