Jan
Svankmajer, Sürrealizm Ve Alice…
“Sürrealizme
baktığımızda şunu diyebiliriz:
“Hiç
kimse bu akıma ait değildir ama herkes onun bir parçasıdır.
“Sürrealist
olmaya çalışmak” diye bir şey yoktur.
Aslolan,
sürrealist olarak zaten çalışıyor olmaktır!
Sürrealizm,
tek yönlü bir yoldur ve kamera yalan söylemez…” (1)
Jan
Svankmajer, Sürrealizm Ve Alice…
Çek
yönetmen Jan Svankmajer, Lewis Carroll’ın 1868’te yayınlanan “Alice Harikalar
Diyarında” hikayesini sürrealist sinemaya 1988 yılında uyarladı. Svankmajer
bunu yaparken hiç zorlanmadı. Neden mi? Çünkü, hikaye zaten sürrealizmin ilk
örneklerinden bir tanesiydi.
Lewis
Caroll’ın aynı isimli romanın serbest bir uyarlaması olan filmde, orijinal
hikâyeye sadık bir şekilde Alice, beyaz tavşanın peşine takılarak başka bir
dünyaya geçiş yapıyor. Alıştığımız Alice hikayesindekinden farklı olan bu
dünyada, korkutucu karakter ve yaratıklarla karşılaşıyoruz. Yönetmen Jan
Svankmajer, sürreal öğeler kullanarak anlattığı Alice’in fantastik hikâyesini
bir korku masalına dönüştürüyor. Animasyon, gerçek çekimler ve kukla kullanarak
farklı teknikleri bir araya getirerek çektiği film görmediğimiz bir Alice
hikayesi sunuyor ve kültler arasındaki yerini de alıyor.
Alice:
“Bu film çocuklar içindir, ama belki de değildir.”
Filmin
başında der ki Alice: “Bu film çocuklar içindir, ama belki de değildir.”
Svankmajer yaratıcılıkta sınır tanımıyor. Filmde Alice, hayvanları kafasında
konuşturur. Şiddetin ve otorite sorununun her sahnede kendini hissettirip
izleyiciyi rahatsız ettiği, kafasındaki ‘harikalar diyarı’ imgesini parçaladığı
filmin sonunda tüm kafalar birbirine karışırken Alice, kendisini Queen’in
yerinde buluverir.
Sürrealist
sinemanın usta yönetmenlerinden birisi olan Jan Svankmajer‘i keşfim, bana
masallar diyarının cıvıl cıvıl koridorlarının aslında sürrealizmle yan yana
ilerlediğini gösterdi. Alice’in fantastik dünyasında ben de kayboldum ve
Salvador Dali ile yolum bir kez daha kesişti…
Alice’in
hayvanları giydirmesi ve ona roller biçmesi ne kadar esere bağlı bir durum olsa
da, Jodorowsky’nin filmlerinde ilk ve en başarılı işlenmiş sahneler de Alice’te
göstermiş kendisini… Filmde Alice’den başka 2’nci bir insan oynamıyor… Bunun yanında, Alice’in ve dolayısıyla
çocukların müthiş hayal gücünün yansımasına da şahit oluyoruz… Mesela, beyaz
tavşan insanı inanılmaz rahatsız edecek derecede sevimsiz, karşılaşılan
yaratıklar birer iskelet, lezzetli görünen yiyecekler aslında küflenmiş ve
böceklenmiş! Ölüm, çürümüşlük, kan ve leş imgeleri filmin her karesinde mevcut.
Gerçek hayat ister istemez masalda yerini almış. Bu arada, aynı zamanda bir
kukla ustası da olan Svankmajer, yeniden yaratmadaki yaratıcılığını, biçimde de
göstermiş ve kuklalardan maketlere, Stop Motion’dan animasyona çeşitli tarzları
kullanarak yepyeni ve bambaşka bir dünya yaratmış.
Filmin
satış pazarlaması yapılırken, dvd üzerinde şu ifadelere yer verilmiş:
“Disney
+ Bunuel = Svankmajer” Oysa Jan Svankmajer’in “Alice” versiyonu, buram buram
Anti-Disney’dir! Ya da buram buram
“Çürümüşlük” tür. Çünkü “Diyar Alice’in hayalindeki gibi harika değildir!”
