Meteliksiz
geçen öğrencilik dönemim 80'lerde kalmış. 90'ların başında, en azından, o hiç
dönemediğim köşeye biraz olsun yaklaştığım hissiyle moralim yüksek.
Artık
tanıştığım kızları restorana davet etmekten çekinmiyorum.
Fakat, o
da ne! Reddediyorlar. Önerdiğim restoranlara gitmek istemiyorlar.
Daha iyi,
daha pahalı olanlara çağırıyorum. I-ıh, yine veto yiyorum.
- McDonald's, diyorlar.
- Neee?
- McDonald's! Şimdi herkes oraya gidiyor. Çok
ilginçmiş!
Yüzümü
buruşturuyorum.
- McDonald's mı? Offf!
Neşemin
kaçmasının altında "fast food" (hızlı yemek) konusunda ilkesel bir
duruş yok. Hamburgerlerden nefret etme falan gibi bir tercih meselesi de değil.
İdeolojik-siyasi ölçüt mü? Haince gülümseyerek geçiyorum (Az sonra!
Reklamlardan sonra! :) ).
Benim
derdim başka.
McDonald's'a
gidersek saatlerce kuyruk beklememiz gerekecek. Bende ise geleneksel Rus sabrı
yok. Sırada sinir içinde beklerken bütün olumlu enerjimi tüketirim, sonra
içerisinin de keyfi kalmaz.
Yine de
birkaç kez bu duruma katlandığımı itiraf edeyim; reddedilecek kızlar değildi
doğrusu...
Ve daha
büyük, daha yüz kızartıcı konuda bir itiraf daha (önce bir yutkunayım):
Dönem
"spekülatif çözümler" dönemi. Kısa sürede "McDonald's kuyruğunda
sıra satan üçkağıtçılar" türemiş. Birileri sıraya gidip önlere geldiğinde
arkadaşları da arkadaki bedbahtlara "şu kadar rubleye sıra başına geçme
fırsatı" diyorlar. Ne kadar ayıp! Ama "toplumsal olarak"
kınadığım bu olgudan, pratikte yararlandığımı yıllar sonra burada ifşa
ediyorum.
* * *
Gelelim
politikaya.
Kendi
alanında dünyanın en zengin şirketlerinden biri olan Amerikalı McDonald's (o
zaman bir numaraydı, şimdi Subway'den sonra ikinci), gözünü Sovyetler Birliği'ne
dikmiş.
İzninizle,
burasını yüksek sesle tekrar edeyim:
Amerikalılar,
gözünü Sovyetler'e, üstelik başkent Moskova'ya, hem de şehrin tam göbeğindeki
Puşkin Meydanı'da dikmiş!
İlla orada
bir McDonald's şubesi açmak istiyorlar.
Hem de o
kadar iddialılar ki... Açılacak şube, dünyanın en büyüğü olacak.
Ama...
Olacak şey
değil!..
Mitingler,
protestolar, imza kampanyaları gırla gidiyor.
- Emperyalistleri Moskova'nın merkezine
sokmayız!
Sovyetler
Birliği çatırdıyor. Ama daha yıkılmamış.
31 Ocak
1990!
"Yoldaşlar"
yenildi!
Emperyalistler
Puşkin Meydanı'nda futbol sahası gibi kocaman bir McDonald's açtılar.
"Kahrolsun
yerli işbirlikçiler!"
Kahrolsun,
tabii, kahrolsun da...
Kızlar
illa McDonald's'a gitmek istiyor.
Bolşevik
bir arkadaşım karşımda kükrüyor:
- Sen ki eskiden komünisttin! Nasıl gidersin
oraya? Utanmaz sıkılmaz mısın?
- Ama şeyy... Aslında ben tek başıma gitmem
de... Yani şeyler de o kadar ısrar edince... Haliyle...
- Seni işbirlikçi!
- Uzatma ama! Bırak da kaçırdığımız
gençliğimizin ardından orta yaşlara doğru özgürce aşkımızı yaşayalım.
- Aşk ha! Emperyalist mekânlarda aşk!
- Ya, evet. Emperyalist aşkların tadı
başka!..
- Yazıklar olsun!
* *
*
Şimdi
nereden çıktı bu konu, diyeceksiniz. Açıklayayım.
McDonald's
1990'dan bu yana Rusya'da o kadar güçlendi ki, yerli Rus böreklerinin
çöreklerinin pabucu çoktan dama atıldı.
Eh,
değişik bir restoran türüydü bu gerçekten! Çocuklara "bedava" (!)
oyuncak veriyorlardı.
Üstelik
giriş kapısında "Hoş geldiniz!" çıkış kapısında da "Güle
güle!" diyorlardı. Hem de gülümseyerek. Sovyetler'de/Rusya'da duyulmuş şey
mi! (Gerçi sonradan ortadan kayboldu bu selamlaşma ve uğurlama âdeti;
McDonald's "Ruslaştı"; kuyruk çabuk erisin diye kapalı kasaları
açmaya da pek özen göstermez oldular zamanla.)
