Sunday, 24 August 2014

Ebola kapitalizmin bedeli mi?


Son salgında Orta Afrika'da yüzlerce insanın ölümüne neden olan Ebola Virüsü hakkında Global Political Insight siteside yayımlanan "Ebola Virüsü" başlıklı ve Stephen Mirkovic imzalı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz.

Ebola Salgını

Önceden “Ebola Kanamalı Ateşi” diye bilinen Ebola virüsü, çoğunlukla sonuçları ölümcül olan, Orta Afrika’nın yağmur ormanlarında ortaya çıkan bir hastalıktır. En son salgında hastalığı kapan 932 kişi hayatını kaybetti. Hastalık, enfeke olmuş hayvanların kesilmesi ve elle temasıyla bulaşmaktadır. Birey virüse maruz kaldığında, hastalık hızlıca yayılıyor ve %90 gibi yüksek bir ölüm oranına neden olabiliyor. Ancak bu oran, hastalığın aktif  olduğu ülkelerin, tıbbi altyapının yetersizliğinden muzdarip bölgelerine ait.

Ebola halk arasında korku salıyor. Kulak, gözler ve ağız kanaması gibi belirtileriyle, bir korku filminden çıkmışa benziyor; gerçi bu belirtiler genellikle 2-21 gün arasında değişen kuluçka dönemini izleyen kusma ve mide ağrsından sonra geliyor. Hastalığın insana bulaşması için, hastalıklı bir kişinin kanı veya vücut salgılarıyla temasa geçmesi gerekiyor. Hastalık, ne hava yoluyla ne de sosyal temasla bulaşmıyor. Ebola’nın, Afrika’dan geri dönen Amerikalı doktorlara ve misyonerlere verilmiş, ümit verici sonuçları olan ve son derece deneysel bir serum dışında, bilinen bir tedavisi yok.

Hastalığın kökünü kurutmanın çok zorlu bir süreç olmasının altında birçok sebep yatıyor. Ebola virüsünün her türü, insanlara geçebilen hayvan hastalığı anlamına gelen, “zoonoz” türlerdir. Virüs halk arasında kontrol altına alındığında, hastalığı taşıyan hayvanlar, bir dahaki köylü grubu rastladığında kolay erişilebilen yiyecek olarak değerlendirilmek üzere, ormanın derinliklerine çekiliyor. Bir meyve yarasası türü olduğu tahmin edilmesine rağmen, taşıyıcının kimliği bilinmiyor.

Buna ek olarak, Afrika’ya özgün defin ayinleri hastalığın yayılmasında bir rol oyunuyor olabilir. Hastalık, taşıyıcının vücudunda, üzerinde ölümcül bir etki bıraktıktan sonra günlerce hayatta kalabilir. Afrika’nın kimi bölgelerinde, yas tutan insanların ölmüş kişinin derisinin çatlamış ve enfekte olmuş bölgelerine dokunması veya ağız gibi bölgeleriyle temasa geçmesinin sıklıkla görülmesi, hastalığın yayılmasıyla sonuçlanabilir.


Daha önceki salgınlarla tecrit yöntemleriyle, hastalıklıklı olanların erken teşhisi ve temasının sınırlandırılmasıyla başa çıkılmıştı. Ancak Dünya Sağlık Örgütü (WHO), çizdiği tabloda, şu anki salgının alışılagelmiş hızından daha hızlı yayıldığını, ve yayılmayı engellemek için oluşturulan çemberin işe yaramadığını gösteriyor.

Dünya Sağlık Örgütü şimdiki salgının kontrolden çıktığını ve hastalığın kontrolü için alınan önlemlerin yetersiz olduğu konusunda uyarıyor.

Salgını hafifletmeye çalışmak için önlemler alınıyor. Dünya Sağlık Örgütü yoğunluklu olarak salgını kontrol altına almak için, uluslarası bir kampanyanın parçası olarak, 100 milyon dolarlık bir acil durum planı hazırladı. Yeni planın anahtar öğelerini daha önceki salgınlardan çıkarılan dersler oluşturuyor. Plan, salgın kontrol önlemlerini arttırmayı, komşu ülkelerde hazırlıkları ve acil durum tedbirlerini güçlendirmeyi kapsıyor. Ülkeler aynı zamanda kendi girişimleriyle de Ebola’dan muzdarip ülkelere yardım etmeye çalışıyor. Bunların arasında, hastalıktan etkilenmiş ülkelere Birleşik Krallık tarafından yapılan 2 milyon dolarlık yardım ve ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’nin bildirdiği ve ekstra kaynakların bu salgına yönlendirilmesini sağlayan bir birinci seviye uyarısı yer alıyor.

