Tuesday, 14 April 2015

İktidar Gerçekleri Saptırmaktan Fazlasını Yapıyor / Ahmet İnsel

Carlos Latuff
 
14 Nisan 2015 Salı
 
Diyadin’de yaralanan askerleri köylülerin koruyup, taşıdıklarını Selahattin Demirtaş söylediğinde, Başbakan, “Sayın Demirtaş yalan söylüyor ve gerçekleri saptırıyor. Demirtaş’ın yalancı şahitliğine ihtiyacımız yok” deyivermişti. Daha sonra, bu tür konularda artık neredeyse her defasında tekrarlanan şey oldu. Cumhurbaşkanı gibi, Başbakan’ın da söylediklerinin gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Bu konuda dün Cumhuriyet’te yer alan haberler ve özellikle Ahmet Şık’ın verdiği bilgiler, ne olup bittiği hakkında gerçekçi ve etraflı bilgi sahibi olmamızı sağlıyor.
Yaralı askerleri koruyan ve taşıyan köylülerin kısa video filmi bu örgütlenmiş yalanın üzerine tüy dikti. Genelkurmay Başkanlığı ikinci bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Gerçeği Davutoğlu’nun çarpıttığını neredeyse tescil etti. Başbakan’ın amirinin yalancı şahitlik konusunda dosyası zaten kabarıktı. Şimdi timsah gözyaşları döktüğü Ergenekon davasının savcılığına soyunurken, Gezi olaylarında dış güçlerin parmağı olduğuna dair elinde bilgi ve belgeler olduğunu ilan ederken, Kabataş tacizi, Dolmabahçe Camii’nde bira içilmesi gibi kurgulanmış yanlış haberleri döne döne tekrarlar ve köpürtürken de yalancı şahitlik yapmıştı. Dolmabahçe’de hükümet ve HDP temsilcilerinin yaptıkları ortak deklarasyondan ya da İzleme Komitesi listesinden kendisinin önceden haberi olmadığını iddia etmesi de gerçeği saptırmanın mümtaz örnekleriydi.
Ama bu sefer iktidarın gerçekleri saptırmaktan daha fazlasını yapmış olma ihtimali var. İddia edildiği gibi, Türkiye’nin dört bir yanına şehit cenazesi gelmesi idiyse amaç, iktidarın bir savaş olarak algıladığı seçim ortamında her türlü silahı kullanmaya hazır olduğu anlamına geliyor bu. Böyle bir gelişme beklentisi, eğer doğruysa, yöre halkının girişimiyle akim kaldı. Ama bu şerir tezgâhların arkasının gelmesi riski var.
Diyadin’de ne olup bittiğini özetleyen cümleyi, yaralı asker arkadaşının başında beklerken, onları koruyan köylülerle konuşan dertli askerin tarihe geçecek cümlesi özetliyor: “Kardeş bizi suçlu görebilirsiniz ama biz görev icabı buradayız. Bu işi kim yapmışsa git ona sor!”
 Bu işi kimin yaptığını üç aşağı beş yukarı herkes biliyor. Bazıları bilmezlikten gelmeye, safdilliğe vurmaya muhakkak devam edecek, bir kısmı şirretlik dozunu daha da artırarak dikkati başka yere çekmeye çalışacak. Ama vukuatın üzerine çekilmeye çalışılan seçim güvenliği gerekçesi, halkı budala zanneden, ama kendisi zekâ fukarası bir zihnin ürünü. Seçime daha iki ay var!
Bugün bu senaryonun akim kalması, önümüzdeki haftalarda farklı biçimler altında denemeyeceği anlamına gelmiyor. HDP’nin bölgedeki her seçim etkinliğinin üzerinde bu “seçim güvenliği” gerekçesine dayalı benzer vukuatlara zemin mi hazırlanıyor? Doğu ve Güneydoğu’da belli bölgelerde PKK gerillalarının konuşlandığı bir sır değil. Bu yasal bir durum değil, ama fiili durum bu. Tam bu nedenle hükümetin Kürt sorununun çözümü müzakerelerinde birinci talebi, PKK’nin Türkiye’de silahlı mücadeleyi terk etmesi değil mi? Asker de, polis de aşağı yukarı “PKK’lilerin bölgesi” olarak tanımlanan yerleri biliyor. Bu bölgelere çatışmasızlık ortamında hava harekâtıyla asker indirmek, sadece tasarlanmış bir senaryonun başlangıç sahnesi olabilir.
Bu aklı kimin verdiğini, bölgedeki askerin kelimeleriyle “bu işi kimin yaptığını” taşkınlığa kapılmadan sormak sadece HDP’nin değil, bütün demokrasi güçlerinin görevidir. Ama aynı zamanda PKK’nin de üzerine düşen sorumluluğun bilincinde hareket etmesi, provokasyonlara çanak tutmaması koşuluyla.
İktidar partisinin yöneticilerine yukardan aşağıya doğru salgılanan kaybetme endişesinin ülkeyi bir yangın yerine çevirmesi riski, bugün Türkiye toplumunu bekleyen en büyük yakın ve açık tehlikedir. Bu tehlikenin oluşmasında cumhurbaşkanlığı makamında anayasayı neredeyse sürekli ihlal ederek oturan şahsın, tek adam olma hırsının büyük bir payı var.
7 Haziran bir milletvekili genel seçimi olmaktan hızla çıkıp, plebisiter bir diktatörlüğün önseçimi, bu anlamda bir ön referandum olma niteliğini her geçen gün daha fazla kazanıyor. Bu nedenle iktidarın gerçekleri saptırmaktan daha fazlasını yapması artık ihtimal dahilinde.
 

 

No comments:

Post a Comment