INGRID
SlSCHY: Senin sanatçı olmanı istemene neden olan neydi sence Louise?
LOUISE
BOURGEOIS: Sanatçıların yararlı olabileceklerini keşfetmem oldu. Sanatçının
yararlı olduğunu duydun mu hiç?
IS:
Genelde söylenen tersidir, yani sanatçıların işe yaramaz olduğu.
LB:
[gülüşmeler]
IS: Nasıl
oldu da sen böyle farklı bir anlayış geliştirdin?
LB: Anne
babam sanatla haşır neşirdi; goblen tamir ederlerdi. Cumartesileri gelmesi
gereken çizimci ortada görünmezse –adam tüm hafta Gobelins’de çalışıyordu –
annem panik olurdu. O zaman bana “Yardım edebilir misin?” derdi. Ben de “Evet,
seve seve” derdim.
IS:
Aha. Yani çocukken bile yararlıydın. Kaç yaşındaydın o zamanlar?
LB:
Oniki yaşındaydım.
IS:
Anne baban o işin altından kalkabileceğini nerden biliyordu?
LB:
Okulda sanata önem verilirdi ve en baştan beri ben de beklenenden fazlasını
veren bir çocuktum. Yani benim biraz gururumu okşasanız ya da bana doğru yönden
baksanız sizi memnun etmek için kendimi öldürürüm. Beklenenin fazlasını veren
biri olmak çok acı verici. Neyse, sanat sınıfında, doğruyu söylemek gerekirse,
kimseden daha iyi değildim – ama öyle olduğuma kendimi inandırmaya çalıştım. Ve
köpek gibi çalıştım. Kalem kullanmayı biliyordum. O yüzden çizimci gelmediğinde
onun yerine geçerdim. İşte böyle başladı. Halen bu felsefeyi koruyorum:
Sanatçılar yararlı olmalı. Bir rol üstlenmeliler.
IS:
Peki ailen bu goblenleri ne yapıyordu? Satıyorlar mıydı?
LB:
Elbette. Çoğunlukla zevkleri, Püriten gelenek tarafından şekillenmiş
Amerikalılara satıyorlardı. 16. ve 17. yüzyılın goblenlerine bakarsanız her
yerde cinsel organ görürsünüz. Ancak püriten Amerikan tavrı bunu kesinlikle
yasaklar. O nedenle annemin işlerinden biri de koleksiyoncuların ahlakları
rencide olmasın diye cinsel organları kesip çıkarıp yerlerine bir demet çiçek
koymaktı. İngilizceyi koleksiyoncular yüzünden öğrendim: Onlarla uğraşmak
zorundaydım. Ve bugün bile koleksiyoncularla konuşmak bana çok zor gelir.
IS:
İnsanların istedikleri yerlere çiçek koymadığını da düşünürsek.
LB:
Haklısın. [gülüşmeler]
IS:
[gülüşmeler] Ailene sanatçı olmak istediğini söylediğinde nasıl karşılandı?
LB:
Babam aşırı tepki gösterdi. Ona göre sanatçılar kadınları baştan çıkarıp sonra
da terk eden asalaklardır.
IS:
Anne baban çalışmalarında hep geniş yer tuttular. Bize bunu anlatır mısın?
LB:
Bunun çok manidar nedenleri var. Örneğin annem 1918’de savaşın sonunda İspanyol
gribine yakalandı. Fransa’da İspanyol gribi deniyordu. Ama vebaydı aslında.