Rusya'dan
Antalya'ya giden turist ailelerin çocuklarının "Aa, bakın, burada da bizim
McDonald's var!" diye çığlıklar attığını duyduğumda çok şaşırmıştım.
Bugün
Rusya'nın çeşitli kentlerinde 424 McDonald's şubesi bulunuyor.
Ancaaak...
Son haftalarda başları belada.
Rusya ile
Batı'nın arası Ukrayna yüzünden bozuldu ya! Batı, Rusya'ya karşı durmadan
ekonomik-ticari yaptırımlar uyguluyor. Durum ciddi.
Kremlin'in
eli de armut toplamıyor elbette. O da "karşı yaptırımlar"ı gündeme
sürdü. (Bu arada böyle bir duruma pek de hazırlıklı olmayan bizim Türkler,
"Yaşasın, Rusya'ya meyve, sebze, et, süt, balık, ne bulursak rahat rahat
satarız ve kolayca zengin oluruz" diye erken zafer naraları atıyorlar.)
"Rus
usülü" yaptırımlar arasına McDonald's da giriverdi. Şu sıralarda ülke
çapında denetimler yapılıyor. Şirketin Moskova'daki dört tane restoranı
"geçici olarak" kapatılmış.
* * *
İktidarlara
saygım sonsuzdur. Kendileri, benim gözümde "yeryüzü Tanrıları"
gibidir. Önlerinde boynumuz kıldan incedir.
"Yasak!"
dediler mi, iş biter!
Kimi
heykel, sigara, içki yasaklar; TV dizilerini ve medyayı sansürler. Kimi
"Batı'dan Rusya'ya falanca" ihracatına kilit vurur. Kimi
"Rusya'dan Batı'ya filanca" ticaretini bitirir.
İyi, güzel
de...
Madem
"bir şeyleri birilerine karşı" yapıyorsun, ona dayılanıyorsun, hoşuna
gitmeyen bir tavır karşısında postanı
atıyorsun; bunu açıktan, dosdoğru, "bodoslama" yapmak daha etkili
olmaz mı?
Galiba
benim anlamadığım şeyler var bu politikada.
2006'da
Rusya'nın Litvanya ile aradı bozuldu. "Rusya Başhekimi" statüsündeki
gıda ürünleri denetim kurumunun başı Gennadiy Onişçenko bir kararname yayımladı
ve "Litvanya peynirleri sağlığa zararlıdır" buyurdu. Eh, yaşını
başını almış bir doktor, herhalde haklıdır.
Aynı yıl
Rusya-Gürcistan ilişkileri gerginleşti, 2008'de de savaş çıktı. Onişçenko
birdenbire Gürcü şaraplarının ve maden suyunun içinde zararlı bir şeyler
bulduğunu açıkladı.
2009'da
Rusya ile Belarus arasında gerginlik yaşandı. Onişçenko, "Belarus'tan
gelen süt ürünleri çok kalitesiz; bizim taleplerimize uymuyor" diye demeç
verdi.
Geçen yıl
Moldova Rusya'ya başkaldırdı. Önce Onişçenko, sonra da onun yerine gelen Anna
Popova, Moldova şaraplarının, elmalarının, armutlarının, kirazlarının,
vişnelerinin ve kayısılarının "besin değerlerinin olması gerekenin çok
altında" bulunduğunu saptadı.
Bütün
bunlardan sonra, Ukrayna krizinin yaşandığı şu aylarda da Rusya'ya Polonya'dan
ve Ukrayna'dan ithal edilen sebze, meyve ve çocuk gıda ürünleri "kara
liste"ye alındı.
Şimdi
McDonald's şubeleri de "hijyen şartları bakımından yetersiz"
bulunuyor. "Geçici olarak" kapatılanlar arasında, benim anılarımı ve
sırlarımı taşıyan şu koca McDonald's da var...
* * *
Rus
gazetelerinde sık sık şu tür yazılar okuyorum son haftalarda:
"Gerekirse
'onlar'dan gelen her şeyden vaz geçeriz! Ne hamburger, ne Coca Cola!
İhtiyacımız olan bu değil! İhtiyacımız olan güçlü, sarsılmaz, boyun eğmez
Rusya!"
İşte bu
kadar!
Leningrad'daki
öğrencilik yıllarımdan bir cümle aklıma geliyor:
"Coca
Cola'dır, ananastır; bunlar proleter kültürü değil, hep burjuva
alışkanlıkları!"
Üniversite'yi
bitirdikten sonra bir dönem yaşadığım Doğu Almanya'da da "Politbüro'nun
muz ithalatını yasakladığını" duymuştum; kısa süre sonra yıkılacak olan
Berlin Duvarı'nın "öteki tarafı"ndan Doğu'ya muz atanlar oluyormuş...
Heyhat!..
Peki,
şimdi Rusya'da bu konularda farklı düşünen var mı, diye sormayın.
"Kahrolsun
yerli işbirlikçiler!"
Ve de
(burada bir kez daha yutkunarak):
Kahrolsun
emperyalist aşklar!
@AksayHakan
No comments:
Post a Comment