Birkaç gündür
Kobane’ye bağlı köylerden ve Kobane merkezinden Türkiye’ye yoğun bir göç
yaşanıyor. IŞİD saldırılarından kaçan onbinlerce insanın Türkiye’ye göçünü
yerinde izlemek üzere dün Kobane sınırına giden muhabirlerimiz Metin Cihan ve
Necat Çiçek sınırın öte yanına geçerek Kobane kent merkezine ve YPG karargâhına
ulaştılar. Metin Cihan, Kobane izlenimlerini İleri Haber için yazdı.
Metin Cihan -
İleri
Suriye
sınırlarında bir Kürt yönetim bölgesi olan Rojava’nın 3 kantonundan biri olan
bu kent, Temmuz 2012’den beri Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) kontrolünde
yer alıyor. Ancak, IŞİD’in Kobane’ye dönük saldırıları geçtiğimiz günlerde hız
kazandı. Özellikle son iki gündür bölgeye ilişkin kimi yorumlarda YPG
hakimiyetinin son bulmak üzere olduğundan ve bölgenin tamamen IŞİD kontrolüne
geçebileceğinden bahsediliyor. Kobane sınırına giderken asıl amacım yaşanan
büyük göçü haberleştirmekti ancak sınırın öte yanında neler olup bittiğini daha
detaylı (ve mümkünse, yerinde) öğrenme isteği de içten içe büyüyordu. Biraz
rastlantıyla, biraz da yaşanan kaostan kaynaklı idari boşluktan faydalanarak bu
fırsata sahip oldum. Necat ile birlikte sınırı geçerek, yaklaşık 5 km uzaktaki
Kobane merkezine ulaşmayı başardık. Görüştüğümüz YPG gerillaları bizi askeri
merkezlerinden birine götürdü ve silah seslerinin ortasında IŞİD-YPG savaşına
ilişkin sorularımıza yanıt aradık.
KOBANE
SINIRINDA GÖÇ KAFİLELERİ
Bilindiği
gibi, IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı ilk gün sınırda büyük bir sığınmacı
yığınağı oluşmuştu. Türkiye kapıları açmıyordu ama gelen insanlar da sınır
çizgisinden bir adım geri gitmiyordu. Sınırın Türkiye tarafında da durumu
protesto eden kitlesel bir yığılmanın oluşmasıyla birlikte, devlet
sığınmacılara sınırların açılması kararını vermişti. Bu kararın hemen ardından
da sonu gelmeyen bir göç akını başladı. Onbinlerce insan Kobane köylerinden
sınıra doğru yürüyor ve Kobane’ye yaklaşık 5 km mesafedeki sınır noktasında açılan
koridordan Türkiye’ye ulaşıyordu.
Bölgeye sevk
edilen askeri birlikler ile bölge halkı arasında gergin ve çatışmalı saatler
yaşandığını biliyoruz ancak en azından benim bulunduğum saatlerde herhangi bir
engelleme yoktu. Askerler ve İnsan Hakları Derneği (İHD) üyeleri koordinasyonlu
bir şekilde göçün sağlıklı bir şekilde yaşanmasını sağlamaya çalışıyordu.
Fotoğraf: Necat Çiçek
SINIRI NASIL
GEÇTİK?
Önce açılan
sınır koridorundaki manzarayı anlatmaya çalışayım. Kobane tarafından insanlar
kesintisiz geliyor, askerlerin tuttuğu sınır noktasında bir yığılma oluşuyor ve
askerler onay verince topluca içeri giriyorlar. Suruç tarafında ise çok büyük
bir kalabalık bekliyor. Dev çadırlar kurulmuş durumda. Basın var. Kitle
örgütleri var. Suruç halkı var. Gelenlerin
Türkiye tarafındaki akrabaları var. Sığınmacılar sınırı geçtiği anda bu
taraftaki insanlar onların yardımına koşuyor. Kimisi yükünü omuzluyor, kimisi
çocukları kucaklıyor, kimisi yaşlı ya da engelli insanları sırtlanıyor. Böyle
bir yardımlaşma söz konusu. İşte bu faaliyet çoğu zaman sınırın öte tarafına da
uzanıyor. Yani, oradan gelenler daha Türkiye’ye girmeden, buradaki gençler o
tarafa geçip yardım eli uzatıyor. Askerlerin sözlü uyarıları haricinde bu ters
yönlü geçişlere dönük bir engelleme görmedim. Ve karşı tarafa geçenlerin
hepsinin geri döndüğünü söyleyemem.
