Ünlü
Brezilyalı fotoğrafçı Sebastião Salgado hakkındaki ‘Toprağın Tuzu’ (The Salt of
the Earth, 2014) belgeseli, 34. İstanbul Film Festivali kapsamında NTV Belgesel
Kuşağı bölümünde izleyicilerle buluşuyor. Filmleri kadar fotoğraf
çalışmalarıyla da tanınan usta Alman yönetmen Wim Wenders ile Salgado’nun oğlu
Juliano Ribeiro’nun imzasını taşıyan belgesel, Cannes Film Festivali’nde
‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde Jüri Özel Ödülü, San Sebastian Film Festivali’nde
İzleyici Ödülü, César Ödülleri’nde En İyi Belgesel Ödülü’nü kazandı ve
Oscarlarda da En İyi Belgesel dalındaki aday filmlerden biriydi.
Tahmin
edilebileceği üzere, Wim Wenders ve Sebastião Salgado’yu bir araya getiren
ortak payda fotoğraf. (1) Ağırlıkla filmlerinin ön araştırması sırasında mekân
ve malzeme ararken fotoğraf çeken Wenders, Salgado’nun bir fotoğrafıyla bundan
yaklaşık 20 küsur yıl önce ilk kez bir galeride karşılaşmış. (2) Wenders,
filmin hemen başlarında bu anı şu sözlerle aktarıyor: “Fotoğrafı kimin çektiği
hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ama büyük bir fotoğrafçı ve maceracı olması
gerektiğini düşünmüştüm. Fotoğrafın arkasında bir damga ve imza vardı:
Sebastião Salgado. Fotoğrafı hemen aldım. Galerici çekmeceden aynı fotoğrafçıya
ait başka fotoğraflar çıkardı. Gördüklerim beni derinden etkilemişti. Özellikle
de kör bir Tuareg kadının portresi. (3) Bu fotoğraf, o günden beri çalışma
masamın üzerinde asılı dursa da, ne zaman görsem beni halen gözyaşlarına
boğuyor. Salgado hakkında tek bildiğim onun insanlarla gerçekten ilgilendiğiydi
ve bu benim kitabımda çok şey ifade eder. Nihayetinde tüm insanlar toprağın
tuzudur.”
‘Toprağın Tuzu’, Sebastião Salgado’nun oğlu Juliano’nun, ülkelerindeki askerî rejimden kaçan göçmen bir çiftin çocuğu olarak ailesinin hikâyesini merak etmesi ve bunu filmleştirmek istemesiyle bundan yıllar önce çekmeyi aklına koyduğu bir film. Hatta filmde Salgado’nun babasının 1998-99 yıllarında çekilmiş görüntüleri de mevcut. Wenders ise filme çok sonraları dahil olmuş. 2009 yılında Salgado’nun Paris’teki evinde, o sıralarda üzerinde çalışmakta olduğu son serisi ‘Genesis’ten fotoğraflar görme fırsatı bulan Wenders, Salgado’nun kararlılığından ve yaptığı işe kendini adayışından çok etkilenmiş. Ve ilerleyen zamanda Salgado, Juliano ile birlikte giriştiği bu sinematografik macerada dışarıdan bir göz olarak kendilerine eşlik etmek isteyip istemeyeceğini sorduğunda Wenders, fotoğrafları kendisinde bu kadar etki bırakan bir fotoğrafçıyı daha yakından tanıma fırsatını da kaçırmamak adına bu projeye katılmış.
