Xerzî Xerzan
Bu yazımızda,
ünlü Xerzanlı Ermeni asıllı,müthiş bir sese ve belleğe sahip olan Karapetê
Xaco’yu elimizden geldiğince sizlere tanıtmaya, sözlü kültürümüz açısından
gelecek nesillere aktarılması zorunlu olan hayat hikayesini ve hayat verdiği
kilam-stranlarını sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Öncelikle
şunu belirtmemiz gerekir ki Dengbêjlik tam olarak bir tasnifi yapılamamış
olmakla birlikte, bellibaşlı ekollere göre sınıflandırılabilr. Bunlardan en
önemlisi denilebilecek olan Evdalê Zeynikê ekolünün, Evdal’dan sonra en önemli
icracısı ve temsilcisi olarak Karapetê Xaco’yu sayarsak mübalağa etmiş
sayılmayız. Karapet, yaşam tarzı, eserlerinde işlediği konular, söylediği
kilam-stranlar ve de en önemlisi hayat hikâyesiyle Evdal’a en yakın duran ve
onun misyonunu devam ettirme adına tüm yaşamını Kürt kültür ve sanatına adamış
olan bir gönül adamı ve Xerzan Dengbêjlik geleneğinin zirve noktasıdır aynı
zamanda.
Karapetê Xaco
(tam adıyla Garabet Kaçaturyan),1900’lü yılların başında bugünkü Beşiri
ilçesine bağlı Bilêder (yeni ismiyle Binatlı) köyünde Ermeni bir ailenin dört
çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Kendi deyişiyle,50-60 hanelik köyünün
büyük çoğunluğunu Ermeniler oluşturmaktaydı. Dünyaya geldiği yıllar, Osmanlı
Devleti’nin son yıllarını yaşadığı dönemlere denk gelmekteydi. İstibdat
denilen, bir nevi sıkıyönetim rejimi tüm ülkeyi sarmış ve bunun etkileri en
uzak bölgelerde bile hissedilir olmuştu. Her şeye rağmen, tarihin
derinliklerinden gelen paylaşımcılık ve kardeşlik bağları içinde tüm etnik ve
dini unsurlarla devam edegelen hoş sayılabilecek hayatları, 1.Dünya Savaşı’nın
patlak vermesiyle bir anda tersine dönmüş ve bir karabasan gibi çökmüştü
köylerinin üzerine.
2. Meşrutiyetin
ilan edilmesiyle birlikte Pan-Türkist ideolojiyi benimsemiş ve bu yolda hiçbir
taviz vermemekte kararlı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenleri,
kendilerince toplumsal mühendislik yapmaya karar vermişler ve özellikle doğu
bölgelerinde olası bir Rus işgaline karşı önlem almaya karar vermişlerdi. En
basit yol olarak da, bilinen tehcir hikayesi 1915’de sahneye konmuştu ve acı
dolu, bir o kadar da insafsız muameleler başlatılmıştı medeniyetlerin beşiği
olan Mezopotamya ovalarında. Karapet’in de köyü bu zulümden nasibini almıştı.
Yıllar önce kendisiyle yapılan bir röportajdaki anlatımlarına göre, bir gece
tüm köylüler evlerinden alınarak köy meydanında toplanmışlardı. Karapet’in
acılarla dolu hayatının başlangıç noktası olan, kendi deyimiyle hatırlamak
istemediği o korkunç gecede Karapet anne ve babasını bir daha görmemek üzere
kaybetmişti. Gözlerinin önünde ebeveynleri öldürülmüş, kendisi ve kardeşleri, o
korkunç geceden, bir askerin insafıyla kurtulmuş ve köylerine dönmemek ve
kimseye bir şey söylemek şartıyla serbest bırakılmışlardı.
Acılar henüz
başlamıştı ve kardeşleriyle beraber uçsuz-bucaksız Xerzan ovasında dilencilik yaparak,
Kürtçe’yi de bilmeleri sebebiyle "Fille" olduklarını gizleyerek bir
köyden diğerine savrulmaya başlamışlardı. Dengbêjlik serüveninin temelleri de
bu dilencilik günlerinde atılmaya başlanmıştı hayatında Karapet’in. Yollarda
mırıldanarak söylediği, acılarına katık ettiği ezgiler ve gezdiği köylerdeki
halktan öğrendiği stranlar, onu yavaş yavaş bir efsane haline geleceği
Dengbêjliğe hazırlıyorlardı ona bile hissettirmeden. Özellikle düğün ve
yaslarda kadınların söylediği ağıt ve stranları anında ezberliyor ve belleğine
kazıyarak yollarda tekrar ederek bir nevi repertuarını genişletiyordu. Daha o
yaşlarda değme Dengbêjlerle aşık atabilecek bir seviyeye gelmişti Karapet. Ünü
yavaş yavaş yayılıyor ve düğünlerin, şevbêrklerin vazgeçilmez icrası haline geliyordu
artık. O günlerde kızkardeşi bir Kürt genciyle evlenir ve yerleşik ! hayata
geçerler ailece.
