Son
salgında Orta Afrika'da yüzlerce insanın ölümüne neden olan Ebola Virüsü
hakkında Global Political Insight siteside yayımlanan "Ebola Virüsü"
başlıklı ve Stephen Mirkovic imzalı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz.
Ebola
Salgını
Önceden
“Ebola Kanamalı Ateşi” diye bilinen Ebola virüsü, çoğunlukla sonuçları ölümcül
olan, Orta Afrika’nın yağmur ormanlarında ortaya çıkan bir hastalıktır. En son
salgında hastalığı kapan 932 kişi hayatını kaybetti. Hastalık, enfeke olmuş
hayvanların kesilmesi ve elle temasıyla bulaşmaktadır. Birey virüse maruz
kaldığında, hastalık hızlıca yayılıyor ve %90 gibi yüksek bir ölüm oranına
neden olabiliyor. Ancak bu oran, hastalığın aktif olduğu ülkelerin, tıbbi altyapının
yetersizliğinden muzdarip bölgelerine ait.
Ebola halk
arasında korku salıyor. Kulak, gözler ve ağız kanaması gibi belirtileriyle, bir
korku filminden çıkmışa benziyor; gerçi bu belirtiler genellikle 2-21 gün
arasında değişen kuluçka dönemini izleyen kusma ve mide ağrsından sonra
geliyor. Hastalığın insana bulaşması için, hastalıklı bir kişinin kanı veya
vücut salgılarıyla temasa geçmesi gerekiyor. Hastalık, ne hava yoluyla ne de
sosyal temasla bulaşmıyor. Ebola’nın, Afrika’dan geri dönen Amerikalı
doktorlara ve misyonerlere verilmiş, ümit verici sonuçları olan ve son derece
deneysel bir serum dışında, bilinen bir tedavisi yok.
Hastalığın
kökünü kurutmanın çok zorlu bir süreç olmasının altında birçok sebep yatıyor.
Ebola virüsünün her türü, insanlara geçebilen hayvan hastalığı anlamına gelen,
“zoonoz” türlerdir. Virüs halk arasında kontrol altına alındığında, hastalığı
taşıyan hayvanlar, bir dahaki köylü grubu rastladığında kolay erişilebilen
yiyecek olarak değerlendirilmek üzere, ormanın derinliklerine çekiliyor. Bir
meyve yarasası türü olduğu tahmin edilmesine rağmen, taşıyıcının kimliği
bilinmiyor.
Buna ek
olarak, Afrika’ya özgün defin ayinleri hastalığın yayılmasında bir rol oyunuyor
olabilir. Hastalık, taşıyıcının vücudunda, üzerinde ölümcül bir etki
bıraktıktan sonra günlerce hayatta kalabilir. Afrika’nın kimi bölgelerinde, yas
tutan insanların ölmüş kişinin derisinin çatlamış ve enfekte olmuş bölgelerine
dokunması veya ağız gibi bölgeleriyle temasa geçmesinin sıklıkla görülmesi,
hastalığın yayılmasıyla sonuçlanabilir.
Daha
önceki salgınlarla tecrit yöntemleriyle, hastalıklıklı olanların erken teşhisi
ve temasının sınırlandırılmasıyla başa çıkılmıştı. Ancak Dünya Sağlık Örgütü
(WHO), çizdiği tabloda, şu anki salgının alışılagelmiş hızından daha hızlı
yayıldığını, ve yayılmayı engellemek için oluşturulan çemberin işe yaramadığını
gösteriyor.
Dünya
Sağlık Örgütü şimdiki salgının kontrolden çıktığını ve hastalığın kontrolü için
alınan önlemlerin yetersiz olduğu konusunda uyarıyor.
Salgını
hafifletmeye çalışmak için önlemler alınıyor. Dünya Sağlık Örgütü yoğunluklu
olarak salgını kontrol altına almak için, uluslarası bir kampanyanın parçası
olarak, 100 milyon dolarlık bir acil durum planı hazırladı. Yeni planın anahtar
öğelerini daha önceki salgınlardan çıkarılan dersler oluşturuyor. Plan, salgın
kontrol önlemlerini arttırmayı, komşu ülkelerde hazırlıkları ve acil durum
tedbirlerini güçlendirmeyi kapsıyor. Ülkeler aynı zamanda kendi girişimleriyle
de Ebola’dan muzdarip ülkelere yardım etmeye çalışıyor. Bunların arasında,
hastalıktan etkilenmiş ülkelere Birleşik Krallık tarafından yapılan 2 milyon
dolarlık yardım ve ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’nin bildirdiği ve
ekstra kaynakların bu salgına yönlendirilmesini sağlayan bir birinci seviye
uyarısı yer alıyor.
Dubai
Emirates ve British Airways gibi havayolları şirketleri müşterilerini korumak
için atılan ihtiyatlı adımlarla, “halk sağlığını bozan durum” sonucunda Ebola
virüsünden etkilenmiş ülkelere uçuşlarını askıya aldı.
