“(…)
Üretim-
tüketim ikilemesinin yerine, bugün artık yaygınlaşan başka bir ikilemeyi
koyabiliriz: Yazma-okuma. Okuma (resim-imge ya da metin) ‘gösteri toplumunda’
bir gözetleyiciye dönüşen (mağara adamı ya da gezgin) tüketiciyi tanımlayan
pasifliğin doruk noktası olarak görülmektedir.
Aslında
tam tersi olarak, okuma eylemi, sessiz bir üretimin tüm özelliklerini taşır:
Sayfalardan türetir, gezgin ve gözetleyici göz sayesinde metni dönüştürür,
birkaç sözcükten çıkarılan anlamaları doğaçlar ve çıkarsar, yazılı uzamları
atlar, geçici bir ritimle sayfa üzerinde dans eder. Ancak okuma eylemi,
depolama etkinliğinden yoksun olduğu için (tabii eğer okur okuduklarını bir
yere yazmaz ya da ‘kaydetmezse’) okur, nesneye ( kitap ya da resim-imge) sahip
olmadıkça, zamanın aşındırıcı etkisine karşı kendisini güvenceye alamaz
(okurken kendisini unutur ve okumuş olduğunu unutur). Bu sahip oluş da okurken
‘kaybolan’ anların eşdeğerli bir kopyasından başka bir şey değildir (sadece bir
çizgi ya da vaattir). Başkasının metnine, yeniden benimsemenin ve zevk almanın
kurnazlıklarını dahil eder: Bu metinde düzenbazlık yapar, buraya taşınır, tıpkı
bedenin sesleri gibi burada çoğalır. Kurnazlık, dönüştürme, eklemleme kısacası
tüm bu üretim belleğin bir ‘icadıdır’ aynı zamanda. Sözcükleri sessiz
hikâyelerin çıkışlarına dönüştürür. Okunan belleğe alınana dönüşür: Barthes
Stendhal’in metninde Proust’u okur; izleyici güncel bir söyleşide çocukluğunun
görüntülerini okur. Yazının ince zarı, kaygan katmanlara, bir oyun uzamına
dönüşür. Başka bir dünya (okurun dünyası) yazarın alanına dahil olur.
Espontaneos-Juan Genoves
Bu
dönüşüm kiralık daire misali metni oturulan bir mekana dönüştürür. Başkasına
ait olan bir mekân, oradan geçmekte olan biri tarafından kiralanan, bir süre
için sahiplenilen bir yere dönüşür. Kiracılar da, kendi jestleriyle, kendi
anılarıyla döşedikleri bu dairede buna benzer bir dönüşüm gerçekleştirirler. Bu
dilin kullanıcıları da, bu dili, vurgularıyla, kendilerine özgü ‘oyunlarla’
vb.. öyküleriyle ve kendi anadillerinden bu dile sızdırdıkları mesajları aracılığıyla
dönüştürürler; yayalar, bir yığın arzu ve çıkar doğrultusunda yürüdükleri
yollarda bu tür bir dönüşüm yaratırlar. Toplumsal kodların kullanıcıları da bu
kodları aynı biçimde eğretilemelere dönüştürürler. Kendi av partilerinin
kestirmelerine çevirirler. Hakim düzen bu sayısız üretimin zeminini oluşturur.
Bu arada aidiyet sahipleri yani ev sahipleri bu yaratıcılığa karşı kördürler
(örneğin kendi işletmelerinde gerçekleştirilen farklı üretimi göremeyen, fark
edemeyen şu patronlar gibi). (…)
Dolayısıyla
okuma, pasif olmayan bir ‘sanattır’.
(…)”
Gündelik
Hayatın Keşfi – I, Eylem, Uygulama, Üretim Sanatları, Michel de Certeau,
Çeviren: Lale Arslan Özcan, Dost Kitabevi, Ocak, 2009, Ankara. Sf. 57-58.
Okura
Dair
“(…)
Okur,
bir dünyayı minyatürleştiren ve ötekilerle karşılaştıran bahçelerin mimarıdır;
keşfedilecek bir adanın Robinson’udur ama aynı zamanda bir toplumun ve bir
metnin yazılı sistemine çoğulluğu ve farklılığı dahil eden karnavalın
‘sahibidir’. Yani bir roman yazarıdır. Yarattığı ile onu başkalaştıran
arasındaki bir mekânsızlık içinde gidip gelen ve kendini mekânsızlaştıran,
yersiz yurtsuzlaştırandır. Aslında okur, kimi zaman ormandaki bir avcı gibi
yazının peşine düşer, izini sürer, sevinir, ‘hamleler’ yapar; kimi zaman da
oyuncu olur ve yazının oyunu kazanmasına izin verir. Kimi zaman da burada, bu
mekânsızlıkta gerçekliğin kurgusal güvencelerini yitirir: Kaçamakları yüzünden
toplumun oluşturduğu dama tahtasında ben’e yer biçen güvencelerden uzaklara
sürgün edilir. Kim okur gerçekten? Ben mi yoksa bendeki bir şey mi? ‘Etten ve
kemikten bir gerçek olarak ben değil belirsiz ben, benin yarattığı
belirsizlikteki bendir okuyan şu kayboluş metinlerini. Ne kadar okursam onları,
o kadar anlaşılmaz oluyorlar benim için, hiçbir şey anlamaz hale geliyorum’[İtalik
alıntı: JacquesSojcher, “Le professeur de philosophie”, Revue del’universite
deBruxelles, sayı: 3-4, 1976,s. 428-429.] (…)
(…)
Kendine
ait bir yer kurmaktan, eskinin çiftçilerinin mirasçıları olmaktan ama onlar
gibi toprağı değil dili sürmekten, kuyu açmaktan ve ev inşa etmekten uzak olan
okurlar bir yolcudur aslında. Başkalarının topraklarında gezinirler,
yazamadıkları, işlemedikleri tarlalarda kaçak avlanarak göçebelik ederler,
yolculuk ettikleri Mısır’ın zenginliklerini hayranlıkla seyrederek
imkânlarından faydalanırlar. Yazı, kendine bir yer oluşturarak, zamanı
istifler, yığar ve ona direnir ve üretimini, yeniden üretimlerini çoğaltarak ve
yayarak çoğaltır. Okuma etkinliği, kendini zamana karşı güvence altına alamaz
(unutur ve unutulur), edinimini koruyamaz ya da kötü bir biçimde korur. Geçtiği
her yer kayıp cennetin bir yinelemesidir.
(…)”
Gündelik
Hayatın Keşfi – I, Eylem, Uygulama, Üretim Sanatları, Michel de Certeau,
Çeviren: Lale Arslan Özcan, Dost Kitabevi, Ocak, 2009, Ankara. Sf. 286-287.
[Grafikler Katalan sanatçı Juan Genovés imzalı. Boldlar ve Köşeli parantez bana
ait.]
No comments:
Post a Comment