Dubai Emirates ve British Airways gibi havayolları şirketleri müşterilerini korumak için atılan ihtiyatlı adımlarla, “halk sağlığını bozan durum” sonucunda Ebola virüsünden etkilenmiş ülkelere uçuşlarını askıya aldı.
Bu hastalığın korkusu batıda oldukça yaygın. ABD’nin göze çarpan figürlerinden Donald Trump, hastalıktan muzdarip doktorların “sonuçlarına katlanmaları için” Afrika’da bırakılmaları çağrısında bile bulundu. Obama hastalıktan etkilenmiş ülkelerin delegelerinin incelemeye alınacağını duyurdu. Yine Amerikan halkına güvence vermek için görseller üretildi. Taşıyıcı şüphesi bulunan kişiler için batıda her türlü tedbir alınıyor. Örneğin, Birleşik Krallık’a vardığı gibi hayatını kaybeden bir kadın yolcuya, hastalık riskinin “çok düşük” olduğuna dair verilen teminata rağmen, Ebola testi uygulandı.

Bölgede yürütülen çalışma sadece yetersiz sağlık altyapısından değil, aynı zamanda virüsün kendisine olan inançsızlıktan kaynaklanıyor. Hatta bazı raporlar, batının tıbbi uygulamalarına oldukça köklü bir kuşkucu yaklaşımın olduğunu, virüsün aslında varolmadığına dair dogmatik bir inancın olduğunu doğruluyor. Bu, Liberya Savunma Bakanı Brownie Samukai’nin sert bir şekilde “sağlık görevlilerini taşlarken yakalananların ordu tarafından sert biçimde üstesinden gelineceği” açıklamasını yapmasına neden oldu. Öte yandan, bu kesim büyümeden azınlıkta kaldı; birçok insan hastalığı engellemenin yeni yolları için devamlı Amerikan elçiliğinin internet sitesini kontrol ediyor.

Ebola salgınının oluşturduğu umutsuz tablo, uluslararası camiada birçok soruyu da beraberinde getirdi. Birincisi ve en önde geleni, bölgeye planlanan uçuşların iptali gibi sonuçları olan, bu ülkeleri tecrit etmenin etkilerinin ne olacağı. Bunun sadece bölgeyle olan ticari ilişkileri olumsuz etkileyeceğini, hastalıktan etkilenenleri yarasa ve diğer vahşi hayvanları yemek zorunda kalan yoksul Afrikalıların oluşturduğunu göz önüne alırsak da, tecrit politikasının bölgede yaşayan diğer insanlar üzerinde zararlı etkilerinin olacağını söyleyebiliriz. Tecritin ticaret üzerindeki etkileri, hastalığa maruz kalmayı arttıracak olan zorunluluktan çöp ve artıklarla beslenmeyi teşvik edebilir. Buna ek olarak, bir iş kolunun normal seyri paniğin büyüklüğünü yatıştırabilecekken, bölgeye uygulanan kısıtlamalar yerel halkta korku ve paniğe sebep olabilir; dahası hemşirelerin hastalığa yakalanma korkusundan işlerini terkettiği ve cesetlerin sokaklarda çürümeye bırakıldığı söylentisini güçlendirebilir.

Birleşik Krallık Halk Sağlığı Fakültesi başkanı, Dr. Ashton gibi yorumcular bu tip salgın hastalıkların ahlaki çöküntüden doğduğu iddiasını savunuyor. Dr Ashton bu hastalık eğer Britanya kıyılarında ortaya çıkmış olsaydı, ancak o zaman bir tedavi için seferber olunacağını öne sürüyor. Doktor, mali sebepler nedeniyle, hastalığa tedavi bulmak için yatırım yapma isteksizliği gösteren eczacılık sektörünü suçluyor; hastalığa maruz kalan insan sayısı çok küçük olduğundan, onların gözlerinde yatırım değeri taşımıyor. Asıl dikkatin, hastalığın dallanıp budaklandığı yoksulluğa ve çevresel sefalete çevrilmesi gerektiğine inanıyor. Bu bizi şu soruya getiriyor: Ebola kapitalizmin bedeli mi? Hastalığın sadece dünyanın en fakir insanlarıyla sınırlı olması sebebiyle, araştırmaların finansal olarak uygulanabilirliğinin ortadan kalkması bütün bir kıtayı tehlikeye atabiliyorsa, bu, ahlaki çöküntü iddiasının gerçekliğinin olduğunu gösterir. Hastalığın tekrar patlak vermesi birbirine bağlı bir dünyada gerçekleşseydi, bu bizim için bir dönüm noktası olabilirdi; uçuş ile hastalığın yayılma korkusu gelişmiş ülkeleri rahatsızlık vermeye devam ederse de, bu hastalık için yaygın olan “gözden ırak olan, gönülden de ırak” zihniyetinin bile bir ihtimal sonunu görebiliriz.

Stephen Mirkovic

Çeviri: Alihan Çıtak

No comments:

Post a Comment