Bu
hastalığın korkusu batıda oldukça yaygın. ABD’nin göze çarpan figürlerinden
Donald Trump, hastalıktan muzdarip doktorların “sonuçlarına katlanmaları için”
Afrika’da bırakılmaları çağrısında bile bulundu. Obama hastalıktan etkilenmiş
ülkelerin delegelerinin incelemeye alınacağını duyurdu. Yine Amerikan halkına
güvence vermek için görseller üretildi. Taşıyıcı şüphesi bulunan kişiler için
batıda her türlü tedbir alınıyor. Örneğin, Birleşik Krallık’a vardığı gibi
hayatını kaybeden bir kadın yolcuya, hastalık riskinin “çok düşük” olduğuna
dair verilen teminata rağmen, Ebola testi uygulandı.
Bölgede
yürütülen çalışma sadece yetersiz sağlık altyapısından değil, aynı zamanda
virüsün kendisine olan inançsızlıktan kaynaklanıyor. Hatta bazı raporlar,
batının tıbbi uygulamalarına oldukça köklü bir kuşkucu yaklaşımın olduğunu,
virüsün aslında varolmadığına dair dogmatik bir inancın olduğunu doğruluyor.
Bu, Liberya Savunma Bakanı Brownie Samukai’nin sert bir şekilde “sağlık
görevlilerini taşlarken yakalananların ordu tarafından sert biçimde üstesinden
gelineceği” açıklamasını yapmasına neden oldu. Öte yandan, bu kesim büyümeden
azınlıkta kaldı; birçok insan hastalığı engellemenin yeni yolları için devamlı
Amerikan elçiliğinin internet sitesini kontrol ediyor.
Ebola
salgınının oluşturduğu umutsuz tablo, uluslararası camiada birçok soruyu da
beraberinde getirdi. Birincisi ve en önde geleni, bölgeye planlanan uçuşların
iptali gibi sonuçları olan, bu ülkeleri tecrit etmenin etkilerinin ne olacağı.
Bunun sadece bölgeyle olan ticari ilişkileri olumsuz etkileyeceğini,
hastalıktan etkilenenleri yarasa ve diğer vahşi hayvanları yemek zorunda kalan
yoksul Afrikalıların oluşturduğunu göz önüne alırsak da, tecrit politikasının
bölgede yaşayan diğer insanlar üzerinde zararlı etkilerinin olacağını
söyleyebiliriz. Tecritin ticaret üzerindeki etkileri, hastalığa maruz kalmayı
arttıracak olan zorunluluktan çöp ve artıklarla beslenmeyi teşvik edebilir.
Buna ek olarak, bir iş kolunun normal seyri paniğin büyüklüğünü
yatıştırabilecekken, bölgeye uygulanan kısıtlamalar yerel halkta korku ve
paniğe sebep olabilir; dahası hemşirelerin hastalığa yakalanma korkusundan
işlerini terkettiği ve cesetlerin sokaklarda çürümeye bırakıldığı söylentisini
güçlendirebilir.
Birleşik
Krallık Halk Sağlığı Fakültesi başkanı, Dr. Ashton gibi yorumcular bu tip
salgın hastalıkların ahlaki çöküntüden doğduğu iddiasını savunuyor. Dr Ashton
bu hastalık eğer Britanya kıyılarında ortaya çıkmış olsaydı, ancak o zaman bir
tedavi için seferber olunacağını öne sürüyor. Doktor, mali sebepler nedeniyle,
hastalığa tedavi bulmak için yatırım yapma isteksizliği gösteren eczacılık
sektörünü suçluyor; hastalığa maruz kalan insan sayısı çok küçük olduğundan,
onların gözlerinde yatırım değeri taşımıyor. Asıl dikkatin, hastalığın dallanıp
budaklandığı yoksulluğa ve çevresel sefalete çevrilmesi gerektiğine inanıyor.
Bu bizi şu soruya getiriyor: Ebola kapitalizmin bedeli mi? Hastalığın sadece
dünyanın en fakir insanlarıyla sınırlı olması sebebiyle, araştırmaların
finansal olarak uygulanabilirliğinin ortadan kalkması bütün bir kıtayı
tehlikeye atabiliyorsa, bu, ahlaki çöküntü iddiasının gerçekliğinin olduğunu
gösterir. Hastalığın tekrar patlak vermesi birbirine bağlı bir dünyada
gerçekleşseydi, bu bizim için bir dönüm noktası olabilirdi; uçuş ile hastalığın
yayılma korkusu gelişmiş ülkeleri rahatsızlık vermeye devam ederse de, bu
hastalık için yaygın olan “gözden ırak olan, gönülden de ırak” zihniyetinin
bile bir ihtimal sonunu görebiliriz.
Stephen
Mirkovic
Çeviri:
Alihan Çıtak
No comments:
Post a Comment