Salgado, fotoğrafı yirmili yaşlarının sonunda Paris’te doktora eğitimini sürdürdüğü dönemde, mimarlık okuyan karısı Lélia’nın mesleği gereği binaları fotoğraflamak üzere aldığı kamera ile keşfeden ve daha sonraları Dünya Kahve Örgütü ve Dünya Bankası’nda ekonomist olarak çalıştığı dönemde seyahat ettiği ülkelerde ve özellikle Afrika’da fotoğraf çekmeye başlayan bir fotoğrafçı. Ama hayatının ilk kareleri, bir çocuk olarak babasının çiftliğinde gördüğü geniş manzaralara dair hafızasına kazınan imgeler. ‘The Salt of the Earth’ başlığının yedinci dakikada, Salgado’nun aynı manzaraya baktığı noktada çekilen ve ilk başta bir fotoğrafı andıran sahnede belirivermesiyle bu çocukluk anısının önemi filmde özellikle vurgulanıyor. “Wim’i çekim yapmak üzere o noktaya götürdüm. Orası, küçük bir çocukken babamın beni götürdüğü yer. Çiftlik çok büyüktü ve oraya varmamız yürüyerek 4-5 saati buluyordu. Özellikle Ekim sonu Kasım başında, yağmur mevsimi başlamadan hemen önce, yağmur yüklü bulutların geldiği ve ışığın fevkalade olduğu dönemde oraya gider ve saatlerce otururduk. Uzaktaki dağların arka planı oluşturduğu bu manzarada inanılmaz bir ışık çeşitliliği vardı, tıpkı filmde de gördüğünüz gibi. Bu bana büyük bir haz verirdi, hayatımda gördüğün en muhteşem ve en derin şeydi. Gerçekte fotoğraf çekmeye çok sonraları başladım ama imgeler ve o ışık zaten zihnimdeydi!” (4)
‘Toprağın
Tuzu’ Salgado’nun 40 yılı aşkın fotoğraf kariyerini kronolojik olarak,
Salgado’nun ilgi duyduğu konular hasebiyle bu dönemde dünyanın farklı
coğrafyalarında yaşanmış pek çok sorun eşliğinde, fotoğrafçının hayat
hikâyesiyle paralel bir şekilde işliyor. Salgado, bir yandan Fransızca ve
Portekizce olarak ikonik fotoğraflarının arkasındaki hikâyeleri anlatırken bir
yandan da Brezilya’nin iç kesimlerindeki bir çiftlikte geçen çocukluk
yıllarından, askerî yönetimin ardından ülkesini terk etmek zorunda kalmasından,
karısıyla birlikte Paris’te hayata yeniden nasıl tutunduklarından ve
projelerini birlikte nasıl ürettiklerinden, down sendromlu oğlundan, yıllar
sonra Güney Amerika’ya yeniden dönüp kıtayı keşfedişinden ve yakın tarihte vuku
bulan -kendisinin de tanık olduğu/fotoğrafladığı- Bosna ve Ruanda
trajedilerinden sonra içine düştüğü derin psikolojik buhranlardan samimiyetle
bahsediyor. Film boyunca, Salgado’nun yanı sıra filmin yönetmenlerinden Wenders
bu büyük fotoğrafçıyla beraber çalışırken edindiği izlenimleri birinci elden
aktarırken, Juliano da o büyürken çoğu zaman gerçekleştirdiği projeler
nedeniyle uzun süreler uzaklarda olan babasını bir fotoğrafçı olarak -yeniden-
keşfedişinin hikâyesini izleyicilerle paylaşıyor.
Salgado,
kariyeri boyunca kendini hep uzun süreli projelere adamış bir fotoğrafçı.
‘Toprağın Tuzu’ da Salgado’nun ilk büyük işi ‘Other Americas’tan (1977-84)
başlayarak sırasıyla Afrika’daki kuraklığa odaklanan ‘Sahel’ (1984-86); dünya
üzerindeki farklı noktalarda el emeğiyle üretim yapan işçileri konu alan
‘Workers’ (1986-91) ve çatışmalar, katliamlar ya da yoksulluk gibi politik ve
ekonomik sebeplerle evlerini terk etmek zorunda kalan insanları takip ettiği
‘Exodus’un (1993-99) yaratım süreçlerini Salgado’nun ağzından aktardıktan sonra
fotoğrafçının doğa ve çevreye odaklanan son işi ‘Genesis’ (2004-13) ve yıllar
içerisinde kuraklık nedeniyle çoraklaşan ve verimliliğini yitiren aile
çiftliğini 1998’den itibaren karısıyla birlikte yeniden bir tabiat koruma
alanına ve tropikal ormana çevirme uğraşına odaklanan ve burada edinilen bilgi
birikimini daha geniş kitlelerle paylaşarak büyüyen Instituto Terra macerasıyla
sona eriyor.
‘Toprağın
Tuzu’, çağımıza ışık tutan en önemli fotoğrafçılardan birinin iktisat
eğitimine, ailesinden miras kalan kültürel ve fizikî mirasa, insanî/etik
değerlerine ve ideolojisine paralel olarak yaptığı işleri bir bütün olarak ele
almasıyla bilgilendici ve hafıza tazeleyici olduğu kadar, zaman zaman
eleştirmenler tarafından dehşet verici olayları ‘fazla güzel’ resmetmekle eleştirilen
Salgado’nun projelerini samimiyetle sahiplenmesini göstermesi açısından da
ezber kırıcı bir belgesel.
Notlar:
(1)
Filmin Fransa’da vizyona girmesiyle eş zamanlı olarak geçtiğimiz Kasım’da
Paris’teki Polka Galerie, Wim Wenders’a Salgado’nun fotoğraflarından bir sergi
kürasyonu yapması konusunda açık çek vermiş ve Wenders fotoğrafçının
kariyerinde köşetaşı adlettiği 15 fotoğraftan oluşan bir seçki yapmıştı.
‘Sebastião Salgado curated by Wim Wenders’ başlıklı bu sergide yer alan
fotoğrafları bu linkten görebilirsiniz.(2) Bahsi geçen fotoğraf
(3) Bahsi geçen fotoğraf
(4) ‘Sebastião Salgado’s Journey From Brazil to the World’, Larry Rohter, Lens, 23 Mart 2015
No comments:
Post a Comment