Geçtiğimiz Haziran New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde “Taklitler, Sahteler, Yağma ve Çalıntı Sanat” başlıklı üç günlük bir konferans düzenlendi. Gün geçtikçe büyüdüğü halde pek önemsenmeyen sanat suçları piyasasını tartışmak için aralarında FBI ajanları, avukatlar, müzayede evi sahipleri, sanat simsarları ve koleksiyonerlerinin bulunduğu yaklaşık 200 katılımcı biraraya geldi.
ABD Adalet
Bakanlığı’nın ve UNESCO’nun verilerine göre, son 40 yıl içerisinde, uyuşturucu
ve silah kaçakçılığından sonra sanat suçları en kârlı yasadışı ticaret alanı
haline geldi. Eğer buna inanmakta zorluk çekiyorsanız, sanat ticaretinin
yeryüzündeki en büyük yasal ama denetlenmeyen pazar olduğunu düşünün yeter.
Kimse tapusuz ev almaz ama herkes senetsiz sanat eseri alıyor. Hesap
hareketlerinin kaydı tutulmuyor ve sanat eseri satışlarını kamuya açıklamak
gibi yasal bir zorunluluk yok.
Sanat
piyasasındaki düzenleme eksikliğinden dolayı gerçek rakamlara ulaşmak neredeyse
imkânsız ama Christie’s ve Sotheby’s senede toplam 11-12 milyar dolarlık satış
yapıyorlar ve ARTnews’ün 2008 yılında yaptığı bir ankete göre, özel satışlardan
elde edilen senelik gelir 30 milyar dolar.
FBI’ın
tahminlerine göre ise, yasadışı sanat piyasasında senede 6 ila 8 milyar dolar
civarında kara para dönüyor. Bu rakamlar tahminî olmanın ötesine geçemiyor
çünkü tekrar tekrar el değiştiren her
taklit, sahte, yağma veya çalıntı eserin bilgimiz dahilinde olması mümkün
değil. Dünyada her sene 50.000 ila 100.000 sanat eseri çalınıyor ve bunların
yalnızca %10’u bulunup sahibine iade edilebiliyor.
Henri
Matisse, Şömine Önündeki Mavili Kadın,1937
Konferansın yıldız konuğu Marianne Rosenberg, konferansın düzenleyicisi ve Art Recovery International’ın direktörü Chris Marinello ile beraber, Naziler tarafından yağmalanan sanat eserleri ticaretini sona erdirme mücadelesi veriyor. Rosenberg, Parisli sanat tüccarı Paul Rosenberg’in torunu. Nazilerin Fransa’yı işgal etmesi üzerine kaçmak zorunda kalan Paul Rosenberg’in seçkin eserlerden oluşan 400 parçalık koleksiyonuna Naziler el koymuş.
Rosenberg’in
torunu, geriye kalan 60 küsur sanat eserinin izini sürüyor. Çok yakın bir
zamanda, Marinello’nun yardımıyla, kesin kanıta rağmen eserleri iade etmeye güç
bela ikna olan iki ayrı müzeden Monet’nin Waterlillies (1904) ve Matisse’in
Woman In Blue in Front of a Fireplace (1937) adlı başyapıtlarını geri alabildi.
Hikâyenin
en çok bilinen kısmı ise, 1938 senesinden itibaren Alman devlet
koleksiyonlarından Nazilerin ‘dejenere sanat’ tabir ettikleri modernist
eserleri yok pahasına satın alan Nazi sanat tüccarı Hildebrand Gurlitt’in oğlu
Cornelius Gurlitt ile ilgili olan kısmı. Cornelius Gurlitt, II. Dünya
Savaşı’ndan sonra Naziler tarafından el konan eserlerin izinin sürülüp bulunması
için oluşturulan Monuments, Fine Arts and Archives programının özel ekibini,
elindeki tüm eserleri iade ettiğine ikna etmeyi başarmış. Halbuki savaşın
ardından Münih’teki diğer Nazi işbirlikçisi sanat tarihçileri, tüccarları ve
müze müdürleriyle beraber bir İsviçre-Liechtenstein şebekesi vasıtasıyla
yağmaladıkları sanat eserlerini piyasaya sürmek için anlaşmış. Bu şebeke bugün
hâlâ çalışıyor.