İnsanların sinekler gibi öleceği düşünülüyordu ama o iyileşti, gerçi ondan
sonra hep amfizem hastası olarak yaşadı. İkinci mahiyetim de, görüyorsunuz ki
memnun etmek. Babamı memnun etmek için anneme baktım. Goblenleri işledik, tamir
ettik. Doğal bir süreç olarak anneme baktım, onu tamir etmeye çalıştım. Bütün
zamanımı bir şeyleri tamir ederek geçirdim. Hastalandıktan sonra annemin
cinsellikle pek alakası kalmadı. Durumun mantıklı sonucu olarak bir metres söz
konusuydu. Babam daha fazla çocuk sahibi olmak istemiyordu. Yeterince çocuğu
vardı. Metresinden çocuk sahibi oldu suçlamasıyla karşı karşıya kalmamayı
garantilemek adına o metresin bir yabancı olması gerekiyordu. Hukuki bir
önlemdi. Metres, her zaman için Fransa’ya bize İngilizce öğretmeye gelen bir
yabancı oluyordu ve eve bir yararı dokunuyordu. Hamile kalırsa babam onu
İngiltere’ye geri gönderiyordu.
IS: Onlar
da hamile kalmıyordu herhalde?
LB:
Kalıyorlardı. Çok fazlaydılar.
IS: Bunlar
çalışmalarında da ortaya çıkan şeylerden, ve onları güçlü kılan da bu – gerçek
hayat gibisi var mı. Anılarınla ve hayatının hikayeleriyle çalıştın hep. Neden?
LB: Evet,
doğru. Onlardan kurtulmaya çalışıyorum. Ve tüm bu tarihi unutabilmek için
affetmek zorundasın. Küskün kalırsan olayı canlı tutarsın. Devam edebilmenin
yolu ise ondan kurtulmak, affetmek için, unutmak için.
IS:
Yirmili yaşlarının başında neler yapıyordun?
JERRY
GOROVOY (15 yıldan fazladır Bourgeois ile çalışıyor): Louise liseden sonra
matematik okumak için Sorbonne’a gitti. Ama orada hayal kırıklığına uğradı ve
tüm akademilere giderek sanata doğru ilerlemeye başladı.
LB: Ben
parasız eğitim aldım. Babam hem zengindi hem pinti. Eğitimim için para ödemek
istemiyordu. Fransa’da bu ülkedekinden çok farklı. Beş kuruş ödemeden eğitimde
sonuna dek gidebilirsiniz: eğitimli olmak hakkınız. Bu da onun mazereti oldu:
“Eğitimin için para ödemek zorunda değilim. Kendi başınasın.” Bu durumda nasıl
eğitim alabilirdim? Gittiğim tüm akademilerde İngilizce konuşuyordum, yani yine
yararlı oldum. İngilizcem kırık bir İngilizce olmasına rağmen Fransa’da bana ne
kapılar açtı bilemezsin. Kimse İngilizcemi eleştirmiyordu çünkü kendileri de
bilmiyordu. Sonra evlenince-
IS: Ne
zamandı?
JG: 1938.
LB: Çok
geç evlendim. Çünkü babam beni evlendirmeye çalışıyordu. Bir direnç oluştu
bende -
IS:
Elbette. Ve nihayet evlendiğinde -
LB:
İngilizce konuşan ve benim İngilizceme hiç laf etmeyen biriydi. O benim
İngilizcemi eleştirmezse ben de onun Fransızcasını eleştirmeyeceğim, böyle bir
anlaşma vardı aramızda.
IS:
Mükemmel bir başlangıç gibi geliyor kulağa.
JG: Louise
kendisini özgür kız olarak görür.
IS:
Kesinlikle öyle.
JG: Tüm
kariyeri, çalışmaları, her şeyiyle – kendisine hep Amerikalı sanatçı demiştir.
IS: Bu
işleri yapmanda Amerika’nın da bir payı olduğunu düşünüyor musun?
LB: Evet –
Metresi ve işlevsiz bir aileyi çekmek zorunda olmamak.
IS: Yani
Amerika sizi özgürleştirdi mi?
LB: Doğru.
İşte özgür kız; Ne bulacağını bilmiyor ama başka bir şey istediğini biliyor.
IS: Peki o
başka bir şeyi nasıl buldun?
