“Partinin
dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (…) Her
şeyi yutuyorlar ve hiç bir zarar görmüyorlardı, çünkü tıpkı bir mısır tanesinin
bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye
bir şey kalmıyordu.”
Parti
geçmişe el koyabiliyor ve şu ya da bu olayın hiçbir zaman olmadığını söyleyebiliyorsa,
bu hiç kuşkusuz işkenceden de, ölümden de beter bir şeydi.
Duygularını
gizlemek, aklından geçenlerin yüzüne yansımasını önlemek, herkes ne yapıyorsa
onu yapmak, içgüdüsel bir tepkiydi.
Bir
gün karanlığın olmadığı bir yerde buluşacağız.
Kafatasınızın
içindeki birkaç santimetre küp dışında, hiçbir şey sizin değildi.
Her
davranışın sonuçlarını, o davranışın kendisi doğurur.
Geçmişi
denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim
altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.
Yaşayanların
değil de ölülerin yaratılabilmesinin ne kadar tuhaf olduğunu geçirdi aklından.
"Bağlılık,
düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık
bilinçsizliktir."
İnsan
bu durumun dayanılmaz olduğunu düşünüyorsa, bir zamanlar düzenin şimdikinden
çok farklı olduğuna ilişkin anıları olması gerekmez miydi?
Oysa
çok kısa bir süre önce yalnızca birkaç yüz gırtlaktan yükselen çığlıkta
yüreklere korku salan bir güç yatıyordu! Neden gerçekten önemli sorunlar söz
konusu olduğunda böyle
haykıramıyorlardı?
Bilinçleninceye
kadar asla başkaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler.
NASIL'ını
anlıyorum: NEDEN'ini anlamıyorum.
Belki
de, deli dedikleri tek kişilik bir azınlıktı.
Özgürlük,
iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir.
Gerilimli
anlarda insanın bir dış düşmana karşı değil de, hep kendi bedenine karşı
savaştığını fark ediyordu
"Sırf,
bir şey yapmayı hiçbir şey yapmamaya yeğlediğim için, şu oynadığımız oyundan
kazançlı çıkmamız olanaksız. Kimi yenilgiler kimilerinden daha iyi olabilir, o
kadar."
Gerçekler,
ne yaparsanız yapın, gizlenemezdi. Araştırıp kovuşturarak ortaya çıkarılabilir,
işkence yaparak sizden sökülüp alınabilirdi. Ama amacınız hayatta kalmak değil
de insan kalmaksa, sonuç ne fark ederdi ki?
Savaşın
asıl yaptığı, yok etmektir; ama ille de insanları yok etmesi gerekmez, insan
emeğinin ürünlerini de yok eder.
Uygarlığın
bedeli eşitsizlikle ödenmişti.
Toplumumuzda,
olup bitenleri en iyi bilenler, aynı zamanda dünyayı olduğu gibi görmekten en
uzak olanlardır.
İnsan
sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu belki de.
İnsanlar
özgürlük ile mutluluk arasında seçim yapmak zorundaydı ve büyük çoğunluk
mutluluğu seçiyordu.
Bir
kez teslim olmayagör, gerisi kendiliğinden geliyordu.
Onlardan
nefret ederek ölmek, özgürlük buna denirdi işte.
Bir
savaşı sürdürmekteki amaç, sürdürülecek başka bir savaşta daha iyi durumda
olmaktır.
No comments:
Post a Comment