Anarşist
düşünürlerin ilk kuşak temsilcilerinden Mihail Bakunin ile Karl Marx arasındaki
anlaşmazlık, anarşizm ve Marksizm arasındaki farklılığı da ortaya koyar.
Devrimci İlmühal’de var olan tüm dinsel, politik, ekonomik ve sosyal kurumların
yıkılmasını, özgürlük, akıl, adalet ve emek temelinde evrensel toplumun
kurulmasını savunarak Tanrı’yı reddettiğini açıklayan, mülkiyet karşıtı,
anarşist Bakunin, hayatının son yıllarında İsviçre vatandaşlığına geçmek için
orada bir ev satın almak zorunda kaldığında, polisin, resmî tutanaklara
“Michael Bakunin, rantiye” notunu düşmesi ise ironik olduğu kadar hazindir.
Moskova'nın
Tver eyaletinde, İtalyan mimarlar tarafından klasik stilde inşa edilmiş bir Rus
evindeyiz. Alexander ve Varvara Bakunin, dokuz çocuklarıyla birlikte, büyük ve
mutlu bir aile yemeğinin tam ortasındalar. Bir eksikleri var yalnız. O da şu
anda kapıdan girmekte... Yıl 1833, o sıralar on dokuzunda olan Mihail Bakunin
yemek odasına dalıp, beş yıldır görmediği ailesiyle kucaklaşıyor.
On dört
yaşında Topçu Okulu'na giden Mihail bu beş yıl içerisinde biriktirdiği -ve
biriktirmeyi alışkanlık haline getireceği- borçlarla geri dönmüştü. Öğrenciliği
sırasında ona evini açan Petersburg'daki halası ve eniştesinin sıkı disiplinine
boyun eğmeyen Bakunin’in, bu zafer havasıyla geldiği baba ocağında açacağı
isyan bayrağı, yaşlı Bakunin'i yaşamı boyunca huzursuz edecekti.
Mihail
Bakunin, dört kız kardeşinin lideri ve savunucusu olarak kız kardeşlerinin
daima kalbinde, babasının ise karşısında olacaktı. 1830'ların romantik ruhuna
sahip genç Bakunin için, “aşk, insanın yeryüzündeki en üst misyonuydu. Bir
insanın kendini aşksız vermesi, Kutsal Ruh’a karşı işlenmiş bir günahtı”. Kız
kardeşlerini bu günahı işlememeleri için sürekli olarak uyardı.
Uzun süre
İtalya'da eğitim görmüş, naif, kırılgan ve artık yaşlanmış baba Alexander'ın
oğluyla tartışacak, çocuklarının sevgisini kaybedecek gücü yoktu. Sonunda hep
hoş gören o oldu. En büyük çocuğuyla yaş farkı kocasından az olan annesi
Varvara, kocasının yanılmazlığına olan inancıyla her zaman onun yanında yer
almış, çocuklarının manevi ihtiyaçlarına, kocasına gösterdiği sempatiyi
göstermemişti. “Boş ve egoist bir kadındı ve çocuklarının hiçbiri onu sevmezdi”
diye yazacaktı Mihail Bakunin yıllar sonra.
Premukhino
kırsalı Bakunin ailesi için bir cennetti. Bütün kız çocuklar piyano, erkek
çocuklar keman çalıyor, İtalyan ve Alman mürebbiyelerden yabancı dil
öğreniyorlardı. Baba Alexander, Rousseau'nun “eğitimde yüzeyselliğe yer yoktur”
doktriniyle hareket ediyordu. Çocuklar evlerine ve birbirlerine tutkuyla
bağlıydılar. Bir mektubunda küçük erkek kardeşlerden biri olan Paul şöyle
yazar: “Biz Rusya'da, ama dupduru bir İtalyan göğünün altında doğduk ve
büyüdük. Çevremizdeki her şey, yeryüzünde bulunması güç bir mutlulukla nefes
alıp veriyordu”.