Bizim
geçişimiz de bu şekilde oldu. Göç görüntülerini alıyorken, karşı taraftan
“buraya su lazım” anonsu duydum. Anlık bir kararla elimdeki kamerayı çantama
attım ve hemen yanı başımdaki bir su kolisini yüklenerek karşı tarafa yürümeye
başladım. Arkadaşım Nejat da aynı şeyi yaptı. Birkaç adım sonra sınırın öte
tarafındaydık. Normalde suyu oradaki arkadaşlara bırakıp dönmemiz gerekiyordu
ama teslim etmek yerine daha içlere doğru kendimiz taşımayı yeğledik. Kısa bir
süre sonra artık Türkiye’de değildik. Kobane içlerine doğru yürüyorduk.
Bizi götüren araçtan çarşının görünümü. Dükkanlar kapalı.
“BURADA
KALACAKSANIZ BENİMLE GELİN”
Yaklaşık 50
metre ilerledikten sonra elimdeki su dolu koliye uzanan bir genç kulağıma
eğilerek “burada kalacaksanız benimle gelin” dedi. Tahmin ettiğim şeyin
yaşandığını anladım. Benim kullandığım yöntemle bazı gençler sınırın öte
tarafına geçiyor, YPG’ye katılıyordu. Bu gençlerin hepsinin Türkiyeli olduğunu
söyleyemem. Sonradan öğrendik ki, birçok genç Kobaneli, ailesini Türkiye
tarafına geçirdikten sonra yeniden Kobane’ye dönüp IŞİD’e karşı verilen savaşa
katılıyordu.
Bizi
saflarına çağıran gençle biraz yürüdükten sonra, “burada kalmaya değil, haber
yapmaya geldik” dedim. Önce biraz duraksadı, sonra yetkili kişilerle
görüştürebileceğini söyledi. Hep birlikte daha içlere doğru yürüdük. Çok
geçmeden silahlı YPG’liler ile karşılaştık. Görüntü almadan önce izin istememiz
söylendi. Bazı gerillalar için görüntü vermek sorun teşkil etmiyordu ama
bazıları için bunun bir güvenlik sorunu olabileceği söylendi. Bu kısımda
gördüğümüz YPG’liler üniformalı ve silahlıydı. Göçün Kobane yakasındaki
organizasyonu yürütüyorlardı. Bir yandan da kendileri ile hatıra fotoğrafı
çektirmek isteyen sivillerin taleplerine yanıt veriyorlardı. Bu kısımdaki
görüntüler gerçekten ilginçti. Onların ellerini sıkmak, sarılmak, iki çift laf
etmek ve birlikte bir fotoğraf çekmek için etraflarında kümelenen ve birbiri
ile yarışan insanlar gördüm. Normaldi. Çünkü bu insanlar hayatlarını onlara
borçlu olduklarını düşünüyordu. IŞİD zulmünden onlar kurtarmıştı.
