Friday 3 April 2015

Michel de Certeau: Okumak ve Okur Üzerine



“(…)

Üretim- tüketim ikilemesinin yerine, bugün artık yaygınlaşan başka bir ikilemeyi koyabiliriz: Yazma-okuma. Okuma (resim-imge ya da metin) ‘gösteri toplumunda’ bir gözetleyiciye dönüşen (mağara adamı ya da gezgin) tüketiciyi tanımlayan pasifliğin doruk noktası olarak görülmektedir.

Aslında tam tersi olarak, okuma eylemi, sessiz bir üretimin tüm özelliklerini taşır: Sayfalardan türetir, gezgin ve gözetleyici göz sayesinde metni dönüştürür, birkaç sözcükten çıkarılan anlamaları doğaçlar ve çıkarsar, yazılı uzamları atlar, geçici bir ritimle sayfa üzerinde dans eder. Ancak okuma eylemi, depolama etkinliğinden yoksun olduğu için (tabii eğer okur okuduklarını bir yere yazmaz ya da ‘kaydetmezse’) okur, nesneye ( kitap ya da resim-imge) sahip olmadıkça, zamanın aşındırıcı etkisine karşı kendisini güvenceye alamaz (okurken kendisini unutur ve okumuş olduğunu unutur). Bu sahip oluş da okurken ‘kaybolan’ anların eşdeğerli bir kopyasından başka bir şey değildir (sadece bir çizgi ya da vaattir). Başkasının metnine, yeniden benimsemenin ve zevk almanın kurnazlıklarını dahil eder: Bu metinde düzenbazlık yapar, buraya taşınır, tıpkı bedenin sesleri gibi burada çoğalır. Kurnazlık, dönüştürme, eklemleme kısacası tüm bu üretim belleğin bir ‘icadıdır’ aynı zamanda. Sözcükleri sessiz hikâyelerin çıkışlarına dönüştürür. Okunan belleğe alınana dönüşür: Barthes Stendhal’in metninde Proust’u okur; izleyici güncel bir söyleşide çocukluğunun görüntülerini okur. Yazının ince zarı, kaygan katmanlara, bir oyun uzamına dönüşür. Başka bir dünya (okurun dünyası) yazarın alanına dahil olur.

Espontaneos-Juan Genoves
 
 
 
Bu dönüşüm kiralık daire misali metni oturulan bir mekana dönüştürür. Başkasına ait olan bir mekân, oradan geçmekte olan biri tarafından kiralanan, bir süre için sahiplenilen bir yere dönüşür. Kiracılar da, kendi jestleriyle, kendi anılarıyla döşedikleri bu dairede buna benzer bir dönüşüm gerçekleştirirler. Bu dilin kullanıcıları da, bu dili, vurgularıyla, kendilerine özgü ‘oyunlarla’ vb.. öyküleriyle ve kendi anadillerinden bu dile sızdırdıkları mesajları aracılığıyla dönüştürürler; yayalar, bir yığın arzu ve çıkar doğrultusunda yürüdükleri yollarda bu tür bir dönüşüm yaratırlar. Toplumsal kodların kullanıcıları da bu kodları aynı biçimde eğretilemelere dönüştürürler. Kendi av partilerinin kestirmelerine çevirirler. Hakim düzen bu sayısız üretimin zeminini oluşturur. Bu arada aidiyet sahipleri yani ev sahipleri bu yaratıcılığa karşı kördürler (örneğin kendi işletmelerinde gerçekleştirilen farklı üretimi göremeyen, fark edemeyen şu patronlar gibi). (…)
Dolayısıyla okuma, pasif olmayan bir ‘sanattır’.
(…)”
Gündelik Hayatın Keşfi – I, Eylem, Uygulama, Üretim Sanatları, Michel de Certeau, Çeviren: Lale Arslan Özcan, Dost Kitabevi, Ocak, 2009, Ankara. Sf. 57-58.
 
 
 
Okura Dair
“(…)
Okur, bir dünyayı minyatürleştiren ve ötekilerle karşılaştıran bahçelerin mimarıdır; keşfedilecek bir adanın Robinson’udur ama aynı zamanda bir toplumun ve bir metnin yazılı sistemine çoğulluğu ve farklılığı dahil eden karnavalın ‘sahibidir’. Yani bir roman yazarıdır. Yarattığı ile onu başkalaştıran arasındaki bir mekânsızlık içinde gidip gelen ve kendini mekânsızlaştıran, yersiz yurtsuzlaştırandır. Aslında okur, kimi zaman ormandaki bir avcı gibi yazının peşine düşer, izini sürer, sevinir, ‘hamleler’ yapar; kimi zaman da oyuncu olur ve yazının oyunu kazanmasına izin verir. Kimi zaman da burada, bu mekânsızlıkta gerçekliğin kurgusal güvencelerini yitirir: Kaçamakları yüzünden toplumun oluşturduğu dama tahtasında ben’e yer biçen güvencelerden uzaklara sürgün edilir. Kim okur gerçekten? Ben mi yoksa bendeki bir şey mi? ‘Etten ve kemikten bir gerçek olarak ben değil belirsiz ben, benin yarattığı belirsizlikteki bendir okuyan şu kayboluş metinlerini. Ne kadar okursam onları, o kadar anlaşılmaz oluyorlar benim için, hiçbir şey anlamaz hale geliyorum’[İtalik alıntı: JacquesSojcher, “Le professeur de philosophie”, Revue del’universite deBruxelles, sayı: 3-4, 1976,s. 428-429.] (…)
 
(…)
Kendine ait bir yer kurmaktan, eskinin çiftçilerinin mirasçıları olmaktan ama onlar gibi toprağı değil dili sürmekten, kuyu açmaktan ve ev inşa etmekten uzak olan okurlar bir yolcudur aslında. Başkalarının topraklarında gezinirler, yazamadıkları, işlemedikleri tarlalarda kaçak avlanarak göçebelik ederler, yolculuk ettikleri Mısır’ın zenginliklerini hayranlıkla seyrederek imkânlarından faydalanırlar. Yazı, kendine bir yer oluşturarak, zamanı istifler, yığar ve ona direnir ve üretimini, yeniden üretimlerini çoğaltarak ve yayarak çoğaltır. Okuma etkinliği, kendini zamana karşı güvence altına alamaz (unutur ve unutulur), edinimini koruyamaz ya da kötü bir biçimde korur. Geçtiği her yer kayıp cennetin bir yinelemesidir.
(…)”
Gündelik Hayatın Keşfi – I, Eylem, Uygulama, Üretim Sanatları, Michel de Certeau, Çeviren: Lale Arslan Özcan, Dost Kitabevi, Ocak, 2009, Ankara. Sf. 286-287. [Grafikler Katalan sanatçı Juan Genovés imzalı. Boldlar ve Köşeli parantez bana ait.]
 
 
 


No comments:

Post a Comment