by Caner
Bingöl
Bir
depremdi Kobanê ovasında Arîn Mîrxan, yeryüzünün bütün kadınlarını sarstı!
Kobanê’de
insanlık ve onur direnişi tüm görkemiyle sürüyor. Saldırıların ve direnişin en
şiddetli seviyeye ulaştığı bu günlerde göğüs göğse çarpışmalar yaşanırken
Kobanê’nin stratejik önemdeki Mîştenur tepesindeki IŞİD mevzisine onurlu bir
kadın savaşçı daldı. Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) takım komutanı Arîn Mîrxan
fedai eylem gerçekleştirerek onlarca IŞİD çetecisi caniyi savaş dışı bıraktı.
Arîn
Mîrxan’ın eylemi kadının tarihsel özgürlük yürüyüşünün günümüzde ulaştığı en
yüksek noktadır. Bir kadın dağıdır bu yürüyüşün mekânı… Doruğundaki kamaşık
ışığıyla karanlık bir gezegeni ışığa boğan bir dağdır burası. Eteklerine Rosa
Lüxemburg’un “Vardık, Varız, Varolacağız” pankartını astığı, Emma Goldman’ın
dans edebileceği hürriyet alanını açtığı, “eylem yeteneğimiz dışında hiç bir
şeyimiz yok” diyen Ulrike Meinhof’un yeteneklerini döktüğü, Sabahat Karataş’ın
karanfiller ektiği, Berîtan’ın şahince doruğundan uçtuğu, Sakine Cansız’ın
işkencehanelerden ‘ah’ etmeden geldiği ve Arîn Mîrxan’ın milyonlarca kadının
hıncını kuşanarak deprem yarattığı bir dağ…
Emperyalist-kapitalist
karanlık dünyanın binbir kılıklı şeytanlarına karşı cephelerde kahramanca
savaşan yüreklerin ‘arkasında’ olanlarız biz. Çokça gerisinde olanlarız. Sahip
olduğumuzu sandığımız tüm duyguların, ilişkilerin, nesnelerin, tüm bir
yaşamımızı dolduran şeylerin aslında bize sahip olduğunu anlayamayanlardanız.
Anlayıp da göremeyenlerdeniz. Görüp de cüret edemeyenlerden…
Bu yazının
amacı sitem etmek, sitemkâr olmak değildir. Arîn Mîrxan’ın ve yoldaşlarının bir
şifre fısıldadığı insanlık eylemini anlamaktır. Anlaşılması için zihin
birliğine açmak, kardeşçe kafa yormak ve olmak yolculuğudur. Zira onların
hikâyelerini anlatmaya çalışmak bu yazının haddi hiç değildir. Bunu tam
anlamıyla yoldaşlık mertebesini paylaşan insanlar yapabilir ancak…
Parmaklarım
dünyanın sömürü ve zulüm boyunduruğunu yargılayanlardan, onu parçalamak için
mevzilere atılanlardan bahsederken istemsizce titriyor. Eylemin ta kendisi olan
cüretli yürekler için sözcükler anlamını yitiriyor. Ve aslında onların
fısıldadığı şifreyi anlama yolculuğu burada; sözcüğün, sözün anlamını
yitirmesinde, artık bir eyleme dönüşmesi gereken insanın içinde, ta kendimizde
başlıyor. Kendine sitemkâr olmaya, kendini hırpalamaya ve kendi gibilerinin
hırpalanması için şifreyi bir başka yüreğe fısıldamaya dönüşüyor sözcükler…
Arîn
Mîrxan bir deprem oldu Kobanê ovasında. Başta yeryüzünün bütün kadın
yüreklerini sarstı. Onların zincirlerini yıprattı. Cin oldu aklına girdi. Sonra
düşmanlarının can evine saplandı. Yüreksiz olduklarını gösterdi. Ve bununla
bizleri sarstı, biz gibileri…
Karanlık
mevzileri parçalarken bir nar tanesi gibi dağılan bedeninden; ‘ey! özgürlük
isteyen insanlar, istemek yetmez onu almak için ayağa kalkın, yüreğinizi
kuşanın’ diye fısıldadı. Yürekleri sarstı…
Sarsılan
yüreklerde bir sorudur şimdi Arîn Mîrxan.
Özgürlüğe,
onurlu ve insanca yaşama özlem duyan her bireyin sırtını bu hakikat dağına
yaslayarak; onların fısıldadığı şifreyi yürekten yüreğe paylaşabileceği ve
ancak kendisine, yalnızca kendisine sorabileceği bir sorudur bu.
Durma
öyleyse sor!
No comments:
Post a Comment