Wednesday 30 September 2015

“Oysa hiç de harika değildi Alice’in diyarı”

Jan Svankmajer, Sürrealizm Ve Alice…

“Sürrealizme baktığımızda şunu diyebiliriz:

“Hiç kimse bu akıma ait değildir ama herkes onun bir parçasıdır.

“Sürrealist olmaya çalışmak” diye bir şey yoktur.

Aslolan, sürrealist olarak zaten çalışıyor olmaktır!

Sürrealizm, tek yönlü bir yoldur ve kamera yalan söylemez…” (1)

Jan Svankmajer, Sürrealizm Ve Alice…

Çek yönetmen Jan Svankmajer, Lewis Carroll’ın 1868’te yayınlanan “Alice Harikalar Diyarında” hikayesini sürrealist sinemaya 1988 yılında uyarladı. Svankmajer bunu yaparken hiç zorlanmadı. Neden mi? Çünkü, hikaye zaten sürrealizmin ilk örneklerinden bir tanesiydi.

Lewis Caroll’ın aynı isimli romanın serbest bir uyarlaması olan filmde, orijinal hikâyeye sadık bir şekilde Alice, beyaz tavşanın peşine takılarak başka bir dünyaya geçiş yapıyor. Alıştığımız Alice hikayesindekinden farklı olan bu dünyada, korkutucu karakter ve yaratıklarla karşılaşıyoruz. Yönetmen Jan Svankmajer, sürreal öğeler kullanarak anlattığı Alice’in fantastik hikâyesini bir korku masalına dönüştürüyor. Animasyon, gerçek çekimler ve kukla kullanarak farklı teknikleri bir araya getirerek çektiği film görmediğimiz bir Alice hikayesi sunuyor ve kültler arasındaki yerini de alıyor.

Alice: “Bu film çocuklar içindir, ama belki de değildir.”

Filmin başında der ki Alice: “Bu film çocuklar içindir, ama belki de değildir.” Svankmajer yaratıcılıkta sınır tanımıyor. Filmde Alice, hayvanları kafasında konuşturur. Şiddetin ve otorite sorununun her sahnede kendini hissettirip izleyiciyi rahatsız ettiği, kafasındaki ‘harikalar diyarı’ imgesini parçaladığı filmin sonunda tüm kafalar birbirine karışırken Alice, kendisini Queen’in yerinde buluverir.

Sürrealist sinemanın usta yönetmenlerinden birisi olan Jan Svankmajer‘i keşfim, bana masallar diyarının cıvıl cıvıl koridorlarının aslında sürrealizmle yan yana ilerlediğini gösterdi. Alice’in fantastik dünyasında ben de kayboldum ve Salvador Dali ile yolum bir kez daha kesişti…

Alice’in hayvanları giydirmesi ve ona roller biçmesi ne kadar esere bağlı bir durum olsa da, Jodorowsky’nin filmlerinde ilk ve en başarılı işlenmiş sahneler de Alice’te göstermiş kendisini… Filmde Alice’den başka 2’nci bir insan oynamıyor…  Bunun yanında, Alice’in ve dolayısıyla çocukların müthiş hayal gücünün yansımasına da şahit oluyoruz… Mesela, beyaz tavşan insanı inanılmaz rahatsız edecek derecede sevimsiz, karşılaşılan yaratıklar birer iskelet, lezzetli görünen yiyecekler aslında küflenmiş ve böceklenmiş! Ölüm, çürümüşlük, kan ve leş imgeleri filmin her karesinde mevcut. Gerçek hayat ister istemez masalda yerini almış. Bu arada, aynı zamanda bir kukla ustası da olan Svankmajer, yeniden yaratmadaki yaratıcılığını, biçimde de göstermiş ve kuklalardan maketlere, Stop Motion’dan animasyona çeşitli tarzları kullanarak yepyeni ve bambaşka bir dünya yaratmış.