Bir köy
ağasının yanında hizmetkarlık yapan damadının yanında çobanlık yaparak hayatını
idame ettiren Karapet o günleri "Ez xulamê xulaman bûm (ben hizmetkarların
hizmetkarıydım)" diye anlatır. Stranlar o kadar hayatıyla özdeşleşmiştir
ki erkek kardeşini hastalıktan dolayı kaybettiği gün bile ağlamadığını, ağlamak
yerine kardeşine bir stran söylediğini de ekler Karapet. Günler böyle geçerken,
çobanlık dönemlerinde sanatında da bayağı ilerler. Dağlara, ovalara ve
civatlara söylediği stranlar, ününün tüm
civara yayılmasına sebep olur. Birgün,ünlü bir Aşiret Beyi olan Fîlîtê Qûto’nun
bir çatışmada öldüğü haberini alır ve tüm Dengbêjler gibi o da Fîlît’in köyüne
giderek bir stran adar Fîlît Beye. O kadar içten ve güzel söyler ki, Fîlît
Ağa’nın oğlu Hesê Bey onun yanında kalmasını rica eder. Karapet için bundan
güzel bir rica olamaz ve kabul eder. Artık Fîlîtê Qûto ailesinin Dengbêjidir
Karapet. En güzel ve rahat yaşadığı yıllarını bu ailenin yanında geçirdiğini
anlatan Karapet, o yıllarda daha fazla stran ezberlediğini ve söylediğini de
kayda geçirir.
Bu verimli
döneminin başlamasından kısa bir süre sonra 1925 yılında,Şêx Said isyanının
ateşi tüm bölgeyi olduğu gibi Xerzan’ı da sarar. Büyük bir mücadele başlamıştır
Cumhuriyet Ordularıyla, Şêx Said’in askerleri arasında. Diyarbakır’ın Şêx Said
tarafından alındığını duyan Karapet de arkadaşlarıyla beraber D.bakır’a doğru
yola koyulur ve şehre ulaşır. O günleri detaylarıyla hatırlayan büyük Dengbêj,
anlatımlarında çarpıcı tespitler de yapmaktadır. Surların üzerindeki
askerlerle, Kürt savaşçılarının mücadelesini yakından izlemiş ve daha sonraki
söyleşilerinde, şehrin nasıl el değiştirdiğini, idamları ve daha sonra gelişen
olayları detaylarıyla kayda geçirmiştir. Bu yönüyle de ayrı bir katkısı vardır
tarihimize. Şêx Said ve arkadaşlarının idamından sonra Takrir-i Sükun kanunu
gereğince yapılan uygulamalar, tüm bölge halklarını içinden çıkılmaz durumlara
sevketmiş, idamlar ve sürgünler büyük boyutlara varınca, Karapet de kendisine
yeni bir hayat bulma arzusu gereğince,
tüm sürgün ve kaçakların yaptığı gibi kendisini Binxet’e yani Suriye’ye
atmıştır bir gece.
Yeni bir yurt
bulma amacındaki Dengbêj, yeni bir sayfa açmıştır artık hayatında. Qamişlo’da
başladığı yeni hayatında, Kürt sürgünlerinin arasına katılan Karapet, yine
sanatını icra eder ve civatların aranılan Dengbêji sıfatına uygun olarak tüm
toplantılara katılır, gün gelir ekonomik sıkıntılar içinde çıkış noktası ararken
Suriye’deki Fransız Lejyonu’nun paralı asker aradığını öğrenir ve tam 15 sene
paralı askerlik yapar Lejyonda. Orada da sesinin güzelliği ve söylediği
stranların mükemmelliği kendisine yardımcı olur ve en üst düzey komutanlar onu
meclislerine alırlar.O dönemde artık evlenme zamanı geldiğini sezer ve kendisi
gibi Ermeni olan, ona yıllarca yoldaşlık edecek güzeller güzeli Yeva ile
evlenir. Bu evlilikten bir kız ve bir erkek çocuk sahibi olur. 1946 yılında
ülkelerine dönme kararı alan Fransızlar, Karapet ve ailesine kendileriyle
beraber Fransa’ya gelebileceklerini söylerler ama o ve karısı Ermenistan’a
gitmeye karar vermişlerdir.Teklifi reddederler ve Kafkasya’ya doğru yola
çıkarlar. Karapet’in 105 yıllık hayatında yepyeni bir sayfa daha açılmıştır
böylece. Ama işler umduğu gibi gitmez ve kendi deyimiyle her zaman olduğu gibi
yine ‘bir öteki’ olarak görülür. Erivan’daki Ermeniler, kendisini Ermenice’yi
bilmemekle suçlarlar. Mademki Ermenidir, neden anadilini bilmemektedir, neden
Kürtçe konuşmaktadır, neden Kürtçe türküler söylemektedir gibi suçlamalarla
karşılaşır. Bu yaklaşım, acılar coğrafyasında yaşamamış olanlar için çok kolay
bir yaklaşımdır ama Karapet için değildir. O acılarını Dengbêjlik sarmalına
katmış, o stranlarla huzur bulabilmiş evrensel değerlere çoğu okumuş insandan
daha fazla sahip çıkabilmiş bir ozandır. Bunları anlatmak çok zor olmuştur onun
için ve yine civar köylerdeki Êzdi Kürtlerin arasına gidip gelerek, eserlerini
onların arasında söylemeye başlayarak bir nevi sıla hasretini dindirmiştir. Karapet’in
bu özelliğini duyan Erivan Radyosu Kürtçe Bölümü yetkilileri, kendisiyle
irtibata geçerek Radyo’nun en önemli ismi olacak Karapet’i de kadrolarına dâhil
etmişlerdir.