Karargâh girişi
YPG
KARAGAHINA GİDİŞ
Her
görüştüğümüz kişi, kim olduğumuzu sorduktan sonra bizi daha yetkili bir kişiye
havale ediyordu. Türkçeyi ve anadilim olan Zazacayı bilen kimseye
rastlamadığımız için, ben iletişimimi Nejat’ın ve diğer gençlerin yardımı ile
sağlayabiliyordum. Bu sırada yanımıza gelen silahlı ve yaşı diğerlerinden daha
ileri olan bir YPG’liye röportaj teklifinde bulundum. Kabul etti. Biraz şehrin
içine doğru yürüyüp orada görüntü almayı önerdim. Bunu da kabul etti. Eski bir
silah tamircisi iken Rojava’da kurulan Kürt Yönetimi ile birlikte silahlı
birliklere katılan bu kişi ile şehre doğru yürürken genç bir YPG’linin
kendinden emin sesiyle durdurulduk. Kürtçe “selam vermeden gitmek ayıp değil
mi” diye soruyordu ama orada ne aradığımızı ve kim olduğumuzu sorduğu çok
belliydi. Kürtçe bilmediğimi söyledim ve umutsuzca Türkçe bilip bilmediğini
sordum. Biliyordu. Hem de gayet iyi biliyordu. Durumu anlattım. Ne için orada
olduğumuzu söyledim. Burada bekleyin dedi. Bir arabanın içindeki komutanı ile
görüştü. Geri geldi ve bizi karargâha götürebileceklerini söyledi. Arabaya
atladık ve karargâha doğru yol aldık. Nejat lehçe farkı nedeniyle iletişimde
bazı güçlükler yaşadığı için, orada tanıştığımız Adıyamanlı Şeyho Dayı da
bizimle birlikte geldi. Gün boyu bize tercümanlık yaptı.
YPG’nin propaganda amaçlı buraya getirdiği insanlar
IŞİD’lilerin esir tutulduğu söylenen cezaevi binasının içine bakıyor.
IŞİD’Lİ
ESİRLERİN TUTULDUĞU SÖYLENEN CEZAEVİ
Vardığımız
yer YPG’nin askeri tesislerinden biriydi. Girişte kontrol noktası var. İçeride
ise birkaç binadan oluşan bir tesis. Onlar kale diyorlar. Bir de cezaevi var.
İçeride üç tane IŞİD’li esir olduğunu söylediler. Esirlerle görüşme talebimi
YPG’lilere ilettim. Kendi aralarında kimi görüşmeler yaptılar. Ama sonunda izin
çıkmadı. Bizi götürdükleri bölgeye sivil halktan başka insanları da
getiriyorlar. Bu insanlar cezaevi dedikleri binanın demir dış kapısındaki küçük
bir pencereden içeri bakabiliyor ama oradan görünen kimse yok. YPG bu binayı
bir propaganda aracı olarak kullanıyor. Gelen insanlar o penceren içeriye
küfürler savuruyor. Bir YPG’li, “Sizi duyamazlar. Sizi ancak içerideki
görevliler duyar. Çok küfür etmeseniz iyi olur.” diye uyarma gereği duyuyor.
Belki de içeride esir yoktu. Bunun bir propaganda yöntemi olabileceğini
düşünmeden edemedim.
Eski bir silah tamircisi. Şimdi savaşçı olmuş.
Çevresindekilere
İstanbul’dan geldiği söyleyen bir kadın ile karşılaşıyorum. Yanına gidip ben de
İstanbul’dan geldim diyorum. Bunu duyunca sohbet edelim diyor. İsim ve görüntü
vermeyi reddediyor. “Çünkü belli olmaz, belki bir gün İstanbul’daki normal hayatıma
dönerim” diyor. Ailesi ile birlikte
yaşıyormuş. Örgütün şehirdeki çalışmalarında yer alıyormuş. Rojava’ya destek
için çağrı yapılınca birkaç arkadaşı ile birlikte savaşa katılmaya karar
vermiş. İki buçuk ay önce buraya gelmişler. Askeri eğitim almışlar. Ve Kadın
Asayiş adını verdikleri birlikte yer almış. IŞİD’in kadın savaşçılardan çok
korktuğunu özellikle belirtiyor. Ayrıca, Türkiye’nin hem siyasi hem askeri
olarak IŞİD’i desteklediğini söylüyor.
Türkçe bilen
başka birileri olup olmadığını söylüyorum. Çevresindekilerin Ferhat Komutan
diye hitap ettiği biri ile tanıştırılıyorum. Bu kişi ismini ve görüntüsünü
vermekten çekinmiyor. “Benim tüm hayatım artık burası” diyor. 15 dakika önce
cephedeki savaştan geldim diyor. Ve kamera önünde anlatmaya başlıyor.