2010
yılında Zürih’ten Münih’e giderken gümrük kontrolüne takılan işsiz güçsüz
Cornelius’un cebinden 9.000 avro çıkması üzerine başlatılan soruşturma
sonucunda Conelius’un mütevazi görünümlü evinden Picassolar, Chagalllar,
Gauguinler ve daha nice modernist başyapıt çıktı. İnanılmaz bir şekilde,
Corneluis’in hazinesinin sırrı herkes tarafından biliniyordu. The Faustian
Bargain: The Art World in Nazi Germany adlı kitabın yazarı Profesör Jonathan
Petropoulos, konuştuğu bir sanat simsarının “Münih sanat piyasası çevresindeki
herkes Gurlitt ailesinin geniş bir sanat koleksiyonu olduğunu biliyordu”
dediğini aktarıyor. Cornelius’un evinden çıkan eserlerin tam listesi
açıklanmadı ama hazinenin en kıymetli parçalarından birinin 5 Eylül 1941’de
Paul Rosenberg’e ait bir banka kasasından çalınan Matisse imzalı Seated
Woman/Woman Sitting in Armchair (1921) olduğu biliniyor.
Henri
Matisse, Seated Woman/Woman Sitting in Armchair, 1921
Müzeleler
ve sanat simsarları çalıntı sanata kayıtsız kalmayı tercih edebiliyorlar.
ARTnews’ün eski sahibi Milton Esterow “bazı sanat simsarlarının yasadışı
yollara başvurmasalar da etik dışı davrandıklarından” dem vuruyor ve ekliyor;
“Bu söylediğimin bile ne kadar doğru olduğu tartışılır çünkü bilgimiz dışında
çok fazla şey oluyor. Birçok satış özel
olarak yapılıyor ve galeriler bunlar hakkında bilgi vermiyor”.
Simsarlar
sanat eserlerinden az zamanda çok kâr etme derdinde . Esterow’a göre “sanat
piyasası çılgına dönmüş durumda”, “fiyatlar uçmuş ... Forbes’in listesine göre
beş sene önce dünyada 900 milyarder vardı, şimdi bu sayı 1346. Ve bunlar, ev ve
at almak ya da bir alay sevgili edinmek yerine sanat eseri alıyorlar.”
Son zamanlarda özel olarak satılan eserler arasında 135 milyon dolara satılan Gustav Klimt’in 1907 tarihli Portrait of Adele Bloch-Bauer’i; hedge fon yöneticisi Steve Cohen tarafından 63 milyon 500 bin dolara satın alınan Willem de Kooning’in 1955 tarihli Police Gazette adlı eseri ve hedge fon yöneticisi Kenneth Griffin’e 80 milyon dolara satılan Jasper Johns’un 1959 tarihli False Start adlı eseri (şimdiye kadar Johns’un herhangi bir eserine açık artırmada biçilen en yüksek fiyat 17 milyon 400 bin dolar) bulunuyor.
Jasper
Johns, False Start, 1959
Konferansın
kapanış konuşmasını yapan Marinello şöyle diyor: “Öyle bir noktaya geldik ki
sanat eseri satın almak için aklınızdan zorunuz olması lazım. Her adımda kılı
kırk yaracaksınız: eserin gerçek değerini, orijinalliğini ve menşeini tespit
ettirmek için gerekli eksperlere, avukatlara ve hatta bir bilim insanına para
ödemeniz gerekecek.”.
Bir başka
deyişle, sanat kaçakçılığı yapmak, meşru biçimde sanat eseri satın almaktan çok
daha kolay. Hukuki yaptırımların azlığı, suçu görüp de görmezlikten gelen sanat
tüccarlarının tavrı ve yakın gelecekte piyasaya bir düzenleme getirileceğine
dair hiçbir emare olmaması, sanat suçlarının artacağına delalet ediyor. [AB –
silent lotus]
Kris
Hollington’un After Drugs and Guns, Art Theft Is the Biggest Criminal Enterprise
in the World başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.
No comments:
Post a Comment