Mihail,
Premukhino'yu ve İtalyan göğünü arkasında bırakıp Petersburg'a geri döndü.
Fakat o artık genç bir delikanlıydı ve dersleri, artık toparlanamayacak kadar
kötüydü. Topçu okulundan çıkarılıp Polonya sınırında bir karakola gönderildi.
Premukhino'ya anadilinden daha iyi kullandığı Fransızcasıyla tutkulu mektuplar
yazmaya başladı: “İnsan toplum için yaratılmıştır. Bir insan için, onu anlayan,
neşesini ve üzüntüsünü paylaşan bir akraba ve dost çevresi gereklidir. Gönüllü
tecrit, hemen hemen egoizme eşittir ve bu egoist, acaba mutlu olabilmiş midir?”
Hayır, bu egoist mutlu olamamıştır. Fakat bir yolunu bulup mutlu olacaktır: Bir
daha dönmemek üzere topçu ocağını terk eder.
Baba evinde
askerden atılmayı bekleyen Mihail, ilk Rus romantiklerinden kabul edilen Nikola
Stankeviç ile tanıştı. O sıralarda Rusya “Dahin, dahin liegt unser Weg” (Oraya,
oraya, yolumuz o yoldur, Wilhelm Meister) nidalarıyla sarhoştu. Liderlik
özelliklerinden yoksun Stankeviç ise, Mihail'in handiyse bütün dostları ve kız
kardeşleri arasında cereyan edecek aşk ilişkisinin ilk kahramanı olacaktı.
Stankeviç kendisi gibi kırılgan, içine kapanık Lyubov'u romantik idealin
cisimleşmesi olarak görüyordu.
Kadınlar
tarafından oldukça çekici bulunan Mihail'in ise kadınlarla ilişkisi hep ruhsal
bir aşk olarak kaldı. O, “onların ruhlarının güzelliğini, duygularının
kusursuzluğunu sevdiği için, hiçbir şey, bu ‘basit, hassas ilişkiyi'
etkileyemezdi” diye yazmıştı bir mektubunda. Mihail'in seksüel durumu, edebiyat
tarihçileri tarafından, “annesinin hâkimiyetine duyduğu nefretin yol açtığı
psikolojik bir vaka” olarak açıklanır.
Kendisini
Kant okumalarına veren Mihail, dostu Stankeviç tarafından üç saatten fazla Kant
okumaması konusunda uyarılmıştı. Fakat “Kant'ın ruhuna vakıf olana kadar” huzur
bulamayacağını düşünüyordu. Artık ne askerlik ne de babasının yapacağını umduğu
devlet memurluğu umurunda değildi. “Disiplin, cesur ve hedefleri olan insanlar
için değil, korkaklar ve zayıflar içindi”. Mihail, cesur bir gençti. Arkasında
bıraktığı bir mektupla Moskova'ya hareket edip felsefe öğrenimine başladı.
Planlarına göre, babasından maddi destek talep etmeyip, geçimini matematik
öğretmenliği yaparak sağlayacaktı ki bu, sadece lafta kalacaktı.
1930'lar,
öğrenciler arasında üniversite sınırlarını aşan tartışmalarla sürüp
gitmekteydi: bir yanda Fransız sosyalistleri arasında taraf bulan Alexander
Herzen ve Ogarev çevresi, diğer yanda politikadan uzak duran, özgürlüğü
şairlerin ve filozofların satır aralarında arayan Stankeviç çevresi. Mihail
dostlarıyla birlikte Fichte'nin felsefesi üzerine yoğunlaşır, yoksul ve
sıkıntılı günler geçirir. Para bulamaz, bulduğundaysa arkadaşlarını en pahalı
restoranlarda ağırlar. Bohem çevrelerde bile yadırganacak kadar rahatsızlık
verici bir durumdur onunki. Ona, Gogol'ün Müfettiş'indeki otlakçı
Khelestakov’un adını yakıştırır arkadaşları. Mihail her zaman başını sokacak
bir yer ve borç alacak arkadaşlar bulur kendine. Kimi zaman hiç yapmadığı
çevirilerin parasını alır, (yayımcı sıkıştırınca kardeşlerine yaptırtmaya
çalışacağı ve asla teslim edemeyeceği çeviriler), Premukhino'ya duygu sömürüsü
devam eder. Kimi zaman başarılı olur ve babası bir miktar daha borcunu
kapatmayı kabul eder.
