1986
yılı, Asyalısından Afrikalısına kadar tüm kıta sakinlerine yeni bir tehlike
tanıtarak hafızalarımızda yer etti. 1945 Hiroşima felaketinden bu yana fiilen
varlığı söz konusu olsa da 86’da gündeme tekrar gelen nükleer enerji
tehlikesini tanımaktan memnun olmayan dünya insanı için 1986 yılının 26 Nisan’ı
siyah beyaz nükleer albümünün en çirkin fotoğrafıydı…
Belarus
sınırında ve Kiev’in kuzeybatısında yer alan Çernobil nükleer santrali hatalı
bir dizayn, yasal olmayan bir operasyon ve izinsiz bir deney ile kombine
ölümcül deneyin sonucunda 26 nisan 1986 saat 01.23‘te büyük bir tehlike arz
etmeye başladı ve bir reaktörde binanın çatısı patladı, ardından bunu 1000
tonluk iki patlama takip etti. Yangın ve zehirli gazların yayılımı ile atmosfer
zehirlenmeye başladı. Patlamanın sonucunda füzyondan hasıl olan ürünler ve
uranyum yakıtı yine atmosfere yayıldı. 10 gün süren bir yangın böylece başlamış
oldu. Yangını söndürmek için kullanılan boronkarbid, kil ve kurşunun,
reaktörden arta kalan materyal ile reaksiyona girmesi sonucu ikinci patlama
zuhur eti. Tüm bu telaşı gidermek, yangından geriye salınmaya başlayan radyasyonu
engellemek için helikopterler ile 5 bin ton kimyasal madde de olay yerine
boşaltıldı. Tüm bu faaliyetler sonucu açığa çıkan füzyon ürünleri ve
transuranyum ürünlerinin ve rayoiyodin miktarı tam olarak bilinmiyor.
Bir
aksiyon filminin en heyecanlı ve trajik sahnesini andıran bu olaylar dizisinin
sonucunda faaliyet sonrası hasıl olan ürünler Kuzey Yarımküre’de atmosfer
dolaşımına dahil olarak kent ve kır alanlarında birikmişlerdir. Radyoaktif
salınım Ukrayna, Belarus ve Rusya Fedarasyonu’nu öncelikli olarak etkilemiştir.
Tüm bunların sonuçlarından örnek vermek gerekirse;
–
Bu üç ülkede 2000 yılına kadar 86-89 yılları arasında çalışmış temizlik
işçilerinin 850.500 den fazlası ciddi radyasyon maruz kalmıştır.
–
Kaza sonrası radyasyon salınımı 2 Mayıs’ta Japonya’da, 4 Mayıs’ta Çin’de, 5
Mayıs’ta ABD ve Kanada’da açılım göstermiştir.
–
Radyasyon bulaşan bölgede yaşayan nüfus 7 milyondur. Bunun 160.000’i temizlik
işçileridir. Bu sayıya 89 yılında 40.000 bin kişi de dahil olmaktadır.
–
Ukrayna’da temizlik işçilerinden 79’unda akut radyasyon sendromu gözlenmiştir.
Bölgede 56.377 kişi tahliye edilmiştir ve bunun 502.377’si radyasyona maruz
kalan çocuklardır.
–
Santrale 3 kilometre uzakta olan Pripyat Kasabası’nda ki 45 bin kişi başka
bölgelere göç ettirilmiştir.
–
2 Mayıs’ta İngiltere üzerinden geçen bulutlar ile İskoçya’nın bir bölümünde,
Kuzey Walles ve Kuzey İngiltere’de yoğun yağışlar gözlenmiş ve bu yağmurlar
sonucunda radyoaktif çekirdeklerin yüksek derecede birikimi saptanmıştır.
Neticede topraktaki bulaşıcı maddeler normale göre 3 kat fazla bulunmuştur.
–
Radyasyon salımının Moskova’ya doğru ilerlerken 10 milyon kişinin radyoaktif
bulutlardan etkilendiği düşünülmektedir. Radyoaktif bulutlar 11 gün boyunca
farklı yönlerle Kuzey Avrupa’yı geçmiştir. Küçük çaplı partiküller uzun mesafe
kat etmişlerdir. Buna göre Bryansk şehrinin batısında bulunan Novozybkov
bölgesi en yüksek bulaşıcı bölgedir.
