Wednesday 8 April 2015

Dilin Mimarisini Anlamak / Noam Chomsky


Dilin Mimarisi, Noam Chomsky’nin (d. 1928) 1996’da Delhi’de dilbilim üzerine yaptığı konuşmayı ve onu izleyen soru-cevap bölümünü bir araya getiriyor. Chomsky, kendi ifadesiyle “özgürlükçü sosyalist” ya da “anarko-sendikalist” olarak, başta ABD dış politikası olmak üzere, yenidünya düzenine yaptığı eleştirilerle aktivist kimliği öne çıkan bir düşünür, bir bilim adamıdır. 1967’de ABD’nin Vietnam’ı işgal etmesi üzerine seslendirmeye başladığı politik eleştirilerini Kosova’dan Doğu Timor’a, Ortadoğu’dan Türkiye’ye hassas coğrafyalara taşıyarak ilham verici etkiler oluşturmuştur. Chomsky’nin aktivist, düşünür ve dilbilimci olması yönüyle üç kimliğinden yansıyan birikimi, bugüne değin bir kısmı Türk okuruna ulaşmış olan bir külliyat ortaya çıkardı. Ancak Türkçede yayımlanan yapıtları göz önüne alındığında, Chomsky’nin dil ve zihin felsefesi çalışmalarının henüz yeteri düzeyde çevrildiği söylenemez. Bu anlamda Dilin Mimarisi’nin, daha önce Türkçede yayımlanmış olan Dil ve Zihin, Bilgi Sorunları ve Dil ve Doğa ve Dil Üzerine yapıtlarının açtığı yolda, düşünürün dilbilim çalışmalarını kavramamızı kolaylaştıracağını söyleyebiliriz. Dilin Mimarisi, Chomsky tarafından ortaya konulan ve dilbilim çalışmalarında çığır açan Üretici Dilbilgisi Kuramı’nın dilbilim içinde kendisine nasıl yer açtığını ve hangi sorular üzerine döndüğünü anlamamızı sağlıyor.
Üretici dilbilgisi kuramı
Chomsky, uzman dilbilimcilere yaptığı konuşmasına “dil yetisi” kavramını açıklayarak başlıyor. Dil yetisi, görme yetisi gibi belli bir işe yönelmiş bir dil organı olarak düşünülebilir; ancak dil organı, herhangi bir ‘yer’ belirlenmeksizin beynin bir işlevi olmasının yanı sıra, bedene ait bir işlevdir. Dolayısıyla dil yetisi, başka sistemlerin üzerine eklenmiş bir şeydir. Dil, “sonsuz sayıda ifade üreten bir sistem”dir ve bu nedenle bir dilin kuramına “üretici dilbilgisi” denir. Dil yetisi tarafından üretilen ifadeler, “ses ifadeleri” ve “anlam ifadeleri” olmak üzere ikiye ayrılır. Ses ve anlamdan oluşan bir ifade, iki simgesel nesneden oluşuyor demektir. Bu nesneler, dil yetisiyle beynin başka sistemleri arasında bir “ara yüz” olarak düşünülebilir. Sesin simgesel nesnesine duyu-motor sistemleri aracılığıyla, anlamın simgesel nesnesine ise kavram-niyet sistemleri aracılığıyla erişim sağlanır. Dolayısıyla dil, sadece biyolojik olarak beynin işlevlerine indirgenemeyecek, adeta tüm bedenle ilişkili kompleks bir yapıdır. Örneğin, çocuk bedensel işlevin bir yansıması olan “tırmanma” kavramına soyut anlamda sahiptir ve bunun şu ya da bu şekilde telaffuz edildiğini zaman içerisinde öğrenmek durumundadır. Dil yetisinin aldığı belli bir durumdan daha farklı bir şey olmayan diller, beyin-beden işlevleriyle ilişkili bu karmaşıklığının yanı sıra son derece basit ve birbirine benzer olmalıdır. Üretici Dilbilgisi Kuramı, son yirmi yılda geliştirdiği “İlkeler ve Parametreler” yaklaşımıyla Geleneksel Dilbilgisi Kuramı’ndaki kuralların ve dilbilgisi yapılarının yapay kategoriler olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla dillerin kural ya da dilbilgisi yapıları tamamen itibaridir.
 
‘Kusur’ hakkında
Dilin Mimarisi’ni okurken insanoğluna mahsus dil yetisini Üretici Dilbilgisi Kuramı çerçevesinde anlamaya çalışıyoruz. Ancak Chomsky’nin geleneksel dilbilgisi kurallarını yapay kategoriler olarak gören yaklaşımı birtakım açıklamalarında kendisiyle çelişiyor. Örneğin, dile esneklik veren birtakım ifade biçimlerinin “kusur” olarak adlandırılması: Ali Ayşe’yi seviyor ile Ayşe’yi Ali [Ayşe’yi] seviyor ifadelerinde yer alan ve yer değiştirdiği halde zihnin ilk konumunda gördüğü/sakladığı ifadelerin “kusur” olarak algılanması yoruma açık görünüyor. Diğer taraftan “Bir ayçiçeğinin ne şekilde olduğunu açıklayamıyorsanız, doğal dilin ne şekilde olduğunu açıklama olasılığınız çok düşük” derken, Chomsky doğada var olan bir şeyin, bir olgunun “neyse o” olduğunu ve neden böyle olduğunun anlaşılamayacağını ifade ediyor. Bu noktada, bütün çığır açıcı sorularına rağmen Chomsky’nin 19. yüzyıl materyalizminden gelen ve 20. yüzyıl biliminin malul bulunduğu ‘bilinemezciliğin’ sınırlarında gezindiğini söylemek gerekir.
Her şeye rağmen Chomsky’nin kitap boyunca sorularla ilerlemesi, bilimyapmanın “yanlış soruları doğru hale getirebilmek ve doğru soruları sorarak ilerleyebilmek” olduğunu bir kez daha gösteriyor. Ayrıca onun aktivist ve bilim adamı kimliklerini bir paydada birleştiren ‘entelektüel sermaye’nin soru sorma cesareti olduğunu ortaya koyuyor.
DİLİN MİMARİSİ, NOAM CHOMSKY, ÇEV.: İSA KEREM BAYIRLI, BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ YAYINEVİ, 96 SAYFA
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

No comments:

Post a Comment