Saturday, 4 October 2014

Direnmeden Yaşayamıyormuşuz, Zulmünüz Artsın!

   
by Burcu


 Tarihi sil baştan yazmak gerekir. Kadınlar olarak gereğini yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz.

İtiraz Eden, Direnen, Değiştiren, Değişen, Özgürleşen Kadın

Haziran Ayaklanması'nda sokağa çıkanların yarısından biraz fazlasıydı kadınlar. Yüzdeler topluma ve tarihe bir şey söylüyor. HES karşıtı direnişlerde erkeklerin yan gelip yattığı kıraathaneleri basar bir kadın, haykırır: Dere bizim, hayat bizim, yeşil bizim, su bizim! Antalya’da Ahmetler Kanyonu direnişinde kadınlar nöbettedir. Yırcalı kadınlar zeyntinliklerini sermaye gasp etmesin diye gece gündüz direnir. Kazova direnişinde kadın işçiler ön saflardadır. Kıymet Teyze dozerin önüne durur, varlığıyla bir parkı kurtarır. Emine Cansever sapanıyla alandadır, onunla hatırlanacaktır.

HES’lere direnen kadınların Jandarmaya attığı taşlar, ekoloji mücadelesi uğruna köylü kadınların evlerinin, köylerinin dışına çıkarak dayanışma kurması, hayatın belirlenmiş katı kurallarını delip geçen şeylerdir. Kadının gündelik yaşamı herhangi bir hak/mevzi mücadelesinde değişmektedir, çünkü kadının gündelik yaşamın içinde belirlenmiş rollere hapsedilmişliği, en ufak bir mücadele konusunda yerle bir olacak kadar zayıf, yapay ve hayata karşı bir kurgudur.

Öte yandan, evdeki erkekten/erkeklerden şiddet gören bir kadının gündelik yaşantısında verdiği bir mücadele türü de vardır. Bu mücadelenin birincil amacı hayatta kalmaktır. Hane içinde şiddete/baskıya uğrayan kadın hayatının her anında, şiddet yaşamından kurtulma üzerine planlar kurar. Akıl yürüterek, her türlü ihtimali düşünerek, kendini ve varsa çocuklarını nasıl koruyacağını binlerce kez tartıp biçerek deneyimler gündelik olanı.Gündelik yaşam, yine bir direnme biçimine dönüşür.

Kadınlar için yaşam hakkı, insan onuru, onların her saniye yeniden uğraşarak kazanması gereken bir mücadele alanıdır. Bizim gündelik yaşamımız, aslında evrensele seslenen bir tür destandır, hanelerde ayrı ayrı, aynı ortak kader yaşanır. Toplum görmez, tarih yazmaz.

Yaşamın, özgürleşmemizin ve hatta asgari varolma taleplerimizin bile karşısında, bir gün DAİŞ (bilinen adıyla IŞİD) olacaktır; bir başka gün Bülent Arınç abuk subuk konuşacak, kadın katillerine cesaret verecektir. Paraleli uzakta aramasınlar, coğrafyamızda AKP’nin paraleli, tahrik indirimiyle salıverilen kadın katilleri veya eli kanlı İslamcı çetelerden başkası değildir. Gericilik, ataerki, İslamcı/dinci faşizm ve kadın düşmanlığı şovenizmle, “iffetsiz” kadınların bedenine vurulan sıralı bıçak darbeleriyle, tacizle, tecavüzle, ekstrem ve örtük biçimleriyle, parlementer siyaset ve gündelik yaşam kisvesiyle üzerimize salındıkça, biz direnmeyi öğreniyoruz, bedeller ödüyoruz. Bir daha düşünelim, bir tehdit/bir zihniyet/bir terör ve baskı aracı olarak DAİŞ ne kadar sınırötesi, ne kadar hane içidir?Kobane’nin özneliği tarihe düştüğü not, biz kadınların erişmek istediği söz, yaşam ve özgürleşme hakkı için verilen mücadeleden, kadın mücadelesi geleneğinden uzakta olabilir mi?

Kobane’ye Baktığınızda, Aynaya Baktığınızda…

YPJ’nin Kobane direnişiyle, coğrafyamızda kadınların özneleştiği veya taraf haline geldiği her türlü yaşam/hak mücadelesi arasında bir bağ, ortaklık, özdeşlik bulunur. Kadınların Kobane direnişi gündelik hayatta fragmanlar halinde yaşadığımız zulme, baskıya, prototipleştirmeye, kadın düşmanı şiddete karşı verdiğimiz mücadelelerin konsantre/hızlandırılmış ve bir mevzide yoğunlaşmış halidir. Bu direniş, o mevziden aslında dünyaya, insanlığa, kadınlara, tarihe uzanır. Toplamımız ve özümüzdür. Yağmaya, talana, tecavüze, normalleştirilmeye çalışılan faşist ve gerici şiddete, DAİŞ iğrençliğine, bayağılığına karşı insani olan değerlere seslenen, belki de insanlığın en ileri noktasından seslenen ve kökleşmesi, dünyayı bir hayli değiştirmesi kuvvetle muhtemel bir kadın direnişidir Kobane.