JG: Louise
gelir gelmez çalışmalarına başladı. Küçük bir dairede yaşadıkları için daha çok
kağıt üzerinde üretim yapıyordu; çizimler, resimler. Ve çabucak iki çocukları
oldu ve hemen sonra bir üçüncüsü. O dairede heykel yapacak alan yoktu
gerçekten. O da resim yaptı. İlk sergisi 1945’te açıldı ama ilk heykel
sergisini açmak 1949’a dek sürdü. Yaklaşık 1942’den beri heykel üzerine
çalışmasına rağmen yaşadığı binada bir çatı katı bulunca ancak bu ilk parçaları
inşa etmeye başladı. Sonrasında ard arda üç heykel sergisi açtı. Tüm
çalışmaları karakter çalışmalarıydı. Temel olarak Louise bunların, geride
bıraktığı tüm insanlar olduğunu söylüyordu. Onları yeniden yaratmak istedi.
Louise’nin yaptığı çok önemli bir dizi çalışmaydı bunlar ve şimdi önemleri
kabul ediliyorlar. Ama bu uzun zaman aldı. Sanırım insanlar Louise gibi bir
Fransız sanatçıyla ne yapacaklarından emin değillerdi. Avrupa camiasını
biliyordu ve Amerikalı değildi. Ve onlar Amerikalı bir sanatçı istiyorlardı.
IS: Ayrıca
kadındı – çok işe yarayan bir durum değil çünkü alandaki tüm kodamanlar erkek.
JG: Evet.
Louise'nin çalışmaları için iyi bir andı. 1953 sergisinden sonra adeta yavaş
yavaş geri çekildi ve 60’tan önce tekrar görünmedi. O noktada çalışmaları
değişmişti. Ahşabın katılığından uzaklaşmış, alçı, lateks, wax gibi daha
yumuşak materyale yönelmişti. 1966’da Lucy Lippard, Louise’yi "Eccentric
Abstraction" adlı bir sergiye dahil etti. Çok önemli bir sergiydi.
Louise’yi bir nevi geri getirdi o sergi.
LB: Çok
ilginçtir. Belirli bir süre görünür olmamayı önemsemedim. Hatta bana yararı
oldu: Kişisel bir bakış oluşturmama yardım etti çünkü dışarıdan bir etkiye
maruz değildim – Tamamen kendi kendime çalışıyordum.
IS: Bana
asıl çarpıcı gelen ilk çalışmalarının sürrealizm olarak açıklanması.
LB: Oh, o
büyük bir hataydı. Sürrealizm benim için lanet bir şey. Çünkü sürrealistler her
şeyle dalga geçtiler. Bense hayatı bir trajedi olarak düşünüyorum.
IS: Hiçbir
grubun parçası olmadın mı?
LB: Hayır,
hayır. Ama benim için hava hoş. Ben yalnız bir koşucuyum ama uzun mesafe
koşucusuyum.
JG: Farklı
zamanlarda farklı gruplar belirli bir yakınlıktan dolayı onu talep ettiler.
LB:
Feministler beni istedi ve feminizm benim çalışmalarımın bir yönüdür ama temeli
değildir.
IS: Bana
göre çalışmalarını bu denli muhteşem kılan hikayenin sürüyor olması -
Bibliotheque Nationale de Paris için yaptığın Toi et Moi parçası gibi.
LB: Toi et
Moi, üzerinde üç yıl çalıştığım bir parça. Temel olarak bir kaşkemer (ojiv)
sistemini temsil ediyor (Gotik bir tonoz üstünde çapraz kemerler). Ve yukarı
gittikçe gidiyor – tavana doğru yükseliyor. Tamamen soyut ve en altta oturan
insanları yukarı bakıp yansımalarını cilalı bir yüzeyde görmeye davet ediyor –
çok modern bir şey. Dökme alüminyumdan yapılma ve ardından ayna parlaklığında
cilalandı. Böylece aşağıda oturan, kim bilir kütüphanede ne bekleyen insanlar
başlarını yukarı kaldırıp tavanda kendilerini bozulmuş halde görürler ve bu
akıllarını kurcalar. Çok dinlendirici bir düzenleme. Geometride olduğu gibi her
şey her şeye uyuyor. Ayrıca ironi de içeriyor çünkü cilalı yüzeylere
baktığınızda tamamen deforme ve grotesk oluyorsunuz; saçma görünüyorsunuz.