Böylece,
Kürtçe türkü söylemenin yasak olduğu yıllarda Karapet’in sesi ve stranları bir
radyo istasyonunun cızırtılı bile olsa sesi ve nağmeleriyle, Kürt Toplumunun
evlerine girebilmiştir. Bu özelliğiyle Karapet’in kültürümüze yaptığı katkılar
unutulmazlar listesinin belki de en başına yazılmalıdır. Orada söylediği
stranlar unutturulmaya çalışılan bir kültürün dipdiri ve canlı olarak
yaşatılmasına vesile olmuş, kendisiyle beraber emek veren Şeroyê Biro, Reşîdê
Baso, Aram TİGRAN ve daha nice sanatçı gibi o da şükranla anılması
gerekenlerden biri olarak hafızamıza kazınmıştır. 1976 yılında çok sevdiği
karısı Yeva’yı da kaybeden bu büyük ve bîlur tadındaki ses ve sahibi, Kürt
dengbêjlik literatüründeki "xulxulandin" sanatının zirvesi sayılan
büyük usta, 2005 yılının ocak ayında, 100 yılı devirmiş bir asırlık çınar ve
sanat yıldızı olarak,tüm meslektaşları gibi acı-yokluk-fakirliklerle dolu
hayatına yine yokluklarla dolu olarak, son 50 yılını geçirdiği Solxoza Çaran
köyünde veda etmiştir.
Hayat ve ses
verdiği yüzlerce stran arasında en önemlileri olarak; -Bişêriyo, Evdalê Zeynê, Endîwere Paytext e,
Edûlê, Zembîlfiroş, Genc Xelîl, Salih û Nûrê,Filîtê Quto, Mîrzikê Zaza, De
Xalo,Hey le Mîro,Lawikê Metînî, Dewreşê Evdî,Oy Limin- sayılabilir. Kendisinin
hayat hikayesi en kapsamlı olarak,kendisi de Xerzanlı ünlü bir
edebiyatçı,gazeteci ve yazar olan Salihê Kevirbirî tarafından Karapetê Xaco-BİR
ÇIĞLIĞIN YÜZYILI adı altında,Kürtçe ve Türkçe olarak ayrı ayrı
kitaplaştırılmış,gelecek nesillere aktarılmıştır.Bu çalışmasından dolayı genç
nesiller adına Kekê Salih’e teşekkürü bir borç olarak bilmek gerekmektedir. En
son söylediği ‘50 milyon Kurmanc nikare li min xwedî derkeve û min xwedî bike
(50 milyon Kürt bana sahip çıkamıyor, besleyemiyor beni...) sözü hangi ruh
haliyle bizlere veda ettiğinin sitemi ve aynı zamanda
kültürümüze-sanatçılarımıza neden sahip çıkmamız gerektiğinin de işaretidir
aslında.
Yüzyıl
boyunca Kürt kültür ve sanatına eşsiz eserler vererek aramızdan ayrılan bu
büyük yürekli Ermeni asıllı dengbêj, arkasında hasretler, acılar ve de en
önemlisi eşsiz bir hikâye bırakarak unutulmazlar arasına girmiştir. Aziz
hatırası önünde saygıyla eğilmek, toplum olarak ona karşı yapılmamış görevlerin
bir özrü olabilir mi bilemiyorum. Ortak kültürümüzün zirvesi denilebilecek
böylesine büyük bir şahsiyet ve abideyi minnetle anıyor ve teşekkür ediyoruz bu
yazıyla. Toprağın bol olsun Pîrê Karapet, bizlere bıraktığın miras için sonsuz teşekkürler….
(Alıntı)
http://www.youtube.com/watch?v=BwYPmnnaWEE#t=152
No comments:
Post a Comment