Filmin satış pazarlaması yapılırken, dvd üzerinde şu ifadelere yer verilmiş:

“Disney + Bunuel = Svankmajer” Oysa Jan Svankmajer’in “Alice” versiyonu, buram buram Anti-Disney’dir!  Ya da buram buram “Çürümüşlük” tür. Çünkü “Diyar Alice’in hayalindeki gibi harika değildir!” Belirtmek gerekir ki, Sovyetler Birliği yapımı 1964 tarihli ‘Kingdom of Crooked Mirrors’ (Eciş Bücüş Aynalar Krallığı) ise Alice esintili bir Sovyet kızının ayna metaforu üzerinden kapitalizmle hesaplaşmasını masallaştırıyor. Bu örnek de Lewis Carroll’ın kalemini, kapitalizme karşı kuşanıyor!

Aslında bize çok uzak sandığımız Sürrealizmin (Gerçeküstücülük) ta içinde yuvarlanarak yaşadığımızı kabul edelim…

Salvador Dali” nin “Alice” Tutkusu…

‘Alice Harikalar Diyarında’, metafor zenginliği ve çeşitliliğiyle sadece psikanalitik okumaları mümkün kılmamış, Sürrealist Ressam Salvador Dali’yi bile kendine hayran bırakmış ve baştan çıkarmış. Bu yüzden, bir çocuk kitabı olmasından öte anlamlar taşıdığı kesin.  ‘Alice Harikalar Diyarında’nın barındırdığı sürrealizmin Dali’ye malzeme çıkarmaması da düşünülemezdi elbette… Dali imzalı illüstrasyonların yer aldığı ‘Alice’ kitabı, Maecenas Press-Random House tarafından 1969’da basıldı. Dali’nin her bölüm için helyogravür tekniğiyle yaptığı illüstrasyonlar, düşler âleminin iki büyük sanatçısını bir araya getiriyor. Bugün Dali’nin heykelleri İngiltere’nin başkenti Londra’da sergileniyor. Sergilenen heykeller arasında Dali’nin Alice In Wonderland (Alis Harikalar Diyarında) adını verdiği bir heykel de var. (2)

Sürrealizm ve çocukluğumuz…

Sürrealistler için çocukluk yılları, insan hayatının en hür, en serbest, en gerçekçi dönemidir. Andre Breton, bu konuda şunları söyler: “Yaşama ne kadar inanırsak inanalım, sonunda gerçek yaşam kendini ortaya kor ve inancımız da kaybolur. Yaşamdan payına düşen şöyle böyle, sıradan bir ömürdür. Düş kırıklığı içinde insan avuntuyu mutlu çocukluk günlerinde bulur. Böylece birçok yaşamı birlikte sürdürme olanağı bulur. Bu hayal içinde tüm güçlükler ortadan kalkar. Öyle ya, çocuklar her sabah kaygıdan, tasadan uzak evlerinden çıkarlar. Her şey hazırdır.”

Bunun yanı sıra sürrealistlere göre sanat da bir oyundur. Tabii ki büyüklerin oynadığı bir oyun… Aynen Bunuel, Svankmajer ve Dali gibi… Nasıl ki bir çocuk, oyuncakları ile her türlü bağlantıdan uzak bir dünyayı kurar ve onun içinde yaşar ise, sanatkâr da bastırdığı arzu, istek ve hayallerini, sanatın imkânları içinde yaşar ve tatmin olur. Okuyucunun eserle özdeşleşmesi ise, yazarın durumuyla paralellik arz eder. Sürrealizm, özgürlüğün en üst seviyesi değil de nedir?

Sürrealizme baktığımızda şunu diyebiliriz: “Hiç kimse bu akıma ait değildir ama herkes onun bir parçasıdır. “Sürrealist olmaya çalışmak” diye bir şey yoktur. Aslolan, sürrealist olarak zaten çalışıyor olmaktır! Sürrealizm, tek yönlü bir yoldur ve kamera yalan söylemez…”

(Not: Bu yazı 18 Kasım 2011 tarihinde magaradergisi.com da da yayınlanmıştır.)

(1) Volkan Durmaz’ın sinemalar.com sitesinde “SÜRREALİST SİNEMA” Grubundaki sunum yazsıdır.

      http://www.sinemalar.com/grup/9175/surrealist-sinema

(2) The Independent

No comments:

Post a Comment