–
Ekosistemler ve özellikle tarım alanları hem gaz hem parçacık formu ile
radyasyona maruz kalmıştır. Özellikle tarım alanlarında sezyum oranları
incelenmiştir. Kırsal alanlarda 23 bin km2’lik alan bulaşıcı hale gelmiş, tarım
faaliyetlerinde kısıtlama ve boşaltımlar olmuştur. Bu alanların büyük kısmı
günümüzde de ‘özel bölge’ ilan edilmiştir ve doğal radyoaktif kaynak
oluşturmaktadır.
–
Kaza yerine yakın üç köyde bilimsel tarım önlemleri, kimyasal önlemler alınmaya
başlanmış ama maddi nedenlerle sonradan kaldırılmıştır. Bunun arkasından
köylülerdeki beden ölçümleri yüksek radyoaktivite göstermiştir.
–
Reaktörün yakınındaki doğrudan radyasyon ağaçları öldürmüş, burası “Kırmızı
Orman” olarak adlandırılmıştır. Bu bölgede daha sonra anormal hızlı büyüyen
“morfoz” çam ve meşe ağaçları gözlenmiştir
–
Radyoiyodin ve radyosezyumun besin zincirine girdiği belirlenmiştir. Buna ek
olarak inek sütünde 3 izotoptan 2’si değişkenlik göstermiştir.
–
Patlamadan sonra, 1986-1990 yılları arasında yaklaşık 600.000 kişi -bunlar
liquidator olarak adlandırılmışlardır- temizlik çalışmaları için bölgeye
gönderilmişlerdir. Temizlik çalışanlarının bir kısmı çok riskli durumlarda
çalışmışlardır. Bu iş için Batı Almanya yapımı robotlar olmasına karşın, insan
biyorobotlar kullanılmıştır. Çünkü robotlar yüksek radyasyondan olumsuz
etkilenmektedir!
–
Çernobil kazası sonrasında çıkan sorun yalnızca radyasyonun dışarıdan ve
radyoaktif çekirdekçiklerin solunumla alınması değil; yüksek derecede bir
kimyasal kirlenme, yaşam standartlarında olumsuz yönde değişim, radyasyon
tehlikesini yetersiz algılama, kaza sonrasında yaşanan olumsuz sosyal ve
ekonomik değişimleri de içermektedir
–
Çernobil reaktör kazası sonrasında, Belarus’ta, çocuklarda ve genç erişkinlerde
papiller tiroit karsinomu (PTC) yani troid kanseri insidansının arttığı
gösterilmiştir. Yapılan epidemiyolojik çalışmalar, mikroskobik bulgularla
benzer olarak, özellikle çocukluk çağında dışarıdan verilen radyasyon ile
tiroit bezlerinin yüksek değişim duyarlılığı ilişkisini göstermişlerdir. Maruz
kalma zamanı yaklaşık 4 yıl kadar olan çocuklar PTC için yüksek insidans
göstermişlerdir.
–
Kazanın insan sağlığı üzerine etkilerinin araştırıldığı pek çok araştırmada
görülmüştür ki; özellikle çocukluk çağında radyasyonla indüklenmiş tiroit
karsinomu olgu sayıları çok artmıştır. Bu artış, kaza sonrası 1-4 yıl gibi kısa
bir süre içinde gözlemlenmeye başlamıştır.
–1993 ve Ocak 1998 arasında cerrahi olarak çıkarılan PTC’ler laboratuvarlarda da
sistematik incelenmiştir. Bu tümörlerin büyük bir kısmında yapısal genetik
bozukluklar bulunmuştur, ana gen değişmiştir.