Fichte'den
Hegel'e yönelen Bakunin’in Stankeviç çevresi dağılmış, bununla birlikte Moskova
artık onun için boğucu bir hal almıştı. Lyubov ölmüş, aşkı bırakmaması ve
eşinden ayrılması yönünde tavsiyede bulunduğu kız kardeşi Varvara, kocasından
uzaklaşmak için çocuğuyla yurtdışına çıkmıştı.
Romantik
Sürgünler
Moskova
1839–1840 kışı. Herzen ve Ogarev çevresi politik çehresini teorik alandan
pratik alana geçirme eğilimine girince, tutuklamalar ve ardından, Romantik
Sürgünlerin Moskova'dan göçüşü başlar...
Berlin onun
için yepyeni bir dünyaydı ve ülkesinin etkisinden kurtulamamıştı. Burada
tanıştığı Turgenyev, dostu ve borç alacak yeni bir kaynak olarak hayatına
katılmıştı. 1841–1842 yılında yazdığı “Almanya'da Reaksiyon: Bir Fransızın Not
Defterinden” adlı makale, Hegel'den devrim felsefesine geçiş olarak görülmüştü.
Makale onun Almanya'da geçirdiği Hegelci dönemin zirvesi sanılsa da, aslında
sonuydu. Bu iflah olmaz romantik kendine yeni serüvenler aramanın peşindeydi
artık. Gelecek, insanların eylemine aitti.
1843’te
borçlarını arkasında bırakıp Zürih'e gitti. Burada, Herwegh dışında tanıdığı
yoktu. İsviçre'nin muhteşem manzarası eşliğinde George Sand romanları okuyor,
Fransız düşüncesinin Alman düşüncesinden üstün olduğu inancını
sağlamlaştırıyordu. Wilhelm Weitling imzasını taşıyan, Uyum ve Özgürlüğün
Yolları Bakunin'i çarpmıştı: “Mükemmel toplumda hükümet değil yönetim olur,
yasa değil yükümlülük olur, ceza değil, düzeltme araçları olur”. Bu satırlar
Mihail'in daha sonraları ortaya koyacağı anarşist akdin şekillenmesini sağladı.
Bakunin, o
yıllarda Fransız radikallerinin çoğu gibi Farmason oldu ve Paris'in Grand
Orient'indeki İskoç Locası'na katıldı. Bu yıllarda iki önemli isimle tanıştı:
Karl Marx ve
Pierre-Joseph
Proudhon. Marx her zaman dakik, sert ve hesaplıydı. Bakunin içinse, duyguyla
renklendirilmemiş hiçbir şey güzel değildi. Rus aristokratı ve Yahudi avukatın
oğlu birbirlerini hiç sevmediler ve anlamadılar. Bakunin şöyle der: “O, beni
duygusal idealist olarak adlandırıyordu; haklıydı. Ben de onu, hoyrat, kendini
beğenmiş ve acımasız olarak değerlendiriyordum; ben de haklıydım”.