Belirtmek gerekir ki, Sovyetler Birliği yapımı 1964 tarihli ‘Kingdom of Crooked
Mirrors’ (Eciş Bücüş Aynalar Krallığı) ise Alice esintili bir Sovyet kızının
ayna metaforu üzerinden kapitalizmle hesaplaşmasını masallaştırıyor. Bu örnek
de Lewis Carroll’ın kalemini, kapitalizme karşı kuşanıyor!
Aslında
bize çok uzak sandığımız Sürrealizmin (Gerçeküstücülük) ta içinde yuvarlanarak
yaşadığımızı kabul edelim…
‘Alice
Harikalar Diyarında’, metafor zenginliği ve çeşitliliğiyle sadece psikanalitik
okumaları mümkün kılmamış, Sürrealist Ressam Salvador Dali’yi bile kendine
hayran bırakmış ve baştan çıkarmış. Bu yüzden, bir çocuk kitabı olmasından öte
anlamlar taşıdığı kesin. ‘Alice
Harikalar Diyarında’nın barındırdığı sürrealizmin Dali’ye malzeme çıkarmaması
da düşünülemezdi elbette… Dali imzalı illüstrasyonların yer aldığı ‘Alice’
kitabı, Maecenas Press-Random House tarafından 1969’da basıldı. Dali’nin her
bölüm için helyogravür tekniğiyle yaptığı illüstrasyonlar, düşler âleminin iki
büyük sanatçısını bir araya getiriyor. Bugün Dali’nin heykelleri İngiltere’nin
başkenti Londra’da sergileniyor. Sergilenen heykeller arasında Dali’nin Alice
In Wonderland (Alis Harikalar Diyarında) adını verdiği bir heykel de var. (2)
Sürrealizm
ve çocukluğumuz…
Sürrealistler
için çocukluk yılları, insan hayatının en hür, en serbest, en gerçekçi
dönemidir. Andre Breton, bu konuda şunları söyler: “Yaşama ne kadar inanırsak
inanalım, sonunda gerçek yaşam kendini ortaya kor ve inancımız da kaybolur.
Yaşamdan payına düşen şöyle böyle, sıradan bir ömürdür. Düş kırıklığı içinde
insan avuntuyu mutlu çocukluk günlerinde bulur. Böylece birçok yaşamı birlikte
sürdürme olanağı bulur. Bu hayal içinde tüm güçlükler ortadan kalkar. Öyle ya,
çocuklar her sabah kaygıdan, tasadan uzak evlerinden çıkarlar. Her şey
hazırdır.”
Bunun
yanı sıra sürrealistlere göre sanat da bir oyundur. Tabii ki büyüklerin
oynadığı bir oyun… Aynen Bunuel, Svankmajer ve Dali gibi… Nasıl ki bir çocuk,
oyuncakları ile her türlü bağlantıdan uzak bir dünyayı kurar ve onun içinde
yaşar ise, sanatkâr da bastırdığı arzu, istek ve hayallerini, sanatın imkânları
içinde yaşar ve tatmin olur. Okuyucunun eserle özdeşleşmesi ise, yazarın
durumuyla paralellik arz eder. Sürrealizm, özgürlüğün en üst seviyesi değil de
nedir?
Sürrealizme
baktığımızda şunu diyebiliriz: “Hiç kimse bu akıma ait değildir ama herkes onun
bir parçasıdır. “Sürrealist olmaya çalışmak” diye bir şey yoktur. Aslolan,
sürrealist olarak zaten çalışıyor olmaktır! Sürrealizm, tek yönlü bir yoldur ve
kamera yalan söylemez…”
(Not:
Bu yazı 18 Kasım 2011 tarihinde magaradergisi.com da da yayınlanmıştır.)
(1)
Volkan Durmaz’ın sinemalar.com sitesinde “SÜRREALİST SİNEMA” Grubundaki sunum
yazsıdır.
http://www.sinemalar.com/grup/9175/surrealist-sinema
(2)
The Independent
No comments:
Post a Comment