IS: Pek
çok yeni proje oldu, nereden başlamak gerek bilemiyorum. Ama hayatının her
döneminden bir araya getirilmiş ve bir direkten sarkıtılmış kıyafetlerle
yaptığın parçalara delirdim.
LB: Bu
parçalar için yaptığım askılar “ihtilaf konusudur.”
JG: Louise
tüm bu kıyafetleri yıllar içerisinde biriktirdi. Bu kıyafetleri ya ailesi, ya
kocası, ya ben ya da bir başkası ona vermiştir. Hepsinin de hikayesi vardır. O
kıyafeti ona kim vermiştir, nerede giymiştir, o an kiminledir bilir. Günlüğe eş
değerdir onlar, o yüzden zamanda bazı anları tetiklerler.
IS: Bu
hatıraları bilmeseniz de parçaları görüyorsunuz ve çok şey çağrıştırıyorlar.
Duygusallar ve somutlar – son zamanlarda tüm enerjini verdiğin bir başka konu
gibi: örümcekler. Örümceklerin gerçekten giderek büyüyorlar!
LB: Daha
fazla büyümeyecekler. [gülüşmeler]
JG:
Örümcek, annesine bir kasideydi.
IS: Neden?
LB:
Örümcek sivrisinekleri yiyen bir hayvandır. O yüzden örümceği severim – bu
böceklerle baş edebilmemizin tek yolu odur.
IS: Bu yüzden
örümcek kahramana dönüşüyor.
LB: Doğru,
kesinlikle: bir kahraman. Dişi bir kahraman. Ayrıca bir şey daha var: AIDS ilk
ortaya çıktığında virüsü sineklerin taşıdığı düşünülüyordu. Bu doğru değildi.
Ama yüzbinlerce insanı hala kırıp geçiren sıtma için doğruydu.
IS:
Kahraman olarak yine örümcek.
JG:
Örümcek aynı zamanda dokumacıdır, bu da bizi Louise'nin goblen geçmişine
götürür.
IS: Onun
yaptığı örümceklere baktığımda orada olmayanı, yani ağları görüyorum.
Louise'nin tüm hikayeleri geliyor aklıma ve bu hikayelerin hem kendi hem de
bizim hayatımızla bağlantıları.
LB: Evet.
Ağ, bağlantı kurmak için bir metafora dönüşüyor.
JG: Bu, Louise’nin
9 örümcek gravüründen oluşan Ode a Ma Mere çalışmasına yazdığı metinde yer
alıyordu: "Arkadaş, örümcek, pourquoi?" ["Neden örümcek?"]
LB: Çünkü
en iyi arkadaşım annemdi ve o bir örümcek kadar netti, zekiydi, sabırlıydı,
sakinleştiriciydi, makuldü, zarifti, inceydi, vazgeçilmezdi, tertipliydi ve
yararlıydı. Ayrıca aptalca, meraklı, can sıkıcı, kişisel soruları yanıtlamayı
reddederek kendini ve beni savunabilirdi.
IS: Son
olarak bunu sevdim.
Selman
Akıl'ın Dünyadan Büyük Sergisine dair yazısı:
http://www.sanatatak.com/view/Bu-problemin-sekli-nedir/1945
Kaynak
metin:
http://www.procuniarworkshop.com/art-reference/ingrid-sischy-interview-with-artist-louise-bourgeois.html
No comments:
Post a Comment