YPG’liler Kobane sokaklarında
KOBANE’DEN
İZLENİMLERİM
Kobane
merkezinden çok sayıda insan göç etmiş. Ancak yine de günlük hayat akışı devam
ediyor. Ekmek fırınları çalışıyor. Ekonomik hayat kısmen sürüyor. Evlerin
önünde çocuklar oynuyor. Bu haliyle köylerdeki durumdan büyük farklılık arz
ediyor. Köyler boşaltılmış durumda. Boşalan köyler ya IŞİD’in eline geçmiş ya
da orada bulunan YPG’liler ile IŞİD’liler arasında çatışmalar sürüyor. 3
noktada yoğun çatışmalar olduğunu söylüyorlar. Özellikle doğu cephesinde ciddi
bir savaş varmış. Yükselen dumanları görmek mümkün. Konuştuğum YPG’lilerin
hepsi IŞİD’in kente kesinlikle giremeyeceğini söylüyor. Önceki gece 1500
kişilik destek birlik Kobane’ye ulaşmış. Bunu bir zafer olarak görüyorlar.
Kobane’de bir savaş atmosferinden çok bir kutlama atmosferi var.
IŞİD ile YPG arasında çatışmaların yaşandığı köylerden
yükselen dumanları görmek mümkün. Tepenin üstünde ise nöbetteki YPG’lileri
görüyorsunuz.
SİLAH SESLERİ
HER ZAMAN ÇATIŞMA ANLAMINA GELMİYOR
Türkiye
tarafından duyduğumuz silah seslerini çatışmalardan geliyor sanmıştık. Gerçek
öyle değilmiş. Şehir içinde araçlarla turlar atıp, zafer kutlaması amacıyla
havaya ateş açıyorlar. Henüz savaş sürerken böyle davranmalarına şaşıyorum.
Nedenini soruyorum. “Kobane düşerse tüm Rojava’yı kaybederiz. Böyle bir ihtimal
yok.” diyorlar.
Kobane’de bir sokak
PEKİ
TÜRKİYE’YE NASIL GERİ DÖNDÜK?
Gidişimiz gibi dönüşümüz de yoğun bir görüşme trafiğinin yaşanmasını gerektirdi. Sonunda bir araç ayarlayarak giriş yaptığımız sınır bölgesinin 1 km yakınına bırakıldık. Buradan sınıra doğru yürümeye başladık. Yol üzerinde çocuklu bir ailenin yüklerle beklediğini görünce bazı yükleri de biz sırtlandık. Büyük torba ve çantaları sırtımıza yüklenerek sınır noktasına yürümeye başladık. O andan itibaren artık Türkiye’ye göç eden Kobaneli’ler gibiydik. Zaten yoğun günün sonunda kılık kıyafetimizle sefil bir hal almıştık. İçeriye girerken o göçün bir parçası gibi göründük. Sınır noktasına gelince bekletildik. Ve askerler koridoru açınca içeri doğru yürümeye başladık. Gazeteciler görüntümüzü alıyordu. Bilmiyorum, belki de göç eden Suriyeli Kürt sığınmacılar olarak kimi haberlerde yer almışızdır.
Türkiye'den IŞİD'e silah
sevkıyatı iddiasına konu olan demiryolu hattı. Resimde sınırın iki tarafından
Kürt gençleri var.
Not
1: Bu yazıyı kaleme aldığım sırada sınırda askerler ile halk arasında yeniden
çatışmalar başladığını öğrendim.
Not
2: Kobane mi, Kobani mi? Türkçe’de hangisinin kullanılacağı konusunda bir fikir
birliği yok. Mesele Kürtçedeki ê harfinden kaynaklanıyor. Bölgenin ismi
Kürtçede Kobanê olarak geçiyor ve Kobani’ye benzer bir şekilde okuyorlar. Biraz
araştırınca “ê”nin yine de daha çok “e”ye benzer bir şekilde okunduğunu
öğrendim ve ben de Kobane demeyi tercih ettim.
No comments:
Post a Comment