İngiltere’den
Dr. Liz Waterstone’nun 2000 yılında Türkiye’de örnek verdiği olay, zamanla
görülen etkileri yansıtıyor, ileride üzerinde duracağımız toplumsal
çaresizliğin boyutlarını ortaya koyuyor; “Tiroid kanserinin tedavisi; bütün
tiroid bezinin çıkarılmasına ve bundan sonra da yaşam boyu tiroid hormonunun
dışarıdan ilaç olarak verilmesine dayanır. İşte, bu sonradan sürekli ilaç
gereksinimi, halkı ve hekimleri o kadar güç durumda bırakmıştır ki, başka çözüm
yolları aranmıştır. Tiroidin bir kısmı yerinde bırakılarak hormonun doğal
olarak yapılmasının sürmesi düşünülmüş. Böylece hekimler bir zaman böyle
yapmışlar, ama bir süre sonra, sağlam diye bıraktıkları bez bölümünde gene
tümör geliştiği gözlenmiştir”.
–
Red Cross, 6 mobil laboratuvar ile 1997 yılından başlayarak tarama hizmetini
vermeye başlamıştır. Kontaminasyon bölgesi olan Ukrayna, Belarus ve Rusya’da,
yılda yaklaşık 90 bin hasta incelenmektedir. 0-18 yaş arası halk ve kazanın
olduğu dönemde radyasyonlu bölgelerde yaşayanlar incelendiğinde, 1997’de 8
tiroit kanseri, 2000’de 80 tiroit kanseri ve 2003’de 163 tiroit kanseri tespit
edilmiştir. Bu artışın Çernobil kazasının doğrudan etkisi olduğunu
söylenmektedir
–
Önceki yıllarda Birleşmiş Milletler ve öteki kurumların raporlarına göre,
Çernobil kazası sonrasında, yüksek riskli bölgelerde yaşayanlarda görülen
yüksek kanser hızı arasındaki korelasyona şüphe ile yaklaşılmaktaydı. Buna
karşın günümüzde Hareketli Tanı Laboratuvarları, Uluslararası Kızıl Haç
Federasyonu, Hilal Topluluğu bu ikili arasında nedensel bir ilişki olduğunu
belirtmektedir. Araştırmalar, özellikle 10 yaşından küçük çocuklarda riskin
arttığını göstermektedir.
–
Kaza’nın hemen sonrasında 134 bireyde kemik iliği sendromu tespit edilmiş, buna
ilişkin olarak, radyasyonun kemikler üzerinde tahrip edici etkilerinin 1-12 Gy
dozunda olduğu belirlenmiştir. Kazanın ilk üç ayında bu kişilerden 28’i,
1987-2002 yılları arasında da 23’ü hayatını kaybetmiştir. Gecikmiş
nöropsikiyatrik komplikasyonları ve deride radyasyon lezyonlarını da içeren
farklı somatik hastalıklar da, ARS’li hastalarda tespit edilmiştir. Doz yüklenmesiyle
birlikte katarakt oluşumu da izlenmektedir. Hayatta kalanlar, hastalığa ait
patolojinin tüm tiplerini fazlasıyla göstermişlerdir.
–
Yüksek dozda ışınım alıp da hayatını kaybetmeyenlerin çoğunda duygu
bozuklukları, sindirim, kalp-damar, bağışıklık sistemlerini ilgilendiren
hastalıklar, uykusuzluk gelişmeye başladı. Santralin üzerinde uçarak söndürücü
maddeler döken helikopter pilotunun daha sonra aplastik anemiye (kemik iliğinin
kan yapamaması hastalığı) yakalandığı biliniyor. O da likidatörler gibi,
ölenler arasında sayılmıyor.
– Ana karnında ışın alanlarda, kontrol gruplarına göre, eksik ağırlıkta doğumlar,
zeka geriliği, davranış bozuklukları, beynin oluşmaması, kol, bacak
anomalileri, sinirsel rahatsızlıklarda artma saptanmıştır
–
Işın alanlarında görülen sinirsel hastalıklar; Hiroşima ve Nagasaki’de atom
bombalarından sonra görülenlere benzer. Bu hastaların psikolojik muayene
sonuçlarında, dikkat azalması, konsantrasyon eksikliği, bellek kaybı, zihni
yorgunluk, gerileme, hu¬zursuzluk, karakter değişikliği, kendine önem-değer
vermeme gibi bulgular sıkça görülmüştür. Uzmanların kanısına göre, bunlar stres
etkileri değil, ışınlanmaya bağlı sonuçlardır. Bu bulgulara ayrıca, ABD’nde
Hanford Nükleer Santrali çevresinde yaşayanlarda, uranyum maden işçilerinde, bu
madenlerin yakınlarında yaşayan Amerikan yerlilerinde, nükleer santrallerde
çalışanlarda rastlanmıştır.
–
ALARA (As Low As Reasonable Achievement: Mümkün olduğu kadar düşük doz edinimi)
yıllarca, halkın korunması için mümkün olduğu kadar düşük doz alması olarak
yorumlanmıştır. Kaza durumlarında ALARA ilkesi uygu¬lanamaz. Oysa son
zamanlarda, bunun değişik standartlarda tutulduğu, gelişmekte olan ülkelerde
gelişmiş ülkelerden üç kat daha fazla dozun “makul” kabul ettirilmek istendiği
ortaya çıkmıştır. Çernobil’den sonra da tamamen uygulanmayacağı belirtilmiştir.
–
1960 yılından beri nükleer işlerde çalışanlar için geçerli olan yılda 50 mSv
“ışın alma sınırı”ndaki izin, kazadan sonra “ayarlama” ile kazaya uğrayanlar
için birinci yılda 100mSv’e, ikinci yılda 30 mSv’e, üçüncü yılda 20 mSv’e
getirilmiştir. DSÖ, izin verilen dozu 1992 yılında 50 mSv’e çekmiştir. Yeniden
anımsatılmalı ki, bu düzeyler nükleer işlerde çalışanlar içindir. Sağlık
açısından halk dozu olarak hiçbir düzeyde ışınlanmaya izin verilmemelidir.
Ve
daha sonra 12-15 Nisan 1996 günlerinde Viyana’da “Sürekli Halklar Mahkemesi’nin
Çernobil Uluslar Arası Tıp Komisyonu” toplandı. “Çernobil Kazasının Çevre,
Sağlık ve İnsan Hakları Üzerindeki Etkileri” masaya yatırıldı. Tanıklar,
uzmanlar, bilim insanları gördüklerini, bildiklerini anlattılar. Ve Mahkeme bir
yargıya vardı…
Mahkeme;
Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı’nı ulusal atom enerjisi kurumlarını ve onları destekleyen,
nükleer endüstrinin çıkarları adına onlara gerekli parayı veren hükümetleri:
•
Yalanla, baskıyla ve para gücünün etik olmayan kullanımıyla, nükleer enerjinin
uygulanmasına çalıştıkları için,
•
Yenilenebilir ve desteklenebilir alternatif enerji kaynaklarının her çeşidini
ortadan kaldırma girişimleri için,
•
Nükleer kazaların kurbanlarının en temel haklarını çiğnedikleri, onların
çektiği acıları küçümseyip inkar ettikleri ve onları yeniden
kurbanlaştırdıkları için,
•
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 12 Nisan 1996 günü Viyana’da yapılan son
konferansının kapanış oturumuna kadar, insanların çektikleri acıları inkâr
etmede tepeden bakma tavırlarını sürdürdükleri için suçlu buluyor.
Politikası
açıkça nükleer endüstri promosyonuna dayanan Uluslararası Radyasyona Karşı
Koruma Komisyonu da olacakları koruma eğiliminde bulunmalıydı.
Mahkeme;
Bilim
toplumunda, nükleer efendilerin baskıları karşısında mesleklerinin onurunu
korumak için ayağa kalkmayanları ve nükleer girişimin her şeyi öldürücü
doğasına tanıklık eden güçlü bilimsel kanıtlarına karşın, sağır edici bir
sessizliğe seyirci kalanları kınıyor.
Ve
işte tecrübe edilen tüm bu gerçekliğe ve elde edilen bulgulara rağmen temiz
enerji adı altında geride radyoaktive ile kirlenmiş hayatlar bırakmak için
çalışan ve nükleer iktidar peşinde koşanlar için hatıra defterlerine ‘bize
kalpleri kadar temiz enerji dolu bu sayfayı’ bıraktıkları için teşekkür
edemeyeceğiz…
Asya
ARSLANTAŞ
No comments:
Post a Comment