Bir elinde çocuğu, bir elinde silahıyla bir kadının fotoğrafını görüyorsunuzdur bugünlerde. Ona iyice bakın, hafızanıza kazıyın. Çünkü bu resim, belirip kaybolan bir ihtimaldi, bir heyula idi dünya için, şimdi zulümleri arttı ve yine gerçeğe dönüşüverdi. Bu resim, artık biz kadınlara daha da yakındır. Çünkü şiddet ve baskı tehdidi, birçok biçimde, yoğunlaşarak hayatın içinde biz kadınların karşısına dikilmektedir. Çünkü biz kadınlar, direnmeden yaşayamıyoruz. Hayatta kalmanın asgari şartlarından biridir kadınlar için, direnmek.

Emperyalizmin kaos stratejisinden, kana bulanmış bir zulüm coğrafyasından, evrensel bir bakışla görebileceğimiz ihtimaller çıkıyor ortaya: düşüncesi bile korkutucu, adeta laboratuvar ortamında üretilmişe benzeyen DAİŞ canavarlarının batıda korku iklimi, doğuda kanlı bir zulüm biçiminde estirdiği terör dalgasını kıran ve saçmaya çalıştıkları dehşeti, normalleştirmeye çalıştıkları aşırıcı şiddeti boşa çıkaran tek şey, asıl etkili yöntem, sağalıyor ve alenileşiyor: Kobane YPJ/Kadınların Direnişi!

Kendinizi, gündelik hayatınızı, pastişleri ve fragmanları Kobane gerçeğinde bulun!

Aynaya bakın ve o aynada Kobane’de direnen bir kadını görün. Evvelimiz, ahirimiz oradadır. Kobane emsaliyle özdeşleştikçe güçleneceğiz. Ortadoğu coğrafyasında aleni bir şiddet, zulüm ve çatışma ortamında devam eden bu “Ya özgürlük ya tutsaklık savaşı”, (başka coğrafyalardaki) her kadının “Barış ortamındaki, sakin” farz edilen gündelik yaşamında her gün, her saniye deneyimlediği ağır ilerleyen toplumsal cinsiyet şiddetinin kompakt hale sokulmuş bir yansımasıdır. Biz de aynı savaşı yavaşlatılmış koşullarda yaşıyoruz. Bu cins kırımının bir savaş meydanı yok ama Türkiye’deki kadınlar olarak, biz de her gün öldürülüyoruz. Bu bir kırımdır, bizi ağır ağır gömmeye devam eden ve ısrarla adı konmayan bir kadın katliamıdır. Burada boşanmak isteyen kadınları öldüren eşleri, yani Erkek Terör Örgütü, tıpkı DAİŞ gibi silahlanmış, kadın özgürleşmesinin üzerine salınmıştır. Eşlerini öldüren erkekleri yargılamayan bir hukuk sistemi, Ortadoğu’daki DAİŞ’i ortaya çıkaran döngüsel şiddet ve kaos ortamının buradaki bir benzeridir. DAİŞ özenle hazırlanmış, muhtemel işlevlerinden biri tatbik edilmek üzere, Ortadoğu’daki kadınların ve çocukların üzerine salınmıştır. DAİŞ’in ağır silahlarına karşı direnen kadınların olağanüstü koşullarda süren yaşamı, dünyadaki tüm kadınların olağan farz edilen yaşam koşullarıyla benzerlik gösteriyorsa:

Aynaya bakın! Kobane’de direnen bir YPJ savaşçısını görün aynada! Çünkü birbirimize o kadar benziyoruz ki!

Hayır, Kobane sadece bir mevzi değildir, bilhassa kadınlar için yeni bir dünya, aklımızda her gün dolaşıp duran her türlü özsavunma ihtimalinin dışavurumudur.

Zulümleri artsın! Tam karşılarındayız! Mücadele araçlarımız ve imkanlarımız çeşitlilik göstermiştir, gösterecektir. Bugün Egeli kadının yağmacı eril devlet ve sermayeye kaldırdığı sopadadır direnişimiz. Evli bir kadının bir son çare savunma için kocasına kaldırdığı ekmek bıçağındadır hayatın direnişi. Araçlarımız irademizin temsiline doğru çeşitlenebilir. YPJ’li kadının elindeki silah, bir çatışmasızlık ortamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin kurumlaştırılması için siyasi söze dönüşebilecektir. Bizim bir ortaklığımız, dillendirilmeyen bir kadın paktı vardır dünyada: hayatta kalmak, hayatı muhafaza etmek, özgürleşmek ve elimizdeki imkanlarla direnmek.

Layıkıyla yapıyor, çoğu kez bedeller ödeyerek özgürleşmeye, tarihin çehresini değiştirmeye devam ediyoruz.

İşte bu yüzden Kobane bizim için bize kendimiz kadar yakın bir ihtimal, hatta belki de bizim için “olması gerekendir”. Bir duruştur Kobane biz kadınlar için, umutla bakabildiğimiz bir diğer/benzer bir varolma biçimidir.

Direnmeden yaşanmıyormuş! Öyle olsun!


Biz yaşamayı seçiyoruz.

No comments:

Post a Comment