Tuesday, 23 September 2014

Siyahlar ve Eşcinseller



Dorothy Counts isimli 15 yaşında siyah bir kız, tamamen beyazların katıldığı bir okula doğru giden korkunç bir patikada yürümeye başladı. Harding High (lise) isimli, All-white-school’a katılan, ve bunu köleliğin daha yeni yeni sonlandırıldığı bir yılda yapan o siyahi kız, alay eden bir erkek öğrenci topluluğuyla karşılandı, üzerine tükürüldü, ve çöpler atıldı, sayısız lakap takıldı.

Charlotte Observer adlı lokal bir gazetenin muhabiri Don Sturkey, ilerleyen dakikalarda yaşanan iğrençlikleri sonsuzluğa kaydedecek olan deklanşörüne bastı, bastı, bastı….

Fotoğraflar sadece lokal kalmadı, bütün dünyadaki gazetelerde kendine yer buldu. Yaşananlara ırkçılık, cinsiyetçilik, eşitsizlik, gurur, cehalet gibi isimler koymak çok kolay. Asıl zor olan ne biliyor musunuz? Asıl zor olan, o çocukların hepsinin de, yaptığı bütün işkenceleri çevrelerindeki yüzlerce yetişkinin gözleri önünde yapması, ve o yetişkinlerin ağızlarını açıp tek bir kelime bile etmemesini biliyor olmaktı. Belki de oradaki birkaç “gerçekten insan” olan için, en zor olan buydu. Benim için öyle en azından.


Ve Dorothy başını eğmedi. Hiç eğmedi. Bir kez bile. Ama sen eşcinsel kardeşim, başını eğdin. Yorulduğunda, büyüdüğünde, yetişkinlerin gözleri önünde akranların seni dışladığında, sen başını eğdin. Çünkü o an, yapabileceğin hiçbir şey olmadığını anladığın andı.

Bir eşcinsel olarak, savaşmayı bırakmak ne kadar zordorothy-counts-4 olursa olsun, “artık şu anda, tam bu anın içinde” o savaşı bırakmalıyım, en azından o an için o savaşı bırakmalıyım, çünkü başımı dik tutmaktan gerçekten yoruldum dediğin andı. Çünkü yetişkinler, sana akranların tarafından yapılan işkenceden zevk alıyora benziyorlardı. Elbette kendi adlarına utandıkları oluyordu ama, sonuçta toplum içinde birini kurban etmek, çocuk yetişkin fark etmez, herkese biraz olsun egolarını tatmin etmek için bir şans verir. Ve en Müslümanları, en Yahudileri, en Alevileri, en Türkleri, ve en Kürtleri bile bunu kullanır. Hiç fark etmez. O an siz kurbansınızdır. Ve bir nedeni yoktur.

Ama Dorothy başını eğmedi. Ellerini çenesinin altına destek olarak koydu, ve başını dik tuttu. Ellerini kullanmak zorundaydı, çünkü zorlanıyordu. Ve hemen yanı başında biten o beyaz çocuk Dorothy’nin zorlandığından emin olmak istiyordu. İlerde büyük bir şirkette güvenlik görevlisi olacak kadar zekiydi o beyaz çocuk en fazla, çünkü başka kullanacak zekası yoktu, elinde değildi; ama elinde olan bir şey vardı, o minik fasulye kadar beyniyle elinde olan ve yapabileceğinden emin olduğu bir şey vardı: Dorothy’i kötü hissettirmek. Bunu yapabilirdi, ve yaptı. Egosu tatmin oldu. Ve büyük ihtimalle eve gittiğinde babası ona bakıp gurur duydu: Çünkü oğlunu da sonunda kendi değerleriyle, beyaz süpremistlik algısında yetiştirmeyi başarmıştı.

Ama sen başını eğdin. Ne zaman eğdiğini hatırlamıyorsun. Belki de lise sondaydın. Üniversiteye hazırlanıyordun. Sanırım o gün… Evet hatırlıyorum o günü. Başını eğdin o gün. Ağlamamak için kendini zor tuttuğunu hatırlıyorum. Kimse üstüne çöp atmadı, ve sınıfın tamamı o iki arkadaşına katılmadı hayır, ama sen başını eğmiştin. Çünkü yorulmuştun. O iki kişiye hocanın katıldığını gördüğün an, öyle yorulmuştun ki, öyle ağırlaştı ki her şey… Dünya bir anda bir gezegen olmaktan çıkmıştı senin için, cehennemden inen bir silüetti. Çünkü bir yetişkinin, hele ki bunu yapma hakkı olan en son kişi, bir öğretmen olan yetişkinin bu adiliğe katıldığı an, hayatında başını dik tutman gerektiği ve bunu başardığın tüm anların içine gömülmüş, üstü örtülmüş bütün yorgunlukların bir anda ortaya çıktı, ve o bir saniyede üstüne bindi. Omuzlarına oturdu, sert ve kabuklu elleriyle başını okşamaya başladı, ve sonra da aşağı doğru bastırdı. Çoğunluğa sakso çekmeni emreden bir çift el oldu yorgunlukların, ve başını eğdin. Çünkü o ele dur demek için arkanı dönmen gerekiyordu, ve sen arkana dönemiyordun. Çünkü yorulmuştun.

Dorothy başını eğmedi. Ve şimdi 72 yaşında. Ve halen elegant, halen asil, halen mükemmel Dorothy. Ve içi rahat, çünkü başını eğmedi.

Kahramanı Superman, Batman olanlara ezik gözüyle bakmam bundandır. Süper güçleri olduktan sonra herkes kötüyle savaşır. Önemli olan 1957’de, o patikadan öylesine dik başla yürümektir. Siz Batmanci, babasından az sevgi gördü diye, bir iki tokat yedi diye Superman babam olsun fantezisi kuran ve o süper güçlerin kendilerine geçtiği gün kötülükle savaşmaya ant içen, ama süper güçleriniz olmadığı için sokakta gördüğünüz kötülüklere ağzını açıp tek bir laf bile edemeyen korkaklar, ve sizin süper kahramanlarınız, ve o kahramanları yaratan, kötülükle savaşmak için süper güçlere ihtiyaçları olduğunu aptal ve zayıf çocukların beyinlerine enjekte eden zihniyetiniz, ezikliğin ta kendisidir, ve yediğiniz dayaklar size müstahaktır. Yalnızlığınız, hiçbir arkadaş gurubuna alınmamanız bu yüzdendir, ve evet, size müstahaktır. BEN, olmayan zavallı yaşam tarzımı paklaması için Big Bang Theory’lere ihtiyaç duymadım.

Teşekkür ederim Dorothy, ben siyah değilim, ama ben de siyahım. Eşcinseller siyah olmayabilirler, ama onlarda siyahlar. Ve aramızdan gerçekten insan olanlar,  sana gelen tükürüklerle kalplerimizi yıkadık. Ki kalbimiz öyle atsın, öyle öfkelensin,  öyle kan dolaşsın ki damarlarımızda…

Bir daha yaşanmasın, ve aptal çoğunluk bir daha bunu yapamasın diye. Kendinizle gurur duyun. Eşcinsel vardır, ibne vardır. Siz eşcinselsiniz. Kendinizi onlarla bir tutmayın. Sizi seviyorum.

Nedim Karael

No comments:

Post a Comment