Yaşamı
boyunca Polonya'dan İtalya'ya, Londra'dan Brüksel'e yaptığı yolculuklar hep bir
eylem arayışıydı. Bakunin, gezginlik döneminde zaman zaman memleket krizi ve
özlemiyle yanıp tutuşmuş, Çara yazdığı itirafta “[…]Dışarıdaki yaşamım
uzadıkça, bir Rus olduğumu ve Rus olmaya son veremeyeceğimi daha da derinden
hissettim” diye yazmıştı. Uzun yıllar hapis yattığı dönemde, 44 yaşındayken
Çar’a yazdığı itiraflarında iyi dileklerini etti ve erkek kardeşleri gibi
kendini Çar’ına ve ülkesine adayarak silaha sarılmasını önleyen hata ve
suçlarını eleştirdi. 14 Şubat 1857 tarihli bu mektubun ardından Çar ona
reddedemeyeceği bir teklif sundu: Ya bulunduğu yerde kalacak ya da Sibirya’da
müebbet sürgünde olacaktı.
Bakunin için hapis dayanılmaz bir hal almıştı, bu
yüzden ikinci ihtimali seçti.
Sibirya'da on
yıl sonra ilk kez insanlarla ilişki kurmaya başladı. Polonyalı tüccar bir
ailenin on sekiz yaşındaki kızları Antonia Kwaiatkwski, Bakunin'in maceralarını
dinlemeye, Bakunin de ona âşık olmaya hazırdı. O kış evlendiler. Otoritelerin
iyi niyet gösterisi olarak sundukları dördüncü dereceden memuriyet teklifini
gururuna yediremeyerek reddetti. Karısı Antonia ve ailesine şimdilik veda
ederek oradan ayrıldı. Bundan sonra yaptığı deniz yolculuklarıyla 1861 yılı
sonlarında Londra'ya ulaştı. Bakunin'in kaçışı ve Sibirya'ya atanan valilerin
onun akrabası olması, onun Rus ajanı olduğu konusunda şüphe uyandırdı.
Bakunin'in burada koşullarını hazırlaması ve tabii borç bulması zaman aldı.
Antonia 1863'te Irkutsk'dan Londra'ya hareket etti. Bakunin ise Polonya
ayaklanmasına katılmak için oradan ayrılmıştı.
Antonia'yı
karşılamaya gelen Herzen, önceleri Rus ajanı olduğundan şüphelendiği bu alımlı,
genç ve güzel kadına kalacak bir yer bulmuş, fakat herhangi bir yakınlık
göstermemişti.
Kendisine ilişkin konularda kindar olmayan Bakunin, Herzen'in
karısına gösterdiği bu soğukluğu hayatının sonuna kadar unutamadı. Polonya
davası uzlaşmaya yüz tutmuş, Stockholm'de işi kalmamıştı. Yeni rotası en
azından devrimci bir kıpırtı gördüğü İtalya oldu. Ucuz, sıcak, dost ve rahat
bir ülkeydi ve Antonia burayı sevecekti. 1864'te İtalya'ya gelen Bakuninler,
Floransa'ya yerleştiler. Bakunin Floransa'da geçirdiği bir yıl boyunca rahat ve
aylak bir yaşam sürdü. İtalyan milliyetçiliğinin ateşli bir taraftarı olarak
geldiği İtalya'dan ayrılırken artık devrimci bir anarşistti. O yıllarda kaleme
aldığı Devrimci İlmühal’de milliyetçiliği terk ettiğini ve anarşist inancının
temel noktalarını net bir şekilde anlatmıştı: Var olan tüm dinsel, politik,
ekonomik ve sosyal kurumların yıkılmasını, özgürlük, akıl, adalet ve emek
temelinde evrensel toplumun kurulmasını savunarak Tanrı’yı reddettiğini
açıklıyordu. Nihayet devrim ve milliyetçilik arasındaki karışıklıktan
kurtulmuştu.
