Wednesday, 24 September 2014

Ne Söyleyecekseniz Güneşe Söyleyin

    Ayhan Yener

Yaşar Kemal’in de dediği gibi, Êzidîler, güneş doğarken ve batarken üç kez dua ederken, dualarında ‘Tanrım, önce yetmiş iki millete, sonra da bana iyilik ver’ derken, şimdi kendini İslam adına savaştığını ilan eden, alçakça, vahşice sivil insanları, kendine koşulsuz itaat etmeyenleri, kadın çocuk yaşlı genç demeden katleden adı ağza alınması bile mutsuzluk yaratan bir vahşet örgütü tarafından katledilmektedir. Çocukların açlık ve susuzluktan öldüğü, on binlerce Êzidî’nin sürgüne gitmek zorunda kaldığı Güney Kürdistan bölgesinde KDP yönetiminin, önce peşmergeleri arkasına bile bakmadan kaçırarak, sonra da kendi bölgesine girmemesi için Erbil sınırına cephe açarak zevahiri kurtarmaya çalışması Êzidî Kürtler için hiçbir anlam ifade etmiyor.


Tarihsel Kürt isyanları ve ihanetleri Rojava’da deja vu yaşarken, Şengal bölgesinde ise insanlık suçuna dönüşmüştür. Yönetimi ve savunması KDP’nin elinde olan Şengal’de Êzidîler, resmen vahşet çetesine bırakılarak, şimdilik 3 bin kişinin ölmesi on binlercesinin ise göç yollarına düşmesiyle yeni bir Kerbela katliamı yaşamaktadırlar.
Kürt halkının en eski ve köklü inancına sahip Êzidîler, sadece yeryüzünde kalan az sayıdaki mevcutları ile değil aynı zamanda Kürt halkının en sade inanç kesimini oluşturdukları ve Kürt halk tarihinin en kutsal mekanına ev sahipliği yaptıkları için korunması gereken bir halktır.

Êzidîler, Ortadoğu’nun Gulnexwîn’idir (ağlayan gelin-ters lale). Êzidîler, bölge egemen sömürgecileri ve ulusları tarafından hep dışlandılar, asimilasyon, katletme politikalarıyla deyim yerindeyse Anka gibi yeniden yeniden dirildiler. Laleş, defalarca yakıldı yıkıldı. Yüzüne tükürülesi bir örgüt tarafından katledilen Êzidîler, Ateşe tükürmezler, Êzidîler hiçbir şeye ve hiç kimseye tükürmezler.

Yezid bin Muaviye’nin soyundan ilan ederek karalama ve düşmanlaştırma politikalarıyla dışlayan bölge devletleri, Êzidîlerin dinsiz olduğunu, puta taptıklarını, ateşe taptıklarını söyleyerek halklar arasında düşmanlık yaratarak birbirine kırdırılmalarını sağlamışlardır. Oysa Êzidîlerin de Xweda’sı (Tanrı) var. Onların ateşi var, güneşi var. Melek Tavus var. Vahşet çetesinin neyi var? Hangi tanrı, hangi kitap, hangi güneş, hangi melek onlara bu vahşeti emrediyor?
Ortadoğu için politik olarak çok şey söylenebilir ancak Êzidî halkının uğradığı kırım öyle bir boyuta vardı ki artık politik lafların hiçbir hükmü yok. Filistin’de, Rojava’da yaşananlar, soykırımcı İsrail devleti ile IŞİD çetelerine karşı gösterilen direniş ve savunma gücünün varlığı bakımından Êzidî kırımıyla aynı öyküye haiz değil. Êzidî halkına yönelik saldırı, hiçbir savunma mekanizması olmayan bir halka yönelik saldırı ve katliam olması nedeniyle her insanın yüreğini parçalayan bir dram yaşatması nedeniyle iç acıtıcı.

Kapısına gelen hiç kimseyi susuz bırakmayan bir halkın susuzluktan ölmesidir söz konusu olan.
‘Doğruluk’, ‘Bilme’ ve ‘Utanma’ olmak üzere üç temel ilkesini hayatının merkezinde tutan bir halkın, utanmazlarca katledilmesidir söz konusu olan.

Her sabah akşam yönünü güneşe çeviren ancak güneşi söndürülen bir halktır söz konusu olan.

73 fermana rağmen 72 millete aynı gözle bakan bir halkın yok olmasıdır söz konusu olan.



15 Ağustos 2014

Fraksiyon

No comments:

Post a Comment