Dorothy
Counts isimli 15 yaşında siyah bir kız, tamamen beyazların katıldığı bir okula
doğru giden korkunç bir patikada yürümeye başladı. Harding High (lise) isimli,
All-white-school’a katılan, ve bunu köleliğin daha yeni yeni sonlandırıldığı
bir yılda yapan o siyahi kız, alay eden bir erkek öğrenci topluluğuyla
karşılandı, üzerine tükürüldü, ve çöpler atıldı, sayısız lakap takıldı.
Charlotte
Observer adlı lokal bir gazetenin muhabiri Don Sturkey, ilerleyen dakikalarda
yaşanan iğrençlikleri sonsuzluğa kaydedecek olan deklanşörüne bastı, bastı,
bastı….
Fotoğraflar
sadece lokal kalmadı, bütün dünyadaki gazetelerde kendine yer buldu.
Yaşananlara ırkçılık, cinsiyetçilik, eşitsizlik, gurur, cehalet gibi isimler
koymak çok kolay. Asıl zor olan ne biliyor musunuz? Asıl zor olan, o çocukların
hepsinin de, yaptığı bütün işkenceleri çevrelerindeki yüzlerce yetişkinin
gözleri önünde yapması, ve o yetişkinlerin ağızlarını açıp tek bir kelime bile
etmemesini biliyor olmaktı. Belki de oradaki birkaç “gerçekten insan” olan
için, en zor olan buydu. Benim için öyle en azından.
Ve Dorothy
başını eğmedi. Hiç eğmedi. Bir kez bile. Ama sen eşcinsel kardeşim, başını
eğdin. Yorulduğunda, büyüdüğünde, yetişkinlerin gözleri önünde akranların seni
dışladığında, sen başını eğdin. Çünkü o an, yapabileceğin hiçbir şey olmadığını
anladığın andı.
Bir eşcinsel
olarak, savaşmayı bırakmak ne kadar zordorothy-counts-4 olursa olsun, “artık şu
anda, tam bu anın içinde” o savaşı bırakmalıyım, en azından o an için o savaşı
bırakmalıyım, çünkü başımı dik tutmaktan gerçekten yoruldum dediğin andı. Çünkü
yetişkinler, sana akranların tarafından yapılan işkenceden zevk alıyora
benziyorlardı. Elbette kendi adlarına utandıkları oluyordu ama, sonuçta toplum
içinde birini kurban etmek, çocuk yetişkin fark etmez, herkese biraz olsun
egolarını tatmin etmek için bir şans verir. Ve en Müslümanları, en Yahudileri,
en Alevileri, en Türkleri, ve en Kürtleri bile bunu kullanır. Hiç fark etmez. O
an siz kurbansınızdır. Ve bir nedeni yoktur.
Ama Dorothy
başını eğmedi. Ellerini çenesinin altına destek olarak koydu, ve başını dik
tuttu. Ellerini kullanmak zorundaydı, çünkü zorlanıyordu. Ve hemen yanı başında
biten o beyaz çocuk Dorothy’nin zorlandığından emin olmak istiyordu. İlerde
büyük bir şirkette güvenlik görevlisi olacak kadar zekiydi o beyaz çocuk en
fazla, çünkü başka kullanacak zekası yoktu, elinde değildi; ama elinde olan bir
şey vardı, o minik fasulye kadar beyniyle elinde olan ve yapabileceğinden emin
olduğu bir şey vardı: Dorothy’i kötü hissettirmek. Bunu yapabilirdi, ve yaptı.
Egosu tatmin oldu. Ve büyük ihtimalle eve gittiğinde babası ona bakıp gurur
duydu: Çünkü oğlunu da sonunda kendi değerleriyle, beyaz süpremistlik algısında
yetiştirmeyi başarmıştı.
Ama sen
başını eğdin. Ne zaman eğdiğini hatırlamıyorsun. Belki de lise sondaydın.
Üniversiteye hazırlanıyordun. Sanırım o gün… Evet hatırlıyorum o günü. Başını
eğdin o gün. Ağlamamak için kendini zor tuttuğunu hatırlıyorum. Kimse üstüne
çöp atmadı, ve sınıfın tamamı o iki arkadaşına katılmadı hayır, ama sen başını
eğmiştin. Çünkü yorulmuştun. O iki kişiye hocanın katıldığını gördüğün an, öyle
yorulmuştun ki, öyle ağırlaştı ki her şey… Dünya bir anda bir gezegen olmaktan
çıkmıştı senin için, cehennemden inen bir silüetti. Çünkü bir yetişkinin, hele
ki bunu yapma hakkı olan en son kişi, bir öğretmen olan yetişkinin bu adiliğe
katıldığı an, hayatında başını dik tutman gerektiği ve bunu başardığın tüm
anların içine gömülmüş, üstü örtülmüş bütün yorgunlukların bir anda ortaya
çıktı, ve o bir saniyede üstüne bindi. Omuzlarına oturdu, sert ve kabuklu
elleriyle başını okşamaya başladı, ve sonra da aşağı doğru bastırdı. Çoğunluğa
sakso çekmeni emreden bir çift el oldu yorgunlukların, ve başını eğdin. Çünkü o
ele dur demek için arkanı dönmen gerekiyordu, ve sen arkana dönemiyordun. Çünkü
yorulmuştun.
Dorothy
başını eğmedi. Ve şimdi 72 yaşında. Ve halen elegant, halen asil, halen
mükemmel Dorothy. Ve içi rahat, çünkü başını eğmedi.
Kahramanı
Superman, Batman olanlara ezik gözüyle bakmam bundandır. Süper güçleri olduktan
sonra herkes kötüyle savaşır. Önemli olan 1957’de, o patikadan öylesine dik
başla yürümektir. Siz Batmanci, babasından az sevgi gördü diye, bir iki tokat
yedi diye Superman babam olsun fantezisi kuran ve o süper güçlerin kendilerine
geçtiği gün kötülükle savaşmaya ant içen, ama süper güçleriniz olmadığı için
sokakta gördüğünüz kötülüklere ağzını açıp tek bir laf bile edemeyen korkaklar,
ve sizin süper kahramanlarınız, ve o kahramanları yaratan, kötülükle savaşmak
için süper güçlere ihtiyaçları olduğunu aptal ve zayıf çocukların beyinlerine
enjekte eden zihniyetiniz, ezikliğin ta kendisidir, ve yediğiniz dayaklar size
müstahaktır. Yalnızlığınız, hiçbir arkadaş gurubuna alınmamanız bu yüzdendir,
ve evet, size müstahaktır. BEN, olmayan zavallı yaşam tarzımı paklaması için
Big Bang Theory’lere ihtiyaç duymadım.
Teşekkür
ederim Dorothy, ben siyah değilim, ama ben de siyahım. Eşcinseller siyah
olmayabilirler, ama onlarda siyahlar. Ve aramızdan gerçekten insan
olanlar, sana gelen tükürüklerle
kalplerimizi yıkadık. Ki kalbimiz öyle atsın, öyle öfkelensin, öyle kan dolaşsın ki damarlarımızda…
Bir daha
yaşanmasın, ve aptal çoğunluk bir daha bunu yapamasın diye. Kendinizle gurur
duyun. Eşcinsel vardır, ibne vardır. Siz eşcinselsiniz. Kendinizi onlarla bir
tutmayın. Sizi seviyorum.
Nedim Karael
No comments:
Post a Comment