Bakunin için
verimli geçen İtalya günlerinde, Antonia balkonda oturup, manzaranın eşsiz
güzelliğiyle mest olurdu. Bakunin karısına karşı şefkatli ve sevgi doluydu;
oysa Antonia onun fikirlerine daima ilgisiz kalmıştı: “Benim Antoniam budalanın
biridir, düşüncelerime en ufak bir ilgi göstermez; fakat son derece hoştur, iyi
huyludur ...” Bu “iyi huylu, hoş ve beyinsiz” genç kadının yüreğini yeni bir
aşka açması çok zaman almadı. Bakunin'in Uluslararası Kardeşlik'teki yaveri
Carlo Gambuzzi bu boşluğu seve seve doldurdu ve Bakunin kız kardeşlerinde
olduğu gibi Antonia'yı hiç kıskanmadı. Ölümüne kadar onun ve Gambuzzi'den olan
çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için uğraştı. Romantik sürgün ve bir
eylem adamı olan Bakunin, gidişatı Lokarno'dan izlemeye devam etti. 1873
Mayıs'ında 63 yaşına basan Bakunin'in güçlü bünyesi çökmüş, tükenmeyen iştahı
onu devasa boyutlara ulaştırmıştı. Küçük kasabanın sokaklarında dolaşırken
çocuklar “fil Mihail” diye bağrışarak peşine takılıyorlardı. Bir tek dileği
vardı: “[…] Artık reaksiyonun muzaffer güçlerine karşı Sisifos'un taşını
yuvarlamak için ne gerekli güce ne de güvene sahibim. Bu yüzden, mücadeleden
çekiliyor ve arkadaşlarımdan tek bir iyilik bekliyorum: unutulmak.”
Mülkiyet
karşıtı yaşlı anarşist, hayatının son yıllarında ironik bir durumda kaldı.
İsviçre vatandaşlığına girmenin yollarını arayan Bakunin'e sunulan seçenek,
orada bir ev sahibi olmasıydı... Ve belki de en hazini, sahip olacağı bu ev
nedeniyle, polisin, resmî tutanaklara “Michael Bakunin, rantiye” notunu
düşmesiydi. 18 Mayıs 1814'te Rusya'da doğan Michael Aleksandrovich Bakunin, 1
Temmuz 1876'da öldüğünde ülkesinden çok uzaklardaydı ve cenazesinde yalnızca
30–40 kişi vardı.
.......................
Genç Bakunin
için, “Aşk, insanın yeryüzündeki en üst misyonuydu. Bir insanın kendini aşksız
vermesi, Kutsal Ruh’a karşı işlenmiş bir günahtı”
Kadınlar
tarafından oldukça çekici bulunan Mihail'in ise kadınlarla ilişkisi hep ruhsal
bir aşk olarak kaldı
İsviçre'nin
muhteşem manzarası eşliğinde George Sand romanları okuyan Bakunin, Fransız
düşüncesinin Alman düşüncesinden üstün olduğu inancını sağlamlaştırıyordu
Bakunin, Marx
için, “O, beni duygusal idealist olarak adlandırıyordu; haklıydı. Ben de onu,
hoyrat, kendini beğenmiş ve acımasız olarak değerlendiriyordum; ben de
haklıydım” diyordu
Kendisine
ilişkin konularda kindar olmayan Bakunin, Herzen'in karısına gösterdiği
soğukluğu hayatının sonuna kadar unutamadı
“Artık
reaksiyonun muzaffer güçlerine karşı Sisifos'un taşını yuvarlamak için ne
gerekli güce ne de güvene sahibim. Bu yüzden, mücadeleden çekiliyor ve
arkadaşlarımdan tek bir iyilik bekliyorum: unutulmak”
Alıntı 1:
“Halkların köleleştirilmesinin, aldatılmasının ve yoksullaştırılmasının sorumlusu
olarak gördüğü devletin ortadan kaldırılması gerektiğini ilan eder. Miras hakkı
ilga edilmeli, sınıflar ve katmanlar ortadan kalkmalı, dinî evlenmelerin yerini
kadın ve erkeğin eşit olduğu özgür evlilikler almalıydı.”
(K dergi, 4
şubat 2010)
No comments:
Post a Comment