Dilin
Mimarisi, Noam Chomsky’nin (d. 1928) 1996’da Delhi’de dilbilim üzerine yaptığı
konuşmayı ve onu izleyen soru-cevap bölümünü bir araya getiriyor. Chomsky,
kendi ifadesiyle “özgürlükçü sosyalist” ya da “anarko-sendikalist” olarak,
başta ABD dış politikası olmak üzere, yenidünya düzenine yaptığı eleştirilerle
aktivist kimliği öne çıkan bir düşünür, bir bilim adamıdır. 1967’de ABD’nin
Vietnam’ı işgal etmesi üzerine seslendirmeye başladığı politik eleştirilerini
Kosova’dan Doğu Timor’a, Ortadoğu’dan Türkiye’ye hassas coğrafyalara taşıyarak
ilham verici etkiler oluşturmuştur. Chomsky’nin aktivist, düşünür ve dilbilimci
olması yönüyle üç kimliğinden yansıyan birikimi, bugüne değin bir kısmı Türk
okuruna ulaşmış olan bir külliyat ortaya çıkardı. Ancak Türkçede yayımlanan
yapıtları göz önüne alındığında, Chomsky’nin dil ve zihin felsefesi
çalışmalarının henüz yeteri düzeyde çevrildiği söylenemez. Bu anlamda Dilin
Mimarisi’nin, daha önce Türkçede yayımlanmış olan Dil ve Zihin, Bilgi Sorunları
ve Dil ve Doğa ve Dil Üzerine yapıtlarının açtığı yolda, düşünürün dilbilim
çalışmalarını kavramamızı kolaylaştıracağını söyleyebiliriz. Dilin Mimarisi,
Chomsky tarafından ortaya konulan ve dilbilim çalışmalarında çığır açan Üretici
Dilbilgisi Kuramı’nın dilbilim içinde kendisine nasıl yer açtığını ve hangi
sorular üzerine döndüğünü anlamamızı sağlıyor.
Üretici
dilbilgisi kuramı
Chomsky,
uzman dilbilimcilere yaptığı konuşmasına “dil yetisi” kavramını açıklayarak
başlıyor. Dil yetisi, görme yetisi gibi belli bir işe yönelmiş bir dil organı
olarak düşünülebilir; ancak dil organı, herhangi bir ‘yer’ belirlenmeksizin
beynin bir işlevi olmasının yanı sıra, bedene ait bir işlevdir. Dolayısıyla dil
yetisi, başka sistemlerin üzerine eklenmiş bir şeydir. Dil, “sonsuz sayıda
ifade üreten bir sistem”dir ve bu nedenle bir dilin kuramına “üretici
dilbilgisi” denir. Dil yetisi tarafından üretilen ifadeler, “ses ifadeleri” ve
“anlam ifadeleri” olmak üzere ikiye ayrılır. Ses ve anlamdan oluşan bir ifade,
iki simgesel nesneden oluşuyor demektir. Bu nesneler, dil yetisiyle beynin
başka sistemleri arasında bir “ara yüz” olarak düşünülebilir. Sesin simgesel
nesnesine duyu-motor sistemleri aracılığıyla, anlamın simgesel nesnesine ise
kavram-niyet sistemleri aracılığıyla erişim sağlanır. Dolayısıyla dil, sadece
biyolojik olarak beynin işlevlerine indirgenemeyecek, adeta tüm bedenle
ilişkili kompleks bir yapıdır. Örneğin, çocuk bedensel işlevin bir yansıması
olan “tırmanma” kavramına soyut anlamda sahiptir ve bunun şu ya da bu şekilde
telaffuz edildiğini zaman içerisinde öğrenmek durumundadır. Dil yetisinin
aldığı belli bir durumdan daha farklı bir şey olmayan diller, beyin-beden
işlevleriyle ilişkili bu karmaşıklığının yanı sıra son derece basit ve
birbirine benzer olmalıdır. Üretici Dilbilgisi Kuramı, son yirmi yılda
geliştirdiği “İlkeler ve Parametreler” yaklaşımıyla Geleneksel Dilbilgisi
Kuramı’ndaki kuralların ve dilbilgisi yapılarının yapay kategoriler olduğunu
göstermektedir. Dolayısıyla dillerin kural ya da dilbilgisi yapıları tamamen
itibaridir.
‘Kusur’
hakkında
Dilin
Mimarisi’ni okurken insanoğluna mahsus dil yetisini Üretici Dilbilgisi Kuramı
çerçevesinde anlamaya çalışıyoruz. Ancak Chomsky’nin geleneksel dilbilgisi
kurallarını yapay kategoriler olarak gören yaklaşımı birtakım açıklamalarında
kendisiyle çelişiyor. Örneğin, dile esneklik veren birtakım ifade biçimlerinin
“kusur” olarak adlandırılması: Ali Ayşe’yi seviyor ile Ayşe’yi Ali [Ayşe’yi]
seviyor ifadelerinde yer alan ve yer değiştirdiği halde zihnin ilk konumunda
gördüğü/sakladığı ifadelerin “kusur” olarak algılanması yoruma açık görünüyor.
Diğer taraftan “Bir ayçiçeğinin ne şekilde olduğunu açıklayamıyorsanız, doğal
dilin ne şekilde olduğunu açıklama olasılığınız çok düşük” derken, Chomsky
doğada var olan bir şeyin, bir olgunun “neyse o” olduğunu ve neden böyle
olduğunun anlaşılamayacağını ifade ediyor. Bu noktada, bütün çığır açıcı
sorularına rağmen Chomsky’nin 19. yüzyıl materyalizminden gelen ve 20. yüzyıl
biliminin malul bulunduğu ‘bilinemezciliğin’ sınırlarında gezindiğini söylemek
gerekir.
Her
şeye rağmen Chomsky’nin kitap boyunca sorularla ilerlemesi, bilimyapmanın
“yanlış soruları doğru hale getirebilmek ve doğru soruları sorarak
ilerleyebilmek” olduğunu bir kez daha gösteriyor. Ayrıca onun aktivist ve bilim
adamı kimliklerini bir paydada birleştiren ‘entelektüel sermaye’nin soru sorma
cesareti olduğunu ortaya koyuyor.
DİLİN
MİMARİSİ, NOAM CHOMSKY, ÇEV.: İSA KEREM BAYIRLI, BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ
YAYINEVİ, 96 SAYFA